Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, Şemdinli olaylarıyla ilgili iddianameyi
okumadığını belirterek, "Ama bunu tasvip etmek mümkün değil" dedi.
Çetinkaya, İstanbul Barosu'nca "Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü"nün
verilmesi ve "Dünya Kadınlar Günü" dolayısıyla The Marmara Oteli'nde
düzenlenen törene gelişinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin "Şemdinli olayları iddianamesiyle yargıya çok sert iddialar
gündemde. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine Çetinkaya,
"Daha önceki olaylara ilişkin görüşlerimizi bildirmiştik. Ama şu anda iddianameyi
okumadığım için yanlış beyanda bulunmak istemem, ama bunu tasvip etmek mümkün
değil" diye konuştu.
"İddianamede bir Orgeneral'in adının bu kadar kolay geçmesini nasıl yorumluyorsunuz?"
sorusunu ise Çetinkaya, "Biz yargı olarak, şu anda yanlış anlaşılmalara
sebep olmamak için o konulara girmeyelim" diye yanıtladı.
Çetinkaya, "İddianamenin hukuk kurallarına aykırı olduğu ifade ediliyor.
Nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine de, "Herkes değişik değerlendirmelerde
bulunabilir. Şimdilik öyle bir durum var gibi görünmüyor" dedi.
Bir gazetecinin "Yargıyı yıpratma amaçlı bir kampanya başlatıldığını düşünüyor
musunuz?" sorusuna Çetinkaya, "Yargı bu işin altından kalkar, endişelenmeyin.
Onun için yargıyı yıpratmak isteseler de yıpratamazlar" karşılığını verdi.
"İddianameyle Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın yıpratıldığına
inanıyor musunuz?" sorusu üzerine Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, "O
konulara beni almayın" dedi.
"YARGI BAĞIMSIZLIĞINA SAYGI GÖSTERİLMELİ"
Çetinkaya, yargı bağımsızlığına saygı göstermenin bütün devlet kurum ve kuruluşlarının
görevi olduğunu belirterek, "Zira yargı bağımsız, yansız ve güvenceli olmazsa,
hak ve özgürlükler tehlikeye düşer, hukukun üstünlüğü sağlanamaz" dedi.
İstanbul Barosu'nun "Mahmut Esat Bozkurt Hukuk Ödülü"nün verilmesi
ve "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" dolayısıyla The Marmara Oteli'nde
tören düzenlendi.
Baro'nun bu yılki ödülünü alan Danıştay Başkanı Çetinkaya, törende yaptığı
konuşmada, ödülün kendisine verilmesinde katkıları bulunan İstanbul Barosu Başkanı
Kazım Kolcuoğlu ile Yönetim Kurulu'na teşekkür etti.
Atatürk'ün 1923 yılında İzmir'de yaptığı konuşmada vurguladığı "Dünya
üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir" sözlerini anımsatan Çetinkaya,
Atatürk'ün bakış açısı sayesinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nden, yani kadın-erkek eşitliğinin henüz uluslararası
bir hukuk kuralı haline gelmesinden çok daha önce Türkiye'de kadınların yönetime
katılma hakkını elde ettiğini anlattı.
Türkiye'deki kadınların Avrupa devletlerindeki kadınların pek çoğundan daha
ileri haklar elde ettiğini ve erkeklerin çalıştığı her alanda kendisine yer
bulmaya çalıştığını vurgulayan Çetinkaya, bunun gerçekleşmesinde Atatürk'ün
payının büyük olduğuna işaret etti.
Çetinkaya, "O günler aranacak duruma mı geliniyor endişesi, hepimizde
kuşku olarak bulunuyor. Ama kuşkulanmaya gerek yok. Yapılan mücadelelerle hakların
daha ileriye götürülmesi mümkün olacak" dedi.
Ender Çetinkaya, Atatürk'ün Türk kadınının konumu başta olmak üzere Türkiye'yi
her yönüyle çağdaş bir devlet haline getirme kararlılığının, başta Mahmut Esat
Bozkurt olmak üzere pek çok hukukçuya önemli görevler yüklediğini kaydetti.
Mahmut Esat Bozkurt'un Adalet Bakanlığı yaptığı 23 Kasım 1924 ile 25 Eylül 1930
tarihleri arasındaki dönemin, Türkiye'nin Ortaçağ hukuk anlayışından çağdaş
hukuk anlayışına geçtiği, uygar uluslar arasında Türkiye'nin hak ettiği yeri
aldığı bir dönem olduğuna dikkati çeken Çetinkaya, Türkiye'nin yeni laik hukuk
düzeninin temellerinin de bu 6 yıllık dönemde atıldığını ifade etti.
YARGI DENETİMİ
Yaşanan birkaç yıllık kesinti dışında aralıksız olarak Türk hukuk yaşamına
hizmet eden Danıştay'ın uzun yıllar idareyi denetlediğini, düzenlediğini, idarenin
uyuşmazlıklarının giderilmesinde öncülük ettiğini belirten Çetinkaya, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"Kuruluşundan günümüze Danıştay, devletin kendi içinde, devleti koruyan
mekanizmalar arasında en büyük güven unsurunu sağlayan kurumsal yapı olmuştur.
Hepimizin bildiği gibi, devletin bütün işlemlerinin hukuka uygunluğunun sağlanmasında
en etkili yol, yargısal denetimdir. Hukuk devleti denilince ilk olarak yürütmenin
hukuka bağlılığı ve yürütme işlemlerinin yargı denetimi altında bulunması akla
gelmekte, Danıştay'ın yerleşik kararlarında da idarenin bütün eylem ve işlemlerinin
yargı denetimine bağlı olmasının hukuk devletinin en temel özelliği olduğu vurgulanmaktadır.
Bu nedenle, 1982 Anayasası döneminde bazı hususların yargı denetimi dışında
bırakılmasının Cumhuriyetimizin hukuk devleti niteliği ile bağdaşmadığı kuşkusuz
olup, hak ve özgürlükler çağı olarak kabul edilen günümüzde, gerek anayasal,
gerek yasal düzenlemelerle yargı denetimi dışında bırakılan konuların bir an
evvel ayıklanarak pozitif hukukumuzdan çıkarılması yerinde olacaktır."
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Yargı bağımsızlığının, hukuk devletinin en belirgin özelliği, kuvvetler ayrılığı
ilkesinin bir gereği olduğuna işaret eden Çetinkaya, "Hukuka saygılı milletler,
yargı bağımsızlığını hak ve özgürlüklerin teminatı olarak gördüklerinden, bu
ilkeye iç hukuklarında yer vermekle yetinmemişler, diğer dünya milletlerinin
adalet dağıtım sistemi ve teşkilatlarının da bu ilkeden esinlenmesi ve bunun
evrensel hukuk ilkesi olarak görülmesi için ilkeyi uluslararası anlaşma ve bildirgelere
taşımışlardır" dedi.
Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, yargı bağımsızlığına saygı göstermenin bütün
devlet kurum ve kuruluşlarının görevi olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Zira yargı bağımsız, yansız ve güvenceli olmazsa, hak ve özgürlükler
tehlikeye düşer, hukukun üstünlüğü sağlanamaz.
'Yargı bağımsızlığı' ile 'hakim ve savcıların bağımsızlığı', birbiri ile iç
içe olan ve birbirini tamamlayan nitelikte anayasal ilkelerdir. Yargı bağımsızlığı,
bu erke anlam ve işlev kazandıran hakim ve savcı bağımsızlığının sağlanmasıyla
yaşama geçer. Yargı bağımsızlığı yargı erki olarak yasama ve yürütme organına
karşı bağımsızlığı ifade ederken, hakim ve savcı bağımsızlığı ise maddi ve manevi
baskı ve etki altında kalmadan, her türlü kaygıdan uzak, Anayasa'ya, kanuna
ve hukuka uygun olarak vicdani kanaat doğrultusunda karar verilmesi anlamını
taşır.
Anayasa'da öngörülen hakimlik ve savcılık teminatı, yargıya tanınan bir ayrıcalık
olmayıp, mahkemelere başvuran yurttaşlar için kabul edilmiş bir güvencedir.
Bu kapsamda korunan ve teminat altına alınan aslen yargı mensubu değil, yargı
hizmetinden yararlanan vatandaş, yani kamudur." Yargı organlarının bağımsızlığının
kararlarına saygıyı da gerekli kıldığına işaret eden Çetinkaya, yargı organının
yasama ve yürütme organı ile idare karşısında bağımsızlığının, bu kurumların
mahkeme kararlarına uymaları konusunda kendini gösterdiğini anlattı.
Çetinkaya, "Özellikle idare mahkeme kararlarının yerine getirilmesinde
isteksiz davranmamalı, kararları şeklen değil, özüne ve amacına uygun olarak
gecikmeksizin yerine getirmelidir" dedi.
"BASINA DA ÖNEMLİ GÖREVLER DÜŞÜYOR"
Yargı bağımsızlığının sağlanmasında basın ve medya kuruluşlarının da içinde
yer aldığı üçüncü kişilere de önemli görevler düştüğünü belirten Çetinkaya,
konuşmasına şöyle devam etti:
"Basın, yargı mercilerinin önünde bulunan veya yargıya intikal edecek
konularda doğru, tarafsız haber vermeli, kişileri hedef alarak kitleleri yönlendirmeye
çalışmamalıdır. Kamuoyu nazarında kişilerin önceden haklı ya da haksız gösterilmesi,
yargılama sürecini olumsuz etkilemekte, o davaya bakacak yargı mensubu üzerinde
baskı unsuru oluşturmaktadır. Basın, hakimlerin bağımsız olarak hür iradeleri
ile karar vermelerini engelleyecek haber, yorum ve eleştirilerden kaçınmalıdır."
Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya, her türlü olumsuzluğa rağmen bağımsız Türk
adaletinin insanlar için en büyük teminat olduğu gerçeğinin hiçbir zaman göz
ardı edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.