Tarihin En Hazin Mersiyesi
İşte Taşlıcalı Yahya Bey'in Şehzade Mustafa için yazdığı hüzünlü mersiyesi-
-
Babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurulan Şehzade Mustafa'nın ölümü, halkta ve onu seven, bağlılık bildiren askerlerde büyük şaşkınlık ve üzüntüye neden olurken, hakkında en hazin mersiyelerin de yazılmasına vesile oldu
-
Türk edebiyatının en hazin mersiyelerinden biri olan Şehzade Mustafa Mersiyesi, Hürrem Sultan ve damadı Rüstem Paşa'nın birtakım entrikalarla Kanunî'nin tahta varis olan en büyük oğlu Mustafa'yı idam ettirmeleri sonucu yazılmıştı
-
Şehzade Mustafa'nın idamı esnasında kendisi de ordu mensubu bir asker olan Yahya Bey, hayatını tehlikeye atma pahasına, samimi hislerine tercüman olan meşhur mersiyesini yazmıştı
-
Şair, şehzadenin ölümünü, öldürülüş sebebini, çevirilen entrikaları ve bundan duyduğu derin teessürü dile getirmiş;
-
Şehzade hakkında yazılan mersiyelerin hiç birinde görülmeyen bir samimiyet ve cesaretle, Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Rüstem Paşa'ya duyduğu öfkeyi yer yer açıkça ve ustaca hakaretlerle ifade etmekten çekinmemişti
-
İşte Taşlıcalı Yahya Bey'in Şehzade Mustafa Mersiyesi:
-
Meded meded bu cihânûn yıkıldı bir yanı Ecel Celâlîleri aldı Mustafâ Han'ı
Günümüz Türkçesi: İmdat! Eyvahlar olsun! Bu cihanın bir yanı yıkıldı; [zira] ölüm eşkıyaları Şehzade Mustafa'yı yok ettiler. -
Tulundı mihr-i cemâli bozuldı dîvânı Vebâle koydılar âl ile Âl-i Osmânı
Günümüz Türkçesi: Yüzünün güneşi battı, divanı dağıldı. Osmanlı sultanını hile ile günaha soktular. -
Geçerler idi geçende o merd-i meydânı Felek o cânibe döndürdi şâh-ı devrânı
Günümüz Türkçesi: O savaş meydanlarının yiğidini adı geçtikçe çekiştirirlerdi. Felek zamanın padişahını o [iftiracılardan] yana döndürdü. -
Yalancınun kuru bühtânı bugz-ı pinhânı Akıtdı yaşumuzı yakdı nâr-ı hicrânı
Günümüz Türkçesi: Yalancının kuru iftirası ve gizli kini gözyaşımızı akıttı, ayrılık ateşini yaktı. -
Cinâyet itmedi cânî gibi anun cânı Boguldı seyl-i belâya tagıldı erkânı
Günümüz Türkçesi: O cani gibi cinayet işlemedi; [fakat kendi] canı, bela selinde boğuldu, erkânı dağıldı. -
N'olaydı görmeye idi bu mâcerâyı gözüm Yazuklar ana revâ görmedi bu râyı gözüm Günümüz Türkçesi: Keşke gözüm bu olup biteni görmeseydi? Yazıklar olsun! Gözüm bu "rây"ı [=hükmü, muameleyi] ona layık görmedi.
-
Tonandı aglar ile nûrdan menâre dönüp Küşâde-hâtır idi şevk ile nehâre dönüp
Günümüz Türkçesi: Nurdan bir minare gibi ak giysilerle donandı; gönlü şevk ile gündüz gibi [aydınlık]idi. -
Görindi halka dıraht-ı şükûfe-dâre dönüp Yürürdi kulları önince lâlezâre dönüp
Günümüz Türkçesi: Çiçek açmış bir ağaç gibi halka göründü; kulları bir gelincik tarlası gibi önünde yürüyorlardı. -
Tururdı şâh-ı cihân hiddetiyle nâre dönüp Otagı haymeleri karlu kûhsâre dönüp
Günümüz Türkçesi: Cihan Sultanı kızgınlığından ateşe dönmüş hâlde duruyordu; otağının çadırları karlı dağlara benziyordu. -
Müzeyyen idi bedenlerle ak hisâre dönüp El öpmege yüridi mihr-i bî-karâre dönüp
Günümüz Türkçesi: Bedenlerle süslenmiş beyaz bir hisara benziyordu. Yerinde duramayan güneş gibi el öpmeye yürüdü. -
Tutuldı gelmedi çünkim o mâhpâre dönüp Görenler agladılar ebr-i nev-bahâre dönüp
Günümüz Türkçesi: O ay parçası tutuldu; dönüp gelmeyince [bu durumu] görenler ilkbahar bulutu gibi ağladılar. -
Bir ejderhâ-yı dü-serdür bu hayme-i dünyâ Dehânına düşen olur hemîşe nâpeyda
Günümüz Türkçesi: Bu dünya çadırı iki başlı bir ejderhadır. Onun ağzına düşen elbette görünmez olur. -
O bedr-i kâmil ü ol âşinâ-yı bahr-i ulûm Fenâya vardı telef itdi anı tâli'-i şûm
Günümüz Türkçesi: O olgun dolunay [gibi kemâle ermiş şehzade], o ilimler denizinin aşinası yok olup gitti; onu uğursuz talih telef etti. -
Dögündi kaldı hemân dâg-ı hasretiyle nücûm Göyündi şâm-ı firâkında toldı yaş ile Rûm
Günümüz Türkçesi: Yıldızlar dövünüp tamamen [şehzadenin] hasreti yarasıyla kaldı. Anadolu, onun ayrılık akşamında yandı, yaşla doldu. -
Kara geyürdi Karamana gussa itdi hücûm O mâhı ince hayâl ile kıldılar ma'dûm
Günümüz Türkçesi: Gam Karaman'a hücum etti kara[lar] giydirdi. O ayı ustaca hilelerle yok ettiler. -
Tolandı gerdenine hâle gibi mâr-ı semûm Rızâ-yı Hak ne ise râzî oldı ol merhûm
Günümüz Türkçesi: Zehirli yılan [gibi kement] boynuna hale gibi dolandı; o merhum [şehzade], Allah'ın takdiri ne ise razı oldu. -
Hatâsı gayr-i muayyen günâhı nâmalûm Zihî şehîd-i saîd ü zihî şeh-i mazlûm
Günümüz Türkçesi: Şuçu belirsiz, günahı malum değil. Ne kutlu bir şehit ve ne büyük zulme uğramış bir şah -
Yüz urdı hâke o meh aslına rücû itdi Seâdet ile hemân kurb-i Hazrete gitti
Günümüz Türkçesi: O ay [gibi parlak şehzade] yüzünü toprağa koydu, aslına döndü. Mutlulukla çabucak Allah'ın huzuruna gitti. -
Getürdi arkasını yire Zâl-i devr ü zemân Vücûdına sitem-i Rüstem ile irdi ziyân
Günümüz Türkçesi: Zamanın Zal'i [şehzadenin] arkasına yere getirdi, vücuduna Rüstem'in zulmü ile zarar geldi. -
Döküldi gözyaşı yılduzları çoğaldı figân Dem-i memâtı kıyâmet güninden oldı nişân
Günümüz Türkçesi: Gözyaşı yıldızları döküldü, feryat çoğaldı; onun ölüm saati kıyamet gününü andırdı -
Girîv ü nâle vü zâr ile toldı kevn ü mekân Akar su gibi müdâm aglamakda pîr ü cüvân
Günümüz Türkçesi: Kâinat feryat, figan ve inilti ile doldu. Genç, ihtiyar [herkes] akar su gibi durmadan ağlamakta. -
Vücûd iline akın saldı akdı eşk-i revân Eyâ serîr-i seâdetde pâdişâh-ı cihân
Günümüz Türkçesi: Ey saadet tahtında [oturup duran] cihan padişahı! Dökülen gözyaşları vücut ülkesine akın salıp aktılar. -
O cân-ı âdemiyân oldı hâk ile yeksân Diri kala ne revâdur fesâd iden şeytân
Günümüz Türkçesi: O insanların canı [gibi sevdiği şehzade] toprak ile bir oldu. Fitne çıkaran şeytanın diri kalması reva mıdır? -
Nesîm-i subh gibi yirde koma âhumuzı Hakâret eylediler nesl-i pâdişâhumuzı
Günümüz Türkçesi: Padişahımızın soyunu tahkir ettiler. Âhımızı sabah rüzgârı gibi yerde bırakma. -
Bir iki egri fesâd ehli nitekim şemşîr Bir iki nâme-i tezvîri kıldı katline tîr
Günümüz Türkçesi: Kılıç gibi eğri birkaç fesatçı, birkaç sahte mektubu [şehzadeyi] öldürmeye ok gibi kullandılar. -
Gelür ezelde mukadder olan kalîl ü kesîr Hezâr kayserün oldı leyâl-i ömri kasîr
Günümüz Türkçesi: Ezelde az veya çok olarak takdir edilen [her şey başa] gelir. Binlerce kayserin ömür geceleri kısa oldu. -
Eceldür âdeme derbend-i teng ü târ-ı asîr Zarûrîdür bu iki ugrar ana cüvân ile pîr
Günümüz Türkçesi: -
Yirini zîr-i zemîn eyledi o mihr-i münîr Yirini gitdi cihândan nite ki merd-i fakîr
Günümüz Türkçesi: O parlak güneş yer altına yerleşti. Dünyadan fakir bir kimse gibi yerinerek gitti. -
Bu vâkıa olumaz halka kâbil-i tabîr Ki Erdişîr-i velâyetde ola âdet-i şîr
Günümüz Türkçesi: Velayetin Erdişîr'inde arslan âdeti bulursun? Bu rüyanın halka yorumlanması mümkün olamaz. -
Bunun gibi işi kim gördi kim işitdi aceb Ki oglına kıya bir server-i Ömer-meşreb
Günümüz Türkçesi: Ömer tabiatlı bir hükümdar oğluna kıysın? Acaba böyle bir işi kim görmüş, kim işitmiştir? -
Ferîd-i âlem idi âlim idi alem idi Muhammed ümmetine mevti mevt-i âlem idi
Günümüz Türkçesi: Âlemde biricik idi, alim idi [hatta] çok alim idi. Onun ölümü Muhammet ümmetine âlemin ölümü gibi oldu. -
Ziyâde mâtem idi haylî emr-i muzam idi Salâh ü zühdî kavî itikâdı muhkem idi
Günümüz Türkçesi: [Şehzadenin ölümü] büyük bir yas, pek büyük bir hadiseydi. Onun iyiliği, zühdü ve takvası kuvvetli, inancı sağlamdı. -
Meşâyih ile musâhib ricâle hemdem idi Kerâmetiyle kerîmü'l-hisâl âdem idi
Günümüz Türkçesi: -
Nücûm gibi cihândîde vü mükerrem idi Vücûdı muhteşem ü şevketi muazzam idi
Günümüz Türkçesi: Yıldızlar gibi dünya görmüş ve mükerrem idi. Vücudu ihtişamlı ve heybeti azametliydi. -
Tevâzu ile selâmında hôd müsellem idi Aceb o bedr-i temâmun ne âdeti kem idi
Günümüz Türkçesi: Onun tevazu ile selam alıp verişi de [herkesçe] bilinirdi. Acaba o tam dolunay [gibi olgun zat]ın ne huyu kusurluydu? -
Hayflar oldı ana iftirâ ile gitdi Huzûr-ı Hakk'a düâ vü senâ ile gitdi
Günümüz Türkçesi: Ona çok yazık oldu, iftira ile gitti. Allah'ın huzuruna dua ve övgülerle gitti. -
Sipihrün âyenesinde göründi rûy-i fenâ Kodı bu kesret-i dünyâyı kıldı azm-i bekâ
Günümüz Türkçesi: Feleğin aynasında yokluğun yüzü göründü; [bunun üzerine şehzade] bu dünya kesreti bırakarak beka âlemine yöneldi. -
Garîbler gibi gitdi o yollara tenhâ Çekildi âlem-i bâlâya hemçü mürg-i Hümâ
Günümüz Türkçesi: Kimsesizler gibi o yollara yalnız başına gitti. Hüma kuşu gibi yüce âleme çekildi. -
Hakîkaten sebeb-i rifat oldı düşmen ana Nasîbi olmasa tan mı bu cîfe-i dünyâ
Günümüz Türkçesi: Gerçekte düşman onun yücelmesini sağladı. Bu dünya leşi onun kısmeti olmasa buna şaşılır mı? -
Hayât-ı bâkîye irişdi rûhı ey Yahyâ Şefîkı rûh-ı Muhammed refîkı zât-ı Hüdâ
Günümüz Türkçesi: Ey Yahya! [Şehzadenin] ruhu sonsuz hayata kavuştu. Şefkatçisi Muhammet'in ruhu, yoldaşı ise Allah'ın zatı[dır]. -
Enîsi gâyib erenler celîsi ehl-i safâ Ziyâde ide yaşum gibi rahmetin Mevlâ
Günümüz Türkçesi: Dostu gayb erenleri, oturup kalktığı kimseler safa ehli[dir]. Allah rahmetini yaşım gibi çok eylesin -
İlâhî cennet-i Firdevs ana durag olsun Nizâm-ı âlem olan pâdişâh sag olsun
Günümüz Türkçesi: Allah'ım! Firdevs cenneti ona mesken olsun. Âleme nizam veren padişah sağ olsun.