HSYK üyesi sayın Gülen'e niçin hakaret ediyor?
Başlık garip gelebilir ama Sabah Gazetesi yazarı Sevilay Yükselir köşesinde HSYK üyesi İbrahim Okur'la yaptığı görüşmede ilginç bir detay aktardı.
Yazıda geçen ifade aynen; 'Cemaatçi olmadığını anlatmak için dilinde tüy biten Okur'a, 'Bunun için bize daha somut şeyler aktarmalısınız. Çünkü maalesef sizinle ilgili algı bu!' demesi sohbetteki en bomba anın oluşmasını sağladı. Ve geçmişte cemaat mensubu kişilerle yaşadığı bir diyaloğu aktardı. İbrahim Okur onlara; 'Sizin hocanız CİA'nın mı MOSAD'ın mı kucağına oturuyor? Buna cevap verin' dediğini ve Balyoz Davası Mahkeme Başkanı'yla yaptığı görüşmeyi; 'Bu dünyanın bir de diğer tarafı var, ben sorumluluğumu yerine getirdim. Bana sorulursa gerekli uyarıları yaptım' derim dediğini anlattı.'
Yazıyı okuyunca Sayın Okur'un, Yükselir ile yaptığı konuşmada kendi hakkında oluşan cemaatçi algısını bertaraf etmek için Gülen'e hakaret ettiğini üzülerek gördüm. Ancak üzüntüm çok uzun sürmedi!
Normal şartlar altında bu ifadeleri kullanan bir kişi hakkında cemaat medyasının harekete geçmesi gerekirken bırakın harekete geçmeyi İbrahim Okur'un 18.02.2014 tarihli CNN Türk'teki röportajını 'http://fgulen.com' internet adresinde özet olarak verilerek bu kişi savunulunca hayretten şaşakaldım. Bu durumda elbette garip bir şey olmayabilir ve bir internet sitesi HSYK üyesinin röportajına yer verebilir diyebilirsiniz. Ancak Gülen hakkında yapılan en küçük eleştirilere dahi tahammül edilemezken, Gülen'e ağza alınmayacak ifadeler kullanan bir HSYK üyesinin röportajına 'http://fgulen.com' internet adresinde yer veriliyorsa sizce de bu işte bir gariplik yok mu?
Aslında yukarıda anlatılanlarda olduğu gibi birçok kamu kurumunda benzer olaylar yaşanmaktadır. Kendinden geçercesine canhıraş bir şekilde cemaatin her yaptığını savunan bürokratlardan tutun da, ben onlardan değilim diyerek hatta cemaate ağız dolusu küfürler savurarak yerini muhafaza etmeye çalışan üst düzey bürokratlara rastlıyoruz. Halbuki kimin ne olduğu yani 'Cemaziyelevvelleri' gün gibi aşikardır. Çünkü cemaat-hükümet gerilimi olmadan önce cemaat mensubu ve muhibbanı olmak aranan önemli bir şart iken kimse bu durumu gizleme gereği dahi duymamıştır. Dolayısıyla ben onlardan değilim diye kimsenin kendini paralamasına gerek yoktur.
Hal böyleyken birçok kamu kurumunda bürokratların cemaatçi olmadıklarını yüksek sesle dillendirme gayretine düşmeleri ve binlerce seveni olan bir kişi hakkında ağza alınmayacak ifadeler kullanması kimlerin ülke yönetiminde söz sahibi olduğunu, aynı zamanda da bu kişilerin yarın kimler için neler söyleyebileceklerini açıkça gösteriyor. İşte ahlaki kırılma burada başlıyor.
Büyük bir kesimin 17 Aralık 2013 tarihinde hükümete yapılan hareketi darbe girişimi olarak nitelendirdiği bir ortamda, üzerine vazife olmadığı halde Adli Kolluk Yönetmeliği'yle ilgili HSYK bildirisinin altında imzası olanların bugün farklı bir söyleme girmeleri ve anlaşılmadıklarını anlatmaya çalışmaları durumun vahametini göstermektedir. Bu köşede daha önce yer verdiğimiz 'Yargı darbesi memur maaşlarını vurdu' başlıklı yazımızda konuyu detaylarıyla izah etmeye çalışmıştık.
Bürokraside gelinen nokta
Bürokraside, işten ve liyakatten ziyade farklı kriterlerin esas alınması dün nasıl sıkıntı kaynağı oluşturduysa bugün de benzer bir sıkıntı kaynağı oluşturmaya namzettir. Bürokraside bir yerlere mensubiyetten ziyade çizgisinde kırılma olmayan ahlaklı, çalışkan ve liyakatli bürokratlara ihtiyaç olduğu bir kere daha acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hoşa gitmese de doğruları her ortamda söyleme erdemine sahip bürokratlara her zamandan daha fazla ihtiyaç vardır.
Dün, cemaatin sivil organı olan bir derneğinin ve vakfının her organizasyonuna gitmek için kuyruğa girenlerin bugün ben onlardan değilim, onlardan olanlar şunlardır diye bağırarak konuşmaya başlamaları oldukça manidardır. Ancak bunlar karanlıkta gözlerine ışık tutulan canlılar gibi ortalıkta kaldılar ve herkes onlara acıyarak bakıyor. Ne acı değil mi?
HSYK'nın bu üyesi hakkında disiplin işlem yapılmalıdır