Hazar Gölü'nden 'Batık Şehir' çıktı
Elazığ'ın Sivrice ilçesindeki Hazar Gölü'nde bulunan ve halk arasında "Batık Şehir" adıyla bilinen tarihi yerleşim alanının UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilmesi hedefleniyor

Hazar Gölü'nde suyun 1830'lu yıllardan itibaren yükselmesi sonucu tamamen suyun
altında kalan ancak gölün güneybatısında "Kilise Adası" olarak bilinen
noktada yüzeyden tepe noktaları görülebilen "Batık Şehir" kalıntılarıyla
dikkati çekiyor.
Sivrice Belediyesi, alanın Dünya Mirası Geçici Listesi'ne kabulü için geçen
yıl UNESCO'ya yapılan başvurunun olumlu sonuçlanmasını bekliyor.
Bugüne kadar yapılan kısıtlı su altı araştırmalarında 11. yüzyıla ait kalıntıların
yoğunlukta olduğu ancak çevresindeki arkeolojik buluntulardan 4 bin yıl öncesine
ait izler de barındırdığı tahmin edilen Batık Şehir'in UNESCO tarafından tescillenmesiyle
bölgenin dalış turizmi açısından cazibe merkezi haline gelmesi bekleniyor.

Yöre halkı tarafından çeşitli efsanelere de konuda olan "Batık Şehir",
su altı arkeolojik kazı yapılamaması nedeniyle ilk yerleşim tarihi belirlenemediğinden
gizemini koruyor.
Sivrice Belediye Başkanı Ebubekir Irmak, yaptığı açıklamada, jeolojik dönemlerde
tektonik çökme sonucu oluşan Hazar Gölü'nün doğal güzelliklerinin yanı sıra
mavi örtüsünün altında bulanan ve "Batık Şehir" olarak adlandırılan
çok önemli tarihi bir zenginliği de barındırdığını belirtti.
Gölün güneybatısında "Kilise Adası" olarak bilinen noktada kalıntıları
çıplak gözle görülebilen Batık Şehir'in yapılan kısıtlı su altı araştırmalarında
11. yüzyıla ait kalıntıların çoklukla görülebildiğini ifade eden Irmak, şunları
kaydetti:
"Burada ciddi anlamında tarihi kalıntılar var. Belediye olarak bunun gün
yüzüne çıkarılmasını istiyoruz. Asırlar boyu süren bir yaşamın olduğunu görüyoruz
ve bunu çok önemsiyoruz. Dünya literatürüne girebilecek olayların yaşandığı
bir yerleşim alanı olduğuna inanıyoruz. Burası bir medeniyete ev sahipliği yapmış
sonuçta, ciddi anlamda bir tarihi barındırdığına inanıyoruz"

"ARKEOLOJİK ARAŞTIRMA YAPILMASINI İSTİYORUZ"
Yerleşim alanının su altında kalmasından dolayı bugüne kadar tarihiyle alakalı
kapsamlı bir arkeolojik araştırma yapılamadığını anlatan Irmak, bu nedenle tarihte
ilk olarak kimler tarafından yerleşim alanı olarak kullanıldığının gizemini
koruduğunu dile getirdi.

Halk arasında çeşitli efsanelere de konu olan "Batık Şehir" ile ilgili
bilgilerin yapılacak bir su altı arkeolojik araştırmayla gün yüzüne çıkarılmasını
arzu ettiklerini aktaran Irmak, "Buradaki yaşamın bir an önce gün yüzüne
çıkarılmasını istiyoruz. Geçen yıl aralık ayı sonunda Batık Şehir'in UNESCO
Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilmesi için başvurumuzu yaptık. İnşallah
buradan olumlu bir sonuç alırsak bölgeyi sadece Türkiye'ye değil dünyaya tanıtmış
olacağız. Bu gelişme burada yapılabilecek su altı arkeolojik araştırmalarının
da önünü açacaktır" dedi.
SU ALTI TURİZMİ AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR YER
Kendisininde geçen yıl bölgede dalış yaptığını, su altında gördüğü kilise kalıntılarının,
kale surlarının, çanak, çömlek ve sırlı tabak parçalarının, yonca ağızlı sofra
amforalarının Selçuklu, Bizans ve Osmanlı döneminden kalma izler barındırdığını
vurgulayan Irmak, tarihi yerleşimin su altı turizmi açısından önemli bir potansiyele
sahip olduğunu kaydetti.
Irmak, Batık Şehir'in UNESCO nezdindeki başvurusunun kabul edilmesiyle su altı
turizmine kazandırılması noktasında projeler geliştireceklerini sözlerine ekledi.
Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Ahmet Aksın da yazılı kaynaklardan Batık Şehir'in yakın tarihi ile
ilgili bazı bilgilere ulaşabildiklerini belirtti.
"ESERLERİNDE BURADAKİ YERLEŞİMİ ANLATIYORLAR"
Bölgeyle alakalı olarak Selçuklu döneminde yaşamış Ermeni asıllı yazar Urfalı
Mateos'un Vekayiname adlı eserinde buradan bahsettiğini ifade eden Aksın, şöyle
konuştu:

"Bizans döneminde burada küçük bir kale yapısının olduğunu biliyoruz. Hıristiyanlıktan
sonra burada bir manastır inşa edildiğini de biliyoruz. Bununla ilgili önemli
bir bilgiyi Urfalı Mateosun eserinde görmekteyiz. Buranın Hristiyanlık inancında
önemli bir kutsal mekan olduğundan bahsediyor ve burayı 'Dzok' diye adlandırıyor.
1025 yılındaki bu bilgiyi ilk olarak o veriyor. Tabii Selçuklu döneminde Hristiyanlar
tarafından kutsallık atfedilen bu manastır önemi kuruyor ve manastırın etrafında
bir yerleşim ortaya çıkıyor. Osmanlı döneminden kalan kaynaklardan daha fazla
bilgiyi öğrenebiliyoruz"

Aksın, 1608 yılında ise bölgeyi ziyaret eden Polonyalı Simeon'un Seyehatnamesi'nde
bölgenin anlatıldığını belirterek, şöyle devam etti:
"Polonyalı Simeon o dönemde artık bir kısmı suların altında kalmış mevkide
kendisinin de kayıkla Kilise Adasına giderek ibadet ettiğini ve orada bulunan
kutsal bir haçı kendisine gösterdiklerinden bahsediyor. Osmanlı döneminde yine
burada bir yerleşim olduğunu ve devam ettiğini görüyoruz. Kilise Adası olarak
adlandırılan adanın en tepesinde manastır bulunmakta ve aşağıya doğru evler
yer alıyor. Sular 1800'lü yılların başına kadar fazla yükselmiyor. 1830'lu yıllara
gelindiğinde sular olağanüstü bir şekilde hızla yükseliyor artık evlerde su
altında kalmaya başladığı için kıyıda yeni evler inşa edip buralara taşınıyorlar"

Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde de yöreye ait bilgilerin yer aldığını aktaran
Aksın, "O da bölgedeki kilisenin Hristiyanlık inancı açısından önemli bir
kilise olduğundan bahseder" dedi.
Gölün daha alt tabakalarında bugüne kadar bir araştırma yapılamadığını ifade eden Aksın, yapılması halinde Batık Şehir'in tarihiyle ilgili daha gizemli noktaların gün yüzüne çıkacağını düşündüğünü söyledi.