İlber Ortaylı: 'Bize ne Filistin'den' diyemezsiniz, Kudüs bizim için önemli
Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtlayan tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Ortadoğu'daki son gelişmeler ışığında değerlendirmelerde bulundu. Prof. Ortaylı, "Kudüs, Osmanlı döneminin sonuna dek farklı din ve mezheplerin haklarının korunduğu bir şehirdi. Kutsal Kabir Kilisesi'nin anahtarları gelenek gereği bir Müslüman ailenin elindeydi; Paskalya'da Rum Ortodoksların ayinleri yapılır, zaman zaman cemaatler arasında gerginlikler yaşanırdı. Fetih sonrasında Hz. Ömer, kilisede ibadet etmeyip dışarıda namaz kılarak mekanın statüsünü gözetmiş; bugün Ömer Camii bu hassasiyetin hatırası olarak anılır" ifadelerini kullandı

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, Habertürk TV Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy'un sorularını yanıtladı. Son gelişmeler ışığında İsrail ile Filistin arasındaki gerginliği değerlendiren Prof. Ortaylı, bölgeyi tarihsel bir perspektifle analiz etti.
Prof. Ortaylı'nın değerlendirmelerinden öne çıkan başlıklar şöyle:
BİLGİNİN DEĞER KAYBI: TARİH, TIP VE HUKUK
Günümüzde tarih, tıp ve hukuk kamusal tartışmada itibarsızlaşıyor; uzmanlar dışındakiler de bu alanlarda rahatça hüküm veriyor. Tıp, canla ilgili olduğu için daha dirençli; ama tarih, dış politika ve hukuk özellikle bizde ve dünyada ciddi biçimde yüzeyselleştirildi.
ESKİ ATİNA VE İSLAM DÜNYASINDAKİ TARTIŞMALAR
Eski Atina'da, Perikles dönemi hariç, demokrasinin demagojiye savrulduğu bir düşüşten söz edilir. Benzer biçimde İslam dünyasında da Büyük Tercüme ve Beytü'l-Hikme dönemleri dışında fikri seviyenin gerilediği tartışmaları vardır.
KUDÜS'ÜN ÜÇ DİNDEKİ KUTSİYETİ
Kudüs, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi literatürlerinde müşterek kutsal bir mekandır. İlk kıblemiz Kudüs-ü Şerif'ti; sonra Mekke'ye döndük, yani önce kuzeye yönelirken ardından güneye yöneldik. "Medine" kelimesi "şehir" demektir; İbraniceyle akraba sayılır ve "devlet" anlam katmanları da taşır. İsrail'in adında "res publica" (cumhuriyet) aramayın.
OSMANLI DÖNEMİNDE KUDÜS
Osmanlı döneminde, son yıla kadar Kudüs bizim elimizdeydi; tüm dinler ve mezhepler temsil ediliyordu. Kutsal Kabir Kilisesi'nin anahtarı Müslüman bir ailenin elindeydi; kethüda gözetiminde açılırdı. Her Paskalya'da Rum Ortodokslar ayin yapar; bazı yıllarda Ermenilerin ayin sırasını alması gerginlik çıkarırdı.
HZ. ÖMER'İN TUTUMU VE ÖMER CAMİİ
Yanındaki Hz. Ömer Camii'nin hikayesi meşhurdur: Hz. Ömer, fetih sonrası kiliseye girip ibadet etmeyi reddetti; "Burada namaz kılarsam burası sizin ibadetgahınız olmaktan çıkar; bu haksızlığı yapamam" diyerek dışarıda namaz kıldı. Bugün orada Ömer Camii bulunmaktadır.
KUDÜS'TE EFSANELER VE KATMANLAR
Kilisenin girişindeki sütunlardaki çatlaklar bile efsanelerle anlatılır; "Kutsal Ruh bize göründü" diyen rahipler olur. Şehir, her köşesiyle efsanelerle örülüdür. Habeş cemaati gibi bazı toplulukların küçük mekanları, kilisenin çatısına kadar itilmiştir.
ARKEOLOJİ VE METİNLERİN UYUM SORUNU
Kudüs'ün taşları, Hz. Süleyman'a atfedilen dönemden kalma katmanlar barındırır. Mescid-i Aksa çevresi İkinci Mabet Dönemi'ne aittir; bu efsane değil, tarihsel bir devredir. Tevrat anlatılarıyla tarihi bulguların ne kadar örtüştüğü tartışmalıdır; Helenistik dönemden sonra mesele daha da karmaşıklaşır. Süreç MÖ 700'lerden önce başlar.
"BİZE NE FİLİSTİN'DEN?" DİYEMEZSİNİZ
"Bize ne Filistin'den" gibi kasaba zihniyetiyle olmaz. Bu dünyada yaşıyoruz; üç büyük dinden birine mensubuz ve iç gerilimleri her gün üzerimizdedir. "Ben siyasete karışmadım; siyaset bana karıştı" demek yetmez. Tarihe karışmasanız da tarih size karışır.
DİLLER ARASINDAKİ ETKİLEŞİM VE KELİME GÖÇLERİ
Bugün Farsçada ve Türkçede çok sayıda Arapça kelime var; bu, son 14 yüzyılda oldu. Ayrıca MS 900'de olmayan bir olgu daha var: Farsçaya on bini aşkın Moğolca ve Türkçe kelime girdi. Medeniyetler bazen o kadar hızlı etkileşir ki fark etmeyiz.
SAVAŞ GÖRMEMİŞ KUŞAK VE DÜNYANIN SEYRİ
Bizim kuşak savaş görmedi; savaşın hemen sonrasında, yokluk yıllarında doğduk ve bugüne kadar büyük hadisesiz geldik. "Dünya kötüye gitmeyecek" diye düşünüyorduk; bunun boş bir hayal olduğunu defalarca gördük.
1945 SONRASI DÜZEN VE AMERİKA İMGESİ
1945'te Berlin ve Viyana'da ciplerin üzerinde dört işgal gücünün temsil edildiği meşhur bir fotoğraf vardır. Fransız ve İngiliz ordularının o şehirlerde asayişi nasıl sağlayacağı, Rusların ayrı durumu tartışılırdı; sahne bir sevimliliğe indirgenmişti. Sonra Amerika Vietnam'a girdi; bugünkü tablo, 1948'lerdeki Amerikan ordusu ve politikasından bambaşka. Hiroşima ve Nagasaki çoğu için uzaktı; oysa Japonya'nın Asya'ya girişi de hoş bir manzara değildi.
TÜRKİYE'DE 1948'DEN BUGÜNE ABD ALGISI
1948'lerin Türkiye'sinde, bir yandan "Boğazları istiyorum" diyen bir güç vardı. 1960'larda başka bir Amerika kaldı; bugünse yine bambaşka bir tablo görüyoruz. O dönem biri "İleride Trump çıkacak, böyle olacak" dese inanılmazdı.
EVANGELİSTLER, KUDÜS VE SİYONİZM
1980'lerin başında Kudüs'te birkaç ay kaldım; araştırma ve dil kursu için. Orada tanıştığım bazı Evangelistler, çocuklara elma-armut resimli broşürler gibi haritalarla "İsrail her şeyi almış" diyordu. Mantıkları şu: Yahudilik var ama Hristiyanlık için var; Ortodoks Yahudi bunu şirk sayar. "Siyonizmin hedefini biz de benimsiyoruz" deyip İslam düşmanlığına savruluyorlar. Aklı başında Yahudiler bu akımın peşine düşmez.
PROTESTAN ZİHNİYET, KATOLİK TEPKİLER VE LUTHER
Dünyada sisteme yerleşen Protestanlıktır; nüfusları kalabalık, tarihte etkileri
baskındır. Modern Batı dünyasını Protestan zihniyet şekillendirmiştir; bu, bazı
sertlik ve tavırları da beraberinde getirmiştir. Klasik Katoliklikte Engizisyon
gibi reaksiyonlar doğdu; sonunda laikleşme ve laisizm ortaya çıktı. Luther'in
Türkler ve Yahudiler hakkındaki sert düşüncelerini okuyun; bizde çoğu zaman
süzgeçten geçirilmeden aktarılır. Luther'e göre Yahudi de, Türk de, Katolik
de kötüdür; bu metinler yayımlandı.
TARIM, TOHUM VE PİYASA UYGULAMALARI
İsrail'i kuranların önemli bir kısmı hayatlarında çiftçilik veya askerlik yapmamış insanlardı; bugünse asker ve çiftçi oldular. Ancak bu çiftçilik her zaman doğal/organik değil; üretilen bazı tohumlar hibrit ve tek kullanımlık. Bu tohumları almamak gerekir. Siyez buğdayını bile bulmak zor; çünkü organize alıcılar topluca satın alıyor. Manisa'nın üzümleri toplanıyor; bazı domatesleri ancak tanıdıklarda bulabiliyorum. Bu, Sovyet Rusya'nın Stalin dönemini andıran bir ekonomi pratiğidir; bundan vazgeçilmesi lazım.