İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

Bakan Özer 6'lı Masa'nın eğitim vaatlerini değerlendirdi: Derslerine çalışmamışlar

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, '6'lı Masa'nın mutabakat metninde eğitim ile ilgili kısımların zaten uygulamada olan hizmetler olduğunu söyledi. Özer, eğitimin tüm dünyada tartışılan ve sürekli iyileştirmelerin yapıldığı bir alan olduğunu belirterek, "İsterdim ki yapılan önerilerde faydalanabileceğimiz öneriler olsun veya farkına varamadığımız noktalara referans versin. Bir bütün olarak baktığımızda bunu görmediğimiz gibi zaten yaptıklarımız da öneri olarak sunuluyor" ifadelerini kullandı.

Kaynak : Yeni Şafak
Haber Giriş : 05 Şubat 2023 07:35, Son Güncelleme : 05 Şubat 2023 15:09
Bakan Özer 6'lı Masa'nın eğitim vaatlerini değerlendirdi: Derslerine çalışmamışlar

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 6'lı Masa'nın ortak politikalar metninde eğitim alanında açıkladıkları önerileri Yeni Şafak'a değerlendirdi. Bakan Özer eğitimin tüm dünyada tartışılan ve sürekli iyileştirmelerin yapıldığı bir alan olduğunu söyledi. "İsterdim ki yapılan önerilerde faydalanabileceğimiz öneriler olsun veya farkına varamadığımız noktalara referans versin" diyen Özer, "Bir bütün olarak baktığımızda bunu görmediğimiz gibi zaten yaptıklarımız da öneri olarak sunuluyor. Bu, birçok açıdan çok üzücü bir durum. İyi açıdan bakarsak yaptıklarımızın görülmediği şeklinde yorumlayabiliriz. Ki bu da vahim bir durumdur çünkü öneri getirdiğiniz eğitim alanında sahayı bilmediğiniz, sahadan ne kadar uzak olduğunuza işaret eder. Diğer açıdan zaten biliniyordur, ancak görmezlikten geliniyordur. Bu da vahim bir durumdur, en azından emeğe saygısızlıktır. Sonuç olarak yeni hiçbir şeyin olmadığını, dolayısıyla bu önerileri öne sürerek bizlerin ne kadar başarılı olduğumuzun da zımnen tescili bir belgedir diyebilirim" diye konuştu. Bakan Özer, 6'lı Masa'nın eğitimle ilgili önerilerine tek tek cevap verdi.

ÇOK DAHA DEMOKRATİK VE KAPSAYICI HALE GETİRDİK

"Milli Eğitimi bir ideolojik çatışma alanı olmaktan çıkaracağız."
İddianın tam tersi 2002 öncesi eğitim alanı ideolojik çatışma alanıydı. Son 20 yılda uyguladığımız politikalarla eğitim sistemini çok daha demokratik ve kapsayıcı hale getirdik. 28 Şubat'tan kalan başörtüsü yasakları ve katsayı uygulaması gibi antidemokratik ve ideolojik uygulamaları bu dönemde sonlandırdık. İmam Hatip ortaokulunun kapatılmasını sağlayan ideolojik dayatmayı sonlandırarak bu okulları tekrar açtık. Müslüman toplumun Kur'an-ı Kerim, Hz. Peygamberimizin hayatı ve dini bilgileri öğrenme taleplerini ilk kez tüm okullarda karşılayabilme imkanı getirdik. Eğitimi toplumun tüm kesimlerinin beklentilerini yansıtan bir yapıya kavuşturduk. Türkiye'de eğitim sistemini 2000'li yıllar öncesindeki ideolojik çatışma ve dayatmalardan kurtardık. Kısaca, ilk kez eğitim sistemi toplumsal taleplere duyarlı ve demokratik hale geldi ve geçmişin ideolojik dayatmalarından kurtarıldı. Eğitim sistemi son 20 yılda daha eşit, kapsayıcı ve kaliteli hale geldi.

EĞİTİM KARTI ÇOCUKLARIN ETİKENLENMESİNE YOL AÇAR

"Eğitim Destek Kartı ile anaokulundan üniversiteye kadar devlet okullarındaki ihtiyaç sahibi öğrencilerin kırtasiye, çanta, kıyafet ihtiyaçlarını ve internete erişimlerini ücretsiz karşılayacağız."
Zaten ihtiyaç sahibi tüm öğrencilerimizi ücretsiz ders kitapları ve yardımcı kaynaklara ilaveten burslarla destekliyoruz. Diğer taraftan her türlü ihtiyaçlarını da karşılıyoruz. Ancak kart, karne gibi uygulamalar çocukların etiketlenmesine yol açtığı için zaten sorunludur. Destek ihtiyacı olan çocuklarımızın ihtiyaçlarını son 20 yıldır onları ayrıştırmadan zaten gerçekleştiriyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız da bu konuda çok sayıda destek programı uyguluyor.

4 MİLYAR KİTABI ÜCRETSİZ DAĞITTIK

"Okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretimdeki tüm öğrencilere yardımcı kitaba ihtiyaç duymayacak şekilde ders kitaplarını yerel esnafa ve ekonomiye katkıda bulunacak şekilde ücretsiz temin edeceğiz."
Bu iddia o kadar belirsizlikler içeriyor ki sorundan ziyade örtülü farklı bir gündem varmış hissi uyandırıyor. Zaten tüm ders kitapları ve yardımcı kaynakları ücretsiz temin ediyoruz. 20 yıldan beri tüm kademelerdeki öğrencilerimize ders kitaplarını ücretsiz sağlıyoruz. Bu sürede 4 milyara yakın kitap öğrencilerimize ücretsiz dağıtıldı. Diğer taraftan eğitime temel olan ders kitaplarının yanında bu yıl 160 milyona yakın yardımcı kaynağı da ücretsiz şekilde tüm öğrencilerimize ulaştırdık. Bu yolla tüm öğrenci ve öğretmenlerimize yeni kaynaklar üretiyor ve ücretsiz dağıtıyoruz. Ve bunu yaparken hiçbir öğrenci ayrımı da yapmıyoruz, ders kitapları ve yardımcı kaynakları tüm öğrencilerimize dağıtıyoruz. Burada ne sorun görmüşler ki muğlak ifadelerle sanki çözüm üretmeye çalışmışlar.

TÜRKİYE DİJİTALLEŞMEDE ÖRNEK ÜLKE KONUMUNA ULAŞTI

"MEB'i dijitalleştirecek ve eğitim teknolojilerinin geliştirilmesinde öncü ve ön açıcı bir kurum haline getireceğiz."
Türkiye, eğitimde dijitalleşme konusunda son 20 yılda zaten örnek bir ülke konumuna ulaştı. Salgın döneminde eğitimlerimizi dijital platformlar aracılığıyla kesintisiz sürdürebilen birkaç ülkeden birisi olduk. Eğitim Bilişim Ağı (EBA) na ilaveten son bir yılda üç yeni dijital platform geliştirdik. Öğrencilerden sonra geliştirdiğimiz yeni Öğretmen Bilişim Ağı (ÖBA) ile artık öğretmenlerimizin mesleki ve kişisel gelişimlerini de dijital platformlardan destekliyoruz. Bu uygulama sayesinde 2020 yılında öğretmen başına düşen 44 saatlik eğitim saatini 2022 yılında 250 saate yükselttik. Diğer taraftan özellikle tüm dünyada bireyselleştirilmiş eğitime odaklanılırken bu alanda da yeni bir dijital platform olan Öğrenci/Öğretmen Destek Sistemi (ÖDS) ni geliştirerek 2022 yılında uygulamaya koyduk. Ayda 15 milyon öğrenci ve öğretmenin kullandığı ÖDS'yi sürekli geliştirmeye devam ediyoruz. Diğer taraftan 2022 yılında geliştirdiğimiz Matematik Dijital Platformu ile matematiğin kolaylıkla öğrenilmesine destek oluyoruz. 2023 yılında üç yeni dijital platform daha geliştirerek eğitim sistemimize kazandıracağız. Bunlar Türkçe Dijital Platformu, İngilizce Dijital Platformu ve tüm halk eğitim kurslarına uzaktan erişim imkanı getirecek olan Halk Eğitim Merkezi Bilişim Ağı (HEMBA) dır. Kısaca yeni kurduğumuz yeni dijital platformlarla da yalnız öğrencilerimizi değil öğretmen ve velilerimizi de destekliyoruz. Tüm eğitim kademelerimizde en güçlü dijital altyapı ve zengin içeriklere sahip ülkelerden biri konumundayız.

ÇALIŞAN, ÇALIŞMAYAN AYRIMI YAPILMIYOR

"Okul öncesi eğitimi çalışan ebeveynlerin ihtiyaçlarını da gözeterek "tam gün tam destek" ilkesi çerçevesinde düzenleyeceğiz."
Okul öncesi eğitim en kritik eğitim kademelerinin başında gelmektedir. Okul öncesi eğitim sadece bilişsel becerileri değil ayrıca bilişsel olmayan becerileri de geliştiren ve güçlendiren bir eğitim kademesi olduğu için uzun vadeli getirisi maksimum yatırım maliyeti minimum olan bir eğitim kademesidir. Bu nedenle Bakanlık olarak son bir yılda öncelik verdiğimiz alanların başında okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması gelmektedir. Bakanlığımız çalışan-çalışmayan ebeveyn ayrımı yapmaksızın tüm çocuklarımızın okul öncesi eğitime ulaşması hedefiyle çalışmalarını yürütmektedir. Hal böyleyken, erken çocukluk eğitiminin sadece "çalışan ailelerin çocuklarının bakım yeri" olarak görülmesi bu eğitim kademesi için yapılacak en büyük haksızlıktır.

HER YÜZ ÇOCUĞUN 99'U OKUL ÖNCESİ EĞİTİM ALIYOR

"Altyapıları oluşturarak okul öncesi eğitimi 1 yıl zorunlu tutarak ücretsiz sağlayacak ve isteğe bağlı olarak 3 yaş ve üzerine erken çocukluk eğitimi imkanı sunacağız."
2022 yılında bir yıl gibi kısa sürede 6 bin 4 anaokulu kapasitesi oluşturduk ve 5 yaşta okullaşma oranını %65'den %99'a yükselttik. 2000'li yıllarda bu oran sadece %11'di. Dolayısıyla 5 yaşta isteyen her öğrencimizin en az bir yıl okul öncesi eğitim alabileceği altyapıyı zaten oluşturduk. Türkiye'de okul öncesi eğitim bizim zamanımızda yaygınlaştı. 2000'li yılların başında her 100 çocuğun sadece 11'i okul öncesi eğitim alırken bugün 99 çocuğumuz bu eğitimi alıyor. 3 yaş ve 4 yaşta eğitime katılımı da büyük ölçüde artırdık. Dolayısıyla bu iddia da yapılanları ve gelişmeleri göz ardı eden, zaten yapılmışı yapılacak olarak gösteren bir iddia.

YÜZDE 90'I SINAVSIZ YERLEŞİYOR

"Ortaöğretime geçişlerde sınav odaklı değil süreç odaklı bir sistemi geliştirecek, öğrencinin öğrenim sürecindeki notlarını, performansını, ilgisini, yeteneğini ve becerilerini dikkate alarak fırsat eşitliği ve adaleti çerçevesinde bir yönlendirme yapacağız. Liselere Giriş Sınavlarında yıldan yıla değişen uygulamalara son verecek, LGS sınavını süreç içinde kaldıracağız."
Liseye geçişte zaten öğrencilerin %90'ı sınavsız bir şekilde kayıt bölgelerindeki, yani kendilerine yakın okullara yerleşebiliyor. Liseye geçenlerin sadece yaklaşık %10'u sınav puanı ile bir liseye yerleşiyorlar. Bir başka deyişle sınavsız okullara yerleşmede memnuniyet arttıkça sınav zaten giderek değerini yitiriyor. Son yerleştirmede sınavsız okullara yerleşen öğrencilerin %94'ü ilk üç tercihinden birisine yerleşti. %55'i ise birinci tercihine yerleşti. Aslında bu veriler bile geliştirilen sistemin ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Sistem yıldan yıla değiştirilmediği gibi sürekli iyileştirilerek memnuniyet sürekli artırılıyor. Burada söz konusu iddianın örtük amacına da dikkat çekmek isterim. LGS sınavı kaldırıldığında nasıl bir yerleştirme sistematiği geliştirileceği ve bunun tüm velilerin adalet duygusunu zedelemeden nasıl başarılacağı cevapsız bırakılıyor. Bunu açıklasınlar da retoriğin ötesinde gerçeklerle örtüşen nasıl bir yöntem uygulayacaklarmış bir görelim.

SİSTEMİN BAŞIRISI SÜRECİN KALİTESİNE BAĞLI

"Eğitim kademelerinin süreleri ile ilgili de köklü değişiklik öneriliyor: "Zorunlu eğitimi 1 yılı okul öncesi eğitim, 5 yılı ilkokul, 4 yılı ortaokul, 3 yılı ise lise olmak üzere 1+5+4+3 şeklinde uygulayacağız."
Eğitim sisteminin başarısı, kademelerin sayısı ya da süresine değil sürecin kalitesine bağlıdır. Eğitim kademelerinin süresi ile ilgili tasarruflar genellikle örtük siyasi amaçların ifadesi olmuştur. Yakın tarihimizde 8 yıllık kesintisiz eğitim gibi bunun açık örneklerini görmekteyiz. Hem sistemde sürekli değişiklik yapılmasından şikayet edeceksiniz hem de kendiniz rasyonel bir karşılığı olmayan köklü değişiklikler önereceksiniz. Bu tam bir tutarsızlıktır.

LİSELERİN ÜÇ YILA İNDİRİLMESİ 10 YIL ÖĞRETMEN ATANAMAMASINA YOL AÇACAKTIR

"Öğretmen atamaları ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ile ilgili de öneriler bulunuyor: Ataması yapılmayan öğretmen havuzunu eriteceğiz. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını OECD ortalamasına ulaşmayı hedefleyeceğiz."
Bakanlık olarak her bir kurum için öğretmen normu ve ihtiyacını sürekli takip ediyoruz. MEB her yıl bu verileri kullanarak ihtiyacı olan branşlarda öğretmen ataması gerçekleştiriyor. Bu kapsamda 2000'li yıllarda öğretmen sayısı 500 binler seviyesinde iken 750 bin öğretmen ataması yapılarak bu sayı 1,2 milyona çıkartılmıştır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı ilk kez OECD ortalamasına ulaştı. 2002 yılı itibarıyla ilköğretimde 28, ortaöğretimde 22 olan öğretmen başına öğrenci sayısı 2022 yılında ilköğretimde 15'e ortaöğretimde ise 13'e indi. Burada çok önemli bir ayrıntı var. Ülkemizde son 20 yılda öğrenci sayısında devasa artışa rağmen öğretmen başına düşen öğrenci sayısı OECD ortalamasına ulaştırılabilmiştir. Bunu başaran ülke sayısı çok azdır. Türkiye bunu başarmıştır. Öğretmen atama sayılarının siyasi malzeme haline getirilmesi en başta bu mesleği yapan öğretmenler için büyük bir haksızlıktır. Ayrıca önceki önerilerinde bulunan 1+5+4+3 sistemi önerisi öğretmen atamasına dönük planlamaları da kökten sarsacak mahiyettedir. Diğer taraftan, öneriler kendi içinde tutarsızlık göstermektedir. Liselerin dört yıldan üç yıla düşürülmesi bir taraftan yaklaşık 85.000 öğretmeni norm fazlası yaparken diğer taraftan en az 10 yıl liselere yeni öğretmen atanamamasına yol açacaktır. Bu durumda iddia edilen ataması yapılmayan öğretmen havuzu nasıl eritilecektir? Bu bile geliştirilen önerilerin bir birleri ile tutarlı olmadığını, önerilerin nelere yol açabileceğinin hesaplanmadığını göstermektedir.

ÜNVANLARI GERİ Mİ ALINACAK?

"Öğretmenlerimizin kurumsal ve toplumsal niteliği ve saygınlığını artırmayı temel önceliğimiz yapacağız. Öğretmenlik Meslek Yasasını değiştirecek, öğretmenlerin özlük haklarını iyileştirecek, öğretmenleri öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen şeklinde gruplayan uygulamaya son vereceğiz."
Bu öneriler de retorikten öteye geçmiyor. 14 Şubat 2022'de çıkarılan Öğretmenlik Meslek Kanunu ile öğretmenliğin özel bir ihtisas mesleği olduğu ilk kez vurgulandı ve yine ilk kez öğretmene mahsus özel bir kanun düzenlenerek öğretmenlerimize verilen açık değer bir kez daha vurgulanmış oldu. Çalışma koşulları, işin mahiyeti ve diğer birçok husus açısından devlet memurlarından ayrılan öğretmenlerin tüm süreçlerini kapsayan müstakil bir kanun çıkarıldı. Böylece 60 yıldır birçok politika belgesinde yer bulan bir hedefe ulaştık. Dünyanın birçok ülkesinde öğretmenlik mesleğine giriş ve meslekte ilerlemeye ilişkin düzenlemeler mevcut. Kariyer uygulamasının amacı öğretmenleri gruplandırmak değil, tam tersine öğretmenin artan kıdeminin yanında katıldığı mesleki gelişim çalışmalarını özlük haklarıyla desteklemektir. Kanunla birlikte, 2023 yılında 583 bin 653 öğretmenimiz uzman veya başöğretmen oldular. 10 yıllık kıdeme sahip uzman öğretmenlerimize yaklaşık 2 bin 400 TL, uzman öğretmen olduktan sonra 10 yıllık kıdeme sahip başöğretmenlerimize ise 4 bin 900 TL ek iyileştirme yapılmasını sağladık. Diğer taraftan bu sürece %99 katılımın olması öğretmenlerimizin de bu süreçten ne kadar memnun olduklarını gösteriyor. İnşallah yeni iyileştirmelerle öğretmenlerimizi desteklemeye devam edeceğiz.

20 YILDA YAPILANLARIN GÖRMEZDEN GELİNMESİ

"Eğitim kurum ve süreçlerini cinsiyet, etnik köken, din, dil, yerleşim yeri, sağlık durumu, sosyo-ekonomik koşulları ayırt etmeden, fırsat eşitliği ve adaletini ve herkesin nitelikli eğitim hakkını garanti altına alan kapsayıcı bir anlayışla düzenleyeceğiz."
Bu iddia son 20 yılda bu kapsamda yapılanların görmezden gelinmesinden başka bir şey değildir. Aslında bu iddia şu anda gelinen noktayı değil, tamda 2000'li yılların başındaki resmi betimliyor. Eğitimde fırsat eşitliği olabilmesinin birinci aşaması eğitime erişebilmektir. Açıkça belirtmek gerekir ki, Türkiye 2000'li yıllara girerken, eğitimde kitleselleşme ve evrenselleşme açısından özellikle OECD ülkelerinin oldukça gerisinde kalmıştır. Birçok OECD ülkesi söz konusu evrenselleşme sürecini 1950'li yıllarda büyük ölçüde tamamlayarak kalite süreçlerine odaklanmaya başlarken Türkiye'nin bu sürece geçişi çok daha geç olmuştur. Bu iddia sahipleri öncelikle Türkiye'nin bu 70 yıllık gecikmesini açıklamalıdır. 2002 yılı ile birlikte başlayan dönem, eğitimde kitleselleşme ve eğitimin OECD ülkeleri ile rekabet edebilir hale gelmesi için dönüşümlerin başladığı ve gerçekleştirildiği tarihi bir dönem olmuştur.

Bu dönem boyunca eğitimde hemen her göstergede çok büyük gelişmeler yaşanmıştır. İlköğretim dışındaki tüm eğitim kademelerinde erişim sorunu olduğu için bu dönemin başlangıç evresinde eğitime erişimin artırılmasına ağırlık verilmiştir. Özellikle okullaşma oranlarının nispeten düşük kaldığı il ve bölgeler önceliklendirilerek yeni okullar ve yeni derslikler yapılmıştır. Bu süreçte problemin kaynağına inme cesareti gösterilmiş, yatırımlar Türkiye'nin sadece bir bölgesinde yoğunlaşmamış, tüm bölgeleri kapsayacak şekilde gerçekleştirilmiştir. Geçmişte okullaşma problemleri ile anılan il ve bölgelerde okullaşma oranları diğer bölgelerle benzer seviyelere ulaşmıştır. Böylece eğitimde kitleselleşmenin yurt sathına homojen bir şekilde yaygınlaştırılması sağlanmıştır.
Türkiye gibi büyük ölçekli bir eğitim sisteminde eğitime erişimin artırılması büyük yatırımların yapılmasını gerektirmektedir. Bu dönüşümü gerçekleştirebilmek adına okul sayıları ve derslik sayılarını artırmak amacıyla devasa yatırımlar yapıldı. Bu dönemde yapılan yatırımların dengeli bir büyüme sağlayacak şekilde yönetilmesi de ayrıca önemlidir. Bu süreçte yapılan yatırımlar özellikle dezavantajlı bölgeleri önceliklendirerek farkların azalması sağlanmıştır. Bu öylesine dinamik bir dönemdir ki yapılan yatırımlar çok kısa bir süre içerisinde sonuçlara da yansımaya başlamıştır. Böylece, okul öncesinden yükseköğretime kadar eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları önemli oranda artmıştır. Örneğin, 2000'li yıllarda yaklaşık yüzde 11 seviyesinde olan 5 yaş okul öncesi eğitimde okullaşma oranı bugün yüzde 99'a; ilkokulda yüzde 99,63'e; ortaokulda yüzde 99,44'e; yüzde 44 seviyesinde olan ortaöğretimde okullaşma oranı ise bugün yüzde 97'ye ulaşmıştır. Cumhuriyet tarihinde ilk kez eğitim kademelerinin tamamında okullaşma oranları %97'nin üzerine çıkmıştır. Eğer son 20 yılda yapılan yatırımlar yapılmamış olsaydı ülkemiz Cumhuriyetin ikinci yüzyılını, yani Türkiye Yüzyılını ıskalayacaktı.

KIZLARIN OKULLAŞMA ORANI YÜZDE 99

"Kız çocuklarının eğitimle buluşturulmasına özel vurgu yapılıyor: "Kız çocukların okullaşma ve okula devam oranını artıracak her türlü çabayı gösterecek, gerekli destek ve teşvikleri sağlayacağız."
Gerçekten inanılır gibi değil. Tüm bu iddialar son 20 yılda ülkemizde eğitimde gerçekleşen dönüşüme gözlerini kapatmış. Ya kasıtlı bir şekilde ya da daha acınası bir şekilde gördükleri halde görmemezlikten gelme çabasından başka bir şey değil bu iddia. Bu iddia son 20 yılda bu amaçla gece gündüz demeden çalışan eğitim camiamızın emeklerine karşı da saygısızlıktır. Tüm bu sorunlar son 20 yılda çözüldü. Bunu OECD raporları görüyor, ancak içerdeki bazı kesimler görmezlikten geliyor. Son 20 yıldaki eğitim seferberliği cinsiyetler arasındaki farklılıkların da azalmasına çok önemli katkı sağladı. Nitekim 2000'li yılların başlarında ilkokul çağında yaklaşık 1 milyon kız çocuğu okul dışında kalmıştır. Erkeklerle aralarında yaklaşık yüzde 7'lik fark bulunurken bölge ve il bazlı bakıldığında daha vahim bir tablo ortaya çıkmaktadır: bazı illerde 6-14 yaş arasındaki kız çocuklarının yüzde 50'sinin okul dışında olduğu görülmektedir. Bu sorunun çözümü için dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetleri tarafından eylem planları, ulusal ve uluslararası projeler ve çeşitli sosyal politika uygulamaları hayata geçirildi. Bir taraftan yeni okullar ve derslikler inşa edilirken diğer taraftan farkındalığı artırmak adına konuyla ilgili toplumsal seferberlik çalışmaları yürütüldü. En önemlisi başörtüsü yasakları kaldırıldı. Yürürlüğe alınan çok sayıda sosyal politikanın istikrarlı bir şekilde uygulamada kalması sağlandı. Bu kapsamda örneğin ekonomik gerekçelerle kız çocuklarını okula gönderemeyen ailelere Şartlı Eğitim Yardımı (ŞYT)yapıldı. Dezavantajlı çocuklarımızın ve kız çocuklarımızın eğitime erişimlerini desteklemek ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için 20 yılda 525 Milyar TL sosyal yardım yapıldı. Diğer taraftan 2012 yılında 4+4+4 eğitim reformuyla birlikte zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması neticesinde bugün ilköğretimden ortaöğretime kız çocuklarının okullaşma sorunu büyük ölçüde çözüldü. Bugün ilköğretimde kız çocuklarının okullaşması yüzde 99'lar seviyesindedir. Ortaöğretimde 2000'lerin başında sadece yüzde 39,2 olan kız çocuklarının okullaşma oranı bugün yüzde 96'lara ulaşmıştır. Yükseköğretimde de benzeri bir iyileşme yaşandı. Örneğin, 2007 yılında 18-22 yaş erkeklerin net yükseköğretim okullaşma oranı yüzde 22,4 ve kızların oranı ise yüzde 19,7 idi. Bugün bu oranlar erkekler için yüzde 40,5 iken, kızlar için yüzde 46,3 düzeyine yükselmiştir. Bulgular, tüm eğitim kademelerinde kız çocuklarının okullaşma oranlarının oldukça yükseldiğini göstermektedir. Kız çocuklarının okullaşmasına yönelik yapılan çalışmaların olumlu neticelerini ulusal ve uluslararası performans sınavlarında da görüyoruz. Hem ulusal olarak gerçekleştirilen LGS ve YKS hem de uluslararası olarak yapılan TIMSS ve PISA gibi sınavlarda kız öğrencilerin performansının sürekli yükseldiği, dahası bu sınavlarda kız çocukların erkek çocuklarına nazaran başarılı performanslarındaki süreklilik dikkat çekmektedir. Bu durum Türkiye'de geçmiş yıllarda dezavantajlı durumda bırakılan kız çocuklarına yönelik son 20 yılda uygulanan politikaların artık bu ülkede kız çocuklarının eğitim sorununu kökünden çözdüğünü göstermektedir.

ÜCRETSİZ YEMEK UYGULAMASI KESİNTİSİZ DEVAM EDİYOR

"Devlet okullarındaki öğrencilere ücretsiz süt, su ve öğle yemeği vereceğiz."
Eğitimde fırsat eşitliği çok kapsayıcı sosyal politikaları gerektirir. Bunlarla ilgili somut bir öneri geliştirmeden sadece süt, su ve yemek konusu ile ilgili sorunlardan bahsetmek sahadan ne kadar kopuk olduklarının da bir başka işareti. Son 20 yılda yukarda değindiğim yatırımlar ve dönüşümlerin odak noktasını eğitimde fırsat eşitliği oluşturmaktadır. Eğitimde fırsat eşitsizliklerinden en fazla etkilenenler sosyoekonomik seviyeleri dezavantajlı olanlar ve kız çocuklarıdır. İşte bu sorun son 20 yılın ana politika alanını oluşturmuştur. Özellikle bu grupları desteklemek üzere Şartlı Eğitim Yardımlarından burs imkanlarına, ücretsiz taşımadan ücretsiz yemek imkanlarına, ücretsiz ders kitaplarından ücretsiz yardımcı kaynaklara kadar çok sayıda sosyal politika son 20 yılda kesintisiz bir şekilde uygulanmıştır. Bu desteklerin bugünkü maliyeti biraz öncede değindiğim gibi 525 Milyar TL'dir. Bu sosyal politikaların istikrarlı bir şekilde uygulanmasıyla eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları %97'nin üzerine çıkartılmıştır. Diğer taraftan şu anda 1,8 milyon öğrenci ücretsiz yemek imkanından yararlanırken bu sayıyı 2023 yılında 5 milyona çıkartacağımızı ifade etmiştik. Bunun ilk aşamasını 6 Şubat'ta ikinci dönemin başlamasıyla ilk kez tüm okul öncesi eğitim öğrencilerine ücretsiz öğle yemeği vererek başlıyoruz. Sonra bu imkanı kademeli bir şekilde yaygınlaştıracağız.

2 BİN 325 KÖY OKULU AÇTIK

"Kapatılan köy okullarını yeniden açacak, taşımalı eğitim uygulamasına son vereceğiz."
Bu öneri de yapılanları görmezlikten gelen ve zaten yapılanı yeniden yapılacaklar listesinde göstermeye çalışan bir durum. 2022 yılında zaten köy okullarını açmaya başladık ve 2.325 köy okulunu açtık. Diğer taraftan köy okullarına bir ilave yaparak tüm köy okullarına halk eğitim merkezi kurarak köydeki vatandaşlarımızın tarımdan hayvancılığa, el sanatlarından istihdam becerilerini artırmaya yönelik istedikleri kursları alabilmelerini sağladık. Sadece 2022 yılında bu kurslardan 170 bin vatandaşımız yararlandı. Bu okulların açılışını da Sayın Cumhurbaşkanımızın teşrifleriyle Külliyede gerçekleştirdik. Yani duymamaları, görmemeleri mümkün değil. 2023 yılında Mart ayının sonunda da 10 hane ve üzeri yerleşime sahip tüm köy okullarını açacağız. Bir başka deyişle bunlar yeni öneri olamaz, zaten yaptık, yapıyoruz.

2022 YILINDA 7 MİLYAR BÜTÇE GÖNDERDİK

"Her okula Milli Eğitim Bakanlığınca denetlenecek okul temelli bir bütçe verecek, okullara öğrenci başına kaynak aktaracağız. Okul Aile Birliği adı altında bağış, yardım ve benzeri suistimale açık ödemeleri kaldıracağız."
Bu öneri de diğer öneriler gibi zaten yapılanı yapılacak gibi gösterme çabasından başka bir şey değil. Her eğitim-öğretim yılında zaten okullarımıza bütçe gönderiliyordu. 2022 yılında okul temelli bütçeye dayalı yeni bir sistematik geliştirerek okullarımızın temizlik, kırtasiye, küçük onarım ve donatım ihtiyaçlarını karşılamak üzere ilk kez tüm okullarımıza ihtiyacı fazla olana daha fazla olmak üzere doğrudan bütçe gönderdik. 2022 yılında bu kapsamda 7 Milyar TL bütçe gönderdik ve okullarımızı çok daha güçlü hale getirdik. Bağış yardım gibi iddialar da giderek azaldı. Bu kapsamdaki tüm iddiaları da detaylı bir şekilde inceleyerek gerekli işlemleri yaptık. Bu uygulamamızı devam ettirerek okullarımızın kendi ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini artırmaya devam ediyoruz.

MESLEK LİSELERİNİN ÜRETİM KAPASİTESİ 10 KAT ARTTI

"Bütün Organize Sanayi Bölgelerine sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda yatılı Mesleki ve Teknik Liseler açacak, bu okulları, Milli Eğitim Bakanlığı ve Organize Sanayi Bölgesi yönetimiyle işbirliği içinde yöneteceğiz."
Bu öneri de öncekiler gibi yaptıklarımızı yapılmamış gibi yapılacaklar listesinde gösterme gayretinden öte bir anlam ifade etmiyor. Son yıllarda en ağırlık verdiğimiz alanların başında mesleki eğitimin güçlendirilmesi gerekiyor. Mesleki eğitimi 28 Şubatın katsayı uygulaması cenderesinden kurtararak yeniden ekonomik kalkınmamızın itici gücü olarak işgücü piyasamızın aradığı insan kaynağını yetiştirir hale getirdik. Attığımız adımlarla mesleki eğitime başarılı öğrencilerin yönelimi arttı, meslek liseleri üretim kapasitesini 10 kat artırdı. Meslek liseleri artık patent, faydalı model, tasarım ve marka tescilleri alan ve bunları ticarileştiren AR-GE merkezlerine döndü. Meslek liseleri artık ihracat yapıyor. Diğer taraftan özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin çırak, kalfa ve usta ihtiyacını karşılayan mesleki eğitim merkezlerine yönelik yaptığımız iyileştirmeler sonunda 159 bin olan çırak ve kalfa sayısı bir yılda 1 milyon 400 bine yükseldi. Tüm OSB'lerde meslek liselerine ilaveten mesleki eğitim merkezleri kurarak sektörlerin kümelendiği OSB'lerdeki sektörel ihtiyaçları karşıladık. Tüm OSB'lerde mesleki eğitim merkezlerini iki yıl önce yani 2021 yılında kurduk. Diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da gelişmeleri takip etmedikleri görülüyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber