Memuriyet unvanının ve ek göstergenin değiştirilmesi hak ihlali sayıldı
Anayasa Mahkemesi yurt dışından bir üniversiteden aldığı eğitim nedeniyle mühendis kadrosuna atanan başvurucunun kadro unvanının 32 yıl sonra fizikçi olarak değiştirilmesinin hak ihlali olduğuna karar verdi.

Devlet burslusu olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde Sussex Üniversitesi applied physics lisans programından mezun olan başvurucu mühendis olarak Türkiye Atom Enerjisi kurumuna atanmıştır. Ancak 32 yıl sonra başvurucunun mühendis unvanı yurt dışındaki lisans eğitiminin fizik mühendisliği içermediği gerekçesiyle Fizikçi olarak değiştirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi yaptığı incelemede, Sussex Üniversitesinin 1979 yılında yaptığı değişikliğin sadece bölümün adına ilişkin olduğu, müfredatın ise değişmediği iddiasının önemli bulmuş, Sussex Üniversitesince başvurucunun talebi üzerine verilen beyanda, başvurucunun 1973 yılında mezun olduğu uygulamalı fizik bölümünün fizik mühendisliği derecesi olduğunun belirtildiğine dikkat çekmiştir.
Mahkeme heyeti ayrıca şu gerekçelerle Fizikçi olarak yapılan unvan değişikliğin mülkiyet hakkı ihlali olduğunu belirtmiştir:
- Somut olayda başvurucunun İdareyi yanıltması veya İdarenin yanılmasına sebebiyet verecek davranışlarda bulunması söz konusu değildir. Başvurucunun mezun olduğu lisans programına ilişkin olarak İdareye sunduğu belgelerin sahteliği veya yanıltıcı bilgi içerdiği iddia edilmemiştir. İdare, başvurucunun sunduğu belgeleri inceleyip değerlendirip başvurucuyu fizik mühendisi olarak göreve başlatmış ve tüm intibak işlemlerini bu unvanı esas alarak gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun İntibakının fizik mühendisi olarak yapılmasının hatalı olduğu kabul edilse bile bunda başvurucunun hiçbir kusuru bulunmamaktadır.
- Öte yandan başvurucunun intibak işleminde var olduğu ileri sürülen hatanın tespit edilmesinde geçen yaklaşık otuz iki yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca başvurucunun intibak işleminin düzeltilmesi hususunda İdarece herhangi bir girişimde bulunulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır.
- Sonuç olarak başvurucunun intibakının hatalı olduğu kabul edilse bile
hatanın yapılmasında başvurucunun hiçbir kusurunun mevcut olmadığı ve aradan
geçen otuz İki yıl boyunca İdarenin bunu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmadığı
gözetildiğinde başvurucunun intibakının düzeltilmesindeki kamu yaran ile mülkiyet
hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki adil dengenin bozulduğu ve
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
- Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
İşte 17 Mart 2023 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan karar:
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BAHİRE GÜL GÖKTEPE BAŞVURUSU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; memuriyet unvanının ve ek göstergenin değiştirilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
n. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
IH. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle
şöyledir:
5. Başvurucu 1949 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
6. Başvurucu -olay tarihindeki adıyla- Türkiye Atom Enerjisi Komisyonu
(İdare) hesabına devlet burslusu olarak Amerika Birleşik Devletleri'nde
Sussex Üniversitesi applied physics lisans programından 1973 yılında mezun olmuş,
Birleşik Krallık'ta Londra Üniversitesi nükleer reaktör mühendisliği dalında
yüksek lisans programım 1975 yılında tamamlamıştır.
7. Yurt dışındaki lisans ve yüksek lisans eğitimlerini tamamlamasının ardından başvurucu 22/1/1976 tarihinde Türkiye Atom Enerjisi Komisyonuna bağlı Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezinde mühendis unvanıyla göreve başlamıştır. Başvurucu 1/12/1979 tarihinden itibaren de kadro karşılığı sözleşmeli mühendis olarak görevine devam etmiştir.
8. İdare tarafından yapılan inceleme sonucunda başvurucunun mezun olduğu lisans programının fizik olduğu belirtilerek 8/2/2008 tarihli işlemle, mühendis olan unvanı fizikçi, 3.600 olan ek göstergesi de 3.000 olarak değiştirilmiştir.
9. Başvurucu, bu işlemin iptali istemiyle 31/3/2008 tarihinde İstanbul 4. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır. Dava dilekçesinde; atandığı dönemde denklik işlemlerinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapıldığını, tasdik edilen belgelerde yurt dışındaki eğitiminin nükleer fizik yüksek mühendisliği eğitimi olduğunun açıkça ifade edildiğini belirtmiştir. Lisans diplomasının fizik değil İngilizce ifadesiyle applied physics olduğunu ve Türk yükseköğretim sisteminde bunun fizik mühendisliğine karşılık geldiğini savunmuştur.
10. İdare, savunma yazısında başvurucunun 22/1/1976 tarihinde ataması yapılırken lisans diplomasının fizik bölümüne ilişkin olduğu dikkate alınmadan doğrudan yüksek lisans diploması gözönünde tutularak yüksek mühendis kadrosuna atandığını ve bunun hatalı olduğunu belirtmiştir. İdare, diploma denklik işlemlerinin usul ve esaslarının Yükseköğretim Diplomaları Denklik Yönetmeliği'nde düzenlendiğini ifade etmiş; başvurucunun Sussex Üniversitesinden aldığı diplomanın Türkiye'de fizik mühendisliği diplomasına denk olduğu yönünde Yükseköğretim Kurulundan alınmış bir karar bulunmadığını vurgulamıştır. İdare, başvurucunun belirlenen niteliklere sahip olmadan ilişkilendirildiği mühendislik unvanının geçersiz sayılarak fizikçi olarak değiştirilmesine yönelik işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını İleri sürmüştür.
11. İdare Mahkemesi 24/3/2009 tarihinde idari işlemin iptaline karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde özetle şunlar ifade edilmiştir:
i. Başvurucunun göreve başladığı tarih itibarıyla Yükseköğretim Kurumu, Türk
idare teşkilatı içinde yer almamakta; bu konuyla ilgili iş ve işlemler Milli
Eğitim Bakanlığı bünyesinde yer alan Yükseköğretim Genel Müdürlüğü tarafından
gerçekleştirilmektedir. Başvurucunun göreve başlatılmadan evvel yurt dışındaki
üniversitelerden aldığı diplomaların ülkemizdeki hangi programa denk olduğu
hususunun o tarihte Türk İdare teşkilatı içinde yer alan Yükseköğretim Genel
Müdürlüğü nezdinde araştırılarak durumuna uygun düşen kadroya atanması gerekir.
Olayda da başvurucunun ataması bu usule uygun olarak yapılmıştır. Aradan otuz
iki yıl geçtikten sonra başvurucunun mezun olduğu yüksek öğrenim programının
ülkemizdeki hangi programa denk olduğu hususunun sonradan kurulan Yükseköğretim
Kuruluna sorulması ve alınacak cevaba göre yeniden işlem yapılması hukuken mümkün
değildir. Kaldı ki olayda idarece konuyla ilgili olarak Yükseköğretim Kurulundan
görüş sorulmasına karşın bu yazının nihai cevabı da beklenmeksizin İşlem tesis
edilmiştir.
ii. İdare, ülkemizde bir meslek ve bu mesleğin unvanını alabilmenin ancak o
meslekle ilgili lisans eğitimini tamamlayarak mümkün olacağını, kanunla belirlenen
niteliklere sahip olmayan başvurucunun mühendislik unvanına atanmasının açık
hata teşkil ettiğini ileri sürmekteyse de başvurucunun lisans diploması atandığı
kadro unvanıyla ilgisiz olmadığından açık hatanın varlığından söz edilemez.
Başvurucunun lisans diploması fizik değil İngilizce ifadesiyle appliedphysics
olup bunun Türkiye'deki karşılığı fizik mühendisliğidir. Milli Eğitim Bakanlığının
tasdik ettiği belgelerde de başvurucunun aldığı eğitimin nükleer fizik yüksek
mühendisliği eğitimi olduğu açıkça ifade edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun
ilk ataması sırasında İdarece hata yapıldığından da söz edilemeyecektir.
iii. Başvurucunun atandığı kadro unvanı lisans ve yüksek lisans derecesi ile
tam bir uyum içindedir. Ülkemizde bir meslek ve bu mesleğin unvanmı alabilmenin
ancak o meslekle ilgili lisans eğitimini tamamlayarak mümkün olacağı tabiidir.
Ne var ki bu durum lisans ve yüksek lisans diplomalarının uyumlu olduğu durumlarda
yüksek lisans diplomasının dikkate alınmayacağı anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla
idarece tesis edilen işlem kazanılmış hak ilkesine açıkça aykırıdır.
12. İdarenin temyizini inceleyen Danıştay Beşinci Dairesi (Daire) 27/12/2011
tarihinde idare Mahkemesi kararını bozmuştur. Bozma kararında özetle şunlar
ifade edilmiştir:
i. Ara kararıyla sorulması üzerine Yükseköğretim Kurulu tarafından cevaben gönderilen
yazıda başvurucunun lisans düzeyinde almış olduğu eğitimin fen fakültesi uygulamalı
fizik alanında olduğu, bu nedenle fizik mühendisliği yeterliliğini karşılamadığı
belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun müracaatı üzerine Sussex Üniversitesi tarafından
19/5/2011 tarihli belgede "uygulamalı Fizik diplomasının Ekim 1979 tarihinden
geçerli olmak üzere yeni girenler için Fizik Mühendisliği adını aldığı"
yönünde açıklama yer almaktadır.
ii. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 3. ve 43. maddeleri
ile 17/6/1938 tarihli ve 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun'un
1. maddesi dikkate alındığında bir meslek veya bu mesleğin unvanını alabilmek
ancak o meslekle ilgili lisans eğitimi yapılması şartıyla mümkün olabilmektedir.
Diğer bir deyişle bir meslek ya da meslek unvanını ancak lisans eğitimi sağlayabilmektedir.
Buna göre bir mühendislik alanında lisans diplomasına sahip olanların yüksek
lisans öğrenimi görmesi halinde yüksek mühendis unvanını alabileceği anlaşılmıştır.
iii. Başvurucunun mezun olduğu tarih itibarıyla diplomasının mühendisliğe yönelik
olmadığı görülmüştür. Mühendislik alanında lisans eğitimi görmeyen başvurucunun
yüksek lisans eğitiminin mühendislik alanına ilişkin olması ona mühendis unvanı
kazandırmaz. Bu sebeple başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesi
hukuka uygundur.
iv. Ancak başvurucunun fiilen mühendis olarak görev yaptığı döneme İlişkin olarak
bu unvan dikkate alındığında kendisine yapılan ödemelerin iadesinin istenemeyeceği
de tabiidir.
13. idare Mahkemesi 28/11/2013 tarihinde bozma kararına uymayarak ısrar kararı
vermiş ve idari işlemi bir kez daha iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde önceki
karardaki argümanlar tekrarlanmakla birlikte ek olarak başvurucunun lisans diplomasını
aldığı Sussex Üniversitesince verilen beyanda başvurucunun 1973 yılında mezun
olduğu uygulamalı fizik bölümünden fizik mühendisliği derecesi olduğu, uygulamalı
fizik diplomasının da Ekim 1979 tarihinden itibaren olmak üzere yeni girenler
için fizik mühendisliği adını aldığının belirtildiği vurgulanmıştır.
14. Israr kararını temyizen inceleyen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (İDDK)
17/2/2016 tarihinde ısrar kararını Daire kararındaki gerekçelerle bozmuştur.
15. Başvurucu, bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Karar düzeltme
dilekçesinde; Sussex Üniversitesinin 1979 yılında yaptığı değişikliğin sadece
bölümün adına ilişkin olduğunu, müfredatın ise değişmediğini belirtmiştir. Ayrıca
Yükseköğretim Kurulunun görüşünün bağlayıcı olmadığı gibi hatalı olduğunu İleri
sürmüştür. Başvurucu applied physics sözcüğünün bire bir çevrilmesinin doğru
olmayacağını, kavramın anlamsal çevirisinin fizik mühendisliği olduğunu ifade
etmiştir. İDDK 24/12/2018 tarihinde karar düzeltme talebini reddetmiştir. Nihai
karar 25/2/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 2547 sayılı Kanun'un 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda geçen kavram ve terimlerin tanımlan aşağıda belirtilmiştir.
k) Bölüm: Amaç, kapsam ve nitelik yönünden bir bütün teşkil eden, birbirini
tamamlayan veya birbirine yakın anabilim ve anasanat dallarından oluşan; fakültelerin
ve yüksekokulların eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama birimidir.
Anabilim dalı ve anasanat dalları bilim ve sanat dallarından oluşur. Yükseköğretimdeki
çeşitli birimlerin ortak derslerini vermek üzere rektörlüğe bağlı bölümler de
kurulabilir.
s) Lisans: Ortaöğretime dayalı, en az sekiz yarı yıllık bir programı kapsayan
bir yükseköğretimdir.
t) (Değişik birinci cümle: 19/11/2014-6569/25 md.) Lisans Üstü: Yüksek lisans
ve doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte
uzmanlık ve sanatta yeterlik eğitimini kapsar ve aşağıdaki kademelere ayrılır.
(1) Yüksek Lisans: (Bilim uzmanlığı, yüksek mühendislik, yüksek mimarlık, master):
Bir lisans öğretimine dayalı, eğitim - öğretim ve araştırmanın sonuçlarını ortaya
koymayı amaçlayan bir yükseköğretimdir.
17. 2547 sayılı Kanun'un 43. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yükseköğretim, harca tabi olup bu kanunda belirlenen amaç ve anailkelere
göre aşağıdaki şekilde düzenlenir.
b. (Değişik: 17/8/1983 - 2880/24 md.) Aynı meslek ve bilim dallarında, eğitim
- öğretim yapan üniversitelerde, eğitim - öğretim, metod, kapsam, öğretim süresi
ve yıl içindeki değerlendirme esasları bakımından eşdeğer olması ve öğrenimden
sonra kazanılan unvanların aynı ve elde edilen hakların eşdeğer sayılması hususu
Üniversitelerarası Kurulun önerisi üzerine; öğretmen yetiştiren birimler için
belirtilen esasların tespiti Milli Eğitim Bakanlığı ile de işbirliği yapılarak,
Yükseköğretim Kurulunca düzenlenir.
18. 3458 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti hududları dahilinde mühendislik ve mimarlık unvan
ve salahiyeti ile sanat icra etmek isteyenlerin aşağıda yazılı vesikalardan
birini haiz olmaları şarttır:
a) Mühendislik veya mimarlık tahsilini gösteren Türk yüksek mekteblerinden verilen
diplomalar;
b) Programlarının yüksek mühendis veya mimar mektebleri programlarına muadil
olduğu kabul edilen bir ecnebi yüksek mühendis veya yüksek mimar mektebinden
diploma almış olanlara usulüne tevfikan verilecek ruhsatnameler;
c) Türk Teknik Okulu mühendis kısmı ile programlarının buna muadil olduğu kabul
edilen memleket dahilindeki diğer mühendis veya mimar mekteblerinden verilen
diplomalar;
d) Programlarının Türk Teknik Okulu Mühendis kısmı programlarına muadil olduğu
kabul olunan bir ecnebi mühendis veya mimar mektebinden diploma almış olanlara
usulüne tevfikan verilecek ruhsatnameler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Anayasa Mahkemesinin 7/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, mühendis unvanıyla göreve başlamasının üzerinden otuz iki yıl
geçtikten sonra unvanının fizikçi olarak değiştirilmesi ve ek gösterge rakamının
3.600'den 3.000'e düşürülmesi nedeniyle temel haklarının İhlal edildiğini ileri
sürmüştür. Mezun olduğu applied physics bölümünün Türkiye'deki karşılığının
fizik değil fizik mühendisliği olduğunu öne süren başvurucu, bölümün ismi Sussex
Üniversitesince 1979 yılında fizik mühendisliği olarak değiştirilmiş ise de
müfredatının aynen bırakıldığını belirtmiştir. Başvurucu, atandığı 1976 yılındaki
yetkili otorite olan Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Öğretim Genel Müdürlüğünün
applied physics bölümünün karşılığının fizik mühendisliği olarak belirlediğini
savunmuştur. Başvurucu ayrıca hukuka aykırı unvan değişikliği işlemi sebebiyle
aylık ve emeklilik işlemlerinde büyük mali kayıplara uğradığım ileri sürmüş,
bunun mülkiyet hakkım ihlal ettiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
21. Anayasa'nm iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi
ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikayetinin özü, unvan
ve ek gösterge değişikliği sebebiyle mali haklarında oluşan kayıplara yöneliktir.
Başvurucunun tüm şikayetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varbğı
24. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikayet eden bir kimse, önce böyle
bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır {Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri,
B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın
35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip
olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile
Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26'. İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539,
16/5/2013, § 31).
25. Somut olayda başvurucu 22/1/1976 tarihinde mühendis olarak göreve başlamış,
en son bireysel başvuru konusu işlemin tesis edildiği tarihe kadar 3.600 ek
gösterge rakamına ulaşmıştır. Başvurucunun aylık ve diğer mali haklan -bireysel
başvuruya konu işlemden önce- mühendis unvanı ve 3.600 ek gösterge rakamı esas
alınarak hesaplanmıştır. Dolayısıyla mali haklarının mühendis unvanı ve 3.600
gösterge rakamı esas alınarak hesaplanmasının başvurucu yönünden mülk teşkil
ettiği değerlendirilmiştir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
26. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan
mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu
sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve
ondan tasarruf etme, onun Ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan
ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü
kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan
ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
27. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri
birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili
üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten
barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl
yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında,
genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek
aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir.
Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımım kontrol
etmesine ve düzenlemesine imkan sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde
de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkan tanıyan özel hükümlere yer
verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve
Afife Tarhan, §§ 55-58).
28. Somut olayda 22/1/1976 tarihinde mühendis olarak göreve başlayan ve en son
3.600 ek gösterge rakamına ulaşan başvurucunun mezun olduğu lisans programının
fizik olduğu belirterek 8/2/2008 tarihli işlemle, mühendis olan unvanı fizikçi,
3.600 olan ek göstergesi de 3.000 olarak değiştirilmiştir. Başvurucunun unvanının
ve ek göstergesinin değiştirilmesine bağlı olarak mali haklarında kayıplar meydana
gelmiştir. Somut olayın koşulları gözetildiğinde başvurucunun unvan ve ek gösterge
rakamının değiştirilmesinin aynı zamanda mülkiyet hakkına da müdahale teşkil
ettiği değerlendirilmiştir. Mülke erişimin engellenmesi biçiminde tezahür eden
müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına İlişkin genel kural çerçevesinde
incelenmesi uygun görülmüştür.
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş,
bu hakkın kamu yaran amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür.
Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir. Anılan madde uyannca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum
düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi
için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yaran amacı taşıması ve ölçülülük İlkesi
gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
31. Anayasa'nın 35. maddesinin İkinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu
yaran amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına
yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği
Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği
temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde
dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün
sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın
mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company,
B.No: 2014/13518,26/10/2017, § 49).
32. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların
kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfi müdahaleyi engelleyen
ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından
biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı
kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu
öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle
kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde
önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014,
§ 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir
ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası
A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).
33. Somut olayda başvurucunun unvanı ve ek göstergesi değiştirilmiş, buna bağlı
olarak aylığı ve diğer mali haklarında azalma meydana gelmiştir.
34. Yürürlükte olan, hukuka uygun olarak tesis edilen ve kişiler lehine hak
doğuran bir idari işlemin geri alınabilmesi, kaldırılabilmesi, değiştirilebilmesi
veya düzeltilebilmesi buna imkan veren açık bir kanun hükmünün bulunmasına bağlıdır.
Zira idari işlem, tesis edilmekle yararlanıcısı olan kişi lehine hukuki bir
durumun teessüs etmesini sağlar. Yürürlükteki hukuka uygun olarak oluşan müesses
durumun ortadan kaldın İması hukuk güvenliğini zedeleme İhtimalinin yanında
Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlüklere de müdahale oluşturacağından
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca açık bir kanun hükmünün varlığını gerektirir
(Hakan Özdöl, B. No: 2019/41251,27/7/2022, § 53).
35. Buna karşılık hatalı olarak tesis edilen idari işlemlerin herhangi bir kanun
hükmüne ihtiyaç bulunmadan geri alınabileceği, kaldırılabileceği, değiştirilebileceği
veya düzeltilebileceği kabul edilmektedir. Hata, idari işlemin kanuni koşullarından
biri veya birkaçı sağlanmadığı halde tesis edilmesi halidir. Kanuni koşulları
oluşmadan tesis edilen idari işlem hukuka aykırı olur. Bu nedenle tesis edildiği
tarihte cari olan, hukuka aykırı olarak tesis edilen idari işlemin geri alınması,
kaldırılması, değiştirilmesi veya düzeltilmesi işin mahiyetinden doğan bir yetki
olarak kabul edilmelidir (Hakan Özdöl, § 54).
36. Başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesi 22/1/1976 tarihinde
yapılan intibak işleminin hatalı olmasına dayandırılmıştır. İdarenin hatalı
olarak tesis ettiği işlemi değiştirme yetkisini, işin mahiyeti gereği haiz olduğu
kabul edilse de hatanın gerçek olması ve sonradan yürürlüğe giren bir mevzuata
değil tesis edildiği tarihteki mevzuata aykırılığa dayandırması gerekir. Tesis
edildiği tarihten sonra yürürlüğe giren mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle
işlemin hatalı olduğu sonucuna ulaşılamaz. İşlemin yeni yürürlüğe giren mevzuata
aykırı olduğu gerekçesiyle değiştirilmesi hukuka uygun olarak oluşmuş müesses
durumun değiştirilmesi anlamına geleceğinden açık bir kanuni dayanağa ihtiyaç
duyar.
37. Bu noktada öncelikle incelenmesi gereken mesele hatanın gerçek olup olmadığıdır.
Bu çerçevede başvurucunun 22/1/1976 tarihinde yapılan intibak işleminin hatalı
olmasının tesis tarihinde yürürlükte olan mevzuat dikkate alınarak yapılan bir
değerlendirmeye dayanıp dayanmadığına bakılmalıdır. İdarenin bireysel başvuruya
konu yargılamaya yansıyan savunmalarından başvurucunun lisans eğitimi fen fakültesinin
fizik bölümüne denk olduğu halde yüksek lisans eğitiminin nükleer reaktör mühendisliği
alanında olması gözetilerek mühendis unvanıyla göreve başlatılmasının hataya
dayandığının değerlendirildiği anlaşılmıştır. Dairenin 27/12/2011 tarihli bozma
kararında da memuriyet unvanının belirlenmesinde yüksek lisans değil lisans
eğitiminin esas alınması gerektiği ifade edilmiştir. Hukuk kurallarının yorumlanmasında
Anayasa Mahkemesinin yetkisi ikincil nitelikte olup Dairenin memuriyet unvanının
belirlenmesinde lisans eğitiminin esas alınması gerektiği biçimindeki yorumundan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
38. Esasen başvurucunun da buna yönelik bir itirazı yoktur. Başvurucunun şikayeti
lisans eğitiminin fen fakültesinin fizik bölümüne tekabül ettiği kabulüne yöneliktir.
Bu bağlamda başvurucu, mezun olduğu applied physics lisans programının Türkiye'deki
karşılığının fizik mühendisliği olduğunu yargılamanın tüm safhalarında ileri
sürmüştür. Başvurucuya göre Sussex Üniversitesindeki applied physics programının
Türkçeye uygulamalı fizik olarak çevrilmesi hatalı olup kavramın fizik mühendisliği
biçiminde çevrilmesi gerekmektedir.
39. Dairenin 27/12/2011 tarihli bozma kararında esas itibarıyla Yükseköğretim
Kurulunca yapılan açıklama ve gönderilen belgelere dayanıldığı anlaşılmıştır.
Yükseköğretim Kurulu tarafından ara kararına cevaben gönderilen yazıda başvurucunun
lisans düzeyinde aldığı eğitimin fen fakültesi uygulamalı fizik alanına ilişkin
olduğu, bu nedenle fizik mühendisliği yeterliliğini karşılamadığı belirtilmiştir.
Daire ayrıca başvurucunun müracaatı üzerine Sussex Üniversitesi tarafından düzenlenen
19/5/2011 tarihli belgede uygulamalı fizik diplomasının Ekim 1979 tarihinden
geçerli olmak üzere yeni girenler için fizik mühendisliği adım aldığı yönünde
açıklamaya atıf yapmıştır.
40. Başvurucu İse müfredata bakılarak değerlendirme yapılması gerektiğini ileri
sürmektedir. Başvurucunun bu iddiasının intibakının hatalı olup olmadığı meselesinin
çözüme kavuşturulmasından esaslı bir nitelik taşıdığı vurgulanmalıdır. Yabancı
bir üniversitede görülen eğitimin Türk yükseköğretim sistemindeki karşılığı
tespit edilirken dikkate alınacak ilk unsurun müfredat olduğu tereddütsüzdür.
Yükseköğretim Kurulunun Daireye gönderdiği cevabın başvurucunun 1973 yılında
tamamladığı eğitiminin müfredatı üzerinde yapılan bir incelemeye dayanıp dayanmadığı
anlaşılamamıştır. Dairenin gerekçesinde de müfredata ilişkin herhangi bir değerlendirmeye
yer verilmemiştir. Başvurucunun mezun olduğu applied physics programının Türk
yükseköğretim sistemindeki karşılığının fizik mühendisliği olduğu hususunun
dönemin yetkili otoritelerince tespit edildiği gözetildiğinde bu tespitin hatalı
olduğunun kabulü için lisans programının İngilizce adının Türkçe çevirisinden
öte müfredatının fizik mühendisliğinden farklı olduğunun belirlenmiş olması
gerekir. İşlemden otuz iki yıl sonraki tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre
yapılacak bir değerlendirmenin yeterli olmayacağı izahtan varestedir.
41. Öte yandan başvurucunun mezun olduğu applied physics programının Türk yükseköğretim
sistemindeki karşılığının tespitinde bireysel başvuruya konu davanın görüldüğü
dönemde yürürlükte olan ilke ve kurallara göre değil idari işlemin tesis edildiği
1976 yılında meri olan ilke ve kurallara göre belirlenmesi gerekir. Diğer bir
ifadeyle başvurucunun fizik mühendisliği unvanıyla yapılan intibak işleminin
hatalı olduğunun kabulü için mezun olduğu applied physics programının müfredatının
1976 yılında dönemin kamu otoritelerince belirlenen ilke ve kurallar gözetildiğinde
fizik mühendisliği alanına tekabül etmediğinin saptanmış olması gerekir.
42. Bu yönüyle başvurucunun, Sussex Üniversitesinin 1979 yılında yaptığı değişikliğin
sadece bölümün adına ilişkin olduğu, müfredatın ise değişmediği iddiasının önemli
bulunduğunun altı çizilmelidir. Nitekim İdare Mahkemesinin ısrar kararında Sussex
Üniversitesince başvurucunun talebi üzerine verilen beyanda, başvurucunun 1973
yılında mezun olduğu uygulamalı fizik bölümünün fizik mühendisliği derecesi
olduğunun belirtildiğine dikkat çekildiği görülmektedir. Tüm bu hususlar hesaba
katıldığında başvurucunun Sussex Üniversitesinde gördüğü applied physics eğitiminin
müfredat itibarıyla fizik mühendisliğine karşılık gelmediğinin ilgili ve yeterli
bir gerekçeyle ortaya konulamadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda 1976 yılındaki
intibak İşleminin hatalı olduğu kabul edilerek değiştirilmesinin yeterli bir
kanuni temelinin bulunduğu sonucuna ulaşılamamıştır.
43. Bununla birlikte somut olayın özellikleri gözetildiğinde ölçülülük ilkesi yönünden de ayrıca değerlendirme yapılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yaran
amacıyla sınırlandınlabilmektedİr. Kamu yaran kavramı, mülkiyet hakkının kamu
yarannın gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkanı vermekle bir sınırlandırma
amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yaran amacı dışında sınırlanamayacağını
öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sının oluşturarak mülkiyet hakkını etkin
bir şekilde korumaktadır. Kamu yaran kavramı, devlet organlannın takdir yetkisini
de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan
bu ölçütün her somut olay temelinde aynca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat
Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239,
20/3/2014, §§ 28, 29). Hatalı olarak yapılan intibak işleminin düzeltilmesinde
kamu yaran amacının bulunduğu hususunda bir tereddüt yoktur.
(3) Ölçülülük
45. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817,19/12/2013, § 38).
46. Hatalı intibak işlemlerinin düzeltilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde kamu makamlarının ve başvurucunun hatalı işlemin tesisine katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda başvurucunun kusurunun veya hilesinin bulunup bulunmadığı büyük önem taşımaktadır.
47. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır, iyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir husus söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711,3/4/2014, § 68). İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde İdarenin hatalı işlem karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre de gözönünde bulundurulur (hatalı sosyal güvenlik ödemeleri yönünden benzer değerlendirme için bkz. Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074,9/3/2016, § 71).
48. Somut olayda başvurucunun İdareyi yanıltması veya İdarenin yanılmasına sebebiyet verecek davranışlarda bulunması söz konusu değildir. Başvurucunun mezun olduğu lisans programına ilişkin olarak İdareye sunduğu belgelerin sahteliği veya yanıltıcı bilgi içerdiği iddia edilmemiştir. İdare, başvurucunun sunduğu belgeleri inceleyip değerlendirip başvurucuyu fizik mühendisi olarak göreve başlatmış ve tüm intibak işlemlerini bu unvanı esas alarak gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun İntibakının fizik mühendisi olarak yapılmasının hatalı olduğu kabul edilse bile bunda başvurucunun hiçbir kusuru bulunmamaktadır.
49. Öte yandan başvurucunun intibak işleminde var olduğu ileri sürülen hatanın tespit edilmesinde geçen yaklaşık otuz iki yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca başvurucunun intibak işleminin düzeltilmesi hususunda İdarece herhangi bir girişimde bulunulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır.
50. Sonuç olarak başvurucunun intibakının hatalı olduğu kabul edilse bile
hatanın yapılmasında başvurucunun hiçbir kusurunun mevcut olmadığı ve aradan
geçen otuz İki yıl boyunca İdarenin bunu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmadığı
gözetildiğinde başvurucunun intibakının düzeltilmesindeki kamu yaran ile mülkiyet
hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki adil dengenin bozulduğu ve
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Surede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, yargılamaların makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin İddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Esas Yönünden
54. Medeni hak ve yükümlülüklerle İlgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın
süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği
tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak
şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise
Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikayetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Sefahattin Akyıl, B. No:
2012/1198,7/11/2013, §§ 45-47).
55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu
ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği
gibi hususlar dikkate alınır (Sefahattin Akyıl, § 41).
56. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar
dikkate alındığında yaklaşık 10 yıl 8 ay 23 günlük yargılama süresinin makul
olmadığı sonucuna varmak gerekir.
57. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
C. Giderim Yönünden
58. Başvurucu; ihlalin tespit edilmesini, yargılamanın yenilenmesini ve tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
59. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda
kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama
işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri
gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir
(6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel
başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar
için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Albaya
ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu
(3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).
60. Öte yandan makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında 54.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin İddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki
makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 4. İdare Mahkemesine (E.2013/1753,
K.2013/2060) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,
E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekalet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL
yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre İçin
yasal faiz UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/12/2022 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.