Oyuncakla, hileyle yemek yedirmeyin

Kaynak : Takvim
Haber Giriş : 03 Kasım 2007 10:30, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:57

Hiç de afiyet olmuyor!

Hormonlu, genetiği değiştirilmiş, katkı maddeli, zehirli tarım ilaçlarıyla üretilmiş gıdalar... Tüm bunlar başta çocuklar olmak üzere hepimizde kanser, öğrenme güçlüğü, zeka geriliği ve pek çok hastalığa yol açıyor.

İnsanlık bugün, eskiden yaşamadığı hastalıklar ve problemlerle karşı karşıya. Yediğimiz her besinin içinde hormonlar var; zehir var. Öyle ki hormonlu sebze-meyveleri tanımak, ayırt etmek imkansız... Bu önemli ve iddialı sözler Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Gastroentereloji ve Beslenme Dalı Başkanı Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu'na ait. Prof. Dr. Pehlivanoğlu içinde bulunduğumuz tehlikeyi, 'dünyanın sonu' olarak nitelendiriyor. Toplumumuzda besin ve besin alerjilerine bağlı çok büyük problemler yaşandığını söyleyen Prof. Dr. Pehlivanoğlu, "Hormonlu, genetiği değiştirilmiş, katkı maddeli besinler... Bu yüzden hepimiz şaşkınız" diyor. Bakın Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu, yaşadığımız ve ileriki yıllarda yaşayacağımız tabloyu nasıl anlatıyor:

ESKİDEN BÖYLE ŞEY YOKTU

Bir yanda çocukluğumuzdan beri yediğimiz besinler, alışkanlıklarımız, öte yanda yeni lezzetler, yeni alışkanlıklar. Acaba hangi beslenme doğru? Bundan 100 yıl öncenin insanı, hamburger, kola tüketmiyordu, bilmiyordu. Belki böyle kremalı, çikolatalı besinler yoktu. O zaman onların çocukları genetiği değiştirilmiş mısır, hormonlu et de tüketmiyordu. Sağlıklı temiz çevrede farklı hastalıkları oluyordu, ama şimdi öyle mi? Ne yazık ki günümüzde her şey değişti. 'Kirlenen dünyada ve teknoloji çağında sağlıklı beslenmek mümkün mü?' diye sormaya başlamamız gerekiyor.

RESMEN DOPİNG MADDESİ

Küreselleşmenin mutfağımızdaki etkisi çok büyük. Hazır besinleri küçük yaştan itibaren tüketiyoruz. Her besinin içinde hormonlar var. Hormonlu gıdaları tanımak ise imkansız. Hormonların bir kısmı, üretim sırasında bitkiye ya da hayvana veriliyor. Bu hormonların bir bölümü doğada kayboluyor. Bunlar 'iyi hormonlar' ya da 'iyi kimyasallar' olarak adlandırılabilir. Ama bir kısmı doğada kalıyor. Üretici, hayvanı daha iri yapmak, daha çok süt vermeye yöneltmek ya da daha etli olması için hormon kullanıyor. Bu hormonların bir kısmı östrojen gibi cinsiyetle ilgili hormonlar, bir kısmı da kortizonlu hormonlar. Aslında bunlar bir tür doping maddesi. Bunu verdiğiniz zaman kişinin metabolizması, yaşam tarzı, her şeyi etkileniyor. Yetişkinlere göre bebek ve çocuklar daha fazla etkileniyor bu hormonlu gıdalardan. Birçok bitkinin de genleriyle oynanıyor. En ünlüsü mısır ve soya. Bunlara genetiği değiştirilmiş ürün (GDO) diyoruz. ABD'de soya ve mısırın bebek mamalarında kullanımı yasaklanmış. Ama bizde bu konuda bilinçli bir denetim yapılmıyor.

KANSER SIKLIĞI ARTIYOR

Hormonlu gıdaların insan sağlığına çok zararlı etkileri var. Bu etkilerin bir kısmı erken dönemde otaya çıkıyor. Yani o zararlı besini, sebzeyi, eti, sütü, yumurtayı yedikten birkaç ay sonra ortaya çıkıyor, bazısı ise çok uzun yıllar sonra kendini belli ediyor; kanser sıklığını artırarak veya şeker hastalığı, meme ve akciğer kanseri için risk doğurarak. Bunlar kanıtlanmış etkiler. Yapacak da fazla bir şey yok. Maalesef erken yaşlarda sadece kanser değil, öğrenme güçlüğü, zeka geriliği gibi olumsuz etkileri de görmeye başladık.

ALERJİK REAKSİYONLAR

Bu öyle önemli bir sorun ki, sindirim sistemimize giren besinlere bağlı alerjik reaksiyon görme ihtimalimiz bundan 20-30 yıl önce son derece düşüktü. Ama bugün her 100 çocuktan 8 ila 25 tanesinde besinlere bağlı alerjik reaksiyonlar var. En çok etkilenen organlar erken bebeklikte, yaşamın ilk aylarında mide-bağırsak sistemidir. Buna bağlı olarak bebek, karın ağrısı hisseder. Pekçoğumuz bunlara gaz sancısı der, geçeriz. Bunlar kolit dediğimiz durumlar. Ayrıca kansızlık, astım, karın ağrısı en önemli belirtilerdir. Ve kilo alma bozulur. Çocuğun yaşını biraz daha büyütelim. Çocuğun cildinde atopik ya da egzama dediğimiz bulgular başlar. Ciltte kızarıklıklar, yaralar, kırmızı noktalar. Bunlar alerjik besinlerin alınmasıyla ortaya çıkar. Bazı çocuklarda saman nezlesi, sık bronşit, solunum yolu ihtilabı, kulak iltihabı ve sözünü ettiğim inatçı kansızlık hiç bitmez. Anneler bunlara sürekli demir ve vitamin takviyesi yaparlar, ama çocuk yine de iyileşmez. Burada yapılacak tek şey var, o da alerji yapan maddeyi ortadan kaldırmak.

ASTIM TEHLİKESİ

Bu çocukların çoğunluğu maalesef ileriki yıllarda astım tedavisi görürler. Teşhis için çeşitli kan tahlilleri ve cilt testleri yapıyoruz. Eğer mide-bağırsak sisteminin iltihabi hastalıkları dışkılama bozuklukları, karın ağrısı gastrit eşlik ediyorsa, o zaman mide-bağırsak sistemini endeskopik olarak inceliyoruz. Teşhisi koyduktan sonra, hangi besin maddesinin dokunduğunu bulduktan sonra, ana tedavi yöntemi o besin maddesinin eleminasyonu. Yani artık diyetten, beslenmeden o besin maddesini çıkartıyoruz.

NE YAPACAĞIZ?

Peki, ne yapacağız, nasıl korunacağız? Burada devletin devreye girmesi lazım. Ekolojik ya da biyolojik olarak üretilmiş organik besinlerin tüketiciye kolay ve ucuz sunulması gerekiyor. Organik ürünler her markette var, ama son derece pahalı. Bunların üretim tekniklerinin de denetlenmesi lazım. Çünkü bu tür güvenli sebze-meyvenin üretildiği koşullarda hiçbir kimyasal maddeye yer yoktur.

Hülya BALCI


Oyuncakla, hileyle yemek yedirmeyin

"Problemli, iştahsız çocukları bizler yaratırız" diyen Prof. Dr. Ender Pehlivanoğlu, şunları söyledi: "Annelerimiz yaşamın ilk aylarında çok hızlı büyüyen bebeğinin 1 yaşından sonra da aynı hızla büyümesini arzu ediyor. Halbuki bebek 1 yaşına geldiğinde fizyolojik olarak büyüme hızı yavaşladığı için iştahı da bununla orantılı olarak azalır. Ama anne, bebeğinin eskisi gibi yemesini ve kilo almasını istiyor. Bunu görmeyince bebeğine baskı uyguluyor. Yemek sofraları savaş alanına dönüyor. Televizyon karşısında, oyuncakla hileyle çocuklara yemek yediriyoruz. Bu sefer yemek yesin diye televizyondaki ürünleri almaya başlıyoruz. Sonunda da kötü beslenen bir nesil yaratıyoruz."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber