'Daha iyisini hayal etmek ile yapabilmek aynı şeyler değil'

Mehmet Emin Yıldırım'ın Şair adlı filminde başrol oynayan Hakan Atalay Akşam Cumartesi'ye konuştu. Atalay, filmde hikayesini canlandırdığı Ahmet Dirimlioğlu zerinden hayata dair şunları söyledi: "Herkes daha iyisini yapabileceğini hisseder. Evet daha iyisini yapabilirsin, doğrudur. Ama belki de yeteneğiniz yoktur bunun için. Bu yüzden hayal edebilirsiniz ama hayal etmek ile yapabilmek aynı şey değildir..."

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 01 Ağustos 2020 14:25, Son Güncelleme : 01 Ağustos 2020 14:35
'Daha iyisini hayal etmek ile yapabilmek aynı şeyler değil'

Mehmet Emin Yıldırım'ın bu yıl İstanbul Film Festivali'nde yarışan filmi Şair'in festival yolculuğu devam ediyor. Eylül ayında gerçekleşecek 31. Ankara Film Festivali'nde de yarışma seçkisinde yer alan filmin başrolünde ise başarılı oyuncu Hakan Atalay yer alıyor. Ahmet Dirimlioğlu adında psikoloji temalı romanlar yazan bir yazarı canlandıran Dirimoğlu'nu daha önce Çırak, Fi, Tehlikeli Karım, Kardeşim benim, Bir Kurşun Deliğine Kaç İnsan Sığar gibi dizi, film ve tiyatro oyunlarından tanıyoruz. Kendisiyle hem filmi hem de oyunculuk hayatını konuşmak üzere Kuzguncuk'ta bir araya geldik. Kimdir Hakan Atalay sorusuna cevabı şöyle: "Kamp yapmayı çok seviyorum. Fırsat buldukça İstanbul dışına gidip çadır kurup deniz kenarında ya da ormanda; doğanın içinde vakit geçirmek her zaman çok hoş gelmiştir bana. Artvinliyim. Bütün hayatım koca koca dağlar ve dereler içinde geçti. Bu yüzden fırsat buldukça kamp yapıyorum. Kendi başıma gitar çalmaktan, ne kadar detone olsam da şarkı söylemekten her zaman çok keyif aldım. Yazı yazmayı hayatım boyunca çok sevdim. Zaten pandemiyle beraber bunların hepsini fazla fazla yapma şansım oldu."

HER ŞEY SAMSUN GAZİ SAHNESİ'NE GİTMEMLE BAŞLADI

Oyunculuk hayatınıza ne zaman ve nasıl girdi?

Liseyi Samsun'da okudum. Çok yakın bir arkadaşımla birlikte Samsun'da lise bitmek üzereyken üniversite hayatımızda ne yapmak istediğimizi yoğun bir şekilde konuşmaya başladık. Bütün arkadaşlarımız gibi koştur koştur dershaneye gidip test çözdüğümüzde karşımıza çıkan şeyin bizi mutlu edip etmeyeceğini tartıştığımız bir dönemdi. İkimizin de edebiyatla arası iyiydi. Ve hikaye anlatma meselesi üzerine çok konuşuyorduk. Bizim derdimiz buydu. Sosyal hayatımız da bu yöndeydi. Arkadaşım da çok iyi bir hikaye anlatıcısıdır. Konuştuğumuz o süreçte hikayemizi en iyi nerede anlatabiliriz diye düşününce aklımıza tiyatro yapmak fikri geldi. 'Biz tiyatro yapmak istiyoruz, kiminle bu konuyu konuşabiliriz' diye bir gün Samsun Gazi Sahnesi'ne gitmiştik. Oranın müdürü Mehmet Çömez ve yanında Ahmet Yücel vardı. Mehmet Çömez tiyatronun olmazsa olmazları konusunda bizi bilgilendirdi, yönlendirdi. Ahmet Yücel de 'Çocuklar ben tek kişilik bir oyun oynuyorum. Ama madem bu kadar isteklisiniz gelin bakın yapmak istediğiniz gerçekten tiyatro mu?' demişti. Sonraki pazartesi sanırım 99 yılının nisan ayıydı, Gazi Sahnesi'ne gittik. Erol Abi vardı dekor kuran ekibin başında, ona yardım ediyorduk. Burada hikaye anlatmak meselesiyle ilgili ilk deneyimimizi yaşadık. Zannediyorum 36 hafta o oyunun dekorunu da kurduk turneye de götürdük, kostümlerini de topladık, çarşaflarını da yıkadık. Sonrasında 'Evet galiba hikaye anlatmak doğru, bu bizi tatmin edecek' dedik ve konservatuar okumaya karar verdik.

ELİNİZDE BİR HİKAYE VAR VE BÜTÜN VÜCUDUNUZLA ONU SEYİRCİYE ANLATMAKLA YÜKÜMLÜSÜNÜZ

Sizin için oynamak ne demek?

Benim için oynamak en temelde hikaye anlatmak. Kendimi bildim bileli ve sahneye çıkmaya başladığımdan beri bunu düşünürüm. Elinizde bir hikaye var ve siz onu bütün vücudunuzla seyirciye anlatmakla yükümlüsünüz. Oyunculuk denen şey ve icrası sadece hikaye anlatmaktan ibaret benim için.

Sinema mı dizi mi yoksa tiyatro mu sizi daha mutlu ediyor?

Bunları ayıramam ama iyi bir metinle karşılaşmış olmak beni daha mutlu ediyor. Bu bazen bir oyun olabilir bazen bir sinema ya da dizi senaryosu da. İyi bir hikayeyle karşılaştığınız zaman zaten onun sizde yarattığı mutluluğun tarifi yok. Normal bir insanın iyi bir şarkıya denk gelmesi ya da yeni bir yer gördüğünde 'ne kadar güzel bir yer' demesi gibi bir şey. Bunun için bir ayrım yapamam. Hangisinin hikayesi iyiyse oyuncu zaten mutlu oluyor.

KENDİ HİKAYELERİMİ YAZMAK İSTİYORUM

Bu hayata dair kaygınız, hedefiniz nedir?

Bu hayatta hedefim, amacım kendi hikayelerini yazabilmek; hangi formda olursa olsun, bu bir tiyatro oyunu olabilir, dizi ya da sinema filmi olabilir, belki bir şarkı olur, belki bir resim olur bilmiyorum. Kendi hikayelerimi üretebilmek için elimden geleni yapıyorum. Ve ürettiği bu hikayeleri insanlara anlatabilen bir Hakan Atalay. Burada duyduğum kaygı da bu hikayeleri, hedefleri, amaçları vakti zamanında gerçekleştirebilir miyim gerçekleştiremez miyim; dünyanın saçma sapan politikaları, ekonomik düzlemleri sosyal ilişkileri buna izin verir mi vermez mi, bunlar ayrı tabi.

HİKAYE SİZİN NERDE DURMANIZ GEREKTİĞİNE KARAR VERİYOR; YA KAMERA ÖNÜNDE YA DA ARKASINDA

Bir gün kamera arkasında olmayı hiç düşündünüz mü?

Kameranın önünde, arkasında, sahnede ya da reji koltuğunda oturuyor olmak arasında herhangi bir fark görmüyorum. Elinizdeki hikaye sizin nerde durmanız gerektiğine karar veriyor zaten. Ve ben o noktada kendime açık davranmak istiyorum. Eğer hikaye benim kameranın arkasında olmamı talep ediyorsa, evet o kameranın arkasında olmak istiyorum. Hikaye benim sahnede olmamı istiyorsa çıkıp sahnede oynamak istiyorum. Ya da hikaye benim elime gitar alıp şarkı söylememi gerektiriyorsa o şarkıyı söylemek istiyorum.

Şu ara ne düşünüyorsunuz, kafanızı ne meşgul ediyor?

Şu sıralar bir senaryo yazıyorum. Uzunca bir süredir hatta. Sevgili yapımcım Okan Üzey ile beraber durmadan üzerine tartışıyoruz hikayenin ve dünyanın gidişatında hikayemize nasıl bir yol çizebiliriz noktasında birtakım farklı bakış açılarımız var. Bu farklı bakışlarla hikaye nasıl zenginleşir, karakterler nasıl zenginleşir ya da etkilenir üzerine durmadan çalıştığımız bir süreçten geçiyorum. Ana karakterimin adı Muzaffer. Şu sıralar en çok düşündüğüm şey Muzaffer, başka bir şey değil.

Yeni projelerinizden bahseder misiniz?

Pandemi süreci başlamadan önce hali hazırda çalıştığımız bir oyunumuz vardı. Hande Acarel'in yazdığı Onur Yalçınkaya ve Onur Barulay oyuncu arkadaşlarım ile çalıştığımız ve benim yönettiğim bir oyun. Deniz Feneri Kütüphanesi adında. Ancak pandemi süreciyle beraber oyunu önümüzdeki sezon sahnelemeye karar vermiştik. Şu an önümüzdeki sezonda tiyatro sezonu ne kadar hareketli olacak, seyircinin tiyatroya bakış açısı ne olacak, bunları kestiremediğimizden projeyi durdurmuş durumdayız. Gerçi her an provalara başlayabiliriz. Bunun dışında az önce bahsettiğim gibi üzerinde çalıştığım bir senaryo var. Onun da sonbahar ya da 2021'in ilkbaharında sete girmesini planlıyoruz. Ve tabii hali hazırda televizyonda yayınlanacak olan birkaç proje üzerinde görüşmelerimiz devam ediyor. Bakalım hayat ne gösterecek.

"POPÜLER OLANI ÜRETMEK Mİ, YOKSA GERÇEK SANAT YAPMAK MI ARAYIŞININ FİLMİ: ŞAİR"

Şair filmi ne anlatıyor? Oyuncusu Şair'i nasıl özetler?

Çok satan bir yazar olan Ahmet Dirilimlioğlu yazdıklarının sanatsal olarak çok da kendini tatmin etmediği gerçeğiyle yüzleşir ve artık gerçekten "edebiyat" yapmak istediğini fark eder. 40'lı yaşlarına yaklaşmıştır ve arkasında bırakmak istediği şey çok satan ama belki de onun için hiçbir şey anlatmayan kitaplar yerine kendini gerçekten anlatabildiği derdini ifade edebildiği ama belki de daha önceki kitapları kadar asla satmayacak bir hikayenin peşine düşen bir yazar. Şair filmi de bunu anlatıyor. Popüler olanı üretmek mi, "gerçek sanat" üretmek mi, sorusuyla karşılaşan bir sanatçının arayışı diyebilirim. Oyuncu olarak ben günümüz dünyasında zaten sanatsal üretimin de çok popülerleştiği bu süreçte Ahmet'in derdini çok iyi anlamakla beraber rolü oynarken yaklaştığım yer biraz onun derdini tiye almaktı açıkçası. Çünkü şimdiye kadar 4-5 tane kitap yazmış ve bu kitaplarda bir şekilde kariyerini bir yere taşımış ama içinde şu gerçeği yüzde yüz biliyor: Daha iyisini yapabilirim. Bunu herkes hisseder. Daha iyisini yapabilirsin doğrudur. Ama belki de yeteneğiniz yoktur bunun için. Daha iyisini hayal edebilirsiniz ama yapabilirsiniz de. Daha iyisini hayal etmek, bununla yetinmek ile yapabilmek için çaba göstermek aynı şey değil. Maalesef Ahmet'in daha iyisini yazabileceğini düşünmedim hiç. Ahmet'in daha iyisi bile üst dilde bir kibir taşıyan bir hali vardı benim için ve ben oyuncu olarak orayı tiye almayı ve dalga geçmeyi tercih ettim. Çünkü herkes Tolstoy olmak zorunda değil. Ama Ahmet'in derdi Tolstoy olmak Dostoyevski olmak. Ahmet olmak değil. Ve bence bu komik. Ahmet'in Ahmet olması lazım. Bir sanatçının en temelde; esinlenebilirsiniz, ilham verici bulabilirsiniz, ama bütün malzeme eğer sizseniz dürüstçe kendiniz olabilmeyi başarmalısınız diye düşünüyorum. Ahmet kendi olabilmeyi değil, "yüksek makamda" bir yazar olmayı hayal ediyordu ve bu benim için komikti.

Ali Demirtaş
[email protected]
Akşam Gazetesi / Cumartesi Eki

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber