Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tahir Hatipoğlu, "Rektörler krallıklarını korumak için Anıtkabir'e yürüyor"

Haber Giriş : 25 Ekim 2003 07:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tüm Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Tahir Hatipoğlu, "Rektörler krallıklarını korumak için Anıtkabir'e yürüyor"

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Yasası, 1981 yılında askeri darbe sonrasında askerler eli ile çıkarılmıştır. Bu yasanın özü, merkezi ve kişi otoritesine bağlı bir sistemi getirmesidir. Sistem, ABD kontrolünde askeri darbe yapılan bütün ülkelere dayatılmıştır. Türkiye de bunlardan biridir. Güdülen temel amaç, bir kişi eliyle, üniversiteyi istediğiniz şekilde evirip çevirmektir. O kişi de, buyruklarını ve otoriter gücünü, ?Milli Güvenlik Doktrini? içinde, o ülkenin bu doktrini elinde tutan güce bağlıdır. Türkiye'de bu güç odağı, halk arasında ?derin devlet' olarak anılan soyut odaktır. Odağın içinde kanımızca Milli Güvenlik Kurulu, askerler ve istihbarat örgütleri vardır.

YÖK başkanı, üniversiteler yönünde bu doktrinin sorumlusudur. Doktrine göre, üniversitelerden önce sol görüşlüler ?komünist sakıncalı? diyerek uzaklaştırılmışlardır. Bu grupta yeteri kadar temizlik yapılmıştır. Doktrin, 1997'den sonra sıranın dinsel sağa geldiği sonucuna varmış ve bunlar da ?sakıncalı irticacı? gibi bir kulpla üniversitelerden ya uzaklaştırılmışlar ya da etkisizleştirilmişlerdir. Bütün bu eylemlerin içinde Türk derin devleti, YÖK başkanı ve rektörler rol almışlardır. Rektörleri bu kadar güçlü kılan nedenlerin başında bu anlayış gelmektedir.

Rektörlerdeki imkanlar ?kral'da yok

Bugüne dek her siyasal parti ve iktidar YÖK'ü değiştireceğini ya da yok edeceğini söylemiştir. Ama hepsi, iktidar olduklarında, YÖK'ün kılına bile dokunamamışlardır. Böyle olduğu için de sistemi savunan başkan, rektörler ve arkalarındaki soyut gücün tepkisi şimdiye dek yaşanmamıştır. İktidarlar belki de bu güçten korktukları için verdikleri sözü tutamamışlardır. Ne var ki, 2002 seçimlerinde iktidara gelen AKP'nin verdiği sözü ciddiye alması, belirtilen güç odaklarının gücünü ortaya çıkarmıştır. Yirmi iki yıldır dokunulamamasının nedeni şimdi daha iyi anlaşılmıştır.

YÖK sisteminden en çok yararlananlar rektörlerdir. Rektör, üniversitesinin tek egemenidir. Aklın almayacağı kadar yetkileri vardır. İşin tuhafı, rektörler bu yetkilerini kullanırken kimseye karşı sorumlu değillerdir. Hesap verme durumları da yoktur. Demokratik olmayan rejimlerde bile rejimin başında bulunan kişi bu derece sorumsuz yetkili değildir. Bu ülkelerde en azından yazılı ve görsel basın denetimi vardır. Üniversitelerde böyle bir denetim de yoktur. Denetim ?fısıltı? yönetimiyle yapılır. Böyle bir denetim kişiler arasında olduğu için rektör bundan etkilenmez. Kaldı ki, bunu sezerse, o öğretim üyesinin geleceği karartılır. Bunun için yeterli yasa maddeleri ve yetkileri vardır.Üniversitelerde bazı kurullar vardır. Kurulların üye sayıları azdır. Hepsi atamayla ve seçilerek gelen üyelerden oluşur. Kurullar danışma, eski deyişle ?istişari? organlardır. Kurul ne derse desin son karar rektöre aittir. Kurul üyeleri bunu bildiklerinden, karar alırken rektörün isteğine özen gösterirler.

Bir öğretim elemanının kadroya alınması ve yükseltilmesi rektörün iki dudağı arasındadır. İstediği kişiyi yardımcı doçent, doçent ve profesör edebilir. Atama ve yükseltilmeler için öngörülen kuralların hepsi kağıt üstündedir. Kadroya geçişlerde rektör duyuru verdiği anda işiniz tamam demektir. İşlem için gerekli jüri önceden ayarlanmıştır. Kurul kararları önemli değildir. Kurul, profesörlüğü oybirliği ile reddetse bile rektör sizi profesör yapabilir. Kuşkusuz sadece bunlar değildir. Üniversiteye dıştan alınacak asistan, öğretim görevlisi ve öğretim üyeleri için de durum değişmez. Rektör istediği kişiyi üniversitesine alabilir.

Rektör bunların dışında istediği öğretim elemanını üniversitesinden uzaklaştırabilir. Asistanlar, öğretim görevlileri, okutmanlar ve yardımcı doçentler üniversiteye en çok bir-iki yıllık sözleşmelerle atanırlar. Rektör, bu kadrolarda olan kişileri, bu sürelerin sonunda işsiz bırakabilir. Atanma süresi bugün üç aya kadar inmiştir. Doçent ve profesörler için de başka cezalandırma yöntemleri vardır. Çizgi dışına çıkan bir öğretim üyesini rektör, üniversitesinin içerisinde istediği yere sürgün edebilir. Örneğin, Ankara'dan Kastamonu'ya ya da Kırşehir'e. Her üniversitenin birkaç ilde birimi olduğu için bu yetki rahatça kullanılır. Bu sürgün cezasıyla yetinmezse, Türkiye içinde başka bir üniversiteye ?denenmek? için sürgün edilmek üzere YÖK'e öneride bulunabilir. Sistemi ayakta tutmanın gereği olarak YÖK böyle bir istemi anında yerine getirir. Öğretim üyesi Konya'dan Van'a, Diyarbakır'dan Edirne'ye gönderilir. Rektör bu cezayı da az bulursa YÖK'e işine son verilmesi için öneride bulunabilir. Kuşkusuz bu istek de anında yerine getirilir. Bunların dışında rektör isterse, disiplin maddelerini işletir ve ceza da verebilir. Disiplin yönetmeliğinde her adımı suç sayacak maddeler vardır. Örneğin, bir öğretim üyesi, babasından kalan köydeki yarım dönümlük tarlasını ?beyanda? yazmayı unutsa, cezası üniversiteden çıkarmaktır.

Rektör, eğitim öğretim dışında üniversite holdinginin patronudur. Emrinde, para basan dernekler, vakıflar ve şirketler vardır. Üniversite içindeki tuvaletlerin parası bile bunlara akar. Her öğrenci işlemi parayladır. Trilyonlara varan bu paranın kullanımında yine tek yetkili rektördür. Bu paradan eşine dostuna armağan alabilirsin, çeşit çeşit makam araçları alırsın ve istersen, paranın harcandığı yerlerden evine ya da köşküne yan harcama yaptırabilirsin. Döner sermayeden her ay astronomik para alabilirsin. Üstelik alacağın parayı belirleyen de rektördür. Bunlar yetmez. Bu kuruluşlarda çalışacak personeli soyundan gelenlerden ya da eş-dost çocuklarından seçebilirsin. DMS'yi kazanamayan bu kişiler sigortalı olarak görevli yapılabilir. Yakınında olan öğretim üyeleriyle istediğin an yurtdışı gezilerine gidebilirsin.

Rektör istediği kişiye yönetim görevi verebilir. Yönetime gelen kişinin geliri o sabah ayda 300-400 milyon artar. Rektörün her emri demiri keser ve mutlak yerine getirilir. Burs dağıtımında da tek yetkili odur.

Yürüyüş bahane...

Sonuç olarak, YÖK sistemi otoriteye ve yalakalığa dayanmıştır. Sistemi ayakta tutan budur. Rektörler de insandır. Yağcılara gereksinmeleri vardır. YÖK Yasası değişikliği ciddi olarak gündeme gelince hemen hepsi ayaklanmıştır. Çünkü, hiçbiri bu yetkilerini ve güçlerini ve de forslarını bir gün olsun yitirmek istemiyorlar. Çok acıdır, ayaklanmaları için ?laikliği, Atatürk'ü ve irticayı? kullanıyorlar. Askerlerin bu konulardaki duyarlılıklarını bildiklerinden, onları da kandırarak, üniversite tarihinde hiç olmamış ya da olmayacak işi gerçekleştirerek paşalara gitmişler ve ?paşam bizi kurtar? demişlerdir. Şimdi de ?bir umut' diyerek Anıtkabir'e yürüyüş düzenliyorlar... Çürümüş üniversiteyi düzeltmek yerine kendilerini düzeltmek istiyorlar. Dahası, bu kirli çıkarları ve yetkileri için, baskı altında tuttukları öğretim üyelerini kullanmak istiyorlar. Gerçek budur.

haber7.com

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber