Dinçer, eğitim fakülteleri dekanları toplantısında konuştu/ Video

Haber Giriş : 26 Mart 2012 11:52, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Türkiye'nin eğitim seviyesiyle diğer ülkelerin eğitim seviyesi arasında stratejik bir açıklık olduğunu belirterek, ''Aramızdaki stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz'' dedi.

Dinçer, Başkent Öğretmenevi'nde düzenlenen eğitim fakülteleri dekanları toplantısının açılışında, TBMM'deki eğitim sistemine ilişkin düzenlemeye değindi.

Bugün aslında eğitim sisteminin tamamının tartışılmadığını, eğitimin yapısıyla ilgili bir düzenleme yaptıklarını ifade eden Dinçer, şöyle konuştu:

''Eğitim sistemini tartışırken üzerinde duracağımız çok sayıda konu olacak. Eğitim sistemi birçok değişkenden, birçok alt sistemden oluşuyor. Bunlardan biri okullar, derslik sayıları; ikincisi okulların donanımı, teknolojik ve bilgi altyapısı; üçüncüsü öğretmenler. Bizim müfredatımız ve okul sistemini yönetme tarzlarımız, bunların tamamı, aslında eğitim sisteminin alt parçalarıdır. Eğer bir sistemden bahsediyorsanız bunlar üzerinde konuşmak gerekir.

Bugün Meclis'te tartıştığımız kanunsa aslında bunların hepsiyle alakalı bir düzenleme yapmıyor. Sadece yapıyla alakalı bir düzenleme yapıyor ve yaptığı düzenleme üç ana başlıkta toplanabilir. Bir, zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarıyor; iki, onu kademeli hale getiriyor; üç, eğitim yaşını bir yıl öne çekmeye çalışıyor. Peki bunlara niçin ihtiyaç duyduk ve nasıl yapılacak- Tüm dünyanın eğitim seviyesiyle Türkiye'nin içinde bulunduğu eğitim seviyesi kıyaslandığında küresel düzeyde aramızda ciddi bir stratejik açıklık oluşmuş görünüyor. OECD ülkelerinin ve gelişmiş ülkelerin eğitim yıllarına baktığımızda ortalama 12 yılın üzerinde bir eğitim yılına sahip olduklarını görüyoruz. Türkiye'de ise bu oran 6-6,5 yıl yani liseyi bitirmek değil, orta düzeyde bir seviyeye sahip görünüyoruz.

Yine pek çok ülkede, mesela AB ülkeleri, 2020 yılına kadar kendi ülkelerindeki nüfusun lise mezunu olma oranını yüzde 80-90'ın üzerine çıkarmayı planladılar. Japonya ve Güney Kore öğrenci nüfusunun tamamını üniversitede de okumasını sağlayacak, yüzde 100'ünü okullaşmaya yöneltecek bir stratejik tedbir geliştirdi. ABD, önlerindeki stratejik plan hedefi doğrultusunda ülke nüfusunun yüzde 60'ının üniversite mezunu olması için çaba sarf ediyor. Ama maalesef bizim ülkemizin, yanlış hatırlamıyorsam, toplam nüfus içerisindeki lise mezunu oranı yüzde 28 civarında. O zaman aramızdaki bu stratejik açıklığı kapatacak tedbirleri acilen almaya ihtiyaç var. Bunun yegane yollarından biri eğitim yılını uzatmak ve bu yüzdendir ki zorunlu eğitim süresini 12 yıla çıkarmaya çalışıyoruz.''

-''Hiçbir ülkede 12 yıl boyunca kesintisiz eğitim yapan bir yapı yok''-

Hayatboyu öğrenme sistemlerinin geliştirilmesinin önemine de işaret eden Dinçer, bu açıdan bakıldığında eğitimin 12 yıla çıkarıldığını, ancak hiçbir ülkede eğitimi 12 yıl boyunca kesintisiz yapan bir yapı bulunmadığını belirtti.

Dinçer, şunları kaydetti:

''Hatta daha ileri gidebiliriz, zorunlu eğitimi 8 yıl kesintisiz yapan sadece bir ülke biliyoruz biz. İkinci bir ülkeden de bahsedildi, ama ondaki uygulama hakkında maalesef bilgimiz yok. Böylece ülkede 12 yıllık zorunlu eğitimi çıkarırken kesintili hale getirmek bir zaruret. Çünkü esneklik sağlamaya, eğitim sistemini ulusal düzeyde meydana gelen gelişmeler doğrultusunda daha demokratik hale getirmeye ihtiyacımız bulunuyor. Bu açıdan bakıldığında kesintili hale getireceğiz.''

Eğitimi kademeleştirme konusunda dünyadaki benzerlerine bakıldığında, 6+3+3, 5+4+3, 5+3+4, 4+5+3, 4+3+4 gibi çok farklı uygulamalarla karşılaştıklarını dile getiren Dinçer, kendilerinin 4+4+4'ü tercih ettiklerini, mevcut eğitim yapısı ve sistemi, şimdiye kadar edinilen tecrübeler, şuralardaki tavsiye kararlarının da bu tercihte etkili olduğunu ifade etti.

Dinçer, şöyle devam etti:

''Ama şöyle veya böyle, aslında ülkelerin uyguladığı yöntemlere baktığımızda yapıyı 4, 5, 6 gibi hangi yıllara bölerseniz bölün önemli olan bu yılların kendisi değil, önemli olan hangi yaşta hangi çocuğumuza ne tür eğitim vereceğimizi biliyor olmaktan geçtiğidir. O açıdan bakıldığında '4+4 daha mı iyi, 5+4 daha mı iyi, 6+3+3 daha mı iyi-' gibi tartışmalar yerine 4+4 yaptığımızda hangi kademede ve hangi yaştaki çocuğumuza ne tür müfredat uygulayacağımıza dair tartışma üzerinde yoğunlaşmak bizim için de yol gösterici bir sonuç doğurur.''

-''Biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz''-

Eğitim yaşının bir yıl öne çekilmesine de değinen Dinçer, bu noktada da değişik ülkelerin, değişik uygulamaları olduğunu bildirdi.

Dinçer, şunları söyledi:

''Şimdiye kadar 72 ay alt sınır olarak kullanılmış. Halbuki mevcut yönetmeliklerimizde ve hukuki düzenlemelerde şöyle bir uygulama var: Eğer aralık ayının son günü çocuk 72 ayını doldurmuşsa o zaman eylül ayında o çocuğun kaydını, eğer yani doldurabilecekse diyelim, eylül ayında çocuğu okula kaydediyoruz. Böyle bakıldığında bu yönetmeliğin verdiği yetkiyle biz 68 aydan sonra çocukları kaydedebiliyoruz. 68 aydan sonra 84'üncü aya kadar, yani aşağı yukarı 14-15 aya kadar farklılık olan bir zaman dilimi içerisinde çocuklarımızı okula kaydediyoruz ve aynı sınıfa oturtuyoruz. 69'uncu ayda olan bir çocuk ile 83'üncü ayını doldurmuş bir çocuk arasında neredeyse bir buçuk yaşa varan fark var.

Bugünkü eğitim sistemimizde bunu kimse bugüne kadar sorgulamamış iken şimdi '60 aylık çocuk ile 72 aylık çocuk aynı sıraya gelir mi-' diye herkes sorgulamaya başladı. Bu güzel bir şey tabii. Biz de 'Acaba yaptığımız doğru mu, değil mi-' diye kendi içimizde meseleyi bir daha gözden geçiririz, bir daha tartışırız. Zaten hep tartışıyoruz ama önemli olan şu: Yapılan hususun ve alınan tedbirlerin hakikaten çocuklarımıza hayatlarında bir yıl kazandırıp kazandırmayacağıdır ve biz çocuklarımıza ömürlerinden bir yıl kazandırmış olacağız, eğitim sistemimizi de ona uygun bir şekilde tanzim edecek bir düzenleme yapacağız.

Talim Terbiye Kurulu konuyla ilgili çalışmalarını yapıyor. Ayrıca şunu vurgulamak lazım: 72 ayın üst sınır olduğu ve onun altını 60-72 arasını nasıl uygulayacağımız ise daha ileriki safhalarda eğer Meclisimiz de uygun görür kanunu onaylarsa, o zaman bir yönetmelikle belirleyeceğiz. Uzun sözün kısası şu: Aslında biz milli eğitim sistemini kökten değiştirmiyoruz. Bugün bu kanun vesilesiyle üniversiteye giriş sınavları, SBS sınavları, fen ve sosyal bilgiler liselerine giriş, okul öncesi eğitim, müfredat, seçimlik dersler, aklınıza ne geliyorsa, bütün bu meselelerin bu kanun vesilesiyle toplumun gündemine getirilmesini, kafa karışıklığı yaratacağını sadece kanunun yapısal düzenlemeler ve bunların etkileriyle alakalı konuların tartışmanın aslında daha çok farkındalık oluşturacağını düşünüyorum.''


DİNÇER: ÖĞRETMENLER TAYİNLERLE İLGİLİ, YENİ SİSTEME DAİR ÖNERİ SUNAN YOK

Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğretmenlerden kendisine gelen mesajların tamamının atamalarla ilgili olduğunu, üzerinde çalıştıkları yeni sistemle ilgili bir tek öneri bile gelmediğini söyledi. Türk eğitim sistemiyle ilgili önemli bir konunun gündemde olduğunu hatırlatan Dinçer, öğretmenlere sitemde bulundu. Dinçer, ?Her gün telefonuma ve e-mailime öğretmenlerden mesaj geliyor. İnanın, gelen mesajlardan hiçbir tanesi yeni eğitim sistemi yapısı üzerinde tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı Ağustos'ta atama yapıp yapmayacağımız, Eylül ayında özür atamaları ile ilgili zaman sürecinin hangi dilim sürecine dâhil olacağına ilişkin sorular. Bu açıdan ben öğretmen adaylarımızın ve öğretmenlerimizin aslında biraz da kendilerini aşmaları, bu toplumda yararlı olmanın yegâne yolunun kişisel çıkarlardan çok genel ve ulusal çıkar ve hedeflerin önemli olduğunu fark etmelerini de özellikle rica ediyorum.?dedi. Türk eğitim sistemi içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin bir öğretmen için haksızlık olduğunu söyleyen Dinçer, ?Kurumun kapısından girip yaklaşık 30 yıl boyunca aynı minval üzerine mesleği öğretmek kadar sıkıcı, motivasyonu düşürücü bir çalışma temposu, çalışma sistemi olabilir mi sizce?? diye sordu.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliğinde, öğretmenlik mesleğinin masaya yatırıldığı ?Eğitim Fakülteleri Dekanlar Toplantısı' başladı. Toplantıya Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer ve YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya da katıldı.

Toplantıda konuşan Bakan Dinçer, eğitim fakültelerini daha çok genel liselerden öğrencilerin tercih ettiğine dikkat çekerek, ?Öğretmen olsun diye aldığımız, özenle yetiştirdiğimiz öğretmen liselerinden eğitim fakültelerine giden öğrenci oranı yüzde 13.? diye konuştu.

Dinçer, bu öğrencilerin öğretmenlik için motive edilmeleri, öğretmenliğin daha nitelikli ve yetenekli çocukların seçtiği bir meslek haline dönüştürülmesi konusunda çalışılması gerektiğini söyledi. Eğitim fakültelerinin işlevlerinin de masaya yatırılması gerektiğini dile getirdi. Öğretmenlik mesleği için sadece iyi öğrenciyi seçmenin yeterli olmadığını kaydeden Dinçer, ?Aynı zamanda o iyi öğrenciyi iyi yetiştirmeye ihtiyacımız var.? dedi.

?ÇOCUKLARIMIZ NEDEN UYGULAMALI BİR ŞEKİLDE TECRÜBELİ ÖĞRETMENLERLE ETKİN BİR STAJ YAPAMIYORLAR??

Öğretmen olarak yetişecek öğrencilerin okul uygulamalarının da gözden geçirilmesi gerektiğini dile getiren Dinçer, şöyle devam etti: ?Staj olarak çocuklarımız daha nasıl etkin bir şekilde öğretmenliğe hazırlanabilirler? Bunu tartışmalıyız. Bugünkü staj çalışmaları kurgusu itibariyle hem çocuklarımızı hem de Milli Eğitim Bakanlığı yöneticilerini bu stajı yapmaya teşvik etmiyor. Öyle ise hem öğrencilerimizi teşvik edecek hem de yöneticilerimizi öğrencilerimizin okulda staj yapmalarına teşvik edecek türden tedbirler almaya yöneltecek bir stratejiye ihtiyacımız var. Tüm eğitim fakültesi dekanlarına şunu söylemek istiyorum. Toplam 42 bin 500 tane okulumuz var. Bunlar sizin laboratuvarınız. Her okula aslında 10 tane öğrenci göndermiş olsanız aynı anda 420 bin çocuğumuzu uygulamalı eğitime alma gibi bir fırsata sahibiz. Zaten bakıldığında staj için 420 bin çocuğu gönderecek bir potansiyel de yok. O zaman bu çocuklarımız ne için uygulamalı bir şekilde tecrübeli öğretmenlerin nezaretinde etkin bir staj yapamıyorlar. Bu meseleyi tartışmalıyız.?

?SEÇME SÜRECİMİZ MAALESEF KPSS'YE DAYALI KALDI?

Öğretmenlerin mesleğe başlaması noktasında da daha uygun stratejilere ihtiyaç olduğunu aktaran Dinçer, ?Çünkü bizim seçme süreçlerimiz maalesef sadece KPSS sınavlarına dayalı kaldı. Bir öğretmenin kendi mesleğini çok iyi bilmesi gerekir ki öğretmenliği iyi yapabilsin, öğrencileri yetiştirebilsin. Aynı zamanda genel kültür olarak ve öğretmen kabiliyeti olarak da çocukları anlayabilecek bir potansiyel taşımalı. Öğretmen çocuklarımız için bir rol modeldir. Her davranışı ile örnek bir yapı içinde olmalıdır.? dedi.

?TÜRK EĞİTİM SİSTEMİ İÇİNDE İCRA EDİLEN ÖĞRETMENLİK, BİR ÖĞRETMEN İÇİN HARKSIZLIK?

İyi öğretmeni seçmenin de yeterli olmadığını altını çizen Dinçer, ?Bugün öğretmenlerimiz kendileri telaffuz etmemiş olsalar da, Türk eğitim sistemi içinde, Milli Eğitim Bakanlığı yapısı içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin bir insan için hakikaten haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bir öğretmen için haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kurumun kapısından girip yaklaşık 30 yıl boyunca aynı minval üzerine mesleği öğretmek kadar sıkıcı, motivasyonu düşürücü bir çalışma temposu, çalışma sistemi olabilir mi sizce? O halde bizim o kapıdan girdikten sonra sürekli yükselebileceği, kendini geliştirebileceği, her an tazeleyip, yenileyip çocuklarının karşısına farklı ruhla çıkabileceği bir öğretme sistemi ve mekanizmasını kurmak zorundayız.? şeklinde konuştu.

?ÖNCELİKLİ OLARAK MESLEĞİN KENDİSİ İLE İLGİLİ KONULAR TARTIŞILMALI?

Öğretmen sorunları denilince ilk akla gelenlerin ücret ve atamalar olduğunu kaydeden Dinçer, ?Bence sadece bu eğilimi göstermek bile öğretmenlik mesleğini yeteri kadar anlamadığımız sonucuna çıkarmalı bizi.? dedi.

Bu konuların da tartışılması gerektiğini söyleyen Dinçer, ?Ancak ondan önce biz öğretmenlik mesleğinde mesleğin kendisi ile ilgili konuları gündeme getirip koymalıyız. Öğretmenlerin mesleki kariyerlerinin planlanması ve her kariyer basamağında onların itibarlarının, kariyerlerinin, sosyal haklarının ve yükümlülüklerinin geliştirilmesi ile ilgili konuların tartışılmasına ihtiyacımız var. Ve nihayet öğretmenlerimizin emekli olduktan sonra da sorunları olacak.? diye konuştu.

?ÖĞRETMENLERİMİZ, KİŞİSEL ÇIKARLARDAN ÇOK ULUSAL ÇIKARLARIN ÖNEMLİ OLDUĞUNU FARK ETMELİ?

Bu meselelerin çalıştayda ana hatlarıyla tartışılacağını aktaran Dinçer, ?Bu süreç içinde beni üzen hususlar da oluyor. Bugün mesela Türkiye'de eğitim sisteminin yapısı ile ilgili konulardan bahsediyoruz. Ama benim her gün telefonuma ve e-mailime öğretmenlerden mesaj geliyor. İnanın, gelen mesajlardan hiçbir tanesi yeni eğitim sistemi yapısı üzerinde tartışma ve fikir sunma odaklı değil. Tamamı Ağustos'ta atama yapıp yapmayacağımız, Eylül ayında özür atamaları ile ilgili zaman sürecinin hangi dilim içinde olacağına ilişkin sorular. Bu açıdan ben öğretmen adaylarımızın ve öğretmenlerimizin aslında biraz da kendilerini aşmaları, bu toplumda yararlı olmanın yegâne yolunun kişisel çıkarlardan çok genel ve ulusal çıkar ve hedeflerin önemli olduğunu fark etmelerini de özellikle rica ediyorum.? ifadelerini kullandı.

AA - CHA

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber