Can Dündar/Milliyet
Johann Engel, bürokratları kütüphanelerdeki kitaplara benzetir:
"... işe yaramayanlar en üst katta durur".
"En üst kat", çoğu zaman bakanlık tahtıdır.
* * *
Ben bir bürokrat çocuğuyum.
Hem anne hem baba tarafından...
"Bürokrasinin Kâbe'si" sayılan Ankara'da büyüdüm.
Bürokrasiyi tanırım.
Bir dönem burnundan kıl aldırmayan, yetkide sınır tanımayan, kapısına düşeni
paralayan canavarın, zamanla nasıl gemlenip sindirildiğini, sindikçe de sinsileştiğini
"içerden" bilirim.
O yüzden Kültür Bakanı Atilla Koç, ayağına getirtilen Sakal-ı Şerif için şaşkınlıkla
"Bürokratlar getirdi" deyince acı acı güldüm.
60 yıllık çok partili hayat tecrübemizle sabittir ki, yarışı kaybetmek üzere
olan bakan için en kolayı atını kamçılamak, bürokratı suçlamaktır.
Koç, Mülkiye yıllarından bilir:
Hobbes devlete, "dev" anlamında "Leviathan" der.
Dilsiz devdir Türk bürokrasisi...
Suçu ona atarsın; o, kendini savunmaz, nasıl olsa siyasi sorumluluk da taşımaz.
Ortada kalır "suç"; kâğıttan bir bataklıkta kaybolur gider.
Bürokrasi, neferini ele vermez.
Ama kendisini satan bakanı da affetmez.
O her sabah "Siz nasıl takdir ederseniz" diye boyun eğen itaatkâr
at, bir akşam öyle bir çifte atar ki şaşar kalırsınız.
"Şurayı imzalayıverin sayın bakanım"ın ne anlama geldiğini ya Yüce
Divan'a ya da muhalefet koltuğuna yollanınca anlarsınız.
Bürokrat, timsah gözyaşlarıyla uğurlar eski bakanı ve yeni bakanın mağrur talimatlarını
dinler, ağa yeni takılan avını süzen bir örümcek keyfiyle...
* * *
Bir görüşe göre rejimin sigortasıdır bürokrasi... Her yeni süvarinin Cumhuriyet'i
dilediği yöne çekiştirmesini önler. Süvari dizginini nereye çekerse çeksin,
o kendi bildiği yöne gider.
O yüzden de -bir başka görüşe göre- değişimin önündeki tıkaçtır;
yok edilmesi gereken bir virüs...
Bürokrat, bıyık altından gülerek izler bu tartışmaları...
"Bürokrasi kâğıttan kaplandır" "Derhal azaltılmalıdır" diyen
iktidar sahiplerine hak verir görünür.
İktidar sarhoşluğuna kapılanları ayıltmaz; "En iyisi sizsiniz bakanım"
diye onları yücelterek daha da içirir ki rahat çalışsın.
Sonra en küçük hatada, basına bir telefonla işini bitirir.
Bir bakarsınız ki istettiğiniz ya da "Bir görsem" dediğiniz kutsal
emanet, havaalanında polislerin elinde görüntülenmiş ve siz manşetlere yerleşmişsiniz.
Şaşkınlıkla "Ama bürokratlar..." filan diye çırpındıkça batarsınız.
* * *
Bu konuda harika bir Demirel fıkrası vardır:
Bakan, makamı devralırken selefi "Çekmeceye 3 zarf bıraktım. İşler zora
girince teker teker açıp okursun" demiş.
Bakan başta önemsememiş. İşler tatsızlaşmaya başlayınca ilk zarfı açmış:
"Basını suçla" yazıyormuş.
Medyaya yüklenmiş bizimki, "Bakan uyuyor mu?" diyenleri mahkemeye
vermiş.
Yine işler düzelmeyince 2. zarfı açmış. 2. öğüt şuymuş:
"Şimdi bürokratlarını suçla!"
Bakan "Ben masumum, bunlar hep bürokratların yüzünden" demiş; yine
kâr etmemiş.
Son çare olarak 3. zarfı açmış bakan...
Son öğüt, bir veda mesajıymış:
"Şimdi sen de 3 zarf hazırla..."