MEB... Üstünlerin hukukundan mı yanasın?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 01 Şubat 2016 10:01, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
MEB... Üstünlerin hukukundan mı yanasın?

Milli Eğitim Bakanlığı 29 Aralık 2013 tarihinde MEB Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü atamaları için ÖSYM'ye yazılı sınav yaptırmıştır. 10-28 Şubat 2014 tarihleri arasında yazılı sınavdan 70 ve üzeri puan alarak başarılı olan 5913 kişiyi Ankara'da mülakata almıştır. Yalnızca mülakat puanını kullanarak 16 Nisan 2014 tarihinde şube müdürlüğü atamalarını gerçekleştirmiştir.

16 Nisan 2014 tarihinde sadece sözlü/mülakat puanı esas alınarak yapılan 1709 şube müdürü ataması daha, bu atamalar için henüz tercihler yapılmadan 40 gün önce Danıştay 5. Dairesi Başbakanlığı, 2013/7936 Esas sayılı yürütmeyi durdurma kararı ile 06.03.2014 tarihinde, 31.08.2013 tarih ve 28751 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmeliğin sözlü sınavla atama yapılabilmesini öngören hükümlerinin yürütmesini durdurmuştur.

Yine Danıştay 2. Dairesi Başbakanlığı, 2013/10363 Esas sayılı yürütmeyi durdurma kararı ile 29.04.2014 tarihinde, Milli Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliğinin 21. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; "Şube müdürü, tesis müdürü ve basımevleri müdürleri bakımından sözlü sınav başarı listeleri üzerinden..." ibaresinin yürütmesini durdurmuştur. Bu kararlar sadece sözlü (Mülakat) sınavı sonuçlarına göre atama yapılamayacağı anlamına gelmektedir.

Kararlarda özetle; "Şube Müdürlüğü atamaları için sadece sözlü sınavla atama yapılamayacağı,objektif olan yazılı sınavının değerlendirme dışı bırakılamayıp belirleyici olması..." gerektiğinden söz edilmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı, dayanaktan yoksun kalmış bu 1709 şube müdürü atamalarını Danıştay 5. ve 2. Daireleri kararlarına istinaden iptal edip yazılı ve sözlünün aritmetik ortalaması alınmak suretiyle elde edilecek puanla atama yapmak yerine, yürütmeyi durdurma kararlarının sadece yönetmelik maddesini kapsadığını, atamalarla ilgili herhangi bir iptal kararı verilmediğini savunmuştur.

Danıştay kararlarının (yazılı ve sözlünün Aritmetik ortalamasının alınarak yeni bir başarı listesi oluşturup atamaların yenilenmesi) gereğini yerine getirmeyen MEB hakkında sadece sözlü sınav puanı esas alınarak yapılan tüm atama işlemlerinin iptaline yönelik kişiler ve sendikalar tarafından yüzlerce davalar açılmış ve kararlar verilmiştir.

İdare mahkemeleri ve Danıştay sadece sözlü ile atamaları hukuksuz bulmuş ve 1709 şube müdürü atamasının yürütmesini durdurmuş ve esastan iptal etmiştir.

Milli Eğitim Bakanlığı Anayasa'nın 138. maddesindeki; "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. Ve İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesindeki "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak 30 (otuz) günü geçemez." hükümlerine aykırı hareket ederek hiçbir yargı kararını uygulamayarak Anayasal suç işlemektedir.

İşte o kararlar;

1- Danıştay 5. Dairesi, 2013/7936 Esas sayılı kararı ile 31.08.2013 tarih ve 28751 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Esaslarına Dair genel Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yönetmeliğin sözlü sınavla atama yapılabilmesini öngören hükümlerinin yürütmesini 6 Mart 2014 tarihinde daha henüz atamalar yapılmadan 40 gün önce durdurmuştur.

2- Danıştay 2. Dairesi, 2013/10363 Esas sayılı kararı ile Milli Eğitim Bakanlığı Personelinin Görevde Yükselme, Unvan Değişikliği ve Yer Değiştirme Suretiyle Atanması Hakkında Yönetmeliğinin 21. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; "Şube müdürü, tesis müdürü ve basımevleri müdürleri bakımından sözlü sınav başarı listeleri üzerinden..." ibaresinin yürütmesini 29 Nisan 2014 tarihinde durdurmuştur.

Her iki kararda da "Şube Müdürlüğü atamaları için; sadece sözlü sınavla atama yapılamayacağı, objektif olan yazılı sınavının değerlendirme dışı bırakılamayıp belirleyici olması gerektiğinden söz edilmiştir." anılan Danıştay kararlarının uygulanmaması üzerine MEB aleyhine 100'lerce dava açılmıştır.

3- Türk Eğitim-Sen tarafından açılan davada Ankara 17. İdare Mahkemesi, 25.11.2014 tarih ve 2014/1634 Esas sayılı kararı ile "21.02.2014 tarihinde gerçekleştirilen sadece sözlü sınav neticelerine dayalı olarak yapılan tüm atama işlemleri hukuka aykırıdır." diyerek dava konusu işlemin yürütmesini durdurmuştur.

4- Ankara 18. İdare Mahkemesi, 26.10.2015 tarih ve 2015/682 Esas sayılı kararı ile "Liyakat ilkesine aykırı şekilde, atamanın yalnızca sözlü sınavda alınacak puana göre yapılmasını öngören sistem çerçevesinde, sözlü sınav neticelerine dayalı olarak yapılan tüm atama işlemleri hukuka uygun bulunmamaktadır. "diyerek tüm atama işlemlerinin yürütmesinin durdurulmasına 26.10.2015 tarihinde oy birliğiyle karar vermiştir.

5- Ankara 7. İdare Mahkemesi, 11.03.2015 tarih ve... Esas sayılı kararı ile "Sınava katılanların Yazılı ve sözlü puanları beraber değerlendirilmek suretiyle başarı sıralamasının belirlenmesi gerekmektedir." diyerek dava konusu işlemin yürütmesini durdurmuştur. MEB karara Bölge İdare Mahkemesinde itiraz etmiş Ankara Bölge İdare Mahkemesi, YD İtiraz No ... Sayılı kararı ile MEB'in itirazını oybirliği ile reddine karar vermiştir.

6- Ankara 4. İdare Mahkemesi, 27.11.2014 tarihli 2014/1666 esas numaralı yürütmeyi durdurma kararı ile "Sadece sözlü puanı esas alınarak 16.04.2014 tarihinde yapılan şube müdürlüğü atamalarına ilişkin tüm iş ve işlemlerin iptaline ilişkin kısmın " yürütmesini durdurmuştur.

7- Ankara 4. İdare Mahkemesi, 22.04.2015 tarihli 2014/1666 esas 2015/606 karar numaralı kararı ile 1709 adet şube müdürü atamalarını esastan iptal etmiş ve kararında; "İşbu karar davacının doğrudan şube müdürlüğü kadrosuna atanması sonucunu doğurmadığı, davacının ve diğer tüm adayların ilan edilen kadrolara atanmalarının yazılı ve sözlü sınav puanlarının aritmetik ortalamalarına göre yeniden yapılması gerektiği de açıktır."demiştir. Ankara 4. İdare Mahkemesinin iptal kararının Milli Eğitim Bakanlığına tebliğinin ardından Milli Eğitim Bakanlığı kaybettiği bu davayı Danıştay'a temyize götürmüştür.

8- Danıştay 2. Dairesi, 10.11.2015 tarihli 2015/5968 esas numaralı kararı ile Ankara 4. İdare Mahkemesinin sadece sözlü sınav puanına dayalı 1709 adet şube müdürü atamasını esastan iptal eden kararını onamıştır. Bu onama kararıyla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2014 yılında yaptığı 1709 şube müdürü ataması ikinci kez Danıştay tarafından iptal edilmesi onaylanmıştır.

9- Ankara 7. İdare mahkemesi, 26.02.2015 günlü E:2014/955,K:2015/341 sayılı kararında; "Mahkeme kişinin -Mülakatının iptaline, Yapılan Tüm Mülakatların İptaline ve Sadece Sözlü Puanı ile yapılan 1709 Şube Müdürü Atamasının esastan iptaline." karar vermiştir. Bakanlık bu kararı Danıştay'a temyiz etmiş, Danıştay 2. Dairesi, 15.10.2015 karar tarihli Esas:2015/3097 Karar 2015/8038 kararında, Ankara 7. İdare Mahkemesinin temyize götürülen kararındaki; Sadece Sözlü Sınav puanlarına göre oluşturulan başarı listesi esas alınarak 1709 adet şube müdürü kadrosuna yapılan atama işlemlerinin tümünün iptaline ilişkin kısmın aynen onanmasına 15.10.2015 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar vermiştir.

Tüm Kararlar MEB'e tebliğ edileli 30 günü geçmiş ve bakanlık Anayasal suç işleyerek hala kararları uygulamamaktadır.

Ayrıca Danıştay 2 ve 5. Dairelerinin kararı gereği Yazılı ve sözlünün Aritmetik ortalamasının alınarak yeni başarı listesi oluşturup atamaların yenilenmemesi üzerine; Yüzlerce Şube Müdürü mağduru, Milli Eğitim Bakanlığına yapmış oldukları tercihlere Yazılı ve sözlü puanın Aritmetik ortalamasına göre atanma talepli dilekçelerle başvurmuşlardır. Bakanlığın yargı kararlarının gereğini yerine getirmemesi ve sessiz kalması üzerine yüzlerce dava daha açılmış ve bu davaları da bakanlık kaybetmeye başlamıştır.

İşte o kararlar;

1) Yozgat İdare Mahkemesi, 09.10.2015 tarih 2014/1298 Esas ve 2015/813 Karar sayılı kararı ile "Sınava katılanları yazılı ve sözlü puanları beraber değerlendirilmek süratiyle başarı sıralamasının belirlenmesi gerektiğinden, davacının yazılı ve sözlü sınav puanlarının aritmetik ortalaması alınmak suretiyle yapılacak değerlendirme sonucunda davacının tercihleri arasında yer alan... İl Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürlüğü kadrosuna atanması yönünden işlem tesis edilmesi gerekirken, anılan kadroya atanması istemiyle yaptığı başvurunun reddedilmesine ilişkin işlemde mevzuata ve hukuka uyarlılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle dava konusu işlemin esastan iptaline." oy birliğiyle karar vermiştir. ( Karar MEB'e tebliğ edileli 30 günü geçmiş ve bakanlık Anayasal suç işleyerek hala kararı uygulamamaktadır.)

2) İzmir 3. İdare Mahkemesi, 16.10.2015 tarih 2014/2002 Esas ve 2015/1245 Karar sayılı kararı ile "Danıştay 2. Dairesi kararı ile uyuşmazlık konusu şube müdürlüğü atamalarının dayanağının ortadan kalktığı ve Danıştay kararı sonucu ortaya çıkan hukuki duruma göre davacının durumunun değerlendirilerek yeniden işlem tesis edilmesi gerektiği anlaşıldığından davacının talebinin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır." diyerek dava konusu işlemin esastan iptaline karar vermiştir. ( Karar MEB'e tebliğ edileli 30 günü geçmiş ve bakanlık Anayasal suç işleyerek hala kararı uygulamamaktadır.)

3) Samsun 2. İdare mahkemesi 25.03.2015 tarih 2015/145 Esas sayılı,

Samsun 2. İdare mahkemesi 24.06.2015 tarih 2015/145 Esas 2015/1035 Karar sayılı,

Samsun Bölge İdare Mahkemesi YD İtiraz No 2015/406 karar sayılı,

Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesi 17.09.2015 tarih 2014/818 Esas ve 2015/926 karar sayılı,

Mahkeme kararlarında ; "Sınava katılanları yazılı ve sözlü puanları beraber değerlendirilmek suretiyle başarı sıralamasının belirlenmesi gerektiğinden, davacının yazılı ve sözlü sınav puanlarının aritmetik ortalaması alınmak suretiyle yapılacak değerlendirme sonucunda davacının tercihleri arasında yer alan... İl Milli Eğitim Müdürlüğü Şube Müdürlüğü kadrosuna atanması yönünden işlem tesis edilmesi gerekirken, anılan kadroya atanması istemiyle yaptığı başvurunun reddedilmesine ilişkin işlemde mevzuata ve hukuka uyarlılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına ve esastan iptaline." kararlar vermiştir.( MEB mahkeme kararlarını Davayı kazanan kişilerin Aritmetik Ortalama ile hak ettikleri yerlere uygulamamış kişileri yeni tercihte bulunmaya zorlamıştır.)

Anayasa Mahkemesi 25.11.2015 Tarihli ve E:2014/86, K: 2015/109 Sayılı Kararı ile 6526 sayılı Kanun'la değiştirilen 2577 sayılı Kanunun 28. maddesindeki "Atama, görevden alma, yer değiştirme,görev ve unvan değişikliğine karşı açtığı davayı kazanan kamu görevlilerinin dava konusu kadronun boş olması halinde bu kadroya, boş olmaması halinde ise uygun başka bir kadroya atanmasını." düzenleyen hükmü iptal etmiştir.

AYM, atama maddelerinde neyi iptal etti, neyi etmedi?

Hukuk devleti ilkesine atıfta bulunulan kararda, bu ilkenin gerçekleşmesi için idarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunması gerektiği vurgulanmış, kararda; "İdarenin, yargı kararlarını uygulamaması durumunda hukuk devleti ilkesinin varlığından söz edilemez." ifadesine yer verilmiştir.

Kararda, idarenin yargı kararlarını uygulayıp uygulamama konusunda takdir yetkisinin bulunmadığı, yargı kararlarını uygulamayı herhangi bir koşula da bağlayamayacağı aktarılmıştır.

Anayasa Mahkemesi artık MEB'in mahkeme kararlarını farklı uygulama çabasının önünü de kesmiştir.

MEB 2 yıldır bunca yargı kararını görmezden gelip mahkeme kararlarını uygulamamasının tek hukuki gerekçesi olarak; Ankara 17. İdare Mahkemesince verilen 25.11.2014 günlü, E: 2014/1634 sayılı kararının Ankara Bölge İdare mahkemesinin YD İtiraz No 2015/364 sayılı ve 22.01.2015 tarihli kararı ile bozulmasını dayanak göstermektedir.

Aynı Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulu, YD İtiraz No 2015/5897 ve YD İtiraz No 2014/6231 gibi bir çok kararında "Sözlü sınav işlemleri ve bu sınavlarda alınan neticelere göre atama yapılmasının bütünlük arz eden bir sistem içinde yapıldığı dikkate alındığında, söz konusu yönetmelik hükümlerinin yürütmesinin durdurulmuş olmasının, liyakat ilkesine aykırı olan bu sistem çerçevesinde gerçekleştirilip, dava konusu atamalara esas teşkil eden sözlü sınav işlemlerini de sakatladığı sonucuna varılmış olup, Milli Eğitim Bakanlığı Taşra Teşkilatı Şube Müdürlüğü Görevde Yükselme Sınavına katılanların yazılı ve sözlü puanları beraber değerlendirilmek suretiyle başarı sıralamasının belirlenmesi gerektiğinden, davacının sadece sözlü sınav puanı esas alınmak suretiyle başarısız sayılmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır." diyerek MEB'in itirazlarını reddetmiştir.

Devletin kendi organlarının, yargı kararlarına uymadığı bir ülkede vatandaşın kurallara uymasını beklemek doğru olmaz. İdare; tüzel kişisi olarak hukuk aleminde görevlilerinin eliyle işlem ve eylemlerde bulunurlar. Yargı kararını uygulamak veya uygulamamak kamu görevlilerinin inisiyatifine kalmamalıdır. Hukukun üstünlüğünü ve güvenilirliğini sağlamak için idarenin hukuk içinde tutulması gerekir. Mahkeme kararlarını uygulamayan kamu görevlileri adli, idari, siyasi ve cezai yönlerden sorumlu tutulmalıdır.

Anayasa Mahkemesi, 20.5.2010 tarih ve E:2009/34, K:2010/72 sayılı kararında; "Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir." hükümleri,

"Kişilerin, devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Hukuk devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği, kişilerin, hukuk düzeninin koruması altındaki haklarını elde etmeleri için gereken her türlü önlemin alınmasını zorunlu kılar. Ayrıca, Devletin, yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa'nın 5. maddesinin de bir gereğidir." hükümleri ile Hukuk Devleti olduğumuzu ve hukuk güvenliği, kişilerin, hukuk düzeninin koruması altındaki haklarını elde etmeleri için gereken her türlü önlemin alınmasını zorunlu kıldığı vurgulanmıştır.

Bu Anayasa Mahkemesi kararları, hukukun temel ilkelerine rağmen MEB yukarıda yer verdiğimiz mahkeme kararlarını uygulamamaktadır. Burada aklımıza; "Adaletine, insanlığına kurban olayım hakim bey bu da mı gol değil..." sözleri gelmektedir. (Türk hukuk tarihine geçmese de sinemanın unutulmazları arasına giren Sadri Alışık'ın Ofsayt Osman rolünde hakim karşısında hepimizi gözyaşlarına boğan o meşhur savunmasından alıntı)

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN'ın "...üstünlerin hukukunu mu oluşturacağız yoksa hukukun üstünlüğünü mü oluşturacağız? Üstünlüğün hukukunu oluşturmak için varsak insan olarak kendimizden utanmamız gerekir, ama hukukun üstünlüğünü oluşturmak için varsak o zaman yaradılışımızın gereğini yerine getirmiş oluruz. Bu hukuk hepimize lazım...." şeklinde ifade ettiği gibi MEB'e soruyoruz; Hukukun üstünlüğünden mi, Üstünlüğün hukukundan mı yanasın?

Yine Anayasa Mahkemesi, 10.07.2013 tarih ve E:2012/107, K:2013/90 sayılı kararında; "Devletin, yargı denetimine tabi tutulmuş ve yine yargı organlarınca hukuka aykırı olduğu yönünde karar verilmiş bir işlemi uygulamaya devam etmesi, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek açılan bir dava ile ilgili verilen yargı kararlarının kesinleşmesine kadar uygulanmaması, davayı açan ve lehine karar verilen kişiye ait hakkın teslimini engellemektedir. Hukuk devletinde ise adaletli bir hukuk düzeninin kurulması ve sürdürülebilmesi temel amaçtır. Yine hukuk devleti ile hukukun temel kılınması, idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olmasının temel amaçların birisi de, hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilen bir işlemden dolayı kişilerin daha fazla zarar görmemesi ve menfaatlerinin ihlal edilmemesidir." hükümleri,

"Anayasanın 36. maddesinde; "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir" hükümleri,

"Anayasamızda yer alan adil yargılanma hakkı, hukuk devletinin egemen olduğu toplumlarda yer alan bireylerin en önemli haklarından biridir. Bu hakka sahip olan bireyler, gerek yargılama esnasında gerek yargılama neticesinde verilen yargı kararlarının uygulanması sürecinde adaletin tecelli etmesini isterler. Yargılamanın devam ettiği süreç içerisinde, hukuka uygun adil bir kararın verilmesi için gerekli koşulların oluşturulmasını sağlamak kadar, yargılama neticesinde verilen kararın gecikmeksizin uygulanmasını sağlamakta hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Yargılama, aynı zamanda bireylerin hak arama mücadelesinin zeminidir. Bireylerin haklarının ihlalinin kim tarafından yapıldığının esas olarak bir önemi yoktur. Dolayısıyla bu ihlali gerçekleştirenin idare olması, adil yargılama hakkının gölgede kalmasına hukuki bir gerekçe olamaz." hükümleri,

"Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu belirtilmekte, aynı Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasında da, "idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükümleri,

"Hukuk devleti, kişiye tüm hak ve özgürlükleri tanıyıp, bunlara saygı gösteren ve bu hakları koruyucu, adil bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan bir devlet, demektir." hükümleri,

"Hukuk devletinin dayandığı hukuki temellerden birisi ve belki de en önemlisi idarenin hukuka bağlılığının sağlanmasıdır. Bu da ancak İdarenin, İdare Hukuku sahasında tesis ettiği işlem ve eylemlere karşı İdari Yargı yolunun, Özel Hukuk hükümlerine göre yaptığı faaliyetlerine karşı ise Adli Yargı Yolunun açık tutulmasıyla mümkün olabilir." hükümleri,

"Anayasanın 125. maddesinin birinci fıkrasındaki "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." hükmü, hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir." hükümleri,

"Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devleti olarak nitelendirilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan devlettir." hükümleri,

"Kişilerin, devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebilir. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için ise devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak, hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Bir işlemin hukuka aykırı olduğu yapılan yargısal denetim neticesinde tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki yargısal kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hale getirir. Zira, hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir." hükümleri ile bireylerin haklarının ihlalinin kim tarafından yapıldığının esas olarak bir önemi olmadığı bir ihlali gerçekleştirenin idare olması, adil yargılama hakkının gölgede kalmasına hukuki bir gerekçe olamayacağı, hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanmasının gerektiği, hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabileceği vurgulanmıştır.

"Bir kişinin bile hakkını yersek bu makamlar bize haram olsun" diyen, Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu, Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı, Müsteşar Sayın Yusuf Tekin; çağrım sizleredir.

"Fırat'ın kenarında bir kuzuyu kurt kapsa yarın adli ilahide Ömer'den sorulur" cümlesinde dile gelen hakikati, kurt sofrasında parça parça edilen kuzuların çığlıklarını duymazdan gelerek kimse ayakta tutamaz.

En basit hukuk kaidelerinin bile keyfi olarak ayaklar altına alınması mazur görülemez. Kamu idaresinin bir ciddiyeti vardır. Asgari düzeyde bile olsa kendisini kayıt altına aldığı usul ve esasları vardır. Adalet, hakkaniyet her işin olduğu gibi idarenin de temelidir. Bu sebeple adalet, hakkaniyet; birkaç kişinin keyfine ve karanlık ilişkiler ağının kuytu köşelerine terk edilemez.

Anayasa'nın 2. maddesinde bu ülkenin bir "hukuk devleti" olduğu, 138. maddesinde ise "Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." hükmü ile mahkeme kararlarının hiçbir suretle değiştirilemeyeceği ve yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceği kayıt altına alınmıştır.

Diğer taraftan İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinde "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak 30 (otuz) günü geçemez"hükmü ile mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanması gerektiği düzenlenmiştir.

MEB 1709 atamayı Türk Milleti adına karar veren bağımsız mahkemelerin kararları doğrultusunda iptal etmeli ve 1709 atamaya ek olarak rotasyon sürecinde emekli olan, 1709 atamaya açılmayan ve halen görevlendirme olarak çalışılan yaklaşık 1000 civarında şube müdürü kadrosuyla birlikte 1709 atamayı 2709 veya daha fazla olarak tercihe açmalı ve en kısa zamanda yeniden tercihler alınarak "Aritmetik Ortalamaya" göre atamaları yenilemeli ve MEB şube müdürlüğü kaosuna son vermelidir.

Ahmet KANDEMİR

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber