Bakan Dinçer'in CNN Türk'te katıldığı proğramın deşifresi

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 03 Eylül 2012 19:47, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

03.09.2012 Tarihinde Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in CNN TÜRK Televizyonunda Katıldığı Programın Deşifresi

TAHA AKYOL- Değerli izleyenler, ?Eğrisi Doğrusu Özel? programına hoş geldiniz. Özel program diyorum, çünkü normal gününde ve saatinde değil, Cuma akşamları bu programı biliyorsunuz. Bugün çok önemli bir konuyu görüşmek üzere, o konunun en yetkili bir Sayın Bakanla beraberiz.

Sayın Ömer Dinçer, Milli Eğitim Bakanı, efendim hoş geldiniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çok teşekkür ediyorum, sağ olun.

TAHA AKYOL- Ne kadar yoğun olduğunuzu biliyoruz, biraz önce de konuştuk, sabahleyin de öğretmenlere hitaben bir video konferans yaptınız. Programımızı kabul ettiğiniz için ve bu eğitim yılında ilk defa CNN Türk'e çıktığınız için size teşekkür ediyorum.

Diğer konuğum, sevgili Dicle Canova, Milli Eğitim konusunda CNN Türk'ün uzmanı. O olmadan ben eğitim programlarını yapamıyorum, çünkü atladığım sorular olabilir. Soru atlama konusunda?

DİCLE CANOVA- Çok sorumuz var ama bugün değil mi?

TAHA AKYOL- Çok sorumuz var, evet.

Bu soruların içerisinde efendim, biz bu programın tanıtımına Cuma günü sabah başladık Sayın Milli Eğitim Bakanı sorulara cevap verecek diye. Hem Dicle'ye, hem bana, hem CNN Türk'e, benim hem CNN adresime, hem Hürriyet Gazetesindeki mail adresime yağmur gibi hala devam ediyor öğretmen atamalarıyla ilgili, eş durumu sebebiyle, kontenjanlar sebebiyle yağmur gibi sorular geliyor. Ben burada değerli öğretmenlere ve öğretmen adaylarına şunu belirteyim: Gönderdiğiniz soruları biz tasnif ettik. Zaten bir isim 20 defa, 30 defa gönderiyor.

DİCLE CANOVA- Ve hep aynı?

TAHA AKYOL- Ve hep klişe şeklinde çoğaltılarak gönderiliyor, biz bunların hepsini tasnif ettik. Dediğiniz soruları Sayın Bakana yönelteceğiz, ne cevap verecekse onları hep beraber dinleyeceğiz. Ama ilk konumuz, 4+4'le başlayacağız. Programın akışı sırasında öğretmenlere soracağız. Öğretmenlerden ricam, mail hatlarımızın ve Twitter'ın kilitlenmemesi için lütfen öğretmen atamaları konusunda mail göndermeyin. Bunların hepsini üç gündür binden fazla mail geldi, onların hepsini tespit ettik.

Efendim, bu sene öğretim yılına her seneden farklı olarak biraz gergin bir ortamda başlıyoruz. Bu gerginlik haklı olabilir, haksız olabilir, yanlış olabilir, doğru olabilir. Ama bu gerginlikte birtakım yanlış anlamalar varsa bile biraz da aceleye getirildiğinden değil mi? Mesela, bu kanun yayınlandıktan sonra, 4+4+4 kanunu çıktıktan sonra kamuoyunda tartışılırdı, oturtulurdu, öğretmenlerin kurstan geçmesi, sınıfların hazırlanması, ders kitaplarının yeni müfredata göre hazırlanması için gelecek sene başlasaydı, bu kadar sıkışık, bu kadar gergin bir ortamda başlamanın sebebi ne, niye bu kadar acele ettiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi gerçekten acele olup olmadığı tartışılabilir. Bu biraz bakış açısıyla ilgili bir mesele olabildiği gibi, aynı

zamanda Milli Eğitim Bakanlığının yapmış olduğu hazırlıkların farkında olmamakla da alakalı tahmin ediyorum. Çünkü ben şu anda kamuoyunda yapılan tartışmaları gözden geçirdiğimde, özellikle işte eğitim uzmanı olarak çıkıp konuşanların, sendikaları temsilen çıkıp konuşanların veya veliler olarak onların temsilcilerinin yaptığı konuşmaların değerlendirmesine baktığımda Milli Eğitim Bakanlığının bu kanun çıktıktan sonra ve bu kanun çıkmadan önce yapmış olduğu hazırlıklar hakkında bilgi sahibi olmadıklarını görüyorum. Belki bu vesileyle bizim kamuoyuna bilgi vermemizde yapılan tartışmaların ne kadar haklı olup olmadığını gösterecek kanaatindeyim.

Şimdi hakikaten acele mi ettik? Ben şuna eminim: Gelecek sene de başlamış olsaydık, aşağı yukarı benzer tartışmalar yapılacaktı ve yine benzer belki değerlendirmeler üzerinden konuya girecektik. Çünkü, az önce bahsettiğim bilgi olmadan fikir sahibi olarak yapılan tartışmalar daha çok ideolojik zemin üzerinde dile getiriliyor. Fakat, meseleye ideolojik görüntü vermemek için de hazır değiliz mantığı üzerinden yürütülüyor kanaatindeyim ben. Hakikaten siz tek tek sorun ne hazırız, neye hazır değiliz, biz onlara ne yaptığımızı bilgilendirelim sizi de siz karar verin, kamuoyu karar versin.

TAHA AKYOL- Efendim, tek tek soracağız.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama şunu ifade etmem lazım: Türkiye belki ilk kez eğitimle ilgili olarak dünyanın değişik ülkelerinde yürütülen hazırlıkları da görerek daha önceden olduğundan farklı bir şekilde dünyadaki değişmelere daha çabuk cevap verdi. Bunun ben önemli bir avantaj olduğunu düşünüyorum: Türkiye, şimdiye kadarki tavrıyla pek çok konuda dış dünya değişiyor, çevre değişiyor, buna cevap vermekte onlarca yıl gecikiyor iken, eğitim sisteminde tüm dünyada var olan tartışmaları göz önüne aldı ve ilk kez daha önce davrandı ve bir cevap üretti. Ben bu ürettiğimiz cevabın bu anlamda çok zamanlamasının iyi olduğu kanaatini taşıyorum.

TAHA AKYOL- Yani, bir aceleye getirme durumu size göre yok diyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz yaptığımız tartışmalar, önceden olup biten değerlendirmeler ve analizler hesap edildiğinde bunun aceleye getirildiği kanaatinde değilim. Daha da önemlisi bakın, mesela ben Milli Eğitim Bakanlığı'nda Bakan olduktan hemen iki ay sonra Bakanlığın yeniden yapılandırmasını yaptıktan sonra da benzer bir tartışma yapıldı çok acele yapıldığına dair. Ben şunu iddia ediyorum: Bütün kamu kurumları içerisinde yeniden yapılanma kanununun mantığı, içeriği ve kanunun hazırlanma şekline bakınız, Milli Eğitim Bakanlığınınki en iyisi olanlardan. Ben iki ayda yapmadım aslında onu, normal şartlarda 1998 yılından beri, hatta 1992 yılından beri bu ülkede yapılan tartışmaların hepsinin özü benim önümdeydi ve ben o tartışmaların üzerine bir şey inşa etmiş oldum: Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de gerek okul çağıyla ilgili, gerek eğitimin kademeleştirilmesiyle ilgili, gerekse eğitimin 12 yıla çıkarılmasıyla ilgili tartışmaların hiçbirisi yeni değil ki, ne kadar sürede tartışacağız bunları biz.

TAHA AKYOL- Efendim, ben genel tabloyu ortaya koyabilmek için bir genel soru daha soracağım, ondan sonra Dicle'nin elinde önemli bir rapor var Orta Doğu

Teknik Üniversitesinin, ondan da bahsederek soracak kendisi size. Daha önce sizinle yaptığımız programda ve siz birçok konuşmanızda okul öncesi eğitimin fevkalade önemli olduğunu söylediniz, bu konuda da Hükümet hakikaten son 10 yılda okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak için, yüzde 70'lere vardı oran, çok gayret sarf ediliyor. Şimdi ise okul öncesi eğitime devam edebilecek olan çocuğu aldınız temel eğitimin birinci sınıfına koyuyorsunuz. Okul öncesi eğitimi yüzde 100'e çıkarmak, onu zorunlu hale getirmek varken, okul öncesi eğitime gidebilecek bir çocuğu alıp niye şimdi ilkokul birinci sınıfa verdiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama tabii burada şöyle bir varsayım var: Okul öncesi çocuk ilkokula gidince okul öncesine gidecek kimse kalmayacak gibi bir varsayım varsa bu doğru değil. Şimdi her hâlükârda?

TAHA AKYOL- Hayır hayır öyle değil, yani okul öncesinde ders alabilecek bir çocuk şimdi birinci sınıfta ders alabilecek.

DİCLE CANOVA- Bir de şöyle bir şey var, size yönelik eleştiriler, onları da hatırlatalım ki yanıt hakkınız olsun: Hep okul öncesi eğitimden söz ettiniz Bakan olduktan sonra, onun oranını sistem içerisinde artırmaktı hedefiniz. Sonra bir anda bu bir yasa tasarısı değildi, sizin hazırladığınız bir düzenleme değildi, bir yasa teklifi, milletvekillerinin hazırladığı bir yasa teklifiyle okula başlama yaşı aşağıya çekildi. Siz bunu onayladınız mı başından beri.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, yani en kestirme cevabı bu olsa gerek. Şimdi öncelikle şunu söylemek lazım: Türkiye okul öncesi eğitimden vazgeçmiş değil ki. Daha önceki yıllarda 36 ay ile 72 ay arasındaki çocuklarımızı biz okul öncesi eğitime alıyorduk. Şimdi ise 36 ay ila 66 ay arasındaki çocuklarımızı okul öncesi eğitime alacağız ve hala yüzde 100 hedefe ulaşmak için de çaba sarf ediyoruz. Bu yıl da yine okul öncesi eğitimde ben eminim önceki yıllardan daha düşük bir okullaşma oranına sahip olmayacağız. Peki, 66 aylık çocukları niçin alıyoruz, niçin eğitimi erkene aldınız diye.

TAHA AKYOL- Bu 66 aylık çocuk okul öncesi eğitime gidecekken şimdi niye ilköğretime gidecek?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakın, ben dünyanın değişik ülkeleriyle ilgili birçok kez örnek verdim, tekrar örnek vermek istiyorum. İngiltere çocukları kaç aylıkken eğitime alıyor biliyor musunuz, zorunlu eğitime? Avrupa Birliği'nin 14-15 ülkesi 60 aydan sonra çocuklarını eğitime alıyor. Hollanda 48 aylıkken alıyor. Şimdi dünyanın başka ülkelerinde de buna benzer uygulamaları gördüğünüz gibi, ben zannediyorum 30-35 ülke 5 yaşını tamamlamış çocukları eğitime başlatıyor. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri de başta olmak üzere birçok ülke eğitimin yaşını erkene almak için de hazırlık yapıyor. Türkiye burada daha çabuk davrandı. Şimdi önemli olan, çocuğun yaşının, eğitim yaşının çok erken başlaması değil. Başka önemli olan hususlar var, biraz sonra değineceğim. Ama bizim uygulamalarımıza baktığınızda zaten biz eğitim yaşını gerçekten çok fazla öne almış değiliz: Daha önceki uygulamamızda Aralık ayı sonunda 72 ayını dolduran çocukların eğitime başlayabileceğine dair düzenlememiz vardı. Ta 1980'li yıllarda eğitim yaşının erkene alınmasıyla ilgili yapılan tartışmalardan sonra yönetmelikte

yapılan küçük bir değişiklikle aslında eğitimi biraz erkene almış görünüyor Türkiye. 68 ay ve daha sonrasına eğitim aldığımız için, zaten sınıflarda 68 aydan 84'üncü aya kadar, kaç ay eder? 18 ay, yani 1,5 yaş farkı olacak türden çocukları biz sınıfa alıyorduk. Şimdi ise 66 ayını doldurmuş olanları alacağız. Yani, teorik olarak biz iki ay öne çekilmiş bir yaştan bahsediyoruz, sadece 2 ay. Ve bu 2 aydan bize gelecek ek çocuk sayısı da tahminimiz 478 bin civarında.

TAHA AKYOL- Pardon Sayın Bakan, sadece 2 ay erken teorik olarak dediniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet.

TAHA AKYOL- Neden teorik olarak dediniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi okul başladığı zamanda biz 66 ayda çocukları aldığımızda ne kadarının geleceğini göreceğiz ve fiili olarak da mukayese etme imkanımız olacak.

DİCLE CANOVA- O noktada rapor meselesi var ama, birazdan geçelim ona isterseniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tamam.

DİCLE CANOVA- Çünkü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesinin hazırladığı bir rapor var, tam da 66 ay çocuklarının neden okula başlamaması gerektiğine ilişkin bir rapor bu. Müsaadenizle çok kısa okuyacağım.

Çocukta hafızayı öğrenme amacıyla etkili kullanma, mantıklı düşünme, yorum, bir işi başından sonuna kadar gerçekleştirebilme yetileri 6 yıldan sonra gerçekleşir diyor raporda. 6 yaş öncesi çocuğun beynindeki bilişsel yapılar, okul temelli akademik öğrenme için henüz gelişmiş değildir. 40 dakikalık derslerde bu çocukların oturmaları ve dikkatlerini derse vermeleri mümkün değildir. Bu çocukların ileriki yıllarda 4 ve 5. sınıftan itibaren akademik gelişme açısından sorunlar yaşadığını literatür ortaya koymuştur diyor bu rapor. Siz ne diyorsunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bir başka eğitim uzmanına da benzer şeyi söyleyin, size tam tersini söylesin. Bu mesele?

TAHA AKYOL- Sizin elinizde farklı akademik raporlar var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Farklı akademik raporlar var, bizim kendi akademisyenlerimiz var, Bakanlığımızda çalışanların yüzde 60'ı doktora yapmış insanlar bu alanda. Onların farklı değerlendirmeleri var.

Biz eğitim fakültesi dekanlarıyla bir toplantı yaptık, keşke sizleri davet etseydim de orada siz de olsaydınız. 1960'lı yıllardaki Piaget'in teorilerinden yeni çıkan teorilere kadar bilim adamlarının nasıl tartıştığını, nasıl konularda bölündüğünü, nasıl buna dair fikirlerin alt-üst edildiğini görmüş olurdunuz. Ama çok daha önemli bir şey söyleyeyim; madem ki Orta Doğu Teknik Üniversitesinden bilim adamı bunu söylüyor, onun şuradaki ifadesini alt-üst edecek bir cümle. Orada yetilerden bahsettikten sonra ilk söylediği şey, okul temelli akademik bilgilerden bahsediyor. Yani, şöyle varsayıyor: Biz 66 aylık çocuğu alacağız okul temelli akademik bilgi vereceğiz varsayıyor. O varsayımın yanlış olduğunu söylersem, o söylenen bütün sözlerin hepsi ters-düz olur. Nitekim şimdi söylüyorum; biz 66 aylık çocuğu aldıktan sonra okula başladıktan itibaren artık hemen okul temelli akademik bir eğitime başlamayacağız. Bundan önce de müfredatlar öyleydi. Ama lütfen şimdi

bu kendisini uzman olarak addeden bir arkadaşımız, bizim Talim Terbiye Kurulunun web sitelerine girerek yeni çocuklarımız için hazırladığımız müfredatı, oyun esaslı öğrenme yöntemlerini ve çocuklar için hazırladığımız diğer derslere dair içerikleri bir gözden geçirsinler.

Şunu ifade etmek istiyorum: Eğitimde çocuğun yaşı değildir önemli olan. Eğer yaşı önemli olsaydı, biz 36 aylık çocukları okula getirmemeliydik, biz 36 aylık çocukları da okula getiriyoruz ve yüzde 43 oranında biz bu çocukları eğitime alıyoruz. Öyleyse, demek ki yaştan daha çok önemli olan, o çocuğun muhatap olduğu müfredat ve eğitimle ilgili düzenlemelerdir.

DİCLE CANOVA- O noktada itirazlar geliyor; müfredat oyuna dayalı bir müfredat olacak, Nisan ayından önce okuma-yazmaya geçilmeyecek, akademik dersler daha ileriki zamanlarda verilecek. İki noktada itirazlar geliyor. Bir tanesi; 72 aylık çocuklar bu müfredatta sıkılmaz mı okul öncesi eğitimden gelmiş çocuklar? Diğeri de, madem böyle bir müfredat uygulanacaktı, neden bu çocuklar okul öncesi eğitimde bırakılmadı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çünkü, eğitimi 12 yıla çıkartıldığı zaman çocuklarımızın hepsine de birer yıl neredeyse kazandırıyoruz hayatlarında, bu çok önemli. Bu bir yılın Türkiye'ye kazandıracağı faydanın ve getirinin hesabı yapılıyor bu ülkede acaba?

Daha da önemlisi; bizim önceki müfredatımız zaten ağırdı. Dikkat edecek olursanız bizim çocuklarımız okumayı, okulu ve öğretmeni sevmekte zorlanıyorlardı. Birkaç aylık veya birkaç haftalık hevesten sonra çocuklar doğru dürüst okula gitme konusunda hevesli olmuyorlar ve zorlayarak göndermeye başlıyorduk. Bu sizce normal bir durum mudur? Dolayısıyla, şu anda biz aslında özellikle müfredat olarak dünyayla uyum sağlayan bir yapı kurgulamaya başladık ve şimdi daha doğrusu yapıyoruz. Bu açıdan bakıldığında bu eleştirilerin ben çok yerini bulduğunu düşünmüyorum doğrusu.

TAHA AKYOL- Efendim, burada şöyle bir düşünceye geldim, daha önce Hürriyet Gazetesinde de sizin açıklamanız yayınlanmıştı, hem benim yazımda, hem manşette: Bu konuda eleştiriler mutlaka yapılmalı, eleştiriler mutlaka zihin açıcıdır. Ama biraz müfredat ne durumda, öğretmenler yeterince hazır mı, dershaneler hazır mı diye teknik bilgilere de sahip olarak eleştiri yapılmalı. Mesela, hakikaten 66 aylık çocuk eline kalem alıp yazmayacaksa, Nisan'da başlayacaksa, bu çocuğun eli kalem tutmaz diye yapılacak bir eleştiri havada kalacak.

Şimdi burada bir rapor meselesi var biliyorsunuz, buna Sayın Başbakan da bir velinin çocuğu hakkında 66 aylıkken işte okula gitmez diye rapor alması ihanettir diye çok ağır bir kelime de kullandı.

DİCLE CANOVA- Hatta geri zekalılık olarak çocuğu tescillendirme?

TAHA AKYOL- Çocuk psikolojik olarak hazır değil, annesinden, ailesinden kopmak istemiyor falan gibi olabilir, orada bir IQ testi yapılmayacak. Bu rapor meselesini bize biraz açar mısınız? Hakikaten yani ben çocuğumun veli olarak okula gidecek durumda olmadığı kanaatindeyim, çok zeki olduğu halde mesela hiperaktiftir. Rapor alınca bana geri zekalı mı diyecekler, bu problemli bir olay.

DİCLE CANOVA- Raporu isteyen de Milli Eğitim Bakanlığı, herhalde çocukları fişlemek gibi bir niyeti yoktur Bakanlığın.

TAHA AKYOL- Rapor almayın diyen Tabipler Birliği.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu, bizim hayal gücümüzün ne kadar geniş olduğunu gösteriyor tabii ama, şimdi bakınız bir şey söyleyeyim; özellikle rapor meselesi şu anda çok tartışılıyor olmakla birlikte daha önceden de var olan bir düzenlemeydi. 72 aylık çocuklar için de, şayet çocukların okula gitmeleriyle ilgili problemleri varsa veya fiziki ve zihni durumları müsait değilse rapor almalarını biz öngörüyorduk ve o rapora sahip olanların da eğitimini 1 yıl tehir ediyorduk. Bu istisnai bir uygulamadır ve var olan uygulamanın devamı şeklindedir. Okula başlamayla ilgili ay olarak erkene çekme söz konusu olduğunda, sanıyorum o madde daha çok dikkati çeker hale geldi. Ben önümüzdeki yıl bu kadar bu meselenin tartışılacağını zannetmiyorum.

Yine 66 ayda fiziken ve zihnen henüz eğitime yeterli veya hazır olmadığı düşünülen çocukların rapor almalarını biz istisnai bir durum olarak öngördük. Ama sanıyorum belki Başbakanımızın biraz daha net tavır koymasını gerektiren durum, bizim sahip olduğumuz başka bilgilerle alakalı. Şu anda Türkiye'de 66 aylık çocukların eğitime başlamasıyla ilgili yürütülen kampanyanın arkasında ideolojik tavırlar var. Yani, Türkiye'de mesela bir sendika çıktı, bu çok gizli- saklı bir şey değil, onun için açıkça söylemekte ben mahsur görmüyorum. Bir sendika çıktı, hem rapor almayın, hem de çocuklarınızı göndermeyin diye bu ülkede hukuka ve kanuna aykırı bir tavrı topluma empoze etmeye çalıştı. Yine toplumda daha önceden kanun çıkarken tartışmasını yaptığımız ve o zaman da ideolojik olarak karşı çıkmış bazı toplumsal kesimler aynı tavır içerisinde duruyorlar. Ama bu doğru değil. Biz bir kanun çıkana kadar düşüncemizi söyleriz, eleştirimizi yaparız ve bununla ilgili tartışmaları belki de en şiddetli bir şekilde yaparız, nitekim öyle oldu. Ama kanun çıkmış ve birtakım hukuki düzenlemeler yapılmışsa ve biz de hukuk devletinde yaşadığımızı düşünüyorsak, herkes bu düzenlemeye uyar. Bunun istisnalarını da belirlemişizdir, bu istisnalara da biz uyarız. Dolayısıyla, o konuda da ben Bakanlık olarak 66 aylık çocukların kayıtlarını yaptık, bize makul ve geçerli gerekçeler dile getiremeyenlerin çocuklarını okula alacağız biz, o konuda kararlı davranacağız.

TAHA AKYOL- PKK'dan bahsettiniz bugün Akşam Gazetesindeki açıklamanızda. PKK'nın 66 aylık çocukların okula gönderilmemesi için bir kampanya içinde olduğunu söylediniz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aslında doğrudan doğruya PKK demek belki doğru olmaz ona, bir örgütün propagandasını yapmak gibi bir niyetimiz asla olmaz bizim. Türkiye'de Milli Eğitim Bakanlığında da örgütlenmiş bir sendika, ki onun diğer terör örgütüyle bizim ilişkisi, irtibatı olduğuna dair bilgilerimiz de var, onlar bu tavrı ortaya koydular. Zannediyorum oradan dolaylı olarak imayla böyle bir sonuca çıktı gazete de. Dolayısıyla onların tavrı, Türkiye'de demokrasi giderek gelişiyor, eğitim sistemi esnekleşiyor. Siz de biliyorsunuz ki biz eğitimde Kürtçe derslerini de koyacak kadar artık bu ülkede demokrasimizi genişlettik ve derinleştirdik. Şimdi çocukların daha erken yaşlarda başlaması, dil öğrenmesi

konusunda önemli bir fırsatı da sunacak. Türkiye'nin kardeşlik projesine bir katkıdır aynı zamanda 66 aylık çocukların eğitime başlaması, Kürtçe eğitimin verilmesi gibi hususlar. Şimdi bundan rahatsız olan bir kesimin çabası olarak değerlendirmek lazım.

DİCLE CANOVA- Ama şöyle bakarsak, şimdi ailelerin yerine koyduğumuz zaman kendimizi, çocuğuyla ilgili rapor alırsa, tereddütleri var, okuyoruz işte birtakım uzmanlar aksini savunuyor, başka uzmanlar başka bir şey söylüyor, aileler çelişkiye düşüyor. Rapor aldığı zaman çocuğum geri zekalıdır demeye mi getiriyor? Karşı çıktığı zaman, PKK yanlılarıyla birlikte mi hareket etmiş oluyor? Ama bir taraftan da çocuğunu 66 aylık olarak okula değil okul öncesi eğitime göndermekten yana bir tavrı var bu ailenin. Bu aile ne yapmalı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aile çocuğunu gerçekten eğitime hazır hissetmiyorsa, görmüyorsa doktora götürmeli. Devlet hastanelerinde çocuk doktorlarına götürecek, bizim öngördüğümüz yöntem bu. Veya hakikaten zihinsel özrü yoksa, eğer zihinsel özrü varsa onunla ilgili uzman hekimlere götürecek, çocuk eğitime henüz hazır değil, 1 yıl sonra eğitime başlaması yararlı olur diye bir rapor alıyorsa, o bahsettiğimiz türden raporlar almayacaklar tabii. Biz çocuklarımızın hiçbirisini önyargıyla, öyle bir bakışla değerlendirmeyiz. Çocuğumuz okula gelmiyorsa da, bizim nezdimizde o hakikaten fizik olarak henüz kendisi hazır değildir, 1 yıl sonra başlar. Zaten o hazır olmayan çocuğumuzu biz evine geri göndermeyeceğiz, onu da okul öncesi eğitime alacağız. Dolayısıyla, her hâlükârda çocuklar okula gelecekler, ama eğer zorunlu eğitime başlamaya hazır değilse okul öncesi eğitime gelecekler.

DİCLE CANOVA- Peki, diyelim ki rapor almadı aile, çocuğunu da okul öncesi eğitime verdi ve orada devam etmesini istedi. Ne olacak, bir yaptırımı olacak mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Eğer makul ve geçerli bir gerekçesi yoksa onun bir yaptırımı var evet. Yönetmelikte?

TAHA AKYOL- Aileye para cezası.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Para cezası veriliyor, evet. Bunu da değiştirmedik, onu da ifade etmeliyim. Yani, yeni bir düzenleme değil bu, zaten var olan uygulamalar.

TAHA AKYOL- Efendim, bir aile benim çocuğum 66 aylık veya bir kısmı da 64 aylık başlatayım mı, başlatmayayım mı diye. Çünkü, 60 aylığa kadar başlatma imkanı var, tereddüt ediyorlar. Medyada, çeşitli televizyon programlarında, çeşitli yayınlarda bazı popüler diyeyim kıstaslardan bahsediliyor. Mesela, çocuk topu tek elle omuz üstünden atabiliyor mu? (Gülüşmeler) Güldünüz, ama ben bunu sormak zorundayım, çünkü bize de çok bu soruluyor. Tek ayak üstünde 9 ila 10 saniye durabiliyor mu? 6 ve daha fazla sözcükten oluşan cümleler kurabiliyor mu? İşte kilosu 16,5 veya 107 santim mi? Bunları aileler ciddiye alsınlar mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Sanıyorum o haberi yapanlar baktılar ki çok sert tartışıyoruz toplumda, birazcık mizah olsun diye onları gündeme getirdiler. Şimdi bunlar, tabii bizim çocuklarımızı okula alma kriterleri falan değil, bunlar komik. Eğer öyle olacak olsaydı ve okula almak için bir kriter üretmiş

olsaydık, biz o zaman niçin çocuklarımızı e-kayıt sistemiyle toptan 66 ayını doldurmuş olanları kayıt yapmış olalım. Biz şu anda bu çocuklarımızın kayıtlarını yaptık. E-kayıt sisteminde 66 ayını doldurmuş, 72 ila 66 ay arasında kaç tane çocuğumuzun olduğunu ve hangi okullara kayıt yapıldığını biz biliyoruz Bakanlık olarak. Bu bahsedilen şeyler, 36 ayla 72 ay arasında okul öncesi eğitime giden çocukların hangi ayda ne tür kazanımlardan sonra erişecekleri yetenek göstergesi, gelişim özellikleri ve göstergeleri bunlar. Bunlar zaten var, eskiden beri var. Nereden, nasıl ulaştılar ona bilmiyorum ama?

DİCLE CANOVA- Ama galiba tartışmanın geldiği noktada işte böyle şeyler olması trajikomik bir yerde de. Şimdi 5,5 yaşında bir çocuğum olsa herhalde eline topu verir bakardım yani ne yapabiliyor, neye göre karar verecek.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Burada gösterilenlerden çok daha kabiliyetli olduğuna inanın çocuklarınızın. Çok daha iyi yeteneklerinin olduğunu görün. Şunu göreceksiniz: 66 aylık çocuklar, hatta 60 ayından sonra fiziken, zihnen gelişmiş çocuklar bize gelecekler ve çok daha iyi bir eğitim alacaklar.

TAHA AKYOL- Efendim, programın başında siz dediniz ki, işte Avrupa Birliği'nde ortalama 60 aydan sonra, hatta Hollanda'da dediniz 48 ay yanılmıyorsam.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben size ortalama söyleyeyim mi? Türkiye'nin 68 ay ve 84 ay arasında çocuklarımızın gerçek anlamda ortalama okula başlama ayı 76'dır, sizce geç değil mi bu? Çünkü, bizim çocuk sayımız çok fazla, onun alt limitini 72 ay ve sonrasına bırakacak olursanız, bu ortalama yaş olarak neredeyse 7 yaşının da üstüne çıkıyor. Bu açıdan zaten Milli Eğitim Bakanlığında bürokrasi küçük bir düzenlemeyle 68 aya çekerek ortalamayı düşürmeye çalışmış. Buna rağmen 76'dır ve biz 18 aylık çocukları aynı sınıfa oturtuyoruz. Halbuki 66 aya çekerek 2 yıl sonra biz bu ortalamayı gerçek anlamda 72 aya düşürmüş olacağız, bir de bu boyutu var.

TAHA AKYOL- Şimdi efendim, siz Avrupa'da şu yaşta başlıyor, biz geciktik, doğru. Ama akla şu geliyor: Avrupa'daki şartlar, sınıf şartları, öğretmenin pedagojik eğitimi, küçük aylardaki çocuklara var mı? Oradan başlayalım, ayrıntıya giriyoruz şimdi. Yani, siz bunu başlattığınız ama, Bakanlığınızı ve personelinizi ne ölçüde hazırladınız. Dicle'den aldım ben bu rakamları. Bu yıl ders yılında ilköğretimde 478 bin öğrenci bu öne alma sebebiyle ilaveten başlayacak. Liselerde de 200 bin öğrenci başlayacak?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 192 bin falan.

TAHA AKYOL- Daha fazla, 300 bin, 300 bin, daha fazlaymış. Bu son 6 ay içerisinde 478 bin ilkokul öğrencisini, 300 bin lise öğrencisine sınıf hazırladınız mı, yoksa bunlar böyle barakalarda, kulübelerde falan mı?...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bütün herkes özellikle tartışmaları yaparken, mesela buna da çok fazla değinmiş oldular. Önce şunu söyleyelim: Zaten bu 66 aylık çocukların, bu ülkemizdeki 66 ayını doldurmuş çocukların yüzde 69'u geçen sene bizde öğrenciydi ve eğitim almıştı okul öncesinde; bir kere bunu tespit edelim. Yani, biz annesinin evinden, kucağından

zorla çocuğu alıp okula, birinci sınıfa oturtmayacağız. Geçen sene yıl boyunca yüzde 69 oranında 66 aylık çocuklarımız okullardaydı zaten?

TAHA AKYOL- Okul öncesi eğitim okullarındaydı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bunların oturacağı sıralar vardı, bunların gittiği lavabolar vardı, bunların gittiği tahtalar vardı vesaire.

TAHA AKYOL- Bunların öğretmenleri vardı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bunların öğretmenleri vardı. Ama daha önemli bir şey söyleyeyim size ben: Milli Eğitim Bakanlığı her yıl 17 bin ila 20 bin arasında yeni derslik yapar. Bu sene asgari yaptığını ve 17 bin civarında derslik yaptığımı varsayın. 30'ar öğrenciden kaç bin öğrenciye tekabül eder? 510 bin öğrenciye tekabül eder.

Ama başka bir husus daha var; biz bu sene buna benzer tartışmaların olacağını bildiğimiz için, bütün kaynaklarımızı nasıl rasyonel hale getiririz diye düşünüp bütün okullarda, 42500 okulumuzda proje dışı uygulamalar varsa bunları tekrar değiştirin diye talimat vermiştik bir genelge ile. Bütün okullarımızı tek tek inceledik. Okul müdürleri, makam odalarını küçük gördükleri için mesela derslikleri makam odası yapmışlardı. Müdür muavinlerine ayrı ayrı odalar vermişlerdi. Biz bu proje dışı uygulamaların tamamını kaldırdık. Ve size bir şey söyleyeyim; bu sene yaz döneminde tam 7926 ek derslik kazandık. Lütfen bu rakamı yazın, 7926.

TAHA AKYOL- Kullanımı değiştirerek.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, kullanım amaçlarını?

DİCLE CANOVA- Bunlara kütüphane ve laboratuvarlar dahil mi, çünkü böyle iddialar da çıktı bazı okullarda?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, kütüphane ve laboratuvarlar için yeni bir uygulama yaptık. Muhtemeldir ki ona dair yanlış bilgiler var. İsterseniz onu da sorar bilgilendiririm sizi. 7926 derslik, yaklaşık 8 bin derslik yeni olarak kaç öğrenciye tekabül eder? Aşağı yukarı 240 bin öğrenciye, 200 binden fazla öğrenciye. Yani, biz geçen yılki şartlar neyse asla ondan daha kötü olmayacağız. Daha iyi olacağız, ama daha kötü olmayacağız.

Başka bir gerekçemiz daha var belki bununla alakalı; özellikle ikili eğitimi de yine bunun üzerine kurgulayarak eleştiri yapanlar da oluyor, ikili eğitime geçiliyor gibi. Bir kere Türkiye'de çok ciddi bir haksızlık yapıldığını ve yanlış bir tartışmanın bir kamuoyu oluşturma çabasının olduğunu ifade etmek lazım. Şimdi bakınız, Türkiye'de şimdiye kadar bizim eğitimimiz küresel düzeyde mukayese edildiğinde çok başarılı bir eğitim sistemi miydi?

TAHA AKYOL- Değildi.

DİCLE CANOVA- Değildi, hayır.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bizim mevcut altyapımız, yine dünyada az önce ifade ettiğiniz gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında mükemmel sayılabilecek bir nitelikte miydi?

TAHA AKYOL- Hayır.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Dersliklerimiz 20-25 öğrenciyle tüm Türkiye'de eşit şekilde dağılmış aynı fırsatları sunan bir imkana mı sahipti?

TAHA AKYOL- Hayır.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz şimdiye kadar hiç ikili eğitim yapmıyor muyduk bu ülkede?

DİCLE CANOVA- Yapıyorduk ama, hedef bunu azaltmaktı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben söyleyeyim azaltıyor muyuz, azaltmıyor muyuz? Geçen yıl Türkiye'de ikili eğitim yapan okul oranı yüzde 23, okul sayısı oranı. 42500 okulun yüzde 23'ünde biz ikili eğitim yaptık. İkili eğitim yapan öğrenci sayısı ise yüzde 51. İstanbul'da ikili eğitim yapan öğrenci sayısı geçen yıl yüzde 67, lütfen yazın, yüzde 67. Yüzde 25'ten fazla okulda ikili eğitim yapıyoruz. Ben iddia ediyorum, bu sene bu kadar sayıda okulda ikili eğitim olmayacak. Ama ikili eğitimimiz yine olacak, zaten vardı ve olacak. İkili eğitim?

TAHA AKYOL- Bu kadar olmayacak derken bir tahmininiz var mı, mesela yüzde 51'den yüzde 40'a mı iner?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, o kadar inmez, 1-2 puan iner. Şayet şey olmasaydı, mesela bu sene belki yeni eğitim sistemi sebebiyle yeni öğrencilerimiz olmasaydı bu 3 puan, 4 puan inecekti, yeni eğitim sistemi sebebiyle belki 1 puan inecek, çok fazla inmez. Ama geçen yılki varsa eğer bir konfor, bu sene daha kötü olmayacak; bu çok ve açık. Bu açıdan bakıldığında dersliklerimiz itibariyle biz şu anda çocuklarımız için hazırız. Lavabosuyla, sırasıyla, sınıfıyla, öğretmeniyle hazırız.

Daha da güzel bir avantaj var, onu da söylemek istiyorum bu vesileyle; bu seneki çocuklar önceki yıllarla kıyaslandığında bir konuda da şanslılar. Çünkü geçen yıl biz 5. sınıfı okutan sınıf öğretmenlerini de ve 4. sınıfı okutan sınıf öğretmenlerini de birinci sınıftan başlatacağız. Bizim aşağı yukarı öğretmenlerimizin 3'te 1'den fazlası, yani neredeyse yüzde 40'a yakını sınıf öğretmenidir. 220 bin, 230 bin civarında sınıf öğretmenimiz var ilkokulda.

DİCLE CANOVA- Onlar da bu sistemden mağdur olduklarını düşünüyorlar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır onlar mağdur olmadılar ve mağdur etmemek için de elimizden geleni yaptık. Hatta onun maliyetini biraz sonra ben size söyleyeceğim; yaklaşık 40-42 bin öğretmen geçen yıla göre daha fazla bir şekilde birinci sınıftan başlamış olacak. Ama biz bu öğretmenlerimizi mağdur etmeyelim diye, aynı bölgede aynı okullarda mümkünse alıkoyduk, öğrencileri ikiye bölün dedik. Ve böylece öğretmen başına daha az öğrenci düşecek çok büyük ihtimalle.

DİCLE CANOVA- Onu soracaktım, sınıf mevcutları ne olacak? Dahası bazı illerde 44-45, 50 deniyor, doğru mu bu rakamlar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Türkiye'de 11 ilimizde maalesef eğitimle ilgili çok ciddi altyapı eksikliği var.

TAHA AKYOL- Mesela hangi illerimiz bunlar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Sayacağım. 71 ilimizde biz sınıf başına yaklaşık 25 ila 32 arasında öğrenciye sahibiz. Değişiyor, ortalaması 30 civarında, 29-30, hadi 31 deyin siz. Öğretmen olarak da bakıldığında, öğretmen başına da işte 22-24 civarında öğrenci düşüyor. Ama 11 ilimiz var ki İstanbul,

Ankara, Bursa, İzmir, Adana, Mersin, Urfa, Diyarbakır, Batman, Bayburt ve bir ilimiz daha, Gaziantep. Bu 11 ilimiz özellikle bir iki tanesini çıkarırsanız hepsi çok ciddi göç alan illerimiz ve maalesef orada her yıl daha fazla derslik yapıyor olmamıza rağmen göç sebebiyle ve yeni doğumlar sebebiyle altyapı sorunlarını çözmekte henüz başarılı olamadık. Önümüzdeki 3-4 yıllık süre içerisinde ciddi bir mesafe kat edeceğiz, çünkü artık hem göç oranlarında, hem de genç nüfusun oranlarında sayıca çok ciddi artışlar yok. Belirli oranda 2017'ye kadar devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında bir iyileşme olacak. Ama her şeye rağmen, işte özellikle birinci sınıflarda öğretmen sayısına göre öğrenciyi bölerek öğretmen başına daha az öğrenci?

DİCLE CANOVA- En fazla kaç öğrenci olmasını planlıyorsunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Büyük illerimizde bu sayı tabii 40-45 olabilir derslik başına. Şimdi şu rakamlar sizi aldatmasın lütfen. Mesela, teknik bir adam derslik başına 80 öğrenci diyorsa, bu sınıfa bir öğretmenin karşısına 80 öğrencinin geleceği anlamına gelmiyor. İkili eğitim yapıldığında mesela bir sınıfta 45 öğrenci olacağı anlamına geliyor. Çünkü?

TAHA AKYOL- Dersle derslik farklı var.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabii, karıştırılıyor o. Normal şartlarda tüm ildeki öğrenci sayısıyla tüm derslikleri böldüğünüzde derslik başına öğrenci sayısını buluruz. Ama bu bir derste öğretmenin karşısında kaç öğrenci olacağına dair bir fikir vermez size. Bu açıdan bakıldığında bizim hiçbir okulumuzda İstanbul'daki çok nadir 1-2 semt hariç, mesela Esenler gibi, Esenyurt gibi, Küçükçekmece gibi bazı ilçelerimiz hariç 40'tan fazla öğrenci olmaz. Bu tip ilçelerimizde ise, işte 45 civarında, 48 civarında öğrenci olur.

TAHA AKYOL- Aşırı göç aldıkları için buralar değil mi?

DİCLE CANOVA- Aslında yıllardır hedef 30'a indirmekti, bu hedefe ne zaman ulaşacağız bu koşullarda?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hedefe aslında genel Türkiye olarak baktığımızda ulaştık. Şu anda Türkiye'de derslik başına ortalama öğrenci sayısı 31 ilkokullarda. Ama işte bu 11 büyük ilde?

DİCLE CANOVA- Belki biraz da ailelerin tereddüt etmesine bu da neden olabilir, 45 kişilik sınıflarda eğitim alacak olması çocuğun.

TAHA AKYOL- Ama bu olmasaydı da yine 45 kişi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, o olmasaydı 1 kişi düşecekti, 2 kişi düşecekti. O hakikaten çok büyük bir dersliğe öğrenci getirecek bir sonuç doğurmuyor.

TAHA AKYOL- İzleyicilerimizden Erol Irmak, kendisi de öğretmen, sanıyorum taşra illerinde, ilçelerinde bir yerde öğretmen. Diyor ki; Sayın Bakan güzel anlatıyor, tamam, merkezlerde sınıfların hazırlanması doğru, ama taşralarda hazır değil diyor. Bu dediğiniz altyapı hazırlığı taşrada hazır değil diyor. Hakikaten de 6 ay içerisinde bütün taşrada bu hazırlıklar yapılabildi mi? İç Anadolu'da, Doğu Anadolu'da, yani il merkezlerinde tamam da, ilçelerde, kasabalarda bu hazırlıklar yapıldı mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi biz il müdürleriyle il düzeyinde kontroller yapıyoruz ve hakikaten yetersizlik varsa, bize de bir an önce ulaştırılırsa hemen tedbirimizi alırız. Belki istisnalardan bahsetmek mümkün ama, genel hatlarıyla biz geçen yıl her yıl olduğundan çok daha fazla bakım, onarım ve yeniden düzenleme için kaynak gönderdik okullarımıza.

DİCLE CANOVA- İkili eğitimle ilgili başka bir tereddüt daha var, okula giriş ve çıkış saatleri. Geçen hafta boyunca biz bu konuda yayınlar yaptık. Anladığımız kadarıyla sabah 07:20 giriş saati, akşam 18:20. Bu çocuk için fazla değil mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aynı çocuk değil ama bunlar, sabah giden ayrı, akşam giden ayrı.

DİCLE CANOVA- Evet, ama sabah kalkan için de zor, akşam çıkan için de zor değil Sayın Bakan?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Peki, ben size bir soru sorayım; insanları eğitmekten bizim amacımız nedir? Bunu tüm Türkiye'ye sormalıyız biz. Biz okullarda çocuklarımızı eğitmekteki amacımız nedir? Eğer çocuklarımızı okullara göndermek, 5-6 saat velilerin başının işte sağ salim kalması, kendi başlarına dinlenmeleri, çocukların da bu aralarda okullarda eğitilip meşgul edilmeleriyse buna bir şey demiyorum. Ama eğer eğitimin amacı, Türkiye'de çocukların küresel düzeyde rekabet edebilecekleri bilgi ve yetenekleri kazanmalarını sağlamaksa, o zaman çocuklar da, veliler de, öğretmenler de, Milli Eğitim Bakanlığı da ve sivil aktörler de buna katlanacaklar. Başka bir yol görmüyorum.

Şimdi ben size birkaç gerçekten bahsedeyim; sonra aldığımız bu kararın doğru olup olmayacağına lütfen siz bakın. Türkiye'de eğitim sistemi tartışılırken herkes bir ögeden, bulunduğu yerden meseleye bakıyor, halbuki biz meseleye bir bütünlük içerisinde bakmak ve bunun içerisinde her taşı ayrı ayrı değerlendirmek ve birbirleriyle uyumlu yapmak zorundayız. Bir değişim yapıyoruz ve bu yaptığımız değişimin bazı boyutları hepimizin çok hoşuna gidiyor, ama o hoşuna giden boyutların sonuçlarına katlanmaya razı değiliz, bu olmaz. Hoşumuza giden amaç ve hedefler varsa, onların araçlarına ve getireceği sorunlara da birlikte sahip çıkmalıyız.

Şimdi bakın, Türkiye'de 8 yıllık eğitimde 43 ülkeyle mukayese edildiğinde bir yıl eksik eğitim veriyoruz. Toplam her yıl 720 saat ders veren bu ülkeler 8 yılın sonunda 43 ülkenin ortalamasına göre tam 674 saat daha az eğitim yaptırıyoruz çocuklarımıza.

TAHA AKYOL- Tatillerin uzunluğundan mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tatillerin uzunluğu vesaire değil, bizim günlük ders saatlerimiz ve benzerleriyle. Şu anda Türkiye, önceki yıl itibariyle bakıldığında günlük olarak, affedersiniz haftalık olarak çocuklara verdiği ders saati itibariyle gelişmiş ülkelerden haftada 3 saat daha az ders veriyor. Biz yaptığımız yeni düzenlemeyle bunu 1 saate düşürdük. 1 saat hala daha az ders veriyorlar. İşte bunun bir bedeli var, bir günde 40 dakika daha geç çıkacağız. Bunun yarısına sabahçılar katlanacak, yarısına öğlenciler katlanacak. Şimdi bu 674 saat eksik dersin bize maliyetini hesaplayalım lütfen ülke olarak? Tam 198 saat daha az

matematik dersi veriyoruz. Dünya raporlarında 15 yaş grubunda Macaristan'la Türkiye öğrenci başına aynı masrafı yapıyor olmakla birlikte çocuklar matematikte 1 yıl daha geri diye bir rapor önümüze çıkıyor.

DİCLE CANOVA- Acaba bunun tek nedeni ders saati mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi geliyorum, oraya da geleceğim. Yani, biz bütünlük içinde bakıyoruz diyoruz ama, hiçbir kararımızı tek faktöre dayalı vermedik.

İkincisi; PISA sınavlarında biz 34 ülke içerisinde 33'üncüyüz. TIMSS sınavlarında yine aldığımız puan ortalamanın en az 10 puan gerisinde, 20 puan gerisinde. 198 saat daha az matematik, 155 saat daha az sosyal bilgiler, 115 saat daha az fen bilgisi, 215 saat daha az beden eğitimi, 169 saat daha az din dersi veriyoruz çocuklarımıza.

TAHA AKYOL- Pardon, sonuncuyu tekrarlar mısınız, din dersi ne kadar eksik?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 169 saat.

TAHA AKYOL- Eksik Türkiye'de.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Eksik evet.

TAHA AKYOL- Batıda bu kadar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Batıda o kadar, 43 ülkenin ortalamasından bahsediyorum size. Bizim gibi veren de var, ama çok daha fazla veren de var, ama ortalama olarak biz 169 saat daha eksik veriyoruz.

Şimdi bakın, bizim hedefimiz ne? Eğer bu ülkenin ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve yeteneği çocuklara kazandırmaksa, küresel düzeyde rekabet etmekse, biz 200 saat daha fazla matematik dersini nasıl vereceğiz?

Bu tek sebep mi diye sordunuz, başka bir şey daha söyleyeyim; 200 saat daha az matematik dersi veren Türkiye, Singapur'a göre iki misli daha fazla kazanım sağlamaya çalışıyor. İşte çocuklara yükleniyoruz dediğiniz şey, aslında çok fazla ders veriyoruz anlamına gelmiyor. Ağzı dar bir kaba ağzı çok geniş bir kaptan su döktüğünüzü düşünün, ne kadarını alabilir?

DİCLE CANOVA- Az bir kısmını.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi biz işte orada su döken ağzı da, suyu alan ağzı da genişletecek bir dimağ tasarlıyoruz. Bu açıdan bakıldığında değiştirilecek ve üzerinde durulacak çok fazla şeye ihtiyacımız var kanaatindeyim ben.

TAHA AKYOL- Efendim, bu verdiğiniz bilgileri ben son derece önemsedim. Hakikaten tartışılırken biz dünyada yaşıtlarına göre kendi çocuklarımıza 198 saat eksik matematik öğretiyoruz, 155 saat sosyal ders öğretiyoruz diye bu liste devam ediyor, bunun dikkate alınması lazım, çok önemli.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Günde ikili öğretimde o da ortaokulda, ilkokulda değil ortaokulda uzattık. Şu anda yaptığımız yeni düzenlemeyle sadece 1. sınıflarda yaptık bu düzenlemeyi biliyorsunuz, sadece ilkokul 1, ortaokul 1, lise 1'de yaptık düzenlemeyi, diğerleri aynen devam

edecekler. Bizim hala batılı ülkelerle ders saati olarak kıyaslandığında 1 saat eksiğimiz var.

Başka bir şey; biz Türkiye'de hep beraber seçimlik derslerinin konulmasının, eğitim sisteminin tek tip adam yaratmaktan bizi uzaklaştıracağını, daha demokratik bir yapıya kavuşacağımızı, toplumun farklı kesimlerinin ihtiyacına cevap vereceğimizi düşünerek hep birlikte mutlu olmadık ve alkışlamadık mı? O zaman seçimlik dersler için eğer ben haftada 1 saat ders saatini uzatmayacaksam, eğitim sisteminde nasıl seçimlik ders koyabilirim? Biz haftada 8 saat çocuklarımıza spor yapacakları, güzel sanat alacakları, din eğitimi görecekleri, fen bilgisi eğitimi görecekleri?

TAHA AKYOL- Pardon, sporda not aldım ben, 215 saat eksik spor yaptırıyoruz biz çocuklarımıza.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi biz o yüzden beden eğitimi saatlerini sadece beden eğitimi, spor, kültürü ve beslenme için ayıracağız. Ayrıca, isteyen çocuklara haftada 4 saate kadar kendi istediği alanda spor yapabileceği bir imkan vereceğiz. Peki, ben bunu ders saatlerini uzatmadan nasıl yapabilirim?

TAHA AKYOL- Böyle somut bir sonuca ulaşmak bakımından Niyazi Selçuk'un bir sorusu var, okulların fiziksel yapısı, sıra boyutları, lavaboların yüksekliği, klozetlerin küçültülmesi çocuklar için, bu konuda bir rakam var mı? Kaç okuldan kaçı elden geçirildi. Yoksa siz sadece milli eğitim müdürlüklerinden genel sonuçlar mı alıyorsunuz? Bir rakam verebilir misiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Doğrusu böyle bir soruyla muhatap olacağımı düşünmediğim için getirmedim, vardır mutlaka. Biz ne kadar okulda bakım-onarım yaptık, kaç okulda donanımı gözden geçirdik, bunların bilgisi elimizde vardır ama, beni affedin?

TAHA AKYOL- Yok yok rica ederim. Ama siz diyorsunuz ki büyük çoğunluğunu yaptık, bunu bir bakan taahhüdü olarak söyleyebiliriz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz elimizden geleni yaptık. Bütün yaz boyunca, bakın şu anda Milli Eğitim Bakanlığı, buradan bu vesileyle Milli Eğitim Bakanlığı'nın tüm personeline, Müsteşarından en alt birimindeki müstahdemine kadar ve il düzeyindeki bütün il müdürlerine ve öğretmenlerimize teşekkür ediyorum, biz yazın tatil yapmadık, Ramazan boyunca da çalıştık, şu anda da çalışıyoruz ve bu yıl tatil yapmadık.

DİCLE CANOVA- Onu soracaktım, ders saatleri artırılıyor ama, öğretmen de çok önemli bu noktada. Sadece saat olarak artması yetmez, nitelik olarak da derste işlenen konuların doğru düzgün ele alınması gerekir. Öğretmenlerin eğitimiyle ilgili yaz boyu uzaktan eğitim verildi, onu biliyoruz. Bugün itibariyle de tekrar eğitime alındı öğretmenler ama, orada da şöyle bir eleştiri var: Uzaktan eğitim sistem tamamen değişti ne kadar faydalı olabilir? Ve 3 Eylül'de başlayan yeni eğitim programı için geç kalınmadı mı? Öğretmenler hazır mı?

TAHA AKYOL- Ayrıca, şöyle bir ek de yapmak lazım bu eleştiriye: Uzaktan eğitimle biz ansiklopedik bilgi, maddi bilgi, akademik bilgi vermiyoruz, davranış, öğretmenin nasıl davranacağı konusunda da bir eğitim söz konusu olduğu için

uzaktan eğitim yeterince etkili olmaz diye. Benim önem verdiğim pedagoglar söylediler bana.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Doğru söylüyorlar. Benim de davranış bilimleri doktorası olan birisi olarak değerlendirdiğinizde ve bütün ömrü boyunca da eğitim planı yapmış, eğitim uygulamış, öğretmen tarafıyla ve nihayet sonuçta da eğitimin etkinliğini ölçmüş birisi olarak baktığımda, genel ve teorik olarak bu eleştiri yapılabilir. Ama şimdi ben size sorayım, yine sizler ve kamuoyu cevap versin. Biz Haziran ayının 15'inden sonra bütün yıl boyunca çalışmış çabalamış ve yorulmuş öğretmenlerimize üç hafta boyunca eğitim yaptık. 258 bin öğretmenimiz muhatabımız oldu. Şimdi lütfen bakın, ben 81 ilde eğitim programı yapsaydım yüz yüze. Her dersliğe 40 öğretmen alsaydım yeteri kadar öğretim üyesi ve aynı konularda aynı politikalar hakkında bilgi verecek öğretim üyesi bulamazdım, bu ayrı bir şey ama, her üç hafta boyunca 40 çarpı 81 il deseydiniz, bu eğitimin ne kadar süreceğine dair bir fikriniz var mı?

DİCLE CANOVA- Epeyi uzun sürerdi herhalde.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 80 ay sürecekti. Bugün sabahleyin ben tıpkı bugünkü yaptığımız yayına benzer bir yayınla 460 bin öğretmenimize hitap ettim ve bu 1 hafta sürecek. Ve biz orada yapılan değişiklikleri kendilerine anlatacağız. Yüz yüze eğitim yapma imkanı var mı? Aslında ben de biliyorum 24 kişiyi karşıma alayım, onlara A'dan Z'ye her şeyi anlatayım, hatta onlara ilgili animasyonları, bilişim ortamındaki bilgileri aktarayım?

DİCLE CANOVA- Belki belli bir geçiş süresi de bu yüzden olmalıydı diyenler de var tabii Sayın Bakan.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama size bir şey söylemeliyim, yılın ne zamanında eğitim yapacaksınız? Yıl boyunca öğretmenlerimiz her gün eğitimde değiller mi? Eylül'ün 17'sinden Haziran'ın neredeyse 3. haftasına kadar eğitim yapacaklar. Bu sürede eğitim yapabilir misiniz siz? Önünüzde sadece yaz döneminde eğitiminiz var. Yaz dönemi, öğretmenlerimizin aynı zamanda tatil yapmak, dinlenmek ihtiyaç duyduğu bir zaman dilimi. Hem onların tatiline zaman düşüneceksiniz, hem eğitime hazırlık yapmaları için fırsat vereceksiniz, hem de eğitim yapacaksınız. Ülkenin potansiyelini, büyüklüğünü görmeden ve bunlara dair alternatif çözüm yollarına dair bir fikir üretmeden, sadece uzaktan eğitimin mahsurlarını teorik olarak tartışmak, bir kere Milli Eğitim Bakanlığına bir yarar sağlamıyor ve yol göstermiyor, bunu açıkça söyleyeyim ben.

TAHA AKYOL- Şimdi bir izleyicimiz, bu soruyu size yöneltmeyeceğim; bir izleyicimiz diyor ki, 66 aylık çocuk altına kaçırabilir, bunu öğretmen mi temizleyecek? Halbuki siz anlattınız, bunlar zaten anaokuluna gidiyorlar, okul öncesi eğitime gidiyorlar?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bütün öğretmenlerimiz, insanlık hali başımıza gelir?

DİCLE CANOVA- 1. sınıfa ders verecek olan öğretmenlerden de şöyle tepkiler alıyoruz: Biz anaokulu öğretmeni olacağız şimdi?

TAHA AKYOL- Bu yoğun, evet bu eleştiri yoğun.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Peki, 66 aylık çocukları almasaydık da müfredatı yine oyun temelli bir eğitime dönüştürseydik, aynı itirazı yapacaklar mıydı? Öğretmenin görevi, kendisine teslim edilen çocuğu en iyi şekilde yetiştirmektir. Bunun dışındaki itirazların çoğu istisnai itirazlardır. Şimdi şunu söylemeliyim: Eğer çocuğumuz altına yaparsa, eğer çocuğumuz bizim kontrol edemediğimiz bir durumla karşı karşıya kalırsa bütün öğretmenlerimiz nasıl davranacaklarını biliyorlar, kimse endişe etmesin.

TAHA AKYOL- Zaten okul öncesi eğitime gidiyorlardı bu çocuklar.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet evet.

DİCLE CANOVA- Sizin bir açıklamanız olmuştu, çok dikkatimi çekti, konuyu kapatmadan onu da sormak isterim; uygulamadaki bazı sorunlar aşılır, ilkesel doğrulardan işlevsel sorunlar için taviz vermem dediniz. Peki, işlevsel sorunlar çok yoğun olursa ve ilkeler soyut kalırsa?

TAHA AKYOL- Sayın Bakan, sizin anlayacağınız bir kavram kullanacağım; ben sizin bu ifadenizi dogmatik buldum. İlkeliyi bir dogma?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aslında sözün doğrusu o değil, şimdi soruyu?

TAHA AKYOL- Böyle olunca dogmatik?

DİCLE CANOVA- Gazetede yer aldığı şekliyle tırnak içi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Benim esas söylediğim söz şu aslında: Stratejik doğruları operasyonel yanlışlara feda etmeyelim. Eğer stratejik olarak yaptığımız şey doğruysa, operasyonel hatalar sebebiyle bundan vazgeçilmemelidir.

TAHA AKYOL- Somutlaştırın bunu lütfen.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Esas söylediğim şey şu: Şimdi şöyle örneklendireyim: Bir gemi düşünün, gideceği liman belli değil. Ama motoru çok iyi çalışıyor, kameraları çok iyi, 5 yıldızlı otel hizmeti veriyor, hizmetkarları da 5 yıldızlı oteldeki gibi hizmet veren insanlar şeklinde eğitilmişler. Gideceği limanı belli değil bu geminin. Böyle bir gemiye mi binmek istersiniz, yoksa gideceği limanı belli ama, ara sıra motoru tekliyor, bir tamir ediyorsunuz bir daha çalışıyor veya kamaralarındaki hizmetler 5 yıldızlı otel değil ama 4 yıldızlı bir otel. Bir limana gitmek istiyorsanız hangisine binersiniz.

DİCLE CANOVA- Gideceği limanı bilmeyen gemiye binilmez, onu biliyorum.

TAHA AKYOL- Öbür gemiye bindiniz mi inşallah yolda kalmaz diye dua edersiniz.

DİCLE CANOVA- Evet, biraz tereddüt eder.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi Türkiye yeni bir liman belirledi, yeni bir vizyon tasarladı. Ve bu vizyonun temel hedefi de aslında adam yaratmak değil, temel hedefi küresel düzeyde rekabet edebilecek insan yaratmak, bilgi ve yetenekle donatmak. Eğer bu liman doğru bir limansa, bu sene derslik sorunumuz çıksaydı, öğretmen sorunu çıksaydı, ne bileyim özür atamalarıyla ilgili ihtiyaçları tam karşılayamasak idi bile bizim bu doğruya hep beraber destek vermemiz gerekiyordu. Şimdi doğrusunu söylemek gerekirse, biz bu konuda biraz

kendimizi yalnız hissediyoruz. Kendimizi ispat edeceğiz, ama 3-5 yıl geçtikten sonra. Bu kadar süre içerisinde çektiğimiz sıkıntılara değecek mi? Bu desteği görmemenin ortaya çıkarttığı sorunlara değecek mi, onu tartışmak lazım.

TAHA AKYOL- Efendim, Mehmet Küçükbayrak'ın bir sorusu var; Bakanımız kılık kıyafet ve saç konusunun serbestliği -yani ilkokulda saçlar tıraş ediliyor biliyorsunuz- konusunda ne düşünüyor? Bir de, bu okul önlüğü mecburiyeti?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çok açık, net, lafımı dolaştırmadan bir şeyi söylemek istiyorum tüm velilerimize, okul müdürlerimize, öğretmenlerimize, herkese. Yönetmeliğimizi değiştiremedik, gönlüm istiyordu ki değiştirelim, ama vaktimiz de olmadı. Bunu tartışacak, konuşacak fırsatımız da bulunmadı. Ama bütün bunlara rağmen, çocuklara saçı uzun diye, elbisesi böyle diye, kravatını şöyle bağladı diye hakaret etmelerini, aşağılamalarını hiçbir suretle insani bulmuyorum. Çocuklarımızı saçı sebebiyle göndermelerini, kravatı sebebiyle, giydiği elbise sebebiyle, elbisesinin rengi sebebiyle geri çevirmelerini hiçbir zaman doğru bulmuyorum; hiçbir çocuğumuz bu aşağılanmayı hak etmez. Bu açıdan söylüyorum ki, çocuklarımıza müsamaha gösterin. Saçı temiz olduğu, elbisesi temiz olduğu müddetçe, ahlaka, adaba ve sınıfın düzenini bozacak herhangi bir sonuç doğurmayacak türden olduğu müddetçe çocuklarımıza lütfen karışmasınlar. Bizim yapacağımız şey çocuklarımıza, kendi kendilerine öğrenebilecekleri fırsatları vermek, onlara sahip olacakları bilgileri kazandırmak olmalı.

TAHA AKYOL- Ve çocuğun kişilik kazanması, bireyselleşmesi.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz odağımızı kaçırmamalıyız.

TAHA AKYOL- Müfredat konusuna girelim mi?

DİCLE CANOVA- Müfredat konusuna girelim, zaten orada hani bu kıyafetle ilgili de sorularımız olacak, malum yeni seçmeli dersler var. Ama onun öncesinde genel bir müfredat değişikliğini neler getiriyor, öğrenciler, öğretmenler nasıl bir müfredatla karşılaşacaklar bu dönem? Onu bir alırsak sizden, sonra tek tek geleceğiz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi tabi müfredatla ilgili bizim esas yaptığımız çalışma, yine az önce ifade ettiğimi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul birinci sınıf ve lise birinci sınıflarla ilgili, hata lise birinci sınıflarda da çok ciddi değişiklikler yapmadık. Esas bütün odağımızı ilkokul birinci sınıflarla ortaokul birinci sınıflara verdik, çünkü ortaokulda seçimlik dersler var biliyorsunuz, ilkokulda da programların gözden geçirilmesiyle ilgili düzenlemeler.

Bir kere şunu söyleyeyim: Bu bahsettiğim sınıflarda hangi dersler okutulacak, içeriği ve kazanımları ne olacak, ana müfredatı belli oldu ve kamuoyuyla paylaşıldı, ilgililere duyuruldu, bizim web sitelerimizde de bunlar var.

İkincisi; bunların ders kitapları hazırlandı mı diye bir endişe var. Türkiye tarihinde hiçbir zaman yeni konulan bir dersin ve yeni belirlenen müfredatın ders kitabı hemen o anda hazırlanıp sunulmadı zaten, bunları belirledikten sonra ders kitabı hazırlanıyor ve 1 yıl sürüyor. Dolayısıyla, bütün bunların ders kitabı hazır olacak, zaten öyleydi ve biz de onu başaracağız.

DİCLE CANOVA- Ama öğretmenlerin elinde bir materyal olacak.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama şu anda öğretmenlerin elinde kullanacakları her türlü eğitim-öğretim materyalini hazırladık ve kendilerine sunuyoruz.

DİCLE CANOVA- Yabancı dil eğitimine gelirsek, ikinci sınıftan itibaren başlayacaklar artık. Bunu branş öğretmenleri mi verecek, yoksa yine sınıf öğretmenleri mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi özellikle öğretmenler için bizim dynet diye bir İngilizce programımız vardı ve çocuklara pilot uygulama olarak 1-2 yıldır uyguluyorduk. Yaklaşık 2 milyon çocuğumuzun pilot uygulamada aldığı ve özellikle bazı illerde de çok başarılı olduğumuz bir programdı. Orada ilkokulların versiyonu olan programları da koyuyoruz, bulabilirsek İngilizce öğretmenleriyle, bulamazsak sınıf öğretmenleri vasıtasıyla daha çok kelime bazlı, küçük birkaç kelimelik cümle bazlı bir eğitim iletişim esaslı mantıkla başlatılacak.

TAHA AKYOL- Efendim, bu yeni derslerde kamuoyunda çok ilgi toplayan bir konu da, Hazreti Muhammed'in, Peygamber Efendimizin hayatı ve Kur'an-ı Kerim dersleri. Takdir edersiniz ki, dini konular sade vatandaştan yüksel felsefi düzeylere kadar çok geniş alanı kapsayan konular, felsefenin temel konularıyla ilgili konular. Tarihe baktığımızda, bu konuda işte büyük alimler de çıkmış, halk ozanları da çıkmış. Çocukların algılayabileceği bir düzeyde Kur-an'ı Kerim dersi nasıl olacak?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bakın, bir kere Kur-an'ı Kerim dersini biz tıpkı İngilizce öğretiminde olduğu gibi seviye seviye yapacağız. 8 basamaklı bir seviye oluşturduk şimdi biz, hiçbir bilmeyen öğrenciden belirli bir seviyede Kur-an'ı Kerim okumasını bilen, hatta birçok sureyi ezberlemiş çocuğa kadar ihtiyaçlara cevap verebilecekleri bir altyapı oluşturuyoruz. O açıdan bakıldığında, biz Kur-an'ı Kerim dersini Kur'an kurslarında olduğu gibi sadece Elif Ba'yı öğreterek başlayacak bir yöntem izlemeyeceğiz.

TAHA AKYOL- O çok klasik bir yöntem zaten.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabi. Biz, görecekler insanlarımız, Kur'an-ı Kerim dersini ve özellikle Peygamber Efendimizin hayatını toplumun günlük yaşantısını bağdaştırarak öyle güzel anlatacağız ki, pek çok insan Kur-an kurslarındaki aldığı şeyin aslında pedagojik bir eğitim olmadığını bile belki fark edecek.

TAHA AKYOL- Bu çok önemli efendim. Siz, Kur-an'ı Kerim dersi ve Peygamber Efendimizin hayatını öyle bir anlatacaksınız ki, Kur'an kurslarındaki eğitimin pedagojik olmadığını halk fark edecek.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu lafı tekrar düzeltiyorum, belki bir itham gibi bir şey oldu, o niyetle söylemedim çünkü, onu düzeltiyorum.

TAHA AKYOL- İthal değil de eleştiri olabilir, niye olmasın?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Kur-an kurslarındaki Kur'an öğretmen ve Peygamber Efendimizin hayatını anlatma yöntemlerini bile etkileyecek ve değiştirtecek bir yöntemle yapacağız. Biz Kur-an'ı insanlara, o dersi alan çocuklara sevdireceğiz, tercih eden çocuklar öyle yapacaklar. Peygamber Efendimizin hayatını da kronolojik bir siyer dersi olarak anlatmayacağız. İşte

571'de doğdu, işte şu tarihte hılf-ül fudül oldu, bu tarihte peygamberlik geldi, bu tarihte hicret etti, Bedir, Uhud savaşları böyleydi diye, tarih olarak anlatmayacağız. Biz bir toplum içerisinde...

TAHA AKYOL- İnsani yönünü ön plana çıkarmak diye bir kavram kullanılıyor...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Toplum içiresinde bir ferdi anlatacağız. Yani, normalde bizde bir peygamberi yahut da üstün bir şahsiyeti anlatış tarzı öyledir ki, peygamberi olağanüstü bir varlık gibi gösterirsiniz insanlığı ezersiniz. Halbuki biz, Peygamberi de bu toplumun içerisinde bir fert ama, bir fert olarak belirli bir yaşam biçimini öğreten, anlatan bir rehber, bir lider, bir insan olarak anlatacağız. Böylece, insanla Peygamberi aslında ayrıştırmadan toplumun birer ferdi ve toplum içerisinde beşeri ve toplumsal hayatın temel dinamiklerini öğreten birisi olarak göstereceğiz.

DİCLE CANOVA- Müfredat hazırlanırken zorlandınız mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, zorlandık.

DİCLE CANOVA- Çünkü riskli konu var, bunu eleştirenler de olacaktır belki.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bakın size bir şey söyleyeyim...

TAHA AKYOL- Ayrıca şu da var: Siz böyle, yani Kur'an-ı Kerim'in ve Hazreti Peygamber'in hayatının bu şekilde öğretilmesini öngörürsünüz, müfredata böyle yazarsanız, ama din dersi verecek diye görevlendirdiğiniz adam bambaşka dünyanın adamıdır.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ama, konular, başlıklar ve kazanımlara baktığınız zaman, belki şey olabilir ama, çok büyük sapma gösterebileceğini zannetmiyorum. Biz yine Peygamber Efendimizin hangi zamanda doğduğunu, hangi zamanda peygamberlik geldiğini, hicretin ne zaman olduğunu yine anlatabileceğiz biz bütün bunların arasında.

Ama şöyle bir şey yaptık biz: Kendi içimizde bile çok ciddi tartışmalar, hala farklı görüşler var. Bir ekip kurduk mesela, siz başka bir yaklaşım tarzıyla nasıl bunu yapardınız diye oturup müfredat hazırladılar. Başka bir ekip kurduk, o ekip başka bir müfredat hazırladık. Biz hazırlanan müfredatları uzun uzun tartıştık, sonra bu müfredatların ortak ve güzel yönlerini bir araya getiren bir üslup içerisinde bir tartışma daha yaptık, Talim Terbiye Kurulunun kabul ettiği bu 3'üncü yol oldu.

TAHA AKYOL- Efendim, bu dersleri seçmeyenlerin, özellikle taşra mı diyeyim, Anadolu mu diyeyim, yetirince kültürel olarak çeşitlenmiş muhitlerde bu dersi seçmeyenlerin, işte bak görüyor musun, seçmedi diye bir mahalle baskısına maruz kalması.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz o konuda elimizden gelen tedbir neyse onu alırız.

TAHA AKYOL- Ben de zaten Bakan olarak bunu açıklamanız için size söylüyorum, isteyen seçmeye bilir yani.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- İsteyen seçmeye bilir, hatta biz seçim konusunda herhangi bir zorlama olmasın diye çocuklara da okula gelmeden şu anda bilişim ortamında seçim yapabilecekleri bir imkan da sunduk. Şimdi biz

önümüzdeki haftadan itibaren çocuklarımızın hangi dersi seçeceklerini kendi evlerinde kendi aileleriyle beraber bilgisayar ortamında yapabilecekleri bir fırsat da sunuyoruz. Eğer kendi evlerindi bilişimle ilgili teknolojileri yetersizse, okula gelerek yahut da okulun laboratuvarını kullanarak yapabilirler. O yüzden birbirlerini etkileme de olsun istemedik bu konuda. Zaten bir çocuğumuz herhangi bir dersi alırken, öbür çocuğumuz boş geziyor olmayacak, o da bir başka dersi seçmiş olacak, herkes derste olacak.

Daha da önemlisi, bir çocuğumuz Kur-an'ı Kerim veya siyer dersini bu sene seçmeye bilir, öbürü seçmeye bilir, ama birkaç yıl sonra o çocuk da seçebilir. Dolayısıyla, bu sene seçmedi diye bazılarının seçmemesi sebebiyle itham edilebileceği bir ortamı, bir iklimi yaratmaya asla izin vermeyiz. Bu açıdan bakıldığında, biz insanlara tek alternatif sunmuyoruz.

TAHA AKYOL- Efendim, bilişimden bahsettiniz, izleyicimiz Gülsüm Şahin bilim derslerinin neden zorunlu hale getirilmediğini böyle bir çağda diye sormuş.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Çünkü, şu ana kadar verilen bilişim dersleri çocuklara, bilgisayarı nasıl açıp kapatacaklarını, belirli programları nasıl kullanacaklarını öğretiyordu ve çocuklar zaten bunu biliyorlar. Hatta bilmelerine gerek yok, ellerini verdiniz miydi 2 saat sonra öğreniyorlar. Biz bilişim ve tasarım diye ayrıca ders koyduk, dolayısıyla...

DİCLE CANOVA- Kur-an'ı Kerim dersine geçmeden, çok çünkü merak edilen bir şey, bu ders nasıl verilecek sınıfta? Örneğin kız çocuğu başını kapatacak mı, örneğin öncesinde abdest almak gerekecek mi? Çok tartışmalar oldu, zikir iddiaları ortaya atıldı. Bunlara da yanıt verebilir misiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabi herkes kendi varsayımı üzerinden sonuca gidiyor. Bunlar doğru değil, bizim programlarımızı görünce bakacak.

Bir kere, bir; Kur-an'ı Kerim okumanın bir adabı vardır, bir usulü vardır, Kur-an'ı Kerim okunurken belirli ritüelleri de yaparsınız. Ancak bizim dersimizde, biz çocuklarımıza, özellikle ilk seviyedeki çocukları Mushaf getirmelerini istemeyeceğiz...

TAHA AKYOL- O yüzden de abdest almaları gerekmez dini bakımdan.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yani, Kur-an'ı Kerim'e abdestle dokunmaları gerektiren bir durum doğmayacak. Belki başlarını örtmeleri gerektiren bir durum da olmayacak, belki çocuklarımızın pek çoğu, özellikle kızlarımızın akıl baliğ olmadığı için başını örtmesini gerektiren bir durum da olmayacak. Ama, buna rağmen çocuklar abdest almak istiyorlarsa, başlarını da kapatmak istiyorlarsa Kur-an'ı Kerim derslerinde, bunlara da niçin böyle yapıyorsunuz demeyeceğiz. Dolayısıyla, biz hakikaten Mushaf'ın geldiği ve Mushaf karşısında, insanların eline Kur-an'ı Kerim metnini alıp okudukları bir seviyedeyseler abdest almalarını tabi ki isteyeceğiz. Ama onun dışında çocuklar işin gereği neyse, kural neyse onu yapacaklar. Biz o konularda doğrusu eğer din bir şeyi öngörüyorsa ona teslim olacağız, Milli Eğitim Bakanlığı'nın birtakım kuralları varsa herkesin ona teslim olmasını isteyeceğiz.

DİCLE CANOVA- Az önce kıyafetten söz ederken, çünkü insanın aklına geliyor, yani kravatı, saçı nedeniyle eleştirilmeyecek ama, başını bağlayıp bir aşamadan sonra okula gelen çocuğa da artık...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok, Kur-an'ı Kerim dersiyle sınırlı olmak üzere bahsettim, onun dışında Milli Eğitim Bakanlığı'nın kurallarından bahsettim hatırlarsınız. Biz o doğrusu konularda duygusal, sübjektif bir tavır içinde olmak yerine, her şeyin yerli yerinde yapıldığı, her şeyin kendi usulü, adabı içerisinde yürütüldüğü bir eğitimi öngöreceğiz.

DİCLE CANOVA- Hocam, bu 2 seçmeli ders nedeniyle bir başka tartışma daha doğdu, bütün okullar imam hatibe mi dönüştürülüyor? Hatta, AK Parti Muğla milletvekili Ali Boğa bu anlama gelecek birtakım sözler söyledi. Siz ne derseniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bunun tam tersi düşünceyi iddia edenler de var biliyorsunuz...

TAHA AKYOL- O düşünceyi de sizden dinleyelim, ne diyorlar efendim?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Mesela dersleri ortaokullarda da seçimlik olarak vermiş olmamız sebebiyle, imam hatip okullarının önünün kesileceğine dair de iddialar var. Şimdi biz bütün bu iddiaları sadece dinliyoruz ve işimizi yapmaya çalışıyoruz. Toplum içinde insanlar kendi gönüllerinden ne geçiriyorlar, neyi görmek istiyorlar, bırakın söylesinler, yapsınlar. Ama biz analiz yapıyoruz, elimizde bilgilerimiz var, sonra karar veriyoruz. Daha çok eğitimin rasyonel bir zemin olduğunu, sübjektif birtakım tercihlere, insanların gönlünden geçen şeylere dair kararlarla yürütülemeyeceğinin farkındayız.

DİCLE CANOVA- İmam hatip okulları etkilenir mi gerçekten bu yeni sistemden?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Göreceğiz.

DİCLE CANOVA- Çünkü bu da çok yüksek sesle söyleniyor, bir süre imam hatiplere ihtiyaç kalmayabilir, çünkü çocuğunu imam hatibe gönderenlerin gerekçesi, daha doğru, daha iyi bir din eğitimi almasıydı. Şimdi bütün okullarda...

TAHA AKYOL- Arapça öğrensin diye gönderilmiyor oraya, yani Arapça dersi görsün diye...

DİCLE CANOVA- Şimdi bütün okullarda bu dersi görebilecekler. O zaman aslında iki fikir bir yerde çakışıyor.

TAHA AKYOL- Bu ihtimal var benim kanaatime göre, ama ne olur bilemeyiz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bununla ilgili biz çok kesin ifadeler kullanamayız. Bütün bunlar önümüzdeki 1 yıllık eğitim dilimi içerisinde bizim net bir şekilde göreceğimiz sonuçları doğurur.

TAHA AKYOL- Efendim, bu temel dini bilgiler dersinde Musevilik, Hıristiyanlık, Türkiye'de var olan, Budizm yok Türkiye'de bildiğim kadarıyla, belki birkaç vatandaş vardır, bunlar da öğretilecek, bunlar da hakkında da bir fikir verilecek.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Eğitim vereceğiz. Hatta, Talim Terbiye Kurulu Başkanımızla da konuşmuştum ben meseleyi, bu konularda kendimiz de bir şey hazırlayıp çocuklara aktarmak üzere hazırlık yapmayacağız.

Ben dedim ki, ilgili toplumsal kesimleri ve onların temsilcilerini lütfen çağırın, onlar kendi dinlerini hangi bilgi ve hangi yöntemle öğretmek istiyorlarsa kendi müfredatlarını hazırlasınlar ve bizim Milli Eğitim Bakanlığı süreçlerinden onları gözden geçirelim...

DİCLE CANOVA- Bu dersle ilgili henüz o zaman müfredat hazır değil diyebiliriz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, hazır değil.

DİCLE CANOVA- Öğretmen hazır mı? Kim verecek bu dersleri?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Musevilik, Hıristiyanlıkla ilgili mi?

DİCLE CANOVA- Evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yine muhtemelen o cimanın içerisinden bu dersi verecek insanlar çıkar. Yine biz Milli Eğitim Bakanlığı'nın kuralları çerçevesinde eğer bu dersi verebilecek içerik ve statüye sahipse ücretli öğretmen statüsünde değerlendirebiliriz.

TAHA AKYOL- Şunu ben çok pozitif bulduğumu belirteyim: Hıristiyanlığı bir Müslümanın tarif etmesi yerine, Hıristiyan'ın kendisi tarif etsin, benim dinim böyledir desin.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet, nasıl öğretmek istiyorsa öyle öğretsin.

TAHA AKYOL- Tıpkı İslamiyet'i de bir Müslümanın öğretmesi, anlatması gibi.

DİCLE CANOVA- Ama belki okullar açılır açılmaz her halde temel dini bilgiler dersi hemen devreye giremeyecek bu şartlarda gördüğümüz kadarıyla.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, devreye girer ama, biraz daha el yordamıyla anlattığımız veya uygulamadığımız bir yöntem olur, önümüzdeki seneye çözeriz.

TAHA AKYOL- Strateji doğru uygulamada problemler çıkarsa o sizinle ilgili.

Efendim, bu Kürtçe, Zazaca, Abhazaca, bu diller konusunda bize biraz bilgi verir misiniz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Onlar için de aynı şeyler, az önceki söylediklerimi onlar için de tekrarlayabilirsiniz. Biz öğrenci varsa, önce çocuğun dersi seçip seçmediğine bakacak, bir sınıf açabilecek kadar tercih yapılmışsa öğretim araçlarını...

DİCLE CANOVA- Ki bu 10 öğrenci olarak...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- 12 öğrenci olarak düşünüyoruz. Sonra öğretmen arayışına bakacağız. Öğretmen özellikle Kürtçe dersleriyle alakalı biliyorsunuz...

TAHA AKYOL- Kürtçe ve Zazaca.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Kürtçe, Zazaca, ayrı ayrı tabi onların hepsi. Öğretmen için yaptığımız arayış şu anda Kürtçe biliyor, ama Türkçe öğretmeniyse, Arap, Fars dili mezunuysa, sosyal bilgiler öğretmeniyse, din dersi öğretmeniyse, yani daha çok bu konuya...

DİCLE CANOVA- Belki Doğu, Güneydoğu'daki öğretmenlerden destek mi alınacak?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Tabi, yani o öğretmenlerden bu işi yapabileceklerini düşündüklerimizi vereceğiz. Ama uzun vadede de onlara bu dersi verdirmeyeceğiz. Şimdi biliyorsunuz, Artuklu Üniversitesiyle Bingöl Üniversitesi bununla ilgili yüksek lisans programları yapmaya başladı, orada da yine bu alanlardan öğretmenler yüksek lisans yapacaklar, biz onlara öğretmenlik hakkı vereceğiz. Tabi seçerek yapacağız, herkese verecekmişiz gibi bir algı da yaratılıyor, ben doğru bulmuyorum onu.

TAHA AKYOL- Biraz hızlanalım, öğretmen konularında ne diyorsun? Sana çok mail geldi, bana gelenleri de ben sana gönderdim.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Özür atamalarına girelim lütfen, bugünlerde...

TAHA AKYOL- Oradan başlayalım, evet. Zaten öğretmen atamalarına geldik, yağmur gibi hala...

DİCLE CANOVA- Eş durumundan tayin bekleyen öğretmenler, özür durumundan, Van depremi nedeniyle. Geçen hafta 500 ila 700 gibi bir rakam var başvuran öğretmen olmuş tayin için, ama tamamı reddedilmiş. Çok soru var öğretmen atamalarıyla ilgili, siz özür durumu dediniz, oradan başlayalım o zaman.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bir kere 500, 700, 1000, hatta 2 bin, 3 bin gibi başvuralar varsa, şunu bilin ki, biz onların tamamını çözeriz. Ama öncelikle buradan kamuoyuyla bir bilgiyi paylaşmak istiyorum.

Bu sene, sadece özür durumu değil kastettiğim, il içi, iller arası sağlık, eş durumu gibi özürler, işte az önce bahsettiğiniz deprem ve benzeri gibi sebepler dolayısıyla bize yer değiştirme talebinde bulunan öğretmen sayısı 156 bin. Şimdi ben bu rakamları söylediğim zaman, genellikle bazı öğretmenler veya sendika temsilcileri uzmanlarımın beni yanılttığını ve yanlış bilgilerle politika ürettiğimizi iddia ediyorlar. Ama Milli Eğitim Bakanlığı'nın bilişimi altyapısı bilgi üretme kapasitesi, şu anda Türkiye'nin en önemli kurumlarından birisi olarak görülmelidir. Ve biz Bakanlık olarak her şeyi bilişim ortamında görebilecek ve analiz edebilecek bir sisteme sahibiz. Bu 156 bin öğretmenin yaklaşık olarak 25 bin 200'ü sağlık ve iller arası hak ettiği geçişler sebebiyle talepte bulunuyor, 24 bin 600'ü ise eş durumundan atama talep ediyor; lütfen bu rakamlara devam edin. Yani, toplam sağlık ve eş durumundan atama talep eden öğretmen sayısı toplam 50 bin 30 diye hatırlıyorum, 50 bin civarında yaklaşık olarak, böyle görün siz.

Şimdi ben buradan soruyorum kamuoyuna; 156 bin kişi yer değiştirmek istiyorsa, bunlardan 24 bin küsuru sadece eş durumundansa, hele hele bunlardan 23 bin tanesi de asker, hakim, savcı, kaymakam ve polis eşiyse, ben onların hepsini nereye taşıyabilirim?

Size birkaç hususu daha söyleyeyim. Bundan 3 yıl önce, 4 yıl önce öğretmen kadrolarının doluluk oranı yüzde 55, yüzde 60 civarındaydı. Son 2 yılda, benden önceki Bakanımız Nimet Hanım döneminde aslında çok önemli sayıda öğretmen aldık biz, 40 bin-40 bin, toplam 80 bin Nimet Hanım döneminde, 57 bin de benim

dönemimde öğretmen alıyoruz, Şubat ayında 17 bin aldık, bu hafta da 40 bin öğretmen alıyoruz. Ve bizim öğretmen doluluk oranımız yüzde 80'in üzerine çıktı, yüzde 85'e yaklaştı. Bütün illerde eşit bir şekilde dağılmış olsaydı bile, yüzde 85 oranında doluluk varken, ancak yüzde 15 kadro açabiliyorum ben. Dolu olan bir kadroya öğretmen taşıyabilir miyim? Şimdi bir taraftan öğretmen doluluk oranımız arttı ve dolayısıyla öğretmenleri taşıyabileceğim kadro sayısı azaldı. Öbür taraftan öğretmen sayısı arttığı için öğretmen eş durumundan talep arttı. Talep bir taraftan kontrolsüz bir şekilde artarken, doluluk oranı sebebiyle boş kadro azalıyor ve Milli Eğitim Bakanlığı eş durumundan, sağlık durumundan atama konusunda büyük bir çıkmaza giriyor. 3 yıl sonra eğer biz bütün kadrolarımızı doldurursak, yani bir tarafıyla dışarıda atama bekleyen öğretmenlerin sesine kulak verir kadromuzu doldurursak, bu kez atama bekleyen öğretmenlere benzer eş durumundan atama bekleyen öğretmenlerin problemiyle karşı karşıya kalacağız. Yani o zaman da bu öğretmenlerimiz artık atama yapmayın, öğretmen almayın diye mi gösteri yapacaklar? Ben Bakan olarak sistemin bütünlüğünü görmek zorundayım.

Başka bir şey daha, bu genel bilgiler..

TAHA AKYOL- Ne kadar maliyet tutar bütün öğretmenleri alsanız?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi geleceğim, çok ciddi bir analiz yapacağım size. Bu, yapacağım analizin bir boyutuydu.

İkinci boyutu; bu sene biz eğitim sistemimizi değiştirdik. Burada eğitim sisteminin ortaya çıkarttığı faydaları nasıl tüm toplumda farklı aktörler paylaşıyorlarsa, bunun ortaya çıkarttığı sıkıntıları da yine bütün bu kesimler paylaşmak durumunda değiller mi? Yeni eğitim sistemi yeni kadrolar açarken, çok sayıda öğretmen alma imkanına, yeni yeni fiziki şartlara sahip olurken, bu arada çıkabilecek bazı sıkıntılara da yine öğretmenler vasıtasıyla katlanmak durumundayız biz.

İşte geçen yıl 5'inci sınıfı okutan sınıf öğretmenlerimiz ve 4'üncü sınıfı okutan sınıf öğretmenlerimiz aynı ilde yeniden birinci sınıftan başlayacaklar ve benim bütün illerde şimdi sınıf öğretmeni fazlası norm kadrom var, yani norm kadronun dışında sınıf öğretmeni fazlam var. Bu fazla yaklaşık olarak 42 bin civarındaydı. Ben bir tercih yapmak zorundaydım. Özür durumundan gelmek isteyen 17 bin öğretmenin istediği yere gitmesi mi, yoksa bu 45 bin öğretmeni yerinde koruyarak onların mağdur edilmemeleri mi? Biz tercihte bulunduk ve 45 bin öğretmenimizi herkesi mümkün olduğu kadar bulunduğu ilde, bulunduğu okulda, bulunduğu semtte alıkoymaya çalıştık. Şimdi 17 bin öğretmen yer değiştirmek istiyor, bunun 7 bini asker eşi.

Peki şimdi ben size soruyorum; siz olsaydınız ne yapardınız? Öğretmenin 1 yıl daha fazla fedakarlık etmesi, subayımızın, polisimin, kaymakamımızın, valimizin, hakim ve savcımızın eşinden 1 yıl daha ayrı kalması, bu toplumda genel çıkarların özel çıkarlara feda edilemeyeceğinin bir göstergesi olacak. Bu toplumun genel bir çıkarı var, çocuklarımız...

DİCLE CANOVA- Bu söyleminizden şunu anlayabilir miyiz: Eş durumuyla ilgili bir düzenleme yapmayacaksınız?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, eş durumundan atama yapıyoruz, yapamayacaklarımızın, ki bundan sonra, bugün atamaları yaptıktan sonra yine durumu bir daha gözden geçireceğiz ve mümkün olduğu kadar azami seviyede öğretmenlerimizi eş durumundan, sağlık durumundan istedikleri yerlere göndermeye çalışacağız, ama gönderemiyorsak bu gerekçemizin arka planını anlatmaya ve derdimi söylemeye çalışıyorum.

Bir gerekçe daha, bu çok önemli; biz Türkiye olarak, Hükümet olarak, toplum olarak bir tercih yapmak zorundayız. Bu tercihin ne olacağına dair ben size bilgi vermek istiyorum. O da şu: Bize bir öğretmenimizin maliyeti 3 bin lira, bunun yaklaşık 2 bin, 2 bin 100 lirası öğretmenimizin eline geçiyor, geri kalanını da biz sosyal güvenlik primleri, sağlık primleri olarak yatırıyoruz. Bir öğretmenin yıllık maliyeti 36 bin lira, 10 bin öğretmenin maliyeti 360 milyon lira. Ama şu anda biz Anadolu'nun değişik yerlerinde öğretmene ihtiyaç duyuyorken, 33 bin norm fazlası öğretmen var elimizde; vaktiyle değişik dönemlerde il merkezlerine, batıdaki illere taşınmış ve gelmiş olan öğretmenlerimiz. Ve bu öğretmenlerimiz şayet bulundukları yerlerde bile korunsalar, 33 bin öğretmenin 1 milyar 100 milyon liradan daha fazla bir maliyeti var. Peki Türkiye bu maliyete katlanmak durumunda mı? 1 milyar lirayla biz en az 150 okul yaparız bu ülkede.

Başka bir şey daha söyleyeyim size; sadece bugün sınıf öğretmenlerinin norm fazlası 17 bin civarında; Ankara'nın merkezinde, İstanbul'un, İzmir'in merkezinde bulunuyorlar. Şimdi biz bütün bu sorunları görerek bir karar vermek durumundayız ve tercih yapmak durumundayız. Biz 33 bin öğretmeni norm fazlası bir köşede tutmalı mıyız, yoksa Anadolu'nun değişik yerlerinde öğretmen bulamayan çocuklarımıza bu öğretmenlerimiz için norm fazlası olmasın, herkes yerli yerinde eğitim versin diye mi hesap etmeliyiz? Ben Bakanım... Şimdi öğretmenlerimiz bilişim ortamında, sosyal medyada lobi yapmanın, kulis yapmanın etkilerini de görmüş, bunun gücüne önemli oranda sığınmış görünüyorlar. Ama öğretmenlerimize ben buradan sesleniyorum ve kamuoyuna da duyuruyorum... Eşi Uşak'ta öğretmen, bana mektup yazmış, geçtiğimiz gün benzer bir öğretmen bir köşe yazarımıza, Sabah gazetesine mektup yazmıştı, o dile getirdi. Öğretmenin kendisi Doğu Anadolu Bölgesinde bir ilimizde öğretmen, Uşak'a gitmek istiyor, ama Uşak lebalep dolu il merkezinde. Peki, Uşak'taki eşi niye Doğu bölgesine gitmek istemiyor?

TAHA AKYOL- Siz Doğuya da öğretmen göndermek zorundasınız.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Zorundayım, ben Bakanlığı yönetmek zorundayım ve bunu yaparken de tek tek öğretmenlerin sorunlarına çözüm bulamam. Bir sistem üretmeli, doğru ve adil bir sistem, bir de politika koymalı, buna uymaya sağlamayalım ben. Başka...

DİCLE CANOVA- Bu konuda da yalnız bırakıldığınızı düşünüyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Düşünüyorum, evet. Özellikle son 15 gündür medyada yapılan bütün eleştirilere, yapılanlara baktığımda, eğitim odaklı, çocuklarımızın eğitim alma ihtiyacını karşılayacak bir yaklaşımdan çok, tek tek öğretmenlerin yaptığı lobilere dair programlar yürütülüyor.

TAHA AKYOL- Yani Dicle sorarken, yalnız bırakıldığınızı düşünüyor musunuz derken, Hükümetiniz, Partiniz tarafından...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, onu kastetmedim.

DİCLE CANOVA- Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in bir girişimi oldu, Başbakanı devreye sokuyorum diye Twitter'dan mesaj verdi.

TAHA AKYOL- Diğer kamu hizmetlerinde görevlendirilebilir diye.

DİCLE CANOVA- Evet, bu öğretmenler başka kamu...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şuna bütün kalbimle inanıyorum: Hüseyin Beyin bu konuda çözüm bulmaya çalışması, Sayın Nimet Çubukçu'nun bu konuda çözüm bulmaya çalışması, bana yol göstermeleri, ancak benim başarımı arttırır. Bu konularda asla ben gocunmuyorum. Ama eminim, onlar da az önce benim verdiğim şu bilgilere sahip olsaydılar, benim ürettiğim politikadan başkasını üretmezlerdi, üretemezlerdi.

DİCLE CANOVA- Her ikisi de Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı için belki bu bilgilere sahiptirler diye düşünüyor olabiliriz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok, şartlar çok değişiyor ve her yıl değişiyor. Bugün mesela hiç kimse 4'üncü ve 5'inci sınıftaki sınıf öğretmenlerinin birden başlayacağına dair bilgiyi düşünemiyor belki, ama o bizim elimizde.

DİCLE CANOVA- Peki, kamuda başka yerde görevlendirme önerisine ne diyorsunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ona da geleceğim.

Başka bir şey daha söyleyeyim; şimdi eş durumundan atama talep edenlerin çoğu, kendi özel konumlarını dile getirmeden genel bir sorun üzerinden kulis yapıyorlar. Mesela çok absürt bir örnek vermek istiyorum. Akdeniz Bölgesinde su ürünleri meslek lisesinde öğretmenlik yapan bir su ürünleri öğretmeni Yozgat'taki eşinin yanına gitmek istiyor. Benim orada o nitelikle bir öğretmen kadrom yok; ne yapabilirim böyle bir durumda?

TAHA AKYOL- O tayin yapılmaz, evet.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Aslında hukuken atama yetkisine sahip olmayan bir öğretmen ben Doğu'ya gitmek istiyorum ve beni Doğu'ya da göndermiyorlar diyorlar. Ama hukuken atanma yeterliliği yoksa Bakanlık ne yapabilir? Biz hukuka uymak zorundayız. Biz eğitimde rasyonelliği sağlamak zorundayız. Biz Doğu Anadolu bölgesinde en ücra köşedeki çocuğumuza öğretmen göndermek zorundayız. Bütün bunları yan yana koyduğumuzda, dediğim gibi, bir politika üretmek ve buna herkesin uymasını beklemek zorundayız.

TAHA AKYOL- Şimdi programı biraz hızlandıralım efendim.

Van depremi konusunda, öğretmenlerin tayini konusunu kısaca bir şey söyler misiniz? O da çok geliyor.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Biz Van depreminde, depremde mağdur olmuş ve depremde göçük altında kalmış bütün öğretmenlerimizi oradan aldık ve başka yere taşıdık. Belki 1-2 tane raporunu getiremeyen öğretmen vardı,

onlar da bu hakkı kullanırlar. Onun dışında, Van'da, ben soruyorum size, depreme maruz kalmamış bir tek insan mı kaldı?

DİCLE CANOVA- Kalmadı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Van'daki bütün öğretmenlerimiz ben depreme maruz kaldım, beni buradan alın diyor. Bu adil mi sizce?

DİCLE CANOVA- Sanırım geçen hafta, az önce verdiğim rakam oydu, 500 ya da 700 civarında...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Siz göçük altından çıkmış, şöyle veya böyle fizikin veya psikolojik olarak hasar görmüş bütün öğretmenlerimizi hem de o dönemde aldık.

Dahasını söyleyeyim, bu çok rakam da çok net; biz, hatırlarsanız depremden sonra Van'a elimizdeki bütün boş kadroları öğretmen kadrosuna dönüştür, 800 öğretmen gönderdik; hatırlar mısınız bilmiyorum. O 800 öğretmenden sonra Şubat ayında eş durumundan ve buna benzer durumlardan dolayı atama izni verdiğimiz için tam 1 bin 100 öğretmen ayrıldı. Biz Van'da da eğitim yapmak zorundayız, Van'daki çocukların da öğretmene ihtiyacı var. Ben depreme maruz kaldım diyen herkesi oradan alacak olursak, o zaman Van'a ben kimi gönderebilirim?

TAHA AKYOL- Efendim, Zeynep Ay'ın bir sorusu var, ücretli öğretmenlik kaldırılacak, kadroya alınacaktı, ne oldu diye.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi biz ücretli öğretmenlerden yararlanıyoruz şu anda ve yararlanmaya devam edeceğiz. Bazı istisnai alanlarda kadrolu öğretmen alamıyoruz, bulamıyoruz veyahut da çok ihtiyaç duyduğumuzda. Ama, bütün hedefimiz bizim, ücretli öğretmen sayısını azaltmak, onun yerine kadrolu öğretmen almaktır. Kadrolu öğretmen aldıkça ücretli öğretmen sayımız azalıyor ve böylece ücretli öğretmen bu sene de önceki yıllardan daha az olacak diye tahmin ediyoruz.

Ama şunu söylemek lazım: Ücretli öğretmen şu anda ciddi bir boşluğu dolduruyor, önemli bir boşluğu dolduruyor, biz de ihtiyacımız neyse onu almakta...

DİCLE CANOVA- Bu konuda son bir soru alalım, çok geldi, hemen sorayım. Şubat'ta ek atama...

TAHA AKYOL- Liselere ve sınav sistemine geçerek programı hızlandıralım.

DİCLE CANOVA- Geçelim ama, Şubat'ta ek atama var mı? Bu da çok soruldu.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hayır, Şubat'ta ek atama olmayacak. Bundan sonra bütün atamalar, bütün yer değiştirmeler yılda bir kez yapılacak, o da Ağustos ayında.

TAHA AKYOL- Şimdi efendim, çok soru gelen ve kamuoyunda da tartışılan bir konu, meslek. Sizin bir prensibiniz vardı, yine CNN Türk'te söylemiştiniz, çağın temayülü, eğilimi mesleki eğitimi ötelemek, çocukları çırak yapmamak. Okul öncesi eğitimi de olabildiğince erken başlatmak.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Evet.

TAHA AKYOL- Şimdi bu açıdan baktığımızda, imam hatip okulları diğer mesleki okullardan önce tercih edilebilecek. İmam hatip okullarını meslek okulu olarak görmüyor musunuz?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Görmüyoruz, evet. Biz imam hatip okullarına meslek eğitimi, mesleki lise olarak görmüyoruz. İmam hatip okulları, bildiğiniz gibi daha önceden halkın çocuklarına aynı zamanda dini eğitimi de aldırabilecekleri bir lise eğitimiydi. Nitekim öyle görmediğimiz için, biz imam hatip okullarının bütün programlarını normal ortaokul ve lise programları şeklinde tanzim etmiştik, ediyoruz da. Dolayısıyla öyle değil. Ama, ileride eğer bu seçimlik dersler sebebiyle imam hatip okuluna teveccüh azalırsa, o zaman bu kez çok daha ağırlıklı bir dini eğitim veren meslek lisesi gibi düşünebilir.

TAHA AKYOL- O zaman meslek lisesi haline gelebilir, talebe göre düşünüyorsunuz.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu şu anda düşündüğümüz bir strateji değil.

DİCLE CANOVA- Bir de açık lise meselesi var, ilk 4+4+4 gündeme geldiğinde çok tartışılmıştı, özellikle de kız çocukları açısından. Bununla ilgili peki kimler açık liseye gidebilecek şimdi? Net olarak böyle bir kriter belirlendi mi, yoksa her isteyen açık lise tercihini kullanabilecek mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yok, hayır. Bir kere, birinci sınıftan 12'nci sınıfın sonuna kadar çağında olan bütün nüfus okullarda örgün öğretimde olacaklar. Bizim açık liselerimize gidenler, daha önceden lise eğitimi zorunlu olmadığı için devam edemeyen, ama açık öğretime gideyim diyen öğrenciler, efendim yaşı geçmiş olan, çağ nüfusunun üstünde olan insanlar yahut da 2 yıl üst üste kaldıktan sonra artık onu okula belirli bir yaşı aştığı için sınıfa sokmayacağımız çocuklar devam edebiliyorlardı. Dolayısıyla biz, açık orta okulu da, açık liseyi de çağ nüfusunun dışında artık örgün öğretime alamayacak insanlar için düşünüyoruz, diğer çocuklarımızın hepsi sınıflarda olacaklar.

DİCLE CANOVA- Bu yıl için başvuru sayısı belli mi?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu yıl içinde başvuru sayısı şu ana kadar bildiğim kadarıyla, açık ortaokulda 205 bin civarında, açık lisede 240 bin civarında, 235 bin civarında, açık...

DİCLE CANOVA- Kız çocuklarının oranına baktınız mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Baktım. Açık meslek liseleri de, rakam hatırlayamıyorum, kamuoyunu da yanıltmak istemiyorum. Kız çocuklarının oranı da yüzde 50'nin üzerindeydi her zaman, yine de öyle görünüyor. Ama çağ nüfusu değil bunlar.

TAHA AKYOL- Efendim, çok insani bir mesaj, Fidel Gültekin, 10 yıldır köyler dahil Erzincan'ın Tercan ilçesinde görev yapıyoruz, eşim de, ben de sınıf öğretmeniyiz diyor. Bunun kan hastası bir oğlu varmış ve Hacettepe'de tedavi görüyor. Ben bunu size özel olarak vereyim, bir imkan varsa bakın...

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi bakın, benzer durum çok sayıda var. Ben de inanın öyle üzülüyorum ki, bazen sanki kalp krizi geçirecek

noktaya geliyorum, yani o kadar sıkılıyorum ve üzülüyorum. Hadise 1 tane olsa, 2 tane olsa, 3 tane, 5 tane olsa bunu çözmeniz mümkün, ama binlerce olursa bunu çözmek o kadar zor ki.

Şimdi Ankara'da binlerce sınıf öğretmeni elimizde fazlayken, aşağı yukarı 7 bine yakın subay eşi Ankara'da şimdi sınıf öğretmeni olarak gelmek için çaba sarf ediyorken, sağlık durumundan gelmek insanlarda varken, ben şunu kendime yediremiyorum: Ya herkesin sorununu eşit bir şekilde çözmeliyim, ya herkes, eğer bu bir mağduriyetse aynı mağduriyete maruz kalmalı. Değilse, bazıların çözer, bazılarını çözemezsem, ben o zaman sübjektif davranmış olurum diye endişe içindeyim. Buna elimden geldiği kadar uğraşıyorum. Sadece o öğretmenimizin şahsıyla ilgili değil, benzer sorunu olan herkes için uğraşıyorum, çözebildiğim kadar çözeceğim, çözemiyorsam beni affetsinler.

DİCLE CANOVA- Ne zaman belli olacak bu?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Hemen bu atamalardan sonar belli olacak.

Ama şunu da söyleyeyim: Normal şartlarda Türkiye'de artık hastaneler her yerde benzeri hizmetleri de vermeye başladılar. İlla Ankara'yı, illa İstanbul'u, illa Antalya'yı ve üniversiteleri bu konuda vazgeçilmez olarak görmek de ne kadar doğru, bilmiyorum doğrusu. Çünkü, her ilimizde çok önemli hastaneler yapıldı.

TAHA AKYOL- Efendim, Cüneyt Altan öğretmen evleri konusunu sormuş, bizim için nefes alma. Ne düşünüyorsunuz o konuda?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Şimdi öğretmen evlerimiz konusunda biz doğrusu şu anda bir tasarruf sahibi değiliz. Öğretmen evlerimizden bu yıl iyileştirebileceklerimizi iyileştirdik, çok az da olsa kaynak ayırdık, birçoğunu da gözden geçirdik hesaplarını ne yaptınız, ne ettiniz diye. Ama, az sayıda bazı yerlerde ne bakılabiliyor, ne yönetilebiliyor, ne geliri var, ne gider temin edebiliyor. Yani, insani şartlarda bile girilip içinde oturulacak, yaşanacak yerler durumunda değillerdi, bazı yerleri kapattık biz. Ama onlar çok yerlerde çok küçük birimlerdi.

TAHA AKYOL- Genel bir kapatma değil?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Genel bir kapatma değil. Biz öğretmen evlerimizi daha rasyonel hale getirip, temiz, insanların rahatça içinde kalabilecekleri bir yapıda olsun istiyoruz.

TAHA AKYOL- Dicle, SBS'yle ilgili bir sorun var, onunla kapatalım konuyu.

DİCLE CANOVA- Evet. Sınav sistemi, tabi bu yeni sistem içerisinde en çok merak edilen konulardan biri. Ve yılda 1 kez yapılması yerine birkaç kez yapılmasından söz etmiştiniz. Bir değişiklik gündeme gelecek mi 4+4+4'le birlikte?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu SBS değil.

DİCLE CANOVA- SBS'yle ilgili.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Yılda birden çok yapmayı planladığımız sınav YGS'yle ilgili. Yani üniversiteye giriş sınavında 1 milyon 800 bine yakın çocuğumuzu tek seferde imtihana alıyoruz ve yılda 1 kere yapıyoruz. Bu, toplum üzerinde çok büyük bir sosyal ve psikolojik baskı yaratıyor. Aileler ve çocuklar üzerinde hakikaten bazen tamiri ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar

doğruyor. Bunu çok insani görmüyorum ben. O yüzden de bu sınavı yılda birçok kez yaparak hem bu baskıyı kaldıralım, hem dershanelere olan talep azalsın, hem de çocuklarımız birinde başarılı olamıyorsa diğerinde başarılı olmaları halinde o puanları kullansınlar diye düşündük. Onu sanıyorum 2014'ten sonra uygulamaya da koyabileceğiz.

DİCLE CANOVA- Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulundan son açıklanan model bu YGS'yle ilgili?..

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Bu.

SBS ise, bizim Milli Eğitim Bakanlığı'nın özellikle ilköğretimden sonra ortaöğretime geçişte belirli okullara ve liselere geçmek üzere öğrencileri seçmek üzere yaptığımız bir sınav biliyorsunuz. Biz bu sınavı kaldıracağız, daha doğrusu sınavı seçme ve eleme mantığıyla yapmayacağız. Artık liselere sınavla geçişi kaldıracak bir uygulama için hazırlık yapıyoruz. Sınavı yapacağız, ama sınav okul zamanı sınıfta, derste olacak, belirli derslerle ilgili olacak ve birçok sınavı belki o anlamda...

DİCLE CANOVA- Not ortalaması üzerinden mi hareket edilecek?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Milli Eğitim Bakanlığı'nın başarısını ve niteliğini ölçmek için yapacağız. Milli Eğitim Bakanlığı acaba kazandırmak istediği bilgi ve yetenekleri kazandırabiliyor mu, bunu ölçen bir sınav yapacağız, ama seçme ve eleme sınavı olmayacak bu. Bunun da yine dershanelere olan talebi azaltacağını ve çocuklarımızı daha rahat bir psikoloji içerisinde okula yönlendireceğini düşünüyoruz.

TAHA AKYOL- Efendim, programımızın sonuna geldik, 1,5 saat reklam arası da vermeden. CNN Türk Yönetimine teşekkür ediyorum, bu programın önemini takdir ederek reklam arası da koymadı.

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben de size çok teşekkür ediyorum.

TAHA AKYOL- Sayın Bakanım, size çok teşekkür ediyorum.

Sanıyorum biz sorulabilecek, sormamız gereken şeyleri sorduk. Sizin ilave etmek istediğiniz bir şey var mı?

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER- Ben sizlere teşekkür ediyorum. Yani bu vesileyle CNN Türk'e ve çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Hakikaten söz de bölünmedi ve iyi bir program oldu kanaatindeyim.

TAHA AKYOL- Biz de size çok teşekkür ediyoruz.

Çok sayıda soru geliyor, ama programı sanıyorum sonradan izleyen başlangıçta sorduğumuz soruları, mesela 4+4+4 için niye ısrar ettiniz gibi soruları, biz bunları sormuştuk. Çoğu da yine, bunu biraz üzüntüyle belirteyim, öğretmen tayinleriyle ilgili, ama müfredatla ilgili bir soru gelmediğine üzüldüm, onu da belirteyim; halbuki müfredat işin can damarı.

Efendim, size çok teşekkür ediyoruz.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber