'Hafız olunca arabeski bıraktım'

İstanbul'un selatin camilerinde ezan okuyarak Bilal-i Habeşi'nin sancağını ileriye taşımak isteyen müezzinlerin nidaları, İstanbul semalarında yükseliyor. Yüreklere nakşeden makamlarla çok küçük yaşlarda tanışan Türkiye'nin en güzel sesli müezzinleriyle bir araya geldik.

Kaynak : Yeni Şafak
Haber Giriş : 04 Haziran 2017 18:41, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Hafız olunca arabeski bıraktım'

Peygamber Efendimiz'in ilk müezzini olan ve Ezan-ı Şerif'i ilk kez okuyan Bilal-i Habeşi'nin sancağını ileriye taşımak isteyen Türkiye'nin güzel sesli müezzinleri, İstanbul'a Ramazan ayında ayrı bir çoşku katıyor. Sesleri ve makamlarıyla sadece Müslümanları değil gayrimüslimleri de etkileyen bu müezzinlerin hayatları birbirinden farklı olsa da aslında hepsinin hikayesi ortak: Çok küçük yaşlarda ezana gönül vermeleri... Kimi zaman bir söğüt ağacının tepesinde kimi zaman mazot fıçılarının üzerinde kimi zaman ise sürüleri otlatırken kayalıklarda ezan okuyan müezzinler, yüreğimize nakşeden bu makamlarla çok küçük yaşlarda hemhal olmuş. Peygamber Efendimiz'in buyurduğu üzere "Kıyamet günü boyunları en uzun olanlar müezzinlerdir" hadisini düstur edinen müezzinlerle minarelerin basamaklarını tek tek çıkarak hem yükselen sese kulak verdik hem de hayat hikayelerini kendilerinden dinledik.

HAFIZ OLUNCA ARABESKİ BIRAKTIM

Üsküdar Valide-i Cedid Camii Müezzini Ahmet Uzunoğlu, ilkokuldayken okulun bahçesindeki söğüt ağacına çıkarak başlamış ezan okumaya. Babasının "Sesin çok güzel, seni hafız yapalım" demesi üzerine sesinin farkına varan Uzunoğlu, "Dedem, çok derin bilgilere sahip bir Osmanlı alimiydi. Babam ise Cumhuriyet döneminde kendini geliştirmeye imkan bulamadığı için benim ve abimin hafız olmasını istedi. Sesimin güzel olduğunu fark eden mahalledekiler 'Haydi Ahmet, bir şey oku!' dediklerinde hemen herkes beni görsün diye mazot fıçılarını üst üste koyarak üstüne çıkardım ve başlardım mevlid ile ezan okumaya. Okurken hiç kimseden çekinmezdim. 'Oku!' dediklerinde çamurun içinde bile bağdaş kurup okumaya başlardım" diyor. Gençlik yıllarında arabesk müziğe ilgi duymaya başlayan Uzunoğlu, "Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve İbrahim Tatlıses'in eserlerini okur dururdum.Taklit yöntemiyle sesimi onlara benzetiyordum. Amasya Büyükağa'da hafızlık eğitimi alırken artık arabesk okumamaya karar verdim ve ilahiye yöneldim. Lisede amatörce seslendirdiğim musikiyi Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde profestyonelce yapmaya başladım. Mehmet Kemiksiz ve İlhan Tok hocalarımızla çalışmam benim bugünlere gelmemi sağladı. Yaklaşık 25 senedir tasavvuf musikisiyle iştigal ediyorum" ifadelerini kullanıyor.

MİNAREYE ÇIKINCA HER ŞEYİ UNUTUYORUM

Güzel ezan okumanın yolunun hoca- hafız ilişkisinden geçtiğini belirten Uzunoğlu, "İnternetten ezan dinleyerek iyi bir okuyucu olunmaz. Gelenek bu şekilde değil ancak hocayla birebir çalışınca devam eder. Okuyucunun hocasıyla meşk etmesi gerekir" diyerek devam ediyor: "Valide-i Cedid Camii, benim 5. görev yerim. Daha önce Diyanet İşleri Başkanlığı'nın görevlendirmesiyle 5 yıl İsviçre'de çalışmıştım. Orada fabrika işçilerinden oluşan bir koro oluşturdum. Camiyi gençlerin sosyal aktivitelerini yapabilecekleri bir yer haline getirdik. Okuduğumuz ezanlara İsviçre'de de ilgi epey fazlaydı. Burada da camimizin karşısında bir otel var. Oradaki bir Norveçli turist sabah ezanlarında hep benim videomu çekiyormuş. Ezandan çok etkilendiği için tatilini uzatıp ezanı dinlemeye devam edeceğini söylemişti. Amerika'da yaşayan bir Türk ablamız da 'Siz bu ezanı Amerika'da okusanız, vallahi bütün Amerika Müslüman olur' demişti. Bu gibi daha pek çok anılarım oldu. Benim müezzin olmamdaki gaye, Hafız Saadettinlerin, Hafız Burhanların, Hafız Kemallerin, Hafız Samilerin yaptığı göreve talip olmak. Minareye çıkınca her şeyi unutuyorum. Amacım,bu mesleğin seviyesini yükseltmek."

GÜZEL SESLİ İMAMDAN ETKİLENDİM

İlkokul yıllarında musiki, ilahi ve ezana ilgi duymaya başlayan Üsküdar Çinili Camii Müezzini Dursun Şahin, köyündeki imamın segah makamında okuduğu akşam ezanından çok etkilenmiş. İmama imrenerek onun gibi ezan okumak isteyen Şahin, "Dedeme ortaokuldan önce Kur'an Kursu'na gitmek istediğimi söyledim. İmam, hafızlığımı yanında tamamlamamı, ortaokulu da dışarıdan okuyup, liseyi ise örgün okuyabileceğimi söylemişti. Bu fikir bana da mantıklı geldi ve 15 yaşımda hafızlığı bitirdim. Ezber konusunda sınıf birincisiydim. Sonra Samsun İmam Hatip Lisesi'ne başladım. Çeşitli korolarda musiki meşk ettim. Lise 3.sınıftayken ezan okumada Türkiye birincisi oldum. Kur'an'ı Kerim'i güzel okuma yarışmasında da Türkiye ikinciliği elde ettim" diye konuşuyor. Liseyi bitirdikten sonra sınavlara girerek Bilecik'e atanan Şahin, "2009 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı'nın açtığı Ezanı Güzel Okuma Yarışması'nda Türkiye birincisi oldum.İlk defa İstabul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük illerin dışında bir ilin derece elde etmesini sağlamıştım" ifadelerini kullanıyor.

TURİSTLER GÖZYAŞLARINA BOĞULDU

Çinili Camii'ye çok sayıda turist geldiğini belirten Şahin, 2012'de yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: Bizim cami mavi çinilerle kaplıdır. Bu da turistlerin ilgisini çekiyor. Dışarıdan bir grup geldi. Bir kadın bana İngilizce olarak 'Siz az evvel bir şey okudunuz, onu bir daha okur musunuz?" dedi. Ben de okurken gözlerimi kapatıyorum. Saba makamında sabah ezanı okudum. Gözlerimi bir açtım ki turist kadınların gözlerinden yaşlar süzülüyor. O anları düşündükçe hala tüylerim diken diken oluyor. Bir de İlber Ortaylı camimizde bir belgese çekti. O gün de günlerden cuma idi. Sala okudum. Beni yanına çağırdı ve 'Senin tavrın eski Üsküdar tavrı, ben ölürsem salamı sen okuyacaksın. Vasiyetim budur" dedi. Kendimi geliştirmemde Üsküdar'ın büyük katkısı oldu. Burada musiki çalışmalarıma devam ediyorum" ifadelerini kullanıyor.

TARLADA ÇALIŞIRKEN EZAN OKURDUM

Tokat'ta İmam Hatip Lisesi okuduktan sonra Samsun'da eğitimine devam eden Mihrimah Sultan Camii Müezzini Hüseyin Akbulut, 2014 yılında İstanbul'a gelmiş. Kadıköy Osmanağa Camii'nde merkezi sistemden ezan okumaya başlayan Akbulut, "Merkezi sistem, binin üzerindeki camiyi kapsıyordu. Yaklaşık 5 milyon kişi okuduğum ezanı duyuyordu. Merkezi sistem, sesimin keşfedilmesi açısından etkili oldu. Şu anda da Mihrimah Camii'nde ezan okuyorum. Üsküdar'da 400 yıldır devam eden karşılıklı ezan okuma geleneğini Mihrimah Sultan Camii olarak Valide-i Cedid Camii ile sürdürüyoruz" diyor. Köyde 8-10 yaşlarındayken yaz Kur'an kursuna gittiğini ve hocasıyla sürekli ezan okduğunu da belirten Akbulut, "Hocamız o sıra sesimi keşfetmişti sanırım. İlk ezanımı dizlerim titreyerek okumuştum. Annem ve babamla tarlaya gittiğimde taşların üstüne çıkar ezan okurdum. Çocukluğumdan beri içimde olan bir hevesti bu. İmam hatipte bu kez hocamız beni ilahi ekibine aldı. Eski Osmanlı medreselerinde yetişmiş biri olan dedem, sürekli kitaplar okurdu ve onun bu tutumu beni daha çok çalışmaya teşvik ederdi" ifadelerini kullanıyor. Ezanları farklı makamlarda okuduğunu söyleyen Akbulut, başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: "Kadıköy'de saba makamında sabah ezanı okumuştum. 20'li yaşlarda bir genç geldi. 'Hocam ben bir günah işledim ve kaçıyordum ki ezanınızı duydum ve bir anda içime bir ateş düştü, pişman oldum' demişti. Bu olay beni çok etkiledi. Okunan ezanlardan etkilenip namaza başlayanlar ve İslamiyet'i seçenler çok oluyor. Bu anlamda ezanları işinin ehli kimseler okumalı" diye konuşuyor.

BENİM SEVDAM KAYALIKLARDA BAŞLADI

Erzurum'da çobanlık yaptığı sırada sürüleri otlatırken kayalıklara çıkıp ezan okuyan Davut Avcı, Süleymaniye Camii'nde müezzin olarak görev yapıyor. Karşılıklı ezan okuma alışkanlığının o zamanlarda oluştuğunu ifade eden Avcı, "8 yaşımda hep yapardım bunu. Sürekli ezan kasetleri dinlerdim. Artık bir şeyler yapmam gerektiğini düşünerek babama hafız olmak istediğimi ve bu konuda kararlı olduğumu söyledim. Köyden Rize'ye doğru yola çıkacakken kimliğimi unuttuğumu fark ettim. O sıra şimdilerin Hopa Müftüsü Selami Aydın İstanbul'da yetiştirmek üzere öğrenci arıyormuş. Rize'ye gidecekken İstanbul'a gelmek nasip oldu" diyerek devam ediyor: "Hıfzımı tamamladıktan sonra Fatih Camii'nde 2-3 yıl mukabele okudum. Liseyi bitirince göreve başladım.İmam hatipler arası Kur'an'ı güzel okuma yarışmalarında birincilikler aldım. Müezzinlik bir sevdadır ve benim sevdam da kayalıklarda başladı. 2011 yılından beri müezzinim."

EZANDAN ETKİLENİP MÜSLÜMAN OLDU

Süleymaniye Camii'nde görev yapmanın farklı bir duygu olduğunu dile getiren Avcı, "Buraya Miraç Kandili'nde başlamak nasip oldu. Öncesinde Beşiktaş ve Etiler'de 6 yıl görev yaptım. Nişantaşı'nda görev yaparken gayrimüslim bir kadın eşini kaybetmişti. Eşinin sesimi çok beğendiğini ve kendisinin de benim sesimden etkilendiğini söyledi. O kadın üç ay sonra Müslüman oldu. 'Hayırlınız müezzin, bilgiliniz de imam olsun' demişler. Ben imamlık yaparken bile gönlümde müezzinlik vardı. Cemaat hep ezan okumamı beklerdi. Küçük kızım da beni örnek alarak ilahiler okuyor. Kızımla birlikte hicaz ilahiye başladık. Evimizdeki bir odayı meşk odası yaptık" diyor. En çok 15 Temmuz gecesinde ve teyzesinin salasını okurken duygulandığını sözlerine ekleyen Avcı, "15 Temmuz günü acayip bir duyguya kapıldım. O duygunun tarifi yok. Teyzemin salasını okurken de kötü olmuştum" şeklinde konuşuyor.

EN BÜYÜK HAYALİM AYASOFYA'DA EZAN OKUNMAKTI

Ayasofya Müzesi'nin ibadete açık olan bölümü Hünkar Kasrı'nda müezzin olarak görev yapan 23 yaşındaki müezzin Enes Özsoy, küçük yaşlarda ezan okumaya merak sarmış. 2006 yılından beri Yeni Camii'nde müezzin olan babası sayesinde ezan okumaya ilgi duyduğunu belirten Özsoy, "Sesimi babam keşfetti. Benim aklımda müezzin olmak yoktu. Hedefim, mühendis ya da doktor olmaktı. Babamın ezan okumasıyla birlikte 'Aslında ben de ezan okuyabilirim' dedim. Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi'nden sonra bu yıl Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İslami İlimler bölümünden mezun olacağım. Kendimi ezan ve musiki konusunda geliştirmek istiyorum. 2012 yılında İmam Hatip Liseliler Arası Ezanı Güzel Okuma Yarışması'nda birinci olmuştum. Hedefim müezzinlik görevinde devam edip doktora eğitimimi de tamamlayıp doktor müezzin olmak" diye konuşuyor. Kadrosu Düzce'de olan ve Ayasofya'da görevlendirme alan Özsoy, "Ayasofya'da olmak çok farklı bir duygu. Burada imamımız Önder Özsoy hocamızla Ayasofya'ya en iyi hizmeti vermeye çalışıyoruz. Babamla buralarda gezerken hep "Birgün ben de Ayasofya'da ezan okuyabilecek miyim?" demiştim. Hayalimde hep Ayasofya'da ezan okumak vardı" diyerek sözlerine devam ediyor: "Ezanda 'Hayyalesselah' namaza daveti, "Hayyalelfelah" kısmı da 'Haydi kurtuluşa' manasına geliyor. Burada turistler de yoğun olduğu için ezanı her okuduğumda onları İslam'a ısındırma ve gönülden gönüle bir köprü kurma düşüncesiyle okuyorum ezanı. Burası bize ecdadımızın yadigarı."

MÜZİĞE İLGİ DUYANLAR DA BİZİ DİNLEMEYE GELİYOR

Aslen Amasyalı olan Sultanahmet Camii Müezzini Mehmet Hadi Duran, doğma büyüme Üsküdarlı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu olan Duran, aynı üniversitede Dini Musiki alanında yüksek lisans yapmış. Ezan okumaya olan ilgisi çok küçük yaşlarda başlayan Duran, "Arkadaşlarım araba oyunları oynarken ben de namaz kılma oyunları oynarmışım. Ezan okurmuşum hep. İmam hatipteki yıllığımızda benim için 'Hadi, ileride ezan ve mevlid okur' diye yazmışlardı mesela" diyor. Babası da emekli imam hatip olan Duran, "Babam 'Hiçbir şey istemiyorum senden bir camiye müzezzin ol yeter" derdi. Çok şükür Allah nasip etti. Şu an imamlık belgem de var ama ben müezzinliği bir ideal olarak görüyorum. Yaklaşık iki buçuk yıldır Sultanahmet Camii'nde görev yapıyorum. Ezanı her okuyuşumda Bilal-i Habeşi'ye himmet edip ona layık olmaya çalışıyorum" ifadelerini kullanıyor. Sultanahmet Camii'nin İslam dünyası için hayli önemli olduğunu söyleyen Duran, "Burayı günde 30 bin kişi ziyaret ediyor. Bu anlamda Sultanahmet bir markadır. Dolayısıyla burada görev yaparken pek çok şeye dikkat ediyoruz. Turistler de buraya büyük bir ilgi gösteriyor. Müzikal alanda uzman kişiler de gelerek okuduğumuz ezanı tahlil ediyorlar" ifadelerini kullanıyor.

HER EZANI SON EZANIMMIŞ GİBİ OKUYORUM

Ezan okumaya başladığı yıllarda sakallı ve beyaz cübbeli bir amcanın minareye girmeden önce kolunda tutarak kendisini ikaz ettiğini ve yaşadığı bu anıyı unutamadığını söyleyen Duran, "Bu amca bana 'Okuyacağın ezanda seni kimler dinleyecek? Kimleri çağıracağını biliyor musun? Efendimiz'i ve Bilal-i Habeşi'yi düşün!" gibi peş peşe sorular sordu ve ikazlarda bulundu. Ben ezan okumadan önce hep bu hadiseyi anımsarım. Efendimiz'in bir hadisi vardır: 'Kıldığınız namazı, son namazınız gibi kılın!' diye. Ben de okuduğum her ezanı son ezanımmış gibi okuyorum" diye konuşuyor. Neşeli ya da hüzünlü olmasının okuduğu ezanı etkilediğini de söyleyen Duran, " Örneğin, Müslümanların bugünkü halini düşünüp hüzünlendiğinizde daha farklı okursunuz ezanı. Bir de 15 Temmuz'da okuduğum sala bambaşkaydı. O geceyi köprüde geçirmiştim ve yanı başımda vurulan ve şehit düşenler olmuştu" diyor.

Aylin İzmir

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber