Başbakanın siyasi danışmanı: Geri dönersek çok riskli

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 20 Ağustos 2009 08:50, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan'ın Siyasi Danışmanı Ömer Çelik'le sohbetimizin bir yerinde not tutmayı bıraktım ve 'Partiniz için riskli değil mi bu açılım?' sorusunu ikinci kez sordum. Bu soruya verdiği ilk yanıtı bugün okuyacaksınız. İstedim ki, 'Yazılmamak üzere, konunun siyasi faturasıyla ilgili düşüncelerini alayım.'

Röportajlarda çoğu kere 'Off the record' bölümlerinde çok çarpıcı, çok değerli bilgiler alınır. Ömer Çelik ise çok hazırlıklıydı ve küçük bir bölüm hariç konuşmamızın tamamını yazılabilir formatta tuttu. 'Geri dönüşü yok' dedi. Sonra ekledi: 'Bu noktadan sonra geri dönersek çok riskli olur. İşte o, bizi çok hırpalar.' Çelik, 'Bunları da yazabilirsin' dedi. Sohbet boyunca iki ayrı yerde, 'Bu bir risk yönetimidir' demesi dikkatimi çekti.

Tekrar not tutmaya başlarken, Çelik 'Bak ilk şehidi verişimizin üzerinden 25 yıl geçti. Onların bazılarının çocukları vardı, askerliklerini bitirdiler' sözleriyle de sorunun çözüm noktasına ulaştığını vurguluyordu.

Güneydoğu sorununun geldiği konum açısından, gelecek tasavvurlarını dile getirerek iki kaygısını benimle paylaştı. Bakın, Başbakan'ın kurmaylarından Çelik'in her kelimesini düşünerek söylediği o çok çarpıcı analizin ilk bölümü nasıl:

ÖLEN AİLE AK PARTİ'Lİ,

ÖLDÜREN AİLE SAADET'Lİ...

'Bilge Köyü Katliamı' çok üzdü ve endişelendirdi beni. Herkes çok derinlemesine düşünmeli o trajediyi. Ölen aile AK Parti'li, öldüren aile Saadet'li. Orada korucu boyutu da var. Bunu geçelim. Sadece, herkes için daima geçerli olan bir cümleyi unutmayalım: 'Sorunun çözümünde kullandığınız yöntem, daha sonra sizin karakterinizin parçası haline gelir.'

Şimdi gelelim, Çelik'in ikinci kaygısına:

'Evet bu bizim kendi sorunumuzdur, aynı zamanda da Ortadoğu ve Dünya sorunu. Irak'ın Kuzeyi'nde ileride işler iyice karışırsa, kontrolden çıkarsa uluslararasılaşabilir. Mesela çatışmalar büyürse Birleşmiş Milletler resmen bir tampon bölge uygulamasına geçerse..'

Çelik, bizdeki demokratikleşme sürecinin Irak'taki PKK varlığını eriteceği teziyle, istikrarın sağlanmasının zorunluluğuna işaret ediyor. 'Uluslararasılaşma' kaygısı Cumhurbaşkanı Gül'ün, 'Sorunu kendimiz çözmezsek gün gelir başkaları istismar eder' uyarısıyla örtüşüyor.

Hemen arkasından şu saptamasını ekleyelim: 'Kürt meselesi odaklı gerilim, tek parti hayatı dönemince sürdü. Çok partili hayata geçmeden doruğa çıkmıştı. Çok partili hayata geçişle gerilim düştü. Siyasi temsil kanallarının açılması her zaman gerilimi düşürür.'

Öteden beri Ömer Çelik'in bir tespit, bir eleştiri üzerine çözüm önerisinin de geldiğini bilirim. Çelik'in 'zihin açılımı' tanımlamasıyla, 'Zor meseleler bir günde halledilemez, uzun bir süreci gerektirir. Siyah beyaz bakamayız. Beynimizin gri hücreleriyle bakmalıyız.' Çelik'le yaptığımız görüşmenin bugünkü bölümü şöyle:

Tarihdaşlık kaderdaşlık vatandaşlık

Ömer Çelik tarihdaşlığın ve kaderdaşlığın ortadan kaldırılması durumunda İsviçre'nin kantonlarına benzeyeceğimizi söyledi. Çelik, bölünme endişesine ilişkin 'Kaygı, saygıyı sabote etmesin' dedi

Kürt meselesinde ince bir buz tabakası üzerinde siyaset üretme zorunluluğu görülüyor. Riskler, hassasiyetler...

Türk-Kürt ilişkisini etnik kimlik alanına sıkıştırmak kadar büyük bir kötülük olamaz. Bunun üçlü bir sacayağı var, birbirinden ayrılamaz. Birincisi 'tarihdaşlık', beraber yaşadık, beraber tarih yazdık. İkincisi 'kaderdaşlık', genetik kodlarımız birbirine bağlı. Üçüncüsü 'vatandaşlık'. İlk ikisini dışarıda tutup, sadece 'vatandaşlık' içinden bakarsak olmaz. Bunu 'steril Türkler ile steril Kürtler' yapıyor. Ya da 'organik Türkler ve organik Kürtler' diyelim. O yanlışı bir Türk yapıyorsa Kürt'ten çok Türk'e kötülük yapar, bir Kürt yapıyorsa Türk'ten çok Kürt'e zarar verir. 'Biz' kelimesinin içindeyiz hepimiz. Tarihdaşlığı ve kaderdaşlığı ortadan kaldırırsak vatandaşlığı yaşatamayız. O zaman İsviçre kantonları gibi oluruz.

BAŞBAKAN'DA VEYA SİZDE

BÖLÜNME KAYGISI VAR MI?

Toplumda kaygı duyan, bölünme endişesi taşıyan kesimler var, onların sözcülüğünü kim üstlenecek?

Bu kaygı sadece MHP'de, CHP'de yok. AK Parti tabanında da var. Bizim milletvekili arkadaşlarımız arasında da olabilir. Bu kaygı bir yere kadar iyidir, sağlıklıdır ayrıca. Her zaman böyle bir kaygı var. Yeter ki 'kaygı saygıyı' sabote etmesin.

Sayın Başbakan'da ve onun danışman kadrosunda böyle bir kaygı var mı?

Zerre kadar yok. Çünkü ne yaptığımızı çok iyi biliyoruz. Bırakın bölünmeyi Türkiye büyüyecek. Bu fiziki bir büyüme değil. 'Neo Osmanlıcılık' değil. Güç ve algı olarak büyümedir. Özgül ağırlığın artmasıdır. Türkiye bu coğrafyanın siyasi genetiğinde var, DNA'sı biziz bölgenin. Barzani filan Türkiye'yi bölecek diye korkmak tarihi ve siyasi olarak Türkiye'yi anlamamaktır. Bölge, Musul-Kerkük dahil bizim hayat sahamız içindedir. Defans derinliğine sahip bir ülke olarak defansta kalamayız, ofans yapmak durumundayız. Bu emperyal bir bakış açısı değildir. İçe dönük milliyetçilik yerine dış dünyayla rekabete açık bir milliyetçilik peşindeyiz. Sorun kaynaklarını çözerek, onları gerilim noktası olmaktan çıkarmak ve böylece kendi iç barışımızı sağlamak, bölgede de etkin olmak gibi bir vizyona sahibiz.

MÜMTAZ SOYSAL'IN YAPTIĞI APO'DAN DAHA TEHLİKELİ

Ayrılıkçılık önerileri de var bir yandan...

Mümtaz Soysal mesela. 'mübadele edelim' diyor. Biz kaderimizi Kürt kardeşimizden ayrı görmüyoruz ki. Sen kimi kimden ayırıyorsun. Asıl bu öneriler ayrıştırıcıdır. Apo'nun söylediğinden ne farkı var. Hatta daha tehlikeli.

Kürt sorunu, azınlıklar, Ermeni meselesi, Alevi konusu, Kıbrıs, niye hepsine sizin partiniz böylesine el atıyor?

'Niye AK Parti yapabiliyor' diye bakalım. Çağdaş manada bir sol parti olsaydı da yine yapamazlardı. Türk toplumunun ana karakteri muhafazakarlıktır. İşte bunun için. Toplum gelenek bugün ve gelecek arasında köprünün kurulmasını istiyor. Bunu yapabilecek tek parti AK Parti. Geleneği siyasi olarak bünyesinde barındırıyor. Halk 'bunlar geleneksel Türkiye'ye zarar vermezler' diye inanıyor. CHP gelenekle olan sorunu yüzünden o güveni veremiyor, veremez. Bu muhafazakarlık değişime açıktır. Gelenek adına radikal tutuculuk üreten partilere prim tanınmıyor buralarda. Bak kelime şöyle: Gelen-ek. Yani gelene ek...

AK PARTi'NiN SiYASAL KiMLiĞi

Sır biraz da partinin ideolojik kimliğinde ve siyasal kişiliğinde mi yatıyor?

AK Parti sosyo-kültürel olarak muhafazakar ama siyasal olarak liberal bir parti, yani demokrat. Değişime açık bir muhafazakarlık. Siyasal muhafazakarlık ise CHP tarafından temsil ediliyor. Sayın Başbakan'ın sık kullandığı ifadeyle 'kökü mazide olan ati' anlayışı.

Başbakan Erdoğan 'bedelini ödemeye hazırız' dedi, 'siyasi riski' nasıl görüyorsunuz?

Bu konuya siyasi açıdan bakmıyoruz ama elbette biz siyasetçiler içgüdüsel olarak siyasi riskleri her zaman düşünürüz. Bırakın riski 'götürüsünü' hesaplarız. Burada siyasi ahlak ve siyasi sorumluluk gereği kararlıyız. Başbakan'ın bedelini ödemeye hazırız demesinin arkasında bu anlayış yatıyor. Evet, ölçüyoruz toplumda büyük bir mutabakat var. Bu işi sabote edenler ise siyaseten tasfiye olacaklar.

MHP gibi bir milliyetçi parti büyümez mi?

Hayır, onlar da sabote ederlerse kendilerini tasfiye etmiş olurlar.

KIBRIS GİBİ BURADA DA ŞEFFAF DAVRANIYORUZ

Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?

Türkiye'nin en büyük milli meselesi Kıbrıs'tır. Kıbrıs meselesinde denedik. 'Taviz veriliyor' propagandası yapıldı ağır biçimde. Hiç tutmadı. Ama toplumun büyük bölümü çözümden yana tavır takındı. Biz hiç zarar görmedik. Annan Planı bizim tarafta kabul edildi. Önemli olan şeffaf siyaset izlemektir. Toplum görüyor. Kıbrıs'taki gibi burada da şeffaf davranıyoruz.

Demokratik talepleri teröre endeksliyorlar

'Önce silahlar sussun' tezlerine ne diyeceksiniz?

Çok yanlış bir yaklaşım. Kürt sorunuyla terör sorununu aynı kefede görme tuzağı... Bu inisiyatifi PKK'ya bırakıyor, devlete değil. Ulusalcılar, Türk milliyetçileri demiyorum, ulusalcılar 'önce silahlar sussun' derken Kürt vatandaşlarımızın demokratik taleplerini teröre endeksliyorlar. DTP içinden bazılarının 'önce devlet operasyonları durdursun' demesiyle aynı şey. Silahlar sussun, tamam o mücadele sürsün. Ama bundan bağımsız olarak demokratikleşme adımlarını sürdürelim. Tam tersine birbirlerinden izole edelim. Etkileşimlerini keselim. Terör ister silah bıraksın ister bırakmasın demokratikleşme esastır.

DTP'NİN OYUNUN YÜZDE 1'İNİ ALAMAZ

Terör örgütünün durumu nedir?

Sıkışıyorlar. Bugün tamamen terör örgütü uzantılı bir siyasi parti çıksa DTP'nin aldığı oyun yüzde 1'ini alamaz. Herkes kendi pozisyonunu gözden geçiriyor.

Barışı askerler yapmaz ama askersiz barış da olmaz

Aynı zamanda bir güvenlik konusundan bahsediyoruz. Askerlerin tutumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Türk Silahlı Kuvvetleri dünya çapında başarılı ve örnek bir mücadele sergiledi. Bunu kazandı. Bunu yıllarca sürdürmeye de gücü var. Şimdi yeni bir aşamadayız. Bunu şimdiki Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da söylemişti. Entelektüel derinliği olan konuşmalar yaptı. Asker hükümete bağlıdır ve konunun askeri boyutuyla ilgilidir. Askerin hassasiyeti üniter yapının korunmasıdır. Hükümet onu güçlendirmenin yollarını ve araçları kararlaştırır. Hükümetin gündeme geçirdiği açılım askerleri de kapsayan bir devlet politikasının yansımasıdır. Bir söz vardır: Barışı askerler yapmaz ama askersiz de barış olmaz. Silahlı Kuvvetler görevini yapmıştır, yapmaya da devam ediyor. Türkiye'nin en büyük gücü politik güçtür, bunun en büyük dayanağı da askeri güçtür. Artık devlet aklı devrededir. Devlet aklını bir işletme sistemine benzetirsek, sivil akıl bunu güncelleyen tekniktir. Bir kere veri yükleyip sonsuza kadar o işletim sistemini kullanamazsınız. Hep güncelleme yapmak gerekir. İşte o ahenk sağlandı. Hadisenin özeti budur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber