Çiçek: Paralel yapı tehlikesinden ilk bahseden kişiyim
Eski 4 bakanla ilgili Yüce Divan oylamasından bir gün sonra, Meclis'teki makamında Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, birçok konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu

Balçiçek İLTER
Eski bakanların Yüce Divan'a gönderilip gönderilmemesi hakkında görüşünüz nedir?
Şöyle bir söylenti var, siz Yüce Divan'a gitmeleri yönünde görüş bildirmişsiniz
ama Cumhurbaşkanı aynı fikirde değilmiş ve AK Parti cephesi karışmış. Bu kesinlikle
doğru değil. Ben üzerime düşmeyen işlerle ilgilenmem.
Meclis Başkanı sıfatınızı bırakıp özel olarak cevap verin o zaman...
Hiç kimse "Bir yolsuzluk ortaya çıkmasın, açığa çıkmasın, suç işleyenler varsa
yargılanmasın" demez. Ben de demem. Ama özel bir olay olduğunda... Eski 4 bakan
olayı adli bir işlemdir. Bir de komisyon kuruldu. Komisyonun çalışmalarının
sonucunu beklemek gerekir. Çünkü bu sıfatımla "Bunların Yüce Divan'a gitmesi
lazım'' dersem, o zaman Ceza Kanunu'ndaki 285. maddeye girer.
Siz diyormuşsunuz ki: "Bunları Yüce Divan'a göndermezsek, tabana anlatamayız!''
Bu, işin siyasi değerlendirmesi... Bu değerlendirmeyi yapanlar olabilir ama
ben Meclis Başkanı olduğum sürece bu konuyla ilgili bir açıklama yapmam, yapamam.
Bu komisyon ne karar verecekse bakacağız.
Siz AK Parti'nin önemli isimlerindensiniz. Cemaat kısmını konuştuk, peki bakanlar
konusunda içiniz rahat mı?
Bu olayın, aslı var ya da yok, olmasa bile "Türkiye'nin imajı ve siyaset yapanlar
açısından iyi şeydir" denemez ki. Nasıl diyeyim? İyi bir şey değil tabii. 6'sında
komisyon karar verecek, aslı var mıdır yok mudur göreceğiz.
'YA SUÇSUZ ÇIKARSA İNSANLAR?'
İyi de her şey kapalı kapılar ardında...
Herkes bilir ki ben bu işin hukuk çerçevesinde olması için elimden gelen çabayı
gösterdim, böyle bir davayı siyasetin çirkin polemiklerine alet etmek istemedim.
Siyaseti çirkin yapan bu davalar değil mi? Niye saklansın?
9'undan sonra kim ne isterse konuşsun. Öncesinde konuşursak komisyon çalışanlarını
etki altında bırakırız. Kanun açık bu konuda. Ya suçsuz çıkarsa insanlar? Ben
Adalet Bakanı'yken açılan her 100 davanın 48'i beraat ile sonuçlanıyordu. Siz
daha baştan, işin sonucunu görmeden, açılan her davayı gözler önüne sererseniz
bu insanların onurunu -eğer suçsuzlarsa- nasıl telafi edeceksiniz?
Masumiyet karinesi bir tarafa, komisyon nihai karar vermeyecek ki, yargılanıp
yargılanmayacaklarına karar verecek, arada fark var bence..
Bu dosyayı özel olarak tartışamam, herkes siyasi tartışma, ben işlem peşindeyim.
'KEŞKE BU OLAYLAR OLMASAYDI DİYORUM'
En zor dava bu mu başınıza gelen?
İlk defa bu yoldan geldi... En önemli dava, doğru. Bu yoldan gelen tek dava.
Hukuku doğru uygulamak lazım.
"Keşke benim dönemimde gelmeseydi" diyor musunuz?
En evvel "Keşke" diyeceksem... "Keşke bu olaylar olmasaydı'' diyorum. Çünkü
bu dava sonucu ne olursa olsun, siyasette, sonucu ne olursa olsun, Türkiye'nin
imajı açısından çok kötü oldu. Türkiye bir seneden beri bunu tartışıyor. İçeriye,
dışarıya yansımaları var. Şeffaflık konusunda 11 basamak geri gittik, niye gittik?
En evvel bu davanın bir senedir konuşulmasından dolayı. Değerlendirmelerde esas
olan algıdır zaten. Dolayısıyla Meclis'e ilk defa bu kanaldan geliyor, inşallah
son olur. Ben işlem yapma noktasındayım. Meclis'in çıkardığı yasalara göre tabii...
O zaman şöyle soracağım; eski bakanlar Yüce Divan'a yollanırsa Türkiye için
ne olur, yollanmazsa ne olur?
Burada soruşturma gizli, Yüce Divan'a gittiği zaman yargılama açık hale gelecek...
Yani?
Dolayısıyla kamuoyunun içinde ne var, kim ne söyledi, ne konuştu, bunu bilme
hakkı olacak. Eğer gitmezlerse bir nevi takipsizlik kararı anlamına gelir, genel
kurul onu değerlendirir.
Sorumu tekrarlıyorum, Türkiye için ne olur?
Hukuk açısından cevabını vermem kolay ama siyaseten...
Ben siyaseten soruyorum.
Yüce Divan'a gitmezlerse bu konu hiç durmadan tartışılır, tartışmalar sürer
durur.
Giderlerse?
Mahkeme karar verir ve üzerinde fazla durulmaz, hayat devam eder.
Fethullah Gülen'in 'beddua'sını seyrettiniz mi, ne düşünüyorsunuz?
Müslüman Müslümana beddua etmez. Bunu ne dini açıdan, ne de siyaseten doğru bulurum. Hele hele geçmişte bu kadar hukukunuz olmuşsa, karşılıklı üzerinizde kul hakları varsa, beddua hiçbir zaman kabul edilen bir husus değildir ve normal şartlarda söylenilmiş bir söz olarak da kabul etmem ben bunu. Doğru bulmuyorum.
Kendiniz için yaratılan algıdan bahsettiniz. Bugün "Cemaat ile AK Parti ortaktı,
ne oldu da kavga ettiler acaba?'' diye başlayan sorular ve algısı var...
Türkiye'de dini cemaatlerin iktidarla her zaman yakın ilişkisi olmuştur. Bu;
bu partiye, hükümete mahsus değildir. Oradan himaye görerek kendi faaliyetlerini
sürdürmüşlerdir. Bu tür oluşumlar iktidarla iyi geçinir. Oy söz konusu olduğunda
hükümet de bunlara ihtiyaç duyar. Himaye de iktidarlara bakan tayin ettirmiştir
örneğin. Iktidar işlerinde bu ülkede kayıtdışılık var. Çarpıklık ortada.
Kavga niye çıktı peki?
Bir kısım gruplar varlık sebebinin dışına taşarak, devlete kendi elemanlarını
koyarak orada ne olup ne bittiğini topluyorsa, önceden öğreniyorsa, oralardan
işi yönlendiriyorsa... Maksat aşılmıştır. Devleti yönetmeye kalkarsanız, orada
duracaksınız. Devletten talep, beklenti olur. Karşılıklı alışveriş de var. Ama
siyaset yapacaksa parti kuracak...
"KURALLARI DOĞRU KOYMAZSAK..."
Cumhurbaşkanı "Taraf olmayan bertaraf olur'' diyor. Sizden önemli konularda
taraf olmanızı beklemiyor mu partiniz?
Bu tür durumlarda hukuktan yana taraf olmak lazım. O kadar çok kişi, o kadar
çok taraf değiştirdi ki... Beyanatlar bile çok değişti. Hazırlık soruşturmalarının
açıklanmasıyla ilgili atıp tutanlar pozisyon değiştirip başkaları konu olunca
farklı beyanatlar verdi.
14 Aralık'tan mı bahsediyorsunuz?
O da var. Hazırlık soruşturması gizli mi? Gizli. Bu kuralı biz koyduk. Evrensel
kuraldır. Deliller ortadan kaldırılmasın ve insanların onuru korunsun. Hazırlık
soruşturmasında bir kişinin ismi ifşa edildiğinde o kişinin hayatı kayıyor,
mesleki itibarı kalmıyor. Sonunda beraat etse de öyle oluyor.
Cemaat ile kavgalı biri olarak bunu söylemeniz...
Fark etmez. Gizliliği kim ihlal ediyorsa hukuk ihlal ediliyor demektir. Yargının
ve adaletin anlamı kalmıyor. Herkesin hukuku kendisine oluyor. Bugünkü durum,
dış dünyaya karşı bizi perişan eden bir tablo ortaya çıkarıyor.
"Paralel yapı'' diyor Cumhurbaşkanı. Ne düşünüyorsunuz?
Paralel yapı tehlikesinden ilk bahseden kişiyim ben. Bundan dolayı da ne derin
devletin adamı olduğum kaldı, ne de statükoculuğum.
Ahmet Hakan, isminizi vermeden sizin Fethullah Gülen hakkında "İstihbarat işlerine
merakı yüzünden bizim başımız derde giriyor'' cümlesiyle yaptığınız yorumları
yazdı.
İsim vermedi ama herkes anladı tabii kim olduğumu, üstelik ben yazılsın diye
söylememiştim onları. Çok yalnız kaldığım bir dönemdir o dönem.
Hayatınızı cehenneme çevirmişler?
Siyaset biraz da kahır çekmek demektir. Devlete giren herkes devletle bir anlaşma
yapar. Belli kurallara uymak kaydıyla orada görev alır. Siz devletten aldığınız
bilgileri önce dışarıda mensubu olduğunuz yerlere aktarırsanız, bu kanun açısından
sakıncalı, etik açısından doğru değildir. Ben bu konuları hep eleştirdim.
Siz bunu ne zaman fark ettiniz?
Bu tür şeyler eskiden beri var aslında. 30-40 yıllık iş. Alıyor götürüyor ve
dışarıda bu bilgiler kullanılıyor, bir kısım olaylarda onu fark ettim. Sizden
saklanan bilgiler başka yerde kullanılıyor ve kamuoyu önünde hesabını vermek
de bize düşüyor. Asıl sorun budur. Yargı ve emniyeti ilgilendiren birtakım olaylarla
karşılaştım.
Niye müdahale etmediniz o zaman peki?
Birtakım olaylar yaşadık...Aslında kuralları konuşmak yerine olayları konuşuyoruz.
Kuralları doğru koymazsak, yeni 25, 14 Aralık'lar yaşarız.
Nedir o kural?
Türkiye'de ekonominin önemli bir bölümü kayıtdışı.. En az üçte biri. Siyasetin
de yarısı kayıtdışıdır! Bunun içinde sermaye grupları da var, cemaatler de var.
Bunlar envanterde gözükmezler. Ne siyasetin finansmanında gözükürler ne de siyasetin
karar alma noktalarında... Ama bazen Meclis Başkanı'ndan bile etkilidirler.
Belki 28 Şubat iyi değerlendirilebilseydi, oradan herkes kendi hesabına gerekli
neticeleri çıkarsaydı... "Bugün benim işime geliyor, nasıl olsa benim rakibimin
canına okuyor, ona gaz vereyim, alkışlayayım'' şeklinde bir ikiyüzlülük içinde
olmasaydık, çifte standartlık uygulamasaydık, bugün bunları yaşamazdık. Ben
kötü adam oldum bütün bunları söyledim diye... Halbuki bir bakan tek başına
ne Meclis'ten kanun çıkarabilir ne de taslak geçirebilir.
"KİMSE HUKUKA RAZI DEĞİL"
Sürekli Meclis Başkanlığı için tarafsızlık açıklamaları yapıyorsunuz. Kaç yıllık
siyasetçisiniz. Tarafsız olmanız mümkün mü?
İçinizden tarafsız olamazsınız doğru, ama işlem yaparken bunu temin etmek o
kadar zor değil. Burası bir hukuk devleti, her konunun birden fazla yasası ve
mevzuatı var. Ancak Türkiye'de kimse hukuka razı değil. Öyle talepler geliyor
ki kendi siyasi görüşlerine göre işlem yapmamızı bekliyorlar.
Hiçbir dönem bu kadar zor olmadı mı?
Olmadı. Hiçbir dönem bu kadar karmaşık olmadı. Çünkü birçok olayla ilk defa
karşılaşıyoruz ve işlem yapıyoruz. İlk defa tutuklu vekiller, anamuhalefet yemin
krizi vs. Üstelik bu krizleri çözmek için Meclis Başkanı'nın yetkisi de yok.
Eliniz kolunuz bağlı mı yani bu görevde?
Birçok noktada bağlı. Meclis Başkanı'nın daha etkin olması gerekiyor. Beklenti
o yönde çünkü... Dokunulmazlıkların kaldırılması misal, hiçbir yetkim yok aslında,
ama fezleke gelecek komisyona göndereceğiz, havale memuru görevi bir nevi. Ama
farkındalık oluşturmak ve tavır koymak için "Dokunulmazlığımı kaldırın" diye
geliyorlar, nasıl kaldıracağız? Bu makamın belli konularda yetki sahibi olması
lazım.
Hangi konuda?
Komisyonlar örneğin... Torba yasaya örneğin, görüşülen konuyla ilgisi olmayan
maddeler koyuyorlar, "Bu içtüzüğe uygun değil" diyorum, geri yolluyorum, "Katılmıyorum
görüşünüze'' diyor komisyon başkanı tekrar yolluyor geri. Ben sadece kayda geçsin
diye not düşüyorum, onun dışında bir yetkim yok. Gündemdeki olaylar konusunda
da yorum yapamıyorum, "Bu bir adli olaydır!'' diye genel geçer bir açıklamayla
durumu geçiştiriyorum.
Herkes sizin gibi hassas değil. Adalet Bakanı, hükümet sözcüsü, herkes aslında
müdahale edilmemesi gereken konuda yorum yapıyorlar.
Suimisal emsal olmaz. Başkaları yanlış yapıyor diye ben bunu yapmam.
"KÖTÜ BİR GÖLGE BIRAKTILAR ÜSTÜME"
"Derin devletin adamı" gibi laflar edildi sizin için...
Bu algı belli çevrelerce oturtuldu. "Statükocu" diyorlar ama AB süreci dinamik,
özgürlükçü... Müzakere sürecine giden yasal düzenlemeleri ben yapmışım. Nasıl
statüko bu?
"Cemaat tehlikeli" dediniz diye mi hedefe oturtuldunuz peki?
Sadece Cemaat değil. Bu işten rahatsız olan medyada bir kısım unsurlar da oldu.
Cemaat hedef alıp ne yapacak? "Bu işte derin devletin adamı!'' diyecek. Devlet
adamı olmakla devletin adamı olmak farklıdır. Cemaat ve Gülen ile hasmane bir
ilişki görünürde olmadı, ama siyasette aktif olan birisiyle ilgili "devletin
adamı'' olgusunu oluşturduğunuzda... Yeşil de devletin adamı, falanca tetikçi
de devletin adamı. Çok kötü bir gölge bıraktılar üstüme. "Bu ülkede çok daha
iyi işler olacak ama bu adam fren oluyor." Bu benim gibi canını dişine takmış
bir siyaset adamı için çok üzücü... Herkes size şüpheyle bakar, kendi partinizin
içindekiler bile.
O dönem genel başkanınız bile mi? Erdoğan?
Hayır. O hariç. Onunla ilişkilerimiz tahminlerin ötesindedir. Dünyanın en zor
işidir bu üzerinize yapıştırılan algıyla uğraşmak. Lafları yakıştırana gidip
"Gel kardeşim niye böyle söylüyorsun?'' diyecek durumum yok. "Ben böyle şey
söylemiyorum'' diyecek. Muhatabım yok. Psikolojik olarak zor günler yaşadım,
yaşamaya da devam ediyorum.
Peki "paralel yapı'' tehlikesini gördünüz, etrafınıza, gazetecilere söylediniz
ama asıl uyarılması gerekenleri uyarmadınız mı?
Peki işin o kısmı kalsın, cevap vermeyeyim bu soruya...
Neden?
Türkiye'de bazen birilerinden duymak yerine, yaşamak gerekiyor da ondan.