Başbakanlık bürokratlarının, aynı sınırlamayı, yani akademik personel atamalarında Devlet Personel Başkanlığı ve Başbakanlıktan izin alınması şartını, yeniden, hem de benzer bir düzenlemeyle getirmek istemeleri, yönetim kabiliyeti açısından ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğumuzu göstermektedir.
Zira, iptal edilen bir hususu yeniden genelge ile düzenlemek, Danıştay kararının tanınmayacağı anlamına geldiği ve yargı ile güreşe girildiğini göstermektedir. Böyle bir durumda yargı organlarının, yargı kararlarını etkisizleştirmek gerekçesi ile çok kısa bir sürede iptal kararı vereceği beklenebilecek bir gelişmedir.
Zaten, Danıştay, Hükümetin çıkardığı 25 Eylül tarihli genelge hakkında 15 gün gibi kısa bir süre hakkında yürütülmeyi durdurma kararı vermiştir.
Peki sonuç öngörülemez miydi?
Tabii ki rahatlıkla öngörülebilirdi.
Ancak bu yapılmamıştır.
Bu yeni yürürlüğü durdurma kararı, aynı hususu bir kez daha Başbakanlık genelgesi ile aşmak isteyen bürokratların yönetim ve idare kabiliyetlerini göstermektedir.
Burada şunu belirtme gereği duyuyoruz. Hükümet akademik personel kadrolarına yapılacak atamalarda objektif bir sistem uygulamayı istemekte midir istememekte midir? Eğer böyle bir durum isteniyorsa, yapılacak tek düzenleme vardır. O da, kanuni düzenlemedir. Aksi halde, genelgelerle çözüm üretmeye çalışmak, Başbakan'ı ve bürokratik işlemlere yabancı olan Başbakan Müsteşarını yanlış bir şekilde enforme etmek, sadece zaman kaybı ile kalmayıp YÖK ve yargı ile hükümet arasında gereksiz bir gerginliğin oluşmasına neden olacaktır ve olmaktadır.
Son genelge düzenlemesiyle, bu tür bir öngürüye sahip olmadığını düşündüğümüz Başbakanlık bürokratlarının bu sorunu daha fazla ertelememelerini umut etmek istiyoruz.