İnönü Üniversitesi Asistanlarının Feryadı

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde yaşanan araştırma görevlisi kıyımının benzeri İnönü Üniversitesine sıçradı. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 33/a madesine göre çalıştırılan araştırma görevlileri keyfi olarak 50/d statüsüne geçirilmektedir. Bu uygulamadan 50'ye yakın araştırma görevlisi etkilenmektedir. Üniversite çalışan araştırma görevlilerinin konuya ilişkin olarak hazırladıkları dosyayı okumak için başlığa tıklayınız.

Haber Giriş : 20 Mayıs 2005 00:13, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ ASİSTANLARININ FERYADI

* Malatya İnönü Üniversitesi'nde doktora ve yüksek lisans yapma başarısı gösteren araştırma görevlileri, statüleri değiştirilmek suretiyle işsiz bırakılma tehdidi ile cezalandırılıyor.

* Yani; 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanununun 33/a maddesine göre gerekli tüm koşulları sağlayarak, en yüksek puan esasına dayalı olarak atanan araştırma görevlilerinden lisansüstü eğitim yapma başarısını gösterenler ?daimi bir statü? olduğu yargı kararları ve yasayla ortaya konmuş kadrolarından (33/a) keyfi ve gayri hukuki olarak alınan bir kararla geçici mahiyette olan bir kadroya (50/d) aktarılmıştır. Ne gariptir ki, YÖK kanununun 35. maddesi kapsamında başka bir üniversitede lisansüstü eğitim yapmakta olan, doktorasını bitirmiş olan ve lisansüstü eğitim sürecinde başarısız olduğu için kayıtlı bulunduğu lisansüstü eğitim programından atılmış olan araştırma görevlileri hakkında aynı uygulama yapıl(a)mamıştır ve daimi statüleri devam etmektedir. Yani yüksek lisans veya doktora yaparak başarı göstermek, İnönü Üniversitesi yönetimine göre, başarısızlıktan daha cezaya şayan bir fiildir.

* Üniversite Bu Hukuksuz İşlem İçin Aşağıdaki Sözde Gerekçeleri Öne Sürmüştür:

1- Tahsis Edilen Akademik Kadroların Yetersizliği

Araştırma görevlilerini 33/a maddesinden çıkarıp 50/d maddesine aktarmakla mevcut kadro sayısının artmayacağı bellidir. Başarılı araştırma görevlilerinin iş güvencesi elinden alınarak ?kadro yetersizliği? sorununun nasıl aşılacağı BİLİNMEMEKTEDİR.

2- Yeni Açılan Bazı Fakültelerde Kadro Sıkıntısı Yaşanması

Yeni açılan fakültelerin öncelikli ihtiyacı yeni araştırma görevlisi değil öğretim üyesidir. Dolayısıyla bu gerekçenin de yapılan işlemi haklı gösterecek hiçbir tarafı bulunmamaktadır.

3- Bazı Birimlerin Bu Nedenle Faaliyete Geçirilemediği

Burada idare bir yandan araştırma görevlilerinin gerekliliğini itiraf ederken, diğer yandan birimlerin faaliyete geçmesi ve çalışma yapabilmesini YENİ araştırma görevlilerinin alınmasına bağlayarak, geçici statüdeki kadroya aktardığı ESKİ araştırma görevlileri ile ilgili geleceğe ilişkin NİYETİNİ de itiraf etmektedir.

4- Yeni Kadro Tahsisi İçin Yapılan Girişimlerin Sonuçsuz Kalması

Bu konuda, cezalandırılan araştırma görevlilerinin KUSURUNUN ne olduğu anlaşılamamaktadır.

5- Bugüne Kadar Lisansüstü Öğrenim Gören Araştırma Görevlilerine 50/d Uyarınca Kadro Tahsisi Gerekirken Yoğunlukla 33/a Maddesine Göre Kadro Tahsis Edildiği

Bu nasıl bir hata(!)dır ki bu hatayı işlemeyen hiçbir üniversite idaresi kalmamıştır.

6- Bu Durumun Sirkülasyonu Engellediği ve Araştırma Görevliliğini Adeta Sürekli Hale Getirmiş Olması

Aslında üniversitedeki sirkülasyon şimdiye dek;

1- Verilen akademik ilanlarda alınmak istenen kişi dışında başka hiç kimsede bulunamayacak şartlar öne sürülerek istenilen kişileri almak,

2- Alanında uzman ve deneyimli akademisyenleri üniversitemizden bir şekilde soğutmak ve uzaklaştırmak,

3- Akademik yükselme için yeter şartları sağlamış araştırma görevlilerine yıllarca kadro vermeyip onları başka üniversitelere gitmeye zorlamak şeklinde sağlanmıştır.

Araştırma görevlilerinin kadrolarının geçici mahiyetteki 50/d statüsüne dönüştürülmesi ise, bu sürecin son halkasıdır. Diğer taraftan, sirkülasyon daha fazla kişiye lisansüstü eğitim yaptırmak için gerekli ise, bu zaten mevcut uygulama ile mümkündür. Ancak buradaki sirkülasyondan kasıt, İDARENİN KENDİ KEYFİ STANDARTLARINA GÖRE belirlenmiş insanlara istihdam imkanı yaratmaktır. Aynı zamanda bu uygulamayla güdülen bir başka amaç, mevcut asistanlardan bir kısmını tasfiye edip, şahsi ilişkilerin temel alındığı bir anlayışla kadrolaşmaktır. Bu, bilimsellikten uzak bir tavırdır ve bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde yasa tanımazlığa iyi bir örnektir. Aynı zamanda bu, Atatürk'ün Cumhuriyeti emanet ettiği genç bilim adamlarına yapılan büyük bir haksızlık ve hakarettir.

İnönü Üniversitesi'nde, araştırma görevlilerinin alın teriyle kazanmış oldukları haklarının ellerinden alındığı böylesi bir süreçte, iş güvencesi olmayan ve gelecek endişesinin hakim olduğu bir çalışma atmosferi yaratılmıştır. Bunun İnönü Üniversitesi tüzel kişiliğinin bilimsel kariyerine etkisini tahmin etmek güç olmasa gerek. Bu uygulamayı haklı göstermek adına asistanlığın bir meslek olmadığı iddia edilmekte ise de, bu, gerçekleri yansıtmamaktadır. Çünkü her bir araştırma görevlisi, lisansüstü eğitim çalışmalarından önce bulundukları fakültelerin iş yükünü omuzlamaktadır. Doğal olarak böylesine fedakarlık isteyen bir mesleğe belirsiz bir gelecek öngörülmesi, akademisyenliği, özellikle başarılı bölüm ve fakülte birincilerinin hedeflediği bir meslek alanı olmaktan çıkaracaktır.

NOT: MAĞDUR OLAN 50 KİŞİNİN İSMİ NİYE Mİ YOK!!

ÇÜNKÜ GELECEĞİMİZ ÜNİVERSİTE YÖNETİMİNİN İKİ DUDAĞI ARASINDA ...

"Haber Gönder" yoluyla haberi yazan: Malatyalı

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber