Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay, hakkında kurulan Meclis Araştırma Komisyonu için, "Araştırma değil suç arama komisyonudur bu" diyor ve ekliyor:"Akıl ile tabular savaşıyor.".
Bugünkü konuğum Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferit Bernay. Bernay bugün yönetimi hakkında kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'na ifade verecek. (Bernay, röportajdan sonra yaptığı yazılı açıklamada akademik programı nedeniyle toplantıya katılamayacağını bildirdi.) Suçu mu? Keyfi yönetim, kadrolaşma ve yolsuzluk. Yani iddialar son derece ciddi. Bernay, "Van'dan sonra sıra Samsun'da" diyor konuşmaya başlarken. "Ama bizim iki büyük farkımız var, birincisi Samsunlu üniversitesine sahip çıkıyor, ikincisi ise Kemal Gürüz döneminde öylesine çok soruşturmadan, denetlemeden geçtik ki hakkımızda yanlış bir şey bulmaları, açık yakalamaları falan mümkün değil." Bir süre durup ardından ekliyor "Ama amaç düzgün iş yapmak değil. Amaç kendi zihniyetlerinden olmayanı cezalandırmak. O yüzden bakın sırada Malatya var. Bir sonraki hedef ise Erzurum."
19 Mayıs Üniversitesi'nin özelliği nedir? Niye ikinci Van olayı deniliyor?
-Samsun öncelikle Türkiye'nin sembol kentlerinden bir tanesi. Bu şehir her zaman
siyasi kadroların hedefi olmuştur. 1990'lı yıllardan itibaren ise bazı huzursuzluklar
yaşandı burada. Kelimeleri dikkatli seçmeye çalışıyorum bir taraftan da buradaki
tabloyu anlatmak istiyorum. Burada bazı kesimler öğrencilere oruç tut namaz
kıl baskısı yapıyor, baş kaldıranlara şiddet uyguluyor, dövüyorlardı. Muhafazakar
siyasi bir baskıdan söz ediyorum. O dönemlerde her cuma günü üniversite boş,
işlem durur vaziyette.
Kuran'a el basarak göreve başlayan öğretim üyeleri varmış.
-Eh, işte bunlara şahit olduk biz. O zamanlar öğretim üyesiydim. Kampüsün her
tarafında sarıklılar, cüppeliler dolaşıyordu. Bunlar basına da yansıdı zaten.
Aynı kıyafetler lojmanlarda da vardı. Şöyle toparlayayım, dini değer yargılarının
fazlaca hissedildiği bir dönem yaşadık biz burada. Ve neticede ben 2000 yılında
seçimden ikinci olarak sunulmama rağmen rektör atandım.
Nasıl tepkilerle karşılandınız?
-Görev başladığımda bazı dekanlar gelip "Seni burada yaşatmayız" dediler.
Burada çalıştırılmayacağımı, engelleneceğimi yüzüme karşı ifade ettiler. Sonra
aleyhime yürüyüş düzenlendi. Şimdi o yürüyüşe katılan kişi komisyonun bilirkişisi,
aleyhime demeç veren ise komisyon başkanı. Trajikomik tabii.
Hangi konu için bilirkişilik yapıyor?
-Kendisi Tokat'tan getirildi. Personel işlerinden anlıyor diye. Yani koskoca
Ankara'da personel işlerinden anlayan başka bilirkişi bulamadılar. Neyse. Başa
dönersek, biz işe koyulduk. Üniversiteyi olması gerektiği gibi yönetmeye başladık.
Yani birilerinin oyununu bozduk. Üniversiteye çağdaşlık getirdik. "Öğrencimizin
burnu kanayacak olursa gerekeni yaparız" dedik.
Yaşatmayız diyenler ne oldu?
-Bu ekipler Kemal Gürüz'e kadar ulaşıp, kadroların onaylanmasını engellemeye
çalıştılar. Amaç üniversite başarısız olsun. Mevcut muhafazakar tablo değişmesin
istediler tabii. Amaçlarına da ulaştılar aslında. O zaman biz fazladan bir çok
denetleme geçirdik. İki yıl boyunca kadro alamadık. Düşünebiliyor musunuz?
Gürüz'e sormadınız mı "Niye kadro verilmiyor" diye?
-Sordum. Elindeki yetkiyi bu şekilde kullandı o zaman. Bence yanıltılmıştı.
Sonra kendisi de anladı hatasını ve hatta özür diledi, "Yanlış yaptım"
dedi. Biz de yolumuza devam ettik. Bakın ben şuna inanıyorum, eğer insanlar
kendi akademik güçlerine, bilimsel kimliklerine güvenemiyorsa başka kimliğe,
elbiselere ihtiyaç duyarlar. Bu elbiseler zaman zaman siyasi, bazen de tarikat
elbiseleri olabilir. Hedef üniversiteyi ele geçirmekti, biz buna izin vermedik.
Türkiye'de üniversitelerde yaşanan tartışmalar inanın akıl ve bilimle bir takım
tabuların mücadelesidir.
Peki gelelim Meclis Araştırma Komisyonu'na. Madem ortada hiçbir suç yok, neden
kuruldu?
-Üç suçlama var. Biri keyfi yönetim ikincisi kadrolaşma, üçüncüsü ise yolsuzluk.
Ne bulabildiler bugüne kadar? Hiçbir şey. Öylesine bulamadılar ki Türkiye'de
bir ilk daha gerçekleştirdiler. Sayıştay'a verilen belgede şöyle diyor. "2001
yılından itibaren katma, döner sermaye ve sosyal hizmetler bütçesi hesaplarının
incelenmesi ve denetlenmesi..." Ama belgede "re'sen" diye yazıyor.
Yani bütün bunlara bir bakın, tesadüfen bir şey bulursanız ne ala. Sayıştay
kararıyla suç arama işlemi yani. Zaten bütün üniversite işi gücü bıraktık, fotokopi
çekiyoruz. Yüzlerce milyar kağıt masrafı. İşgücünü katmıyorum.
Hangi belgeleri istediler sizden?
-O daha da komik. Üniversitede çalışan bütün kişilerin mezuniyet diplomaları
örnekleri, akademik yükseltme jüri raporları. Yani 25 yıl önce girdiğim doçentlik
sınavının raporunu istiyorlar. Sağlık, kültür daire başkanlığının 5 yıllık tüm
alışveriş dökümleri. Halı sahada kimler oynadı. Kendi rektörlük binamı verdim,
anaokulu yaptırdım, lojmana taşındım. Şimdi soruyorlar "Niye anaokulu yaptırdınız
masrafları nedir?" diye. İyi mi? Bunlar aklıma ilk gelenler.
BAŞBAKAN'I YANILTTILAR
Bütün bunların arkasında kim var?
-Bakın, Öğretim üyelerinden bir grup OMİDER diye bir dernek açtı. Hatta biz
başvurup ismimizin patentini aldık. Bu dernekteki arkadaşlar sabah akşam çalışıp
bizim aleyhimize raporlar yazıyorlar. 100 kişilik bir dernekten bahsediyorum.
Hatta derneğin açılışını o zamanki Refah ve MHP milletvekilleriyle birlikte
yaptılar. Şimdi o milletvekillerinin bazıları AKP'den vekil oldular. Bilmem
tabloyu yeterince açıklayabiliyor muyum?
Başbakan hakkınızda "80 bilim adamını atmışlar" diye açıklama yaptı.
-İş oraya kadar gitti. Ne yazıktır ki Başbakan'ı bile yanılttılar. Çünkü bizim
bilim adamı alma ya da atma yetkimiz yok. Bunu YÖK yapar. Başbakan'a söylenen
doktorası bitmiş araştırma görevlileri mevzusu. Üstelik o konuşmayı yaptığında
sadece 53 tanesinin ilişiği kesilmişti. Bu karar da zaten YÖK'ün. Hacettepe
ve ODTÜ rektörleri çıkıp açıklama yaptı "Biz yıllardan beri yapıyoruz"
diye.
Ya hakkınızdaki akraba kadrolaşması iddiaları?
-Komik. Hani sanırsınız bütün üniversitelerde istatistiksel bir araştırma yapılmış
da bizimkindeki akrabalık oranı fazla bulunmuş, yok öyle bir şey. Örneğin teyzesinin
oğluna fayda sağladığı iddia edilen Üniversite Vakfı Başkanı Türkay Yalın'-
ın teyzesi bile yok. Düşünün artık. İsmimizi tescil ettirdik diye bir milletvekili
çıkıp "Bar, pavyon açıyorlar" diye mecliste konuşma yaptı. Bu nasıl
bir anlayış! Yasaya göre, tam tersi, o isimle bar pavyon yapılmasın diye altına
eklenen maddeleri tamamen yanlış anlayarak okumak... Acınası. Bir komik iddia
daha var. "Sanatçı getiriyor, kamu kaynaklarını amaç dışı kullanıyor"
diyorlar. Biz burada festivaller düzenliyor ve tabii ki konser vermeleri için
sanatçıları getirtiyoruz. Üniversitelerin bir görevi de sosyo kültürel etkinlikler
düzenlemektir. Biz buradaki 20 bin öğrencimizi düşünmek zorundayız, biz Anadolu
üniversitesiyiz.
Yani ortada bir cadı avı var galiba...
-Eh biraz öyle. Doğrudur.
MECLİS CAMİSİ MODELİ
Peki bölümlerdeki mescitleri kapattığınız doğru mu?
-Doğru. 2 bin kişilik bir camimiz varken mescitlere niye ihtiyaç duyalım ki?
Yönetim olarak böyle bir karar aldık. Fiziki hacimleri bilime kazandırdık. Bir
tek hastane içindekine dokunmadık çünkü insanların oradakine ihtiyacı var. Hatta
oranın imamı bile mevcut.
Üniversite camisine dışardan kimseyi almıyormuşsunuz.
-30 bin kişilik bir şehiriz biz burada. 20 bin öğrencimiz var. Bu nizamiyeden
girme hakkı olan herkes camiyi kullanabilir. Öğrenci refakatçisi dahil. Ama
güvenlik şeridinden geçme hakkına sahip olmayanın bu camide işi ne? Ankara'da
meclisteki camiye herkes girebiliyor mu yani? Ankara halkına açık mı o cami?
Hayır. Meclisin yaptığı aynı güvenlik uygulamasını ben de üniversitem için yapıyorum.
Zaten normal bir kişi şehir merkezine 17 kilometre uzakta olan bir camiye namaz
kılmaya gelmez. Kendisine yakın olanı tercih eder.
sabah