Suriye Tezkeresi kabul edildi

Suriye'ye ilişkin hükümete verilen yetkinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 03 Ekim 2013 18:17, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:58
Suriye Tezkeresi kabul edildi

Suriye'ye ilişkin hükümete verilen yetkinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.


*MHP'den Suriye tezkeresine destek

*Kılıçdaroğlu: Suriye tezkeresine 'hayır' diyeceğiz/ Video

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, "Masum insanı öldüren; adı El-Kaide olsun, adı El-Nusra olsun, adı PKK olsun, adı ne olursa olsun hepsi terör örgütüdür" dedi.

TBMM Genel Kurulu'nda, Suriye'ye ilişkin hükümete verilen yetkinin süresinin bir yıl daha uzatılmasını öngören Başbakanlık Tezkeresi üzerinde Hükümet adına konuşan Yılmaz, Suriye'nin, dünyada en fazla kimyasal silah stoğuna sahip ülkelerden biri olduğunu ifade etti.

Suriye politikası nedeniyle Türkiye'nin dışlandığına ilişkin eleştirilere yanıt veren Yılmaz, Türkiye'nin, Suriye ile ilgili olan bütün politik süreçlerin tam merkezinde olduğunu vurguladı.

Yılmaz, 16 Şubat 2012 tarihinde BM Genel Kurul'nda Suriye ile ilgili alınan kararda, Türkiye'nin de bulunduğu 137 ülkenin Suriye Hükümeti'ni kınadığını, yalnızca 12 ret olduğunu anımsatarak, "Şimdi burada da 12 reddin yanında olanlar var bir de 137'den yana olanlar var. Hiç şüpheniz olmasın ki 137, 12'den büyüktür. Yine 3 Ağustos 2012 tarihinde BM Genel Kurulu'nda Suriye ile ilgili alınmış kararda, bizim de dahil olduğumuz 133 kabul, 12 ret var. 12 ret mi Suriye politikasında yalnız, 133 ülkenin yanında olan mı?" diye konuştu.

İsmet Yılmaz, 15 Mayıs 2012 tarihinde BM Genel Kurulu'nda, Suriye ile ilgili kararda, Türkiye'nin de bulunduğu 107 kabul, 12 ret bulunduğunu anımsatarak, "Rusya ya da Suriye'yi destekleyen Çin'in veto hakkına sahip olaraktan BM'yi felç etmesi, Suriye'deki, dünyanın daha bir çok yerindeki vahşetin devamına neden olmaktadır" dedi.

Salondan gelen bazı eleştirilere karşılık veren Yılmaz, "Masum insanı öldüren; adı El-Kaide olsun, adı El-Nusra olsun, adı PKK olsun, adı ne olursa olsun hepsi terör örgütüdür. Hiçbir masum öldürmeyi, biz bir diğerini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz Beşar Esed'in yanında da olmadık, Beşar Esed'in yanına gidenlere rehberlik de etmedik. Eğer Beşar Esed'in yanında durursanız kimin kimyasal silah kullandığını görmezsiniz" ifadelerini kullandı.

Yılmaz, Suriye Tezkeresi'nin kabul edildiği geçen yıl ile bugünkü şartların farklı olduğunu, bu yılın sığınmacı sayısı, can kaybı, kaçakçılığın artması, kimyasal silah tehdidi açısından daha çarpıcı hale geldiğini ifade etti. İsmet Yılmaz, "Ülkemiz açısından tehdit ve risklerin arttığı bir ortamda Meclis'e sunulan tezkerenin kabul edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Tezkerenin gerekliliğine olan ihtiyaç, 4 Ekim 2012'den bu yana azalmamış, artmıştır. Bu nedenle Yüce Meclis'in onayına sunduğumuz tezkereye destek verilmesi ülke çıkarlarının korunmasına katkı sağlayacaktır. Biz savaş istemiyoruz, mevcut savaşın durdurulmasını istiyoruz" diye konuştu.

TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı, AK Parti İstanbul Milletvekili Volkan Bozkır, "Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin Suriye'den kaçmak zorunda kalan kardeşlerimize kucak açan bu insanca tutumunu ve onlara sağladığı imkanları öven dünya ülkelerinin, artık sadece söylemlerini değil, yükü paylaşmaya yönelik katkılarını da ortaya koymalarını bekliyoruz" dedi.

TBMM Genel Kurul'nda Suriye tezkeresinin görüşmeleri sırasında söz alan Bozkır, başta Türkiye olmak üzere, uluslararası toplumun izan ve vicdan sahibi mensuplarınca ortaya konan her türlü iyi niyetli çabaya karşın, Suriye'deki çatışma ve kaos ortamının derinleşmesinin, engellenemediğini söyledi.

Suriye'de rejimin izlediği politikaların, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik açık bir tehdit oluşturduğunu belirten Bozkır, "Tehdit algılamamız bugün de artarak sürmektedir. Suriye rejiminin tedhiş siyasetinin bugün ulaştığı noktanın, son yarım asırda eşi ve benzeri görülmemiştir. Beşar Esad rejimi,

gerek BM belgelerinde, gerek birçok uluslararası örgütün açıklama ve kararlarında, gerek Suriye halkının dostu ülkelerin düzenlediği toplantılarda,

Suriye'deki insanlığa karşı işlenen suçların yegane sorumlusu olarak tescil edilmiştir" dedi.

Bozkır, 21 Ağustos tarihinde Şam'da çoğunluğu kadın ve çocuk, sivil halkı hedef alan kimyasal silah kullanımının, rejimin gözü dönmüşlüğünün ve kitlesel imha politikalarının son ve en zalimane örneği olarak tarihe geçtiğini söyledi.

Rejimin işlediği insanlık suçlarının cezasız kalmamasının, uluslararası toplumun başlıca görevlerinden birisi olduğunu kaydeden Bozkır, Suriye'de işlenen bu insanlık suçunun hesabının er ya da geç sorulacağına inandıklarını ifade etti.

Bozkır, Suriye'deki ihtilafın giderek artan oranda askerileştiğini, şiddet sarmalının genişlediğini kaydederek, "Bunun temel gerekçelerinden birisi de Suriye rejiminin, kendisine dışardan sağlanan lojistik, mali, diplomatik ve askeri destek marifetiyle bekasını idame ettirebilmesidir. Bu şekilde, çatışmaların Suriye dışına taşarak bölgeselleşmesine zemin hazırlanmış, Doğu Akdeniz havzasının istikrarsızlaşması riski artmıştır" diye konuştu.

-"Gerektiği hallerde kararlılığın sergilenmesi"

Bozkır, geçen yılki verilerle kıyaslandığında Suriye'de ölü sayısı beş kat artarak 150 bine, Suriye'deki beşeri yıkımın maliyetinin100 milyar dolara, yardıma ihtiyaç duyan Suriyelilerin sayısı 7 milyona, komşu ülkelerdeki Suriyeli sığınmacı sayısı yedi kat artarak 2.1 milyona ve Suriye içinde yerlerinden edilmiş kişilerin sayısı ise en az iki misli artarak 4.5 milyona ulaştığını söyledi. Bozkır, sadece bu rakamların dahi Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelerin karşı karşıya bulunduğu ekonomik ve sosyal külfet ile güvenlik risklerini gözler önüne serdiğini dile getirdi.

Türkiye'nin, tarih boyunca yaptığı gibi bu durumda da kendisine sığınan insanlara kapılarını kapatmadığını ve kapatmayacağını ifade eden Bozkır, "Önümüzdeki dönemde, Türkiye'nin Suriye'den kaçmak zorunda kalan kardeşlerimize kucak açan bu insanca tutumunu ve onlara sağladığı imkanları öven dünya ülkelerinin, artık sadece söylemlerini değil, yükü paylaşmaya yönelik katkılarını da ortaya koymalarını bekliyoruz" dedi.

Suriye'de rejimin yarattığı kaos sonucunda, sınırın bitişiğinde otorite ve güç boşluğu ortaya çıktığına işaret eden Bozkır, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu durumdan istifade eden radikal ve terörist unsurlar ise bu otorite ve güç boşluğunu doldurma gayretlerine hız vermiştir. Suriye halkının demokratik talep ve beklentileri ile herhangi bir ilgisi bulunmayan bu gruplar, sınırımızın diğer tarafındaki bu kaostan yararlanarak münferit ve radikal gündemlerini takip edebilmektedirler. Ülkemizin bu grupların varlığına ve faaliyetlerine müsamaha gösterdiğine dair zaman zaman muhalefet partilerimizce de dile getirilen ithamların kabulü ve izahı mümkün değildir. Bölgemizde ikinci bir Afganistan'ın doğmasından, mezhep temelli çatışma ve şiddet ortamının bölgesel istikrar açısından ortaya çıkaracağı olumsuzluklardan en fazla ülkemizin etkileneceği kuşku götürmez bir gerçektir. En önemli önceliğimiz vatandaşlarımızın ve topraklarımızın güvenliğinin muhafaza edilmesidir. Bir vatandaşımızın dahi hayatını kaybetmesine veya yaralanmasına ve egemenliğimizin herhangi bir şekilde ihlaline cüret edilmesine hoşgörüyle yaklaşmamız asla düşünülemez. Askeri strateji bağlamında etkin bir caydırıcılık sağlanması ve gerektiği hallerde kararlılığın sergilenmesi önem taşımaktadır.

Türkiye'nin dostluk elini, yüzbinlerin kanıyla eli kirlenmiş zümreler, yönetimler ve liderler hakedemez. İktidarlarını korumak uğruna ülkelerini yıkıma mahkum edenlerle işbirliği tesis edemeyiz. Halkına zulmedenlere, aman bize bir şey olmasın mantığıyla seyirci kalamayız. Suriye rejiminin insanlık onuruna ve saygınlığına karşı mütecaviz tutumuna ve katliamına bugün ses çıkarmayanların, yarın kendileri bu rejim ve destekçilerinin saldırganlığına maruz kaldıklarında, şikayet etmeye hiç de hakları olmayacaktır. Suriye'deki sorun, çok daha vahim gelişmelere gebe olabilecek özellikler taşımaktadır. O nedenle, uluslararası camianın ve Türkiye iç siyasetinin, bu sorunun bir an önce çözüme kavuşması için gayret göstermesi, sorunun devamından, kendi çıkarları için medet ummaması şu aşamada zaruret arzetmektedir. Bu tezkere bir savaş tezkeresi değildir. Daha önce yüce Meclisimizin verdiği yetkinin, o yetkinin verilmesini gerekli kılan şartların devam etmesi nedeniyle bir yıl daha uzatılmasından ibarettir."

-"İflasın eşiğine geldi"

BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken de tezkere üzerinde grubu adına yaptığı konuşmada, Ortadoğu ve Suriye politikalarının, yapılan yanlış analizler, konjonktürel politikalar sonucunda iflasın eşiğine geldiğini savundu.

Tezkereyi, "savaş tezkeresi" olarak nitelendiren Baluken, AK Parti'nin uyguladığı politikalarla uzun süredir Suriye'de savaş sürecinin aktif bileşeni, fiili tarafı olduğunu ileri sürdü. Baluken, Suriye'deki iç çatışmalarda El Kaide, El Nusra bağlantılı çeteleri destekleyen anlayışın, Türkiye'yi, Suriye'deki iç çatışma ve savaşın tarafı konumuna getirdiğini iddia etti.

Baluken, Akçakale'ye düşen top mermileri, Hatay'a düşen havan topları, Suriye tarafından düşürülen Türk savaş uçağı, Türk savaş uçakları tarafından düşürülen Suriye helikopterinin, Türkiye'nin de büyük oranda bu savaşa taraf olduğunu ortaya koyduğunu öne sürdü.

Türkiye'nin Suriye politikasının, halkların iradesini, kardeşliğini, özgürlüğünü esas alan yörüngeden çıktığını savunan Baluken, etnik, mezhepsel ve bölgesel savaşın ayak seslerini, yanıbaşlarında duyduklarını söyledi.

Baluken, "kardeş Esad" döneminden, ortak bakanlar kurulu toplantılarından; "düşman Esad" dönemine geçildiğini belirterek, savaşmaya hazır iki ülke pozisyonuna gelindiğini ileri sürdü.

BDP'li Baluken, Şanlıurfa'daki TİGEM arazilerinin, süreç başladığı günden bugüne kadar El Kaide ve El Nusra çetelerinin rahat şekilde kullandıkları, lojistik desteklerini aldıkları bir bölge haline geldiğini iddia etti. Baluken, Ceylanpınar'daki TİGEM tesisinin, sivil girişlere kapalı olduğunu, tesislerin çevresinin yüzlerce kamerayla, büyük bir güvenlik koridoruyla korunduğunu söyledi. Baluken, "Kendi vatandaşını Reyhanlı, Öncüpınar, Akçakale'de koruyamayan AKP Hükümeti, TİGEM arazileri üzerinde kurduğu güvenlik koridorlarıyla El Kaide ve El Nusra çetelerini bugüne kadar başarıyla korumaya devam ediyor" dedi.

Suriyeli sığınmacıların sorunlarına işaret eden Baluken, Suriye'de etnik, mezhep kökenli politikaların yansımasının, mültecilerin dramına da yansıdığını savundu. Baluken, İstanbul'a gelen Alevi mültecilerin, parkta yatacak yer bile bulamadığını ileri sürdü.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber