Danıştay İDDK'nun ÖSS katsayılarına ilişkin kararının tam metni

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 17 Aralık 2009 00:30, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01

T.C.

D A N I Ş T A Y

İDARİ DAVA DAİRELERİ

KURULU

YD. İtiraz No:2009/1005

İtiraz Eden (Davalı) : Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı - Bilkent/ANKARA

Vekili : Av.

Davalı İdare Yanında

Davaya Katılanlar : 1-

Vekilleri : Av. .... Av. ....

Necatibey Cad. 14/9 - Sıhhiye/ANKARA

2-

3-

Karşı Taraf (Davacı) : İstanbul Barosu Başkanlığı

Vekilleri : Av. .... Av. ....

İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci Dairesi'nce verilen yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin 20.11.2009 günlü, E:2009/6890 sayılı karara, davalı idare itiraz etmekte ve kararın kaldırılmasını istemektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi ... Düşüncesi: Yükseköğretim Genel Kurulu'nun dava konusu edilen kararı ile yükseköğretim kurumlarına giriş sınavı puanının hesaplanmasında uygulanan katsayı farkı kaldırılmakta, yeni bir sistem getirilerek okul ve alan farklılığı gözetilmeden eşit katsayı uygulanmasına geçilmektedir.

Temel özelliği, Devlet içindeki tüm kamusal yaşam ve yönetimin yargısal denetime tabi olması olan Hukuk Devletinde yargı denetimi; bireylerin, idarenin hukuka aykırı işlemlerinden korunabilmesi için en etkili yöntem, hatta tek çıkar yol alarak görünmektedir.

İdarenin yargısal yolla denetlenmesini sağlayan ve idari işlemlerin hukuka uygunluğunu araştıran iptal davasının açılabilmesi için, işlem ile davacı arasında makul, ciddi, güncel ve kişisel bir menfaat bağının kurulabilmesi gerekli ve yeterlidir.

Dava konusu karar ile getirilen kuralların eğitim sisteminin bütününü etkilediği, bu özelliği nedeniyle de genel kamu yararını ilgilendirdiği; bununla beraber, dava konusu düzenlemenin eşitlik ilkesini, kazanılmış hakların korunması ilkesini olumsuz etkilediği ve Anayasa'ya aykırı olduğu savıyla açılmış olan davanın, "Hukuk Devleti" ve "Hukukun üstünlüğü" ilkeleriyle olan yakın ilişkisi, hatta; 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 76. ve 95/21. maddeleri uyarınca davacının uğraşısının bu alanda olması nedeniyle, bu davanın açılmasında kişisel, meşru ve güncel bir menfaat bağının bulunduğu açıktır. Bu nedenle; davalı idarenin, Daire kararına karşı yaptığı usule ilişkin itirazın yerinde olmadığı düşünülmektedir.

Davalı idarenin, Daire kararına karşı esasa yönelik itirazına gelince;

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Yasası; orta öğrenimin, mesleki ve teknik eğitime ağırlık vererek öğrencilerin ilgi, istek ve yetenekleri ölçüsünde toplumun ihtiyaçlarına göre yükseköğretime, iş alanlarına ve hayata hazırlayan aralarında yatay ve dikey geçişler bulunan ve biribirini tamamlayarak bir sistem bütünlüğü içinde düzenlenmesini, genel, mesleki veya teknik nitelikteki ortaöğrenimlerini bitiren gençlerin, yetiştirdikleri yönde üniversitelere akademilere ve yüksek okullara girmelerinin sağlanmasını öngörmektedir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 45. maddesinde yer alan, mesleki-teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin; meslekleri ile ilgili bir alanda yükseköğretim kurumlarına girmek istemeleri halinde ek puan verilmesine, meslekleri ile ilgili olan önlisans programlarına sınavsız girebilmelerine ve bu okulları bitirdikten sonra dikey geçiş sınavı ile aynı alanda lisans programlarında okumalarına olanak tanınması yönündeki düzenlemeler ile, öğrencilerin mesleki ve teknik eğitime yönelmeleri teşvik edilmiş, böylece Milli Eğitim Temel Yasasının öngördüğü, belli bir mesleğe veya alana yönlendirme ile iligili temel amacın gerçekleştirilmesine çalışılmıştır.

Bu yönlendirme yapılırken, bireylerin öğrenim gördükleri mesleğin veya alanın dışında bir yükseköğrenim görmek istemeleri halinde önleri tamamen kapatılmamış, buna da olanak olarak tanınmıştır. Ancak, orta öğretim kurumlarından mezun olanların öğrenim gördükleri meslek ya da alanda öğrenim görmeleri yasanın asıl amacı olduğu için, bu amaca uygun olarak bireylerin meslekleri ya da alanları dışında eğitim görmek istemeleri halinde üniversite puanlarının hesabında düşük bir katsayı, tersine durumda ise daha yüksek katsayı uygulanacağına ilişkin 30.7.1998 günlü YÖK Genel Kurulu kararının uygulanmasına 1999 yılında başlanmış ve o tarihten bu yana uygulanmaktadır.

Öncelikle; bu alanda yapılan düzenlemelerin, mesleki ve teknik eğitimin özendirici nitelikte olması gerektiği hususunda ihtilaf bulunmadığını belirtmek gerekir.

Bununla beraber, uygulanmakta olan ve zaman içinde bir takım sonuçlar doğuran bir düzenlemenin değiştirilmesi ya da kaldırılması için hukuki düzende (ilgili yasalarda) veya maddi olayda bir değişiklik olması gerekir. Başka bir anlatımla, önceki uygulamayı ortadan kaldıran, yeni bir uygulama getiren düzenlemenin hukuken geçerli nedenlere dayanması gerekir.

Davalı idare, farklı katsayı uygulamasına geçilmesi ile birlikte mesleki ve teknik eğitime olan ilginin azaldığını, dava konusu düzenlemenin bu amaçla getirildiğini öne sürmüş ve bu savını desteklemek için belli bir dönemi kapsayan (1998-1999 eğitim-öğretim döneminden, 2002-2003 eğitim-öğretim dönemine kadar olan dönemi) sayısal verileri savunmasında kullanmıştır. Davalı idarenin savunmasında, mesleki-teknik otaöğrenim gören öğrenci sayılarına ilişkin son 5 yıla ait sayısal veriler ise yer almadığından, dava konusu işlemin kurulduğu tarihte geçerli olan gerçek durumun yansıtılmadığı görülmektedir.

Belirtilen durum karşısında, ortaöğretimde öğrenim görülen okula ve alana göre farklı katsayı uygulanmasının, mesleki ve teknik eğitime yönelmeyi olumsuz etkilediği, savının gerçekliği ve bilimsel bir temeli bulunmamaktadır.

Bununla birlikte yasal durumda da bir değişiklik söz konusu değildir.

Davalı idare, katsayı farkı uygulamasının mesleki ve teknik orta öğretim kurumları ile genel liseler arasında eşitsizliğe yol açtığını öne sürmüş ve dava konusu düzenleme ile bu eşitsizliğin giderileceğini savunmuştur.

İtiraz dilekçesinde ise, mesleki ve teknik ortaöğrenim kurumlarından mezun olanların, bu okullarda uygulanan müfredat nedeniyle katsayı farkı kaldırılsa dahi meslekleri ile ilgili olan alanların dışında bir yükseköğrenim kurumunu kazanmalarının çok zor olduğunu belirtilmiştir.

Bu husus; dava konusu düzenlemenin gerçek amacını (maksat unsurunu) ortaya koymakta olup, davalı idarenin bu kabulü bile tek başına dava konusu işlemin maksat unsuru yönünden hukuka aykırı olduğunu; düzenlemenin, kamu yararı amacıyla değil, mesleki eğitim veren ortaöğretim kurumları içinde yer alan ve 1739 sayılı Yasanın 32. maddesi uyarınca asıl amacı imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek olan imam hatip liselerinden mezun olanlara bir nevi ayrıcalık tanımak amacıyla getirildiğini göstermektedir.

Bu nedenle, dava konusu düzenleme eşitliği sağlamanın aksine imam hatip liseleri ile meslek liseleri arasında eşitsizliğe ve ayrımcılığa yol açacağı gibi genel liselerde okuyan ve farklı alanlara yönelen öğrenciler yönünden de eşitsizliğe yol açacak niteliktedir.

Dava konusu düzenleme sonucunda, mesleki ve teknik orta öğretimde okuyan öğrencilerin mesleki eğitimi ikinci plana atarak dershanelere yönelecekleri, bu durumun da öncelikle uygulama ağırlıklı olması gereken mesleki-teknik öğretimi olumsuz etkileyeceği de kuşkusuzdur.

Öte yandan, farklı katsayı uygulamasının dayanağı olan Yükseköğretim Kurulu'nun 30.7.1998 tarihli kararına karşı daha önce açılmış davaların tümü Danıştay Sekizinci Dairesi'nce reddedilmiş ve bu kararlar Danıştay idari Dava Daireleri Kurulu'nca onanarak kesinleşmiştir.

Böylece, farklı okul ve alanlarda ortaöğretim gören ve öğrenimleri sırasında farklı ders müfredatına göre öğrenim yaparak mezun olan bireylerin yükseköğretim kurumlarına girişi belirleyen sınavda farklı katsayı uygulamasına tabi tutulmasında hukuka ve hakkaniyete aykırılık bulunmadığı yargı kararları ile saptanmıştır.

Diğer taraftan, katsayı oranlarını belirlemede Yükseköğretim Kurulu'nun yetkili olduğu tartışmasız olup, bu husus Danıştay'ın önceki kararlarında da vurgulanmıştır. Bir konuda düzenleme yapmaya yetkili olunması, bu yetkinin hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığının iptal davası yoluyla yargısal denetimine engel oluşturmaz. Dolayısıyla düzenleme yapma yetkisinin olması, o konu ile ilgili Anayasa'ya ve yasalara dolayısıyla hukuka aykırı düzenleme yapma sonucunu doğurmayacağı gibi bu yetki kullanılarak alınan idari kararların yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden yargısal denetime tabi olduğu kuşkusuzdur.

Bu nedenle anılan yetki kullanılırken Anayasa'nın ve yasaların amacına ve ölçülülük ilkesine uygun hareket edilmesi ve kamu yararı amacının esas alınması gerekmektedir.

Açıklanan yasal ve hukuki durum karşısında, belirtilen amacın dışına çıkılarak, uygulanmakta olan eğitim sisteminin ana unsurlarından birini oluşturan, mezun olunan okul ve alana göre uygulanması gereken katsayı farkının tamamen ortadan kaldırılması ya da bu sonucu doğuracak şekilde etkisinin azaltılması olanaklı değildir.

Bununla birlikte, hukuken geçerli nedenlerin ortaya çıkması durumunda davalı idarece bu konuda bir düzenleme yapılması ihtiyacı doğduğunda ise yapılacak düzenlemenin ilgililerin mezun olduğu okulun ya da alanın dışında bir yükseköğretim kurumuna girişini fiilen kapatacak, ya da bunun aksine; yasanın öngördüğü yönlendirme amacını bertaraf edecek, eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacak, yargı kararlarını geçersiz kılacak şekilde orantısız ve sembolik nitelikte olmaması ve Anayasa'da yer alan temel ilkelere aykırılık taşımaması gerekmektedir.

Bu açıdan bakıldığında, dava konusu karar tesis edilirken belirtilen ilkelere uygun hareket edilmediği, görülmektedir.

Bütün bu açıklamaların ışığında, dava konusu düzenlemenin hukuka ve kamu yararı amacına uygun olmadığı sonucuna varıldığından, davalı idarenin Daire kararına yaptığı itirazın reddi gerekeceği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı ... Düşüncesi: Yükseköğretime girişte uygulanan katsayılarla ilgili davalı idarenin 21.07.2009 tarihli ve 1266 sayılı kararına karşı açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin 20.11.2009 tarihli ve 2009/6890 sayılı kararının itirazen incelenerek kaldırılması istenilmektedir.

Davaya konu kararla kaldırılan önceki katsayı uygulaması ile; mesleki program uygulayarak eğitim veren mesleki veya teknik liselerden mezun olanlara yükseköğretime girişte kendi alanları ile ilgili programı seçmeleri halinde 0,24'e kadar katsayı ile çarpılarak bulunan ağırlıklı ortaöğretim başarı puanı (A.O.B.P) ilavesiyle birlikte bulunan ek puan verilirken, genel programa göre eğitim veren liselerden mezun olan öğrencilere de yine kendi seçtikleri ortaöğretim alanları ile ilgili bir yükseköğretim programına yerleşmeleri sırasında 0,8 katsayı ile bulunan puanın (A.O.B.P) alınan ham puana ilavesiyle bulunan yerleştirme puanı verilmekte, genel liselerden mezun olmakla birlikte lisede seçtikleri alan dışında farklı bir yükseköğretim programına yerleşme halinde ise, 0,3 katsayısı ile çarpılarak bulunan (A.O.B.P) puanın ilavesi ile yerleştirme puanları hesaplanmakta idi.

Bu itibarla, hem mesleki veya teknik liselerden mezun olanlar hem de genel liselerden mezun olanlar ortaöğretimde yöneldikleri meslek veya alanla ilgili seçim yapmaları halinde; 1739 sayılı Kanunun 28 inci ve takibeden maddeleri ile 2547 sayılı Kanunun 45 inci maddesinde öngörülen ve sistematik olarak meslek veya alana yöneltmeyi düzenleyen ve idari uygulamalar ile de meslek lisesi veya genel lise alanı olarak somutlaşan "yöneltme" ilkesinin amacına uygun biçimde ilave veya yüksek çarpanlı katsayı ile ortaöğretimdeki seçimine uygun alanda yükseköğretim programının seçilmesi teşvik edilmekte ve idari istikrar ve güven ilkeleri uyarınca da öğrenciler tarafından , bu uygulama gözetilerek mesleki lise veya genel liselerde alan seçilegelmekte iken, sözü edilen Yasalarda yer alan "alana yöneltme" amaç ve ilkesine aykırı, idari istikrar ve güven ilkelerini zedeleyici biçimde davaya konu kararla 2010 yılından itibaren geçerli olacak şekilde düzenleme yapıldığı görülmektedir.

Bu nedenle, itiraz konusu kararda yer verilen savcı düşüncesinde belirtilen gerekçelerle, itiraz dilekçesinde ileri sürülen nedenler, Danıştay Sekizinci Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne ilişkin kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, itirazın reddi yönünde karar verilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava, Yükseköğretim Genel Kurulu'nun yükseköğretime girişte farklı katsayı puanı uygulamasının kaldırılmasına ilişkin 21.7.2009 günlü, 1266 sayılı kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılmıştır.

Danıştay Sekizinci Dairesi'nin 20.11.2009 günlü, E:2009/6890 sayılı kararıyla; Milli Eğitim Temel Yasası ile yeniden yapılandırılan eğitim sistemimizde, genel liselerle meslek liselerinin uygulanan program ve amaçları yönünden sahip oldukları farklılıklar gözetilerek, özellikle mesleki eğitimin milli eğitim sistemindeki yerinin ve işlerliğinin artırılmasını hedefleyen eğitim politikası doğrultusunda, ülkenin gelişen ve değişen ekonomik ve toplumsal gereksinimlerinin karşılanması için eğitim düzeyinin yükseltilmesinin amaçlandığı; bu doğrultuda, meslek liselerinde uygulanan eğitim-öğretim programının öncelikle belirli mesleklere yönelik ara insan gücü yetiştirecek şekilde düzenlendiği; genel liseler açısından ise böyle bir durumun söz konusu olmadığı; Yasanın genel gerekçesi ile ortaöğretimin amaç ve görevlerini belirleyen 28/2 maddesi ve "Yükseköğretime Geçiş" başlıklı 31. maddesinin birlikte değerlendirilmesinden, ortaöğretim kurumlarının farklılaşan eğitim-öğretim programlarının ilgilisine getirisinin ne olduğunun belirginlik kazandığı, Yasa'da ortaöğretim kurumlarının, öğrencileri yükseköğretime veya hem mesleğe hem de yükseköğretime hazırlayacağı kuralına yer verilmekle bu farklılaşmanın ilgilisine yönelik sonuçlarının ortaya konulduğu; böylece kuruluş amaçları doğrultusunda oluşturulan eğitim-öğretim programları ile genel liseler yükseköğretime, meslek liseleri hem mesleğe hem de yükseköğretime hazırlayan öğretim kurumları olarak eğitim sistemimizde yerini aldığı; 2547 sayılı Yasanın 45. maddesinde yer alan kuralların da Milli Eğitim Temel Yasasının bu öngörüsünü doğrular nitelikte olduğu, bu Yasa maddesi ile öğrencilerin bütün öğretim hayatlarının yansıması ve bir sonucu olarak seçecekleri yükseköğretim kurumlarının kendi alanları ile ilgili olmasını sağlamak bakımından teşvik edici düzenlemeler getirildiği; bu nedenle, ortaöğretim kurumlarının belirlenen niteliği ve bu kurumlardan yararlanma hakkının kullanımı için öngörülen düzenleme ile ulaşılan sonuçta ilgililerin hukuksal statülerinin de farklı olacağı, bir başka anlatımla, fırsat ve imkan eşitliğinin ruhuna ve amacına uygun olarak yönlendirme suretiyle kademelerden geçerek verilen haklardan eşit olarak yararlandırılmış olan bireylerin, bu eğitim kurumları içinde seçtikleri okul ve alan nedeniyle elde ettikleri hukuksal statünün farklı olmasının da kaçınılmaz olduğu; dava konusu karar ile Yükseköğretim Genel Kurulunca, 2010 yılında yapılacak olan yükseköğretim kurumlarına öğrenci seçme ve yerleştirme sınavlarından alınan puanlara göre yükseköğretim programlarına yerleştirme ile ilgili esasların belirlendiği, davacının bu karara yönelik iptal isteminin, dava dilekçesinin içeriği ve dava konusu kararda belirlenen kurallar birlikte değerlendirildiğinde, kararın 3., 4. ve 5. maddelerinin katsayı uygulaması ve bu uygulama ile belirlenecek puanlara yönelik olması nedeniyle istemin kararın diğer maddelerine yönelik olmadığı kabul edilerek inceleme ve değerlendirmenin bu maddeler açısından yapıldığı; 1999 yılından itibaren uygulamaya konulan sınav sistemindeki farklı katsayı uygulaması kararına karşı açılan davaların, bu uygulama ile ortaöğretimde başarılı olan öğrencilerin ve eğitim kurumlarının gerçekleştirdikleri düzeyin ayrı bir değerlendirme kapsamına alınarak eşitsizliğin önlenmesi ve öğrencilerin kendi ilgi, bilgi ve yeteneklerine göre yeni bir eğitim yaşamına geçirilmesi yoluna gidildiği; böylece, öğrencilerin okul ve alan seçimi sonucu oluşturdukları birikimlerinin farklı katsayılar uygulanmak suretiyle adil bir değerlendirmeye tabi tutulmasının amaçlandığı gerekçesi ile Dairelerince reddedildiği ve bu kararların, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından da onandığı; böylece genel veya meslek liselerinden oluşan ve öğretim sürecinin ikinci kademesini oluşturan ortaöğretim kurumlarına başlama, devam etme ve yükseköğretim kurumlarından yararlanma hususunda yargı kararlarıyla da istikrar kazanmış olan bir sistemin yerleştirildiği; dava konusu edilen kararın 3. maddesiyle, öğrencilerin öğrenim gördükleri okul ve alanlara göre bir ayrıma gidilmeyerek sınav puanının belirlenmesinde herkese eşit bir katsayı uygulaması öngürülmek suretiyle farklı hukuki statüdeki öğrencilerin aynı konumda değerlendirildiği ve Anayasal eşitlik kuralı ile çelişkili bir durumun yaratıldığı; bu uygulamanın hukuksal statüsü farklı olanları eşit koşullara tabi kılmak suretiyle hak kaybı ve ihlaline sebep olacağı; dava konusu kararın 4. maddesindeki düzenlemenin, 2547 sayılı Yasanın 45. maddesinde yer alan kuraldan kaynaklandığı ve şimdiye kadar uygulamanın bu şekilde devam ettirildiği, ancak bu madde ve kararın 5. maddesindeki puanlama sisteminin, 3. maddeye dayandırılmış olması nedeniyle hukuki geçerliliğinden söz etmeye olanak bulunmadığı; bu açıklamalar karşısında, milli eğitim sisteminin yönlendirmeye ilişkin kuralları ile 2547 sayılı Yasanın 45. maddesinde yer alan kurallar yürürlükte ve uygulanıyor iken bu kuralların uygulanmasını bertaraf edecek şekilde alınan dava konusu kararın, eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozacak nitelik taşıdığı ve uygulamada karşılaşılan sorunların giderilmesi amacının dışına çıkıldığının görüldüğü; bu durumda, dava konusu kararın 3., 4. ve 5. maddelerinin dayanağı yasa hükümlerine aykırı olduğu gibi eğitim sisteminin, hukuka uygun oldukları istikrar kazanmış yargı kararları ile de ortaya konulmuş olan amaç ve ilkelerine, hukuka ve hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu kararın 3., 4. ve 5. maddelerine yönelik olarak yürütmenin durdurulması isteminin kabulüne karar verilmiştir.

Davalı idare, davacı Baro Başkanlığının dava açma ehliyetinin bulunmadığını, dava dilekçesinin usulüne uygun olmadığını, ayrıca dava konusu işlemin, hukukun temel ilkeleri, kamu yararı ve hizmet gerekleri ile ülkenin ve ekonominin ihtiyaçları gözetilerek tesis edildiğini, bu nedenle Danıştay Sekizinci Dairesince verilen yürütmenin durdurulması yolundaki kararın usul ve esas yönlerinden hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve anılan kararın kaldırılmasını istemektedir.

İdari davalar, idarenin idare hukuku alanındaki işleyişiyle ilgili davalardır. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde idari dava türlerinin; a) İptal davaları, b) Tam yargı davaları, c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalar olduğu belirtilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin laik, demokratik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu hükmü yer almıştır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemlerinin hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda eşitliği gözeten, adaletli bir hukuk düzeni kurup sürdürmekle kendisini yükümlü sayan, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir. Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk Devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Yargı denetimi, hukuk devletinin "olmazsa olmaz" koşuludur.

Hukuk Devletinde idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun ve sonuçta idarenin hukuka bağlılığının yargısal denetimi iptal davaları yoluyla sağlanmaktadır.

2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, iptal davaları idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.

Bir iptal davasının açılabilmesi ve idari yargı mercilerinin bu davayı ön koşullar yönünden kabul edebilmesi için 2577 sayılı Yasa'nın 14. maddesi uyarınca dava dilekçeleri; a) görev ve yetki b) idari mercii tecavüzü c) ehliyet d) idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı e) süre aşımı f) husumet ve g) 3. ve 5. maddelere uygun olup olmadıkları yönlerinden sırasıyla incelenmekte, ilk inceleme sonucunda dilekçelerde yasaya aykırılık görülürse 15. maddedeki kararlardan biri verilmekte, yasaya aykırılık görülmediği takdirde dosya tekemmüle tabi tutulmaktadır. Dolayısıyla iptal davası açılabilmesinin ön koşullarından biri davacının objektif ve subjektif dava ehliyetinin olmasıdır. Danıştay'ın istikrar bulan kararlarına göre,davacının subjektif dava açma ehliyetinin bulunduğunun kabulü için idari kararın davacının meşru, şahsi ve güncel bir menfaatini ihlal etmesi gerekmektedir. İptal davalarında, dava konusu işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinin saptanması sadece davacının bu davada ehliyetinin (subjektif ehliyetinin) bulunduğu, dolayısıyla davanın esasının incelenmesine geçilebileceği sonucunu yaratmaktadır.

Uyuşmazlığın konusu ve davalı idarenin itirazı gözönüne alındığında menfaat ihlalinin "şahsiliği" üzerinde durulması zorunlu görülmüştür.

Konuya öğretideki açıklamalar ışığında baktığımızda, örneğin Prof.Dr. Ragıp Sarıca'nın 1949 yılında basımı yapılmış "İdari Kaza" adlı kitabında "Bir kere, bir menfaatin şahsi bir menfaat sayılabilmesi için iptali istenen kararın behemahal ve doğrudan doğruya davacı hakkında ittihaz edilmiş olması gerekmez. Karar bizzat davacı hakkında alınmamakla beraber ona dolayısıyla tesir ettiği takdirde, yine iptal davasına konu olabilir." (syf.36) denilmek suretiyle menfaatin "şahsiliği" kuralı tanımlanmış, öğretideki açıklamaların da bu güne kadar bu değerlendirme istikametinde devam ettiği gözlenmiştir.

Yargısal kararlar yönünden durumun değerlendirilmesine gelince; mülga 3546 sayılı Devlet Şurası Kanunu'nun 23. maddesinde, idari fiil ve kararlar aleyhine "menfaati" ihlal edilenler tarafından açılacak davaların Devlet Şurası dava dairelerinde görüleceği belirtilmiş, mülga 521 sayılı Danıştay Kanunu'nun 30. maddesinde, iptal davalarının menfaati ihlal edilenler tarafından açılacağı öngörülmüş, 2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yine iptal davalarının menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılabileceği hükme bağlanmış iken, 4001 sayılı Yasa'yla anılan madde değiştirilerek "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için, çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren hususlar hariç olmak üzere, kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları" hükmüne yer verilmiştir. Böylece çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren davalarda ne menfaat ihlali ne de hak ihlali koşulu aranmadan bu davaları herkesin açabilmesine olanak sağlanmış, bunun dışındaki davalarda ise, hak ihlali koşulu aranmıştır. Ancak, Anayasa Mahkemesi 10.4.1996 günlü, 22607 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 21.9.1995 günlü, E:1995/27, K:1995/47 sayılı kararıyla, idari işlemlere karşı iptal davası açabilmek için, idare hukukunun genel esaslarına aykırı biçimde, idari işlemin davacının "kişisel hakkını ihlal" etmiş olması koşulu getirilmesinin hak arama özgürlüğünü kısıtladığı ve birçok işleme karşı dava yolunu kapattığı, bu haliyle hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı gerekçesiyle düzenlemeyi Anayasanın 2. ve 36. maddelerine aykırı bularak iptal etmiş, bunun üzerine 8.6.2000 günlü, 4577 sayılı Yasa'nın 5. maddesiyle yapılan yeni düzenlemede, iptal davaları "İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaati ihlal edilenler tarafından açılan davalar" olarak tanımlanmıştır.

Kişisel menfaat ihlaline ilişkin Danıştay'ın kararlarına bakıldığında, olayın özelliğine göre farklılıklar gösterdiği gözlemlenmektedir. Kiracıların, belde sakinlerinin, derneklerin, sendikaların, meslek kuruluşlarının dava açma ehliyetleri yönünden yapılan yargısal yorumlar zaman içinde iptal davasının hukuk devletini sağlamanın en önemli unsurlarından biri olduğu gerçeğini dikkate alan bir seyir izlemektedir.

İptal davalarındaki subjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husustur. Dolayısıyla kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.

Bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları, iptal davası yoluyla idari yargı önüne getirmelerinin, idarenin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin sağlanmasıyla "Hukuk Devleti" nin gerçekleştirilmesine hizmet edeceği; soruna bu açıdan bakıldığında, idari yargıya özgü bir dava türü olan "iptal davası" nı açan gerçek veya tüzel kişilerin, dava açmakla ulaşmak istediği amaç bakımından klasik anlamda "davacı" dan farklı olduğu tartışmasızdır.

Aksi yönde bir anlayış, iptal davasının ön koşullarından olan "menfaat ihlali"ni "hak ihlali" ne yaklaşan bir tarzda yorumlama sonucu yaratır ki, bu durumun ne idari yargının varlık nedeni ile, ne de yasa koyucunun amacı ile bağdaşmayacağı açıktır.

Bir idari faaliyet ile, dava açma ciddiyetini sağlamaya yetecek ölçüde muhatap olup, menfaat ilgisini kuran kişi ve kuruluşlar, söz konusu faaliyetle ilgili idari işlemlerin iptali istemiyle dava açabilirler.

Davacı Baro olduğuna göre, kişisel menfaat ihlali kavramının Barolar yönünden değerlendirilmesine gelince;

1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinde; baroların avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak amacıyla kurulmuş meslek kuruluşları olduğu belirtilmiş iken 10.5.2001 günlü, 24398 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4667 sayılı Yasa ile 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76. maddesinde değişiklik yapılarak; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının biribirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, aynı Yasanın Baro Yönetim Kurulu'nun görevlerinin düzenlendiği 95. maddesine yine 4667 sayılı Yasayla eklenen 21. bentte de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirtilmiştir.

1136 sayılı Yasa'nın 76. ve 95/21. maddelerinde yapılan ve yukarıda açıklanan yasal değişiklikten sonra Baroların; mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip olduğu açıktır.

Değinilen Yasa değişikliğinden sonra Diyarbakır Barosu Başkanlığı tarafından 18.12.2002 günlü, 24967 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan "Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik"in bazı maddelerinin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Onuncu Dairesince verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 15.1.2004 günlü, E:2003/511, K:2004/13 sayılı kararı ile onanmış ve Baronun menfaati yasa değişikliğinden önceki kararlar gibi yorumlanmış ise de, süreç içinde yasal değişiklik Danıştay kararlarına yansımış ve Baro Başkanlıkları tarafından açılan davalarda Barolar açısından menfaat ilgisi daha geniş yorumlanmıştır.

Bu bağlamda;

1- Balıkesir Barosu Başkanlığı tarafından, 9.4.2006 günlü, 26134 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 303 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği'nin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle açılan davada; Danıştay Onuncu Dairesince verilen yürütmenin durdurulması isteminin reddine ilişkin karara davacı tarafından yapılan itiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 8.2.2007 günlü, E:2006/1583 sayılı kararıyla, dava konusu Tebliğ ile avukatlık mesleği ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadığı gibi, temel hak ve özgürlüklerin kullanımı açısından hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmayı ve korumayı gerektirecek bir düzenlemenin de bulunmadığı, bu nedenle davacı Baro'nun, bu davayı açmakta meşru, kişisel ve güncel bir menfaatinin etkilendiğinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle itirazın reddine karar verilmiştir.

2- İzmir Barosu Başkanlığı tarafından, Adalet Bakanlığı İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı'nın 3717 sayılı Yasa hükümleri ile Adli ve İdari Yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları ile diğer görevlilerine ödenmesi öngürülen yol gideri ve tazminata ilişkin usul ve esasları belirleyen 13.2.2006 günlü Genelgesi'nin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Onbirinci Dairesi'nce verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 22.10.2009 günlü, E:2006/4705, K:2009/1863 sayılı kararı ile onanmıştır.

3- Bursa Barosu Başkanlığı ve diğer bazı meslek odaları ile gerçek kişi davacılar tarafından, 20.1.2000 günlü Bakanlar Kurulu Kararı eki krokide belirlenen yerin "Uludağ Kış Sporları Merkezi" olarak ilanına ilişkin işleme karşı açılan davada; Danıştay Altıncı Dairesince Odalar yönünden davanın ehliyet yönünden reddine karar verilip, diğer gerçek kişi davacılar yönünden davanın esası incelenmek suretiyle verilen kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 6.6.2003 günlü, E:2002/925, K:2003/409 sayılı kararıyla, Bursa Barosu Başkanlığı'nın, yargı kararının uygulanmadığını öne sürerek dava konusu işlemin iptali istemiyle açtığı davada menfaat ilgisi bulunduğunun kabulü gerektiği gerekçesiyle Danıştay Altıncı Dairesinin ehliyet ret kararı sadece Bursa Barosu Başkanlığı yönünden bozulmuş, diğer meslek odaları yönünden ise onanmıştır.

4- Bursa Barosu Başkanlığı ve diğer meslek Odaları ile gerçek kişi davacılar tarafından, Orhangazi Açmatepe'de bulunan bazı parsellerin Çimento Fabrikası Sanayi Alanı olarak belirlenmesine dair 1/25.000 ölçekli plan değişikliğine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı işleminin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Altıncı Dairesi'nce Bursa Barosu Başkanlığı ve diğer Odalar yönünden davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş ve bu kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 29.4.2004 günlü, E:2001/553, K:2004/528 sayılı kararıyla; hukukun üstünlüğünü ve kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğü taşıyan meslek kuruluşu olan Bursa Barosu Başkanlığı tarafından, dava konusu plan değişikliği sonucunda Orhangazi-İznik yöresinin bitki örtüsü ve doğal görüntüsünün bozulacağı, kurulması öngörülen tesisin çevreye zarar vereceği iddialarıyla dava açılmış olması nedeniyle dava açma ehliyeti bulunduğu gerekçesiyle davacı Baro Başkanlığı yönünden ehliyet ret kararı bozulmuş, diğer Meslek Odaları yönünden ehliyet ret kararı onanmıştır.

5- İzmir Barosu Başkanlığı tarafından, İzmir İli, Bergama İlçesi, Narlıca Köyü mevkii sınırları içinde bir yabancı firma tarafından siyanürle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Altıncı ve Sekizinci Daireleri Müşterek Kurulu'nca verilen davanın ehliyet yönünden reddine ilişkin karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 7.10.2004 günlü, E:2004/2163, K:2004/788 sayılı kararı ile ve yine hukukun üstünlüğünü savunmakla görevli bulunan Baronun, yargı kararının uygulanmadığını ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü Bakanlar Kurulunca alınan prensip kararı ile menfaat ilgisinin bulunduğundan dava açma ehliyetinin bulunduğu gerekçesiyle bozulmuştur.

6- İstanbul Barosu Başkanlığı tarafından, 13.7.2001 günlü, 24461 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sağlık Bakanlığı Meslek Liseleri Ödül ve Disiplin Yönetmeliği'nin bazı maddelerinin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesi'nce davacı Baro Başkanlığı'nın dava açma ehliyeti bulunduğu kabul edilerek davanın esası incelenerek verilen kararın temyizi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun, 7.4.2005 günlü, E:2003/417, K:2005/234 sayılı kararıyla; hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmakla görevli bulunan Baronun, dava konusu Yönetmelik hükümleri ile Anayasanın eşitlik ilkesinin, kişinin dokunulmazlığı ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı ilkesinin, temel hak ve özgürlüklerin ancak Yasayla sınırlanabileceği ilkesinin ihlal edildiğini, öğrenim özgürlüğünün engellendiğini öne sürerek bakılan davayı açtığı gözönünde bulundurulduğunda, iptalini istediği Yönetmelik hükümleri ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olduğu gerekçesiyle davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu kabul edilerek temyiz başvurusu esastan incelenmek suretiyle karar verilmiştir.

7- Diyarbakır Barosu Başkanlığı tarafından, 2002-2003 öğretim yılı ders bitimine kadar "Ermeni iddialarının asılsız olduğu" temasını işleyen konferanslar ve kompozisyon yarışması düzenlenmesine yönelik Milli Eğitim Bakanlığı'nın 14.4.2003 günlü Genelgesi'nin iptali istemiyle açılan davada; Danıştay Sekizinci Dairesince davacı Baro Başkanlığı'nın dava açma ehliyeti bulunduğu kabul edilerek davanın esası incelenmek suretiyle verilen kararın temyizi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 16.5.2007 günlü, E:2004/2274, K:2007/921 sayılı kararıyla; Baro Başkanlığı'nın 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 76. ve 95/21. maddelerine dayalı olarak hukukun üstünlüğünü ve insan hakları ilkesini bertaraf edici nitelik taşıdığını öne sürdüğü dava konusu Genelge'nin iptali istemiyle dava açabileceği kabul edilerek temyiz başvurusu esastan incelenmiştir.

Yukarıda değinilen Danıştay kararları ışığında konuya bakıldığında; Avukatlık Yasası'nda yapılan değişiklikten sonra açılan davalarda dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptanırken, iptal davasının genel amacının yanı sıra dava konusu idari işlemin niteliği, bu işlemin hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkesini etkileyip etkilemediği, genel kamu yararı, Anayasa ile koruma altına alınan eşitlik, kişinin dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gibi temel insan haklarının ihlal edilip etmediğine ve yargı kararlarının uygulanmaması veya geçersiz kılınması gibi hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir durumun söz konusu olup olmadığına bakılarak menfaat ilgisinin olaya özgü, ancak daha geniş yorumlandığı görülmektedir.

Dava konusu uyuşmazlıkta; dava konusu karar ile yükseköğretime girişte bir sistem getirilmekte ve bu düzenlemeyle ülkenin eğitim sisteminin bütünü etkilenmektedir.

Dava konusu kararın bu özelliği nedeniyle genel kamu yararı ile ilgili bulunduğu açıktır. Eşitlik ilkesinin zedelendiği, kazanılmış hakların çiğnendiği, Anayasa'ya ve yasalara aykırı düzenleme yapıldığı, yargı kararlarının uygulanmadığı savıyla açılan bu davada, işlemin hukuki niteliği ile hukukun üstünlüğünü koruma görev ve yükümlülüğü bulunan davacı Baro Başkanlığı'nın iddiaları birlikte dikkate alındığında davacının dava konusu kararla menfaat ilgisinin bulunduğuna, Danıştay İkinci Dairesi Üyesi Yüksel Öztürk'ün; "Üniversiteye giriş sınavlarında etkili olacak katsayı puanı uygulaması ile ilgili dava konusu kararla avukatlık mesleği ile ilgili herhangi bir düzenleme yapılmadığı, dolayısıyla dava konusu kararın davacı Baro Başkanlığının görev alanı ile ilgili olmamasının yanında, bir meslek örgütünün üyelerinden bağımsız düşünülemeyeceği, dava konusu kararla davacı Baro Başkanlığının üyelerinden menfaati olumlu etkilenenler olabileceği gibi olumsuz etkilenenlerin de olabileceği, bu açıdan üyelerinin ortak menfaatinin etkilenmesi koşulunun da olayda bulunmadığı, Baroların hukukun üstünlüğünü savunma görevinin ise avukatlık mesleğinin geliştirilmesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinden davacı Baro Başkanlığı'nın dava açma ehliyetinin bulunmadığı" yolundaki oyuna karşılık oyçokluğu ile karar verilip, dava dilekçesinde açıkca "Yükseköğretim Kurulu'nun katsayı puanı uygulamasını kaldırma kararı" nın iptalinin istendiği belirtilmiş olduğundan, dava dilekçesinin içeriği ve dava konusu kararda yer alan kurallar birlikte değerlendirildiğinde, davacının anılan isteminin dava konusu kararın 3., 4. ve 5. maddelerine yönelik olduğunun anlaşılması karşısında, davalı idarenin dava dilekçesinin usulüne uygun olmadığı, istemin açık ve anlaşılır olmadığı ve işlem tesisi niteliğinde yargı kararı verildiği yolundaki usule ilişkin diğer itirazları da yerinde görülmeyerek, Daire kararına yapılan itirazın esastan incelenmesine geçildi:

Yükseköğretim Genel Kurulu'nun dava konusu kararının 3. maddesinde; yerleştirme puanlarının hesaplanmasında "Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanları" nın "0.15" katsayı ile çarpılacağı, 4. maddesinde, adaylardan öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanların kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde "Ağırlıklı Ortaöğretim Başarı Puanları"nın "0.06" ek katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan değerin 3. maddeye göre hesaplanan yerleştirme puanına ekleneceği, 5. maddesinde de meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için, bir LYS puan türünün yanı sıra bir de YGS puan türünün belirleneceği, meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın adayların bu programlara yerleştirilmesinde bu iki tür puandan büyük olanının esas alınacağı düzenlemesine yer verilerek öğrencilerin öğrenim gördükleri okul ve alanlara göre bir ayrıma gidilmeyerek sınav puanının belirlenmesinde herkese eşit katsayı uygulanması öngörülmekte ve bu suretle 1999 yılından bu yana uygulanan sistemden vazgeçilmektedir.

Yapılan bu düzenlemenin dayanağı 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 45. maddesi olduğundan, öncelikle anılan Yasal düzenleme süreci üzerinde durulmasına gerek görülmüştür.

4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kununu'nun yürürlüğe girmesiyle uygulanan ilk sistemde adayların yükseköğretim kurumlarına yerleştirme puanları ÖSS sınavı puanı, ÖYS sınavı puanı ve ortaöğretim başarı puanı esas alınarak hesaplanmış ve adayların ortaöğretim başarı puanlarına aynı katsayı uygulanmıştır.

2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesinde 17.8.1983 tarihli ve 2880 sayılı Yasa'nın 26. maddesiyle yapılan değişiklikle; bir mesleğe yönelik programlar uygulayan liselerin mezunlarının, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek aynı alanda bir yükseköğretim kurumuna girerken, başarı notlarının ayrıca tespit edilecek bir katsayı ile çarpılmak suretiyle değerlendirilerek giriş sınavı puanlarına ekleneceği yolundaki hüküm ile meslek lisesi mezunlarına alanları ile ilgili yükseköğretim kurumlarını tercih etmeleri halinde ek puan verilmesi uygulaması getirilmiş, ortaöğretim başarı puanının yükseköğretim puanına belli oranda etkili olması yönündeki önceki uygulama ise devam ettirilmiş, ayrıca belli sanat dallarında üstün kabiliyeti olduğu tespit edilen öğrencilerin ilgili dalda eğitim yapmak kaydıyla Yükseköğretim Kurulunca düzenlenen esaslara göre belirlenecek özel yöntemlerle yükseköğretim kurumlarına alınabileceği hükmü getirilmiştir.

İki aşamalı olarak uygulanan sınavların sonuçları ile elde edilen başarı arasında sıkı bir bağ bulunduğunun belirlenmesi üzerine Yükseköğretim Kurulu'nun 30.7.1998 günlü, 98.8.90 sayılı kararıyla tek aşamalı sınav uygulamasına geçilmiştir. Yine aynı kararla, sözel, sayısal ve eşit ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının hesaplanmasında farklı katsayı uygulamasına başlanmıştır. Bunun sonucu olarak sınav sonuçlarının değerlendirilmesinde, adayların ortaöğretimdeki başarıları dikkate alınmış, Yükseköğretim Kurulu'nun uygun göreceği ilkeler çerçevesinde hesaplanacak ortaöğretim başarı puanı, ek puan olarak giriş sınav puanına eklenmiştir. Orta öğretim başarı puanının hesaplanmasında, ortaöğretimdeki alanlarla ilgili yükseköğretim programlarına yerleştirme yapılırken daha yüksek katsayı uygulanmıştır. Ayrıca, mesleki ve teknik ortaöğretimi özendirmek için bir mesleğe yönelik program uygulayan liseleri bitirenlere, aynı alandaki yükseköğrenimi seçmeleri durumunda ek puan uygulaması getirilmiştir.

Yükseköğretim Kurulu'nun değinilen kararına karşı Danıştay Sekizinci Dairesinde bir çok dava açılmış ve Dairece verilen ret kararları Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nca onanmıştır. Örneğin, İmam Hatip Lisesi mezunu olan bir davacı tarafından alan seçmede ağırlıklı ortaöğretim başarı puanının hesaplanmasına ilişkin Yükseköğretim Kurulu'nun değinilen kararı ile bu karar uyarınca 2000 yılı öğrenci seçme sınavı sonucunda hakkında yapılan yerleştirme işleminin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Sekizinci Dairesinin 11.2.2002 günlü, E:2000/4819, K:2002/893 sayılı kararıyla; dava konusu kararla ikinci basamak sınavının kaldırıldığı, ortaöğretim başarı puanının hesaplama yönteminin değiştirildiği, Lise 2. sınıfta seçilen alanla ve meslek lisesi ile ilgili dalda yükseköğretim programlarını seçenlere ek puan verildiği, Hukuk Fakülteleri ile Kamu Yönetimi, Siyaset Bilimi Programlarına Türkçe-Matematik ağırlıklı puana göre yerleştirme esasının getirildiği,yapılan düzenleme ile ülkenin gelişen ekonomik ve toplumsal gereksinimlerinin karşılanması amacının güdüldüğünün anlaşıldığı, ortaöğretimde başarılı olan öğrencilerin ve eğitim kurumlarının gerçekleştirdikleri düzeyin ayrı bir değerlendirme kapsamına alınarak eşitsizliklerin önlenmesi ve öğrencilerin kendi ilgi, bilgi ve yeteneklerine göre yeni bir eğitimin yaşama geçirilmesi yoluna gidildiği, getirilen düzenlemenin eğitim ilkelerinin öngördüğü amaca ve kamu yararına aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve bu karar temyiz incelemesi sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 9.12.2004 günlü, E:2002/556, K:2004/1966 sayılı kararı ile onanmıştır.

Yine meslek lisesi mezunu olan bir davacı tarafından meslek lisesi mezunlarının alanları dışındaki fakültelere girişlerinde AOÖBP'nın 0.5 yerine 0.2 katsayı ile çarpımına ilişkin düzenlemeye bağlı olarak 2001 yılı öğrenci seçme sınavında 1. tercihi olan Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesine girmesi gerekirken 9. tercihi olan Atatürk Üniversitesi Fen Bilgisi öğretmenliğine girmesi sonucunu doğuran işleme karşı açılan davada, Danıştay Sekizinci Dairesinin 23.12.2002 günlü, E:2001/3391, K:2002/6267 sayılı kararıyla; gelişen ekonomik ve sosyal ihtiyaçları karşılamak ve uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek amacıyla yeni bir istem getirilmesinin Yükseköğretim Kurulu'nun Anayasadan ve 2547 sayılı Yasa'dan kaynaklanan görevi olduğu, getirilen sistemle öğrencilerin lisenin ilk yıllarından itibaren kendi bilgi, yetenek ve ilgileri gözönünde tutularak daha dikkatli bir alan seçimine yönlendirmenin gözetildiği, yönlendirildikleri alandaki ortaöğrenimlerine ağırlık verilerek daha derinliğine bilgi ve beceri kazanmanın teşvik edildiği, hukuk mantığının, matematiksel kavrayış ve düşünmeyle yakından ilgili olması ve Hukuk Fakültesi Dekanlarının da bu yolda görüş bildirmeleri nedeniyle hizmet gereğinin yerine getirilmesi için Hukuk Fakülteleri ile Kamu Yönetimi, Uluslararası İlişkiler ve Siyaset Bilimi Programlarına sosyal ağırlıklı puan yerine Türkçe - Matematik ağırlık puana göre yerleştirme esasının getirildiği, davacının kendi alanı ile ilgili bir program seçmeyerek başka bir alanı seçmesi nedeniyle Ağırlıklı Orta Öğretim Başarı Puanının 0.5 yerine 0.2 katsayı ile çarpılması sonucu hesaplama yapılarak puanının bulunduğu, bu uygulama ile öğrencilerin, ilgi ve yeteneklerine göre uzmanlaşabilecekleri alanları seçmek ve bu alanlarda başarılı olmayı amaç edindiği, yapılan işlemde, kamu yararı ve hizmet gereklerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve bu karar da yine Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun 9.12.2004 günlü, E:2003/869, K:2004/1969 sayılı kararı ile onanmıştır.

Görüldüğü gibi değinilen kararlarda Yükseköğretim Kurulunun yükseköğretime girişte farklı katsayı belirleme yetkisinin bulunduğu belirtilmiş, ayrıca farklı katsayı uygulamasında hukukun temel ilkelerine, Anayasa'ya ve ilgili yasalara aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

İdari işlemler, 2577 sayılı Yasa'nın 2. maddesi gereğince yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka uygunluk denetimine tabi tutulmaktadırlar. Bir işlemin yetkili bir organ tarafından mevzuatta öngörülen yönteme göre tesis edilmesinin, bu işlemin sebep, konu ve maksat unsurları yönünden de hukuka uygun olduğu sonucunu yaratmayacağı tartışmasızdır. Dolayısıyla Yükseköğretim Kurulu'nun katsayı belirlemede yetkili organ olduğunun saptanmasının, bu idari merci tarafından tesis edilen düzenleyici işlemin, idari işlemlerin yukarıda belirtilen diğer unsurları yönünden de hukuka uygun olduğu sonucunu yaratmayacağı açıktır.

Yükseköğretim Kurulu tarafından 1998 yılında alınan karara göre uygulama devam etmekte iken 29.6.2001 tarihli ve 4702 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesine (d) , (e) ve (f) bentleri eklenmiş ve (e) bendi ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya buna en yakın programın uygulandığı meslek yüksekokullarına sınavsız olarak yerleştirilebilmeleri, ayrıca sınavsız olarak meslek yüksekokullarına devam ederek mezun olan öğrencilerin yüzde onundan az olmamak üzere ayrılacak kontenjanlara göre alanlarındaki lisans programlarına dikey geçiş yapabilmeleri olanağı getirilmiş; (f) bendinde ise, mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından herhangi birini bitirip de mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki bir yükseköğretim programına girmek isteyen öğrencilerin, üniversite giriş sınavlarına başvurabilecekleri belirtilmiştir.

Maddenin (e) bendiyle yapılan düzenlemeye ilişkin gerekçede, mesleki-teknik ortaöğretim programı mezunlarının mühendisliklere geçişleri ile ilgili yolun açıldığı ifadesine yer verilmiştir.

Öte yandan, anılan 4702 sayılı Yasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmesi sırasında, (21. Dönem 3. Yasama Yılı 128. Birleşim 29 Haziran 2001 Cuma günü) bazı milletvekilleri tarafından anılan yasa tasarısının 2. maddesinin (f) bendinde yer alan "Üniversite giriş sınavlarına girebilirler" ibaresinden sonra gelmek üzere "...sınav sonucu yerleştirilmelerinde normal lise mezunlarıyla aynı kriterlere göre değerlendirilirler" ifadesinin eklenmesi yolunda verilen önerge TBMM Genel Kurulu'nca kabul edilmemiştir.

4702 sayılı Yasa'nın genel gerekçesinde; sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra, ortaöğretimin bir sistem bütünlüğü içinde mesleki ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılmasının öneminin arttığı, mesleki ve teknik orta öğretim kurumları ile meslek yüksekokulları arasında program bütünlüğü ve devamlılığının sağlanması, çağın gereklerine uygun olarak yatay ve dikey geçişleri yeniden düzenleyen esnek bir yapıda sistemin geliştirilmesinin önem arz ettiği, 15. ve 16. milli eğitim şuralarında alınan kararlar ile 7. ve 8. Beş Yıllık Kalkınma Planlarında yer alan ilke, hedef ve politikalar gereğince, ilköğretimden orta öğretime geçişin yeniden düzenlenmesi ile ortaöğretimin mesleki ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yapılandırılması gerektiği belirtilmekte, 2. maddesinin gerekçesinde de; mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarının herhangi birini bitirenlerin mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki yükseköğretim programlarına gitmek istemeleri halinde üniversite giriş sınavlarına girebilmelerine olanak tanındığı ifade edilmektedir.

Yasa'nın gerekçesi ve 2. maddenin (f) bendi ile ilgili olarak verilen önergenin reddedildiği hususu birlikte dikkate alındığında; yasa koyucunun, 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesindeki düzenleme ile mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından herhangi birini bitirip de mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki bir yükseköğretim programına girmek isteyen öğrencilere genel liselerle eşit katsayı uygulanmasını öngörmediği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, 4702 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle birlikte farklı katsayı uygulanmasının yasa değişikliği yapılmadan idari kararla kaldırılmasının hukuken olanaklı olmadığı dikkate alınarak, 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesinde değişiklik öngören bir yasa tasarısı hazırlanmış ve TBMM Genel Kurulu'nda 13.5.2004 gününde kabul edilen 5171 sayılı "Yükseköğretim Kanunu ve Yüksek Öğretim Personel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun" ile 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesinin (a) bendinde değişiklik yapılarak genel liseler ile mesleki ve teknik liseler arasındaki katsayı farkının kaldırılması, buna karşılık sayısal, sözel ve eşit ağırlık programları arasındaki katsayı farkının ise katsayı oranları da belirlenmek suretiyle devam ettirilmesi yönünde düzenleme yapılmış, ancak Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayarak iade edilmesi üzerine bu değişiklik yasalaşamamıştır.

Görüldüğü üzere 1998 yılında alınan ve metnine yukarıda yer verilen Yükseköğretim Kurulu'nun Danıştayca hukuka uygun bulunan kararından sonra mevzuatımızda bu kararın aksine yapılmış bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bir başka anlatımla, 1998 yılı Yükseköğretim Kurulu kararı ile ilgili davalarda gerek Danıştay Sekizinci Dairesi gerekse İdari Dava Daireleri Genel Kurulu tarafından verilen kararlarda yapılan hukuki değerlendirmeler bugün için de geçerliliğini sürdürmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 10. maddesine göre, "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." Bu madde ile amaçlanan mutlak değil hukuksal eşitliktir. ?Yasa önünde eşitlik? ilkesi yasalar karşısında herkesin eşit olmasını, ayırım yapılmamasını, kimseye ayrıcalık tanınmamasını gerektirir. Durumlarındaki farklılıklar kimi kişi ve toplulukların değişik kurallara bağlı tutulmasına neden olabilirse de farklılık ve özelliklere dayandığı için bu tür düzenlemeler eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz. Anayasa'nın 17. maddesinin ilk fıkrasında, herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 5. maddesinde de kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Devletin bu yükümlülüğünü eşitlik ilkesini gözeterek hiçbir ayırım yapmadan herkes için geçerli olacak biçimde yerine getirmesi gerektiğinde duraksamaya yer yoktur.

Anayasa'nın 42. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devlet'in gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim kurumları açılamayacağı belirtilerek, laiklik ilkesine uygun eğitim ve öğretim öngörülmüş, eğitim ve öğretim özgürlüğünün Anayasa'ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı vurgulanmıştır. 42. maddenin amacı, kapsamlı ve nitelikli öğretim programlarıyla toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmaktır.

Anayasa'nın 130. maddesinde ise üniversitelerin kuruluş amacının, çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde ulusun ve ülkenin gereksinimine uygun insan yetiştirmek olduğu belirtilmiştir.

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun 24. maddesinde 4306 sayılı Yasa'nın 5. maddesi ile yapılan değişiklikle 1997 yılında sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra, öğretimin, bir sistem bütünü içinde mesleki ve teknik eğitim ağırlıklı olarak yeniden yapılandırılmasının önemi daha da artmıştır. Nitekim 1739 sayılı Yasa'nın 26. maddesinde, orta öğretimin, ilk öğretime dayalı en az üç yıllık öğrenim veren genel, meslekî ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsadığı, 27. maddesinde, ilk öğretimi tamamlayan ve orta öğretime girmeye hak kazanmış olan her öğrencinin, orta öğretime devam etmek ve orta öğretim olanaklarından ilgi, eğilim ve yetenekleri ölçüsünde yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş, 28. maddesinde, öğrencileri, çeşitli program ve okullarla ilgi, eğilim ve yetenekleri ölçüsünde ve doğrultusunda yüksek öğretime veya hem mesleğe hem de yüksek öğretime veya hayata ve iş alanlarına hazırlamak ortaöğretimin amaç ve görevleri arasında sayılmış, 29. maddesinde ortaöğretimin çeşitli programlar uygulayan liselerden oluştuğuna işaret edilmiştir.

Aynı Yasa'nın 30. maddesinde, "Yöneltme ilköğretimde başlar; yanılmaları önlemek ve muhtemel gelişmelere göre yeniden yöneltmeyi sağlamak için ortaöğretimde de devam eder. Yöneltme esasları ve çeşitli programlar veya ortaöğretim okulları arasında yapılacak yatay ve dikey geçiş şartları, Milli Eğitim Bakanlığınca düzenlenir."; "Yüksek Öğretime Geçiş" başlıklı 31. maddeside, "Lise veya dengi okulları bitirenler, yükseköğretim kurumlarına girmek için aday olmaya hak kazanır. Hangi yükseköğretim kurumlarına, hangi programları bitirenlerin nasıl girecekleri, giriş şartları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilir." düzenlenmesine yer verilmiş, Yasa'da özel olarak düzenlenen imam-hatip liseleri ise 32. maddede; imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığı'nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem de meslekle ilgili yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumları olarak tanımlanmıştır.

Diğer yandan 1739 sayılı Yasa'nın 35. maddesinin 1. fıkrasında "Yükseköğretim amaç ve görevlerinin, milli eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak, öğrencileri ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda yurdumuzun bilim politikasına ve toplumun yüksek seviyede ve çeşitli kademelerdeki insan gücü ihtiyaçlarına göre yetiştirmek" hükümleri yer almıştır.

Sekiz yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra 1739 sayılı Yasa'nın yukarıda açıklanan hükümleri çerçevesinde eğitim ve öğretim hakkının herkese fırsat ve imkan eşitliği dahilinde sunulabilmesi için ilgi, yetenek ve eğilimleri farklı olan öğrencilerin bu özelliklerine en uygun eğitim kurumlarına ve alanlara yönlendirilmesinin sağlanması zorunlu hale gelmiştir.

Nitekim yukarıda da değinildiği gibi 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun öngördüğü bu amacı gerçekleştirmek için Yükseköğretim Kurulu'nun 30.7.1998 tarihli ve 98.8.90 sayılı kararı ile; sözel, sayısal ve eşit ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının hesaplanmasında farklı katsayı uygulamasına geçilmiş, adayların ortaöğretimdeki alanları ile ilgili yükseköğretim programlarına yerleştirilirken daha yüksek, alanları dışında yükseköğretim programlarına yerleştirme yapılırken ise daha düşük katsayı uygulanması, ayrıca yine 2547 sayılı Yasanın 45. maddesi hükmü uyarınca bir mesleğe yönelik programı uygulayan liseleri bitirenlere, aynı alandaki yükseköğretimi seçmeleri halinde ek puan verilmesi öngörülmüş olup, yukarıda açıklandığı üzere bu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır. Dolayısıyla farklı katsayı uygulamasını kaldıracak idari düzenlemelerin kesinleşmiş yargı kararlarına aykırılık oluşturacağı açıktır. Oysa, Anayasa'nın 138. maddesi gereğince idare yargı kararlarına uymak zorunda olduğu gibi idarenin bu kararların sonuçlarını değiştirmesine de olanak bulunmamaktadır.

İtiraz dilekçesinde davalı idare tarafından da belirtildiği gibi esas olan öğrencilerin mesleki ve teknik öğretime yönlendirilmesidir. Mesleki ve teknik eğitimin amacı dikkate alındığında belirlenecek katsayının da bu amaca yönelik bir unsur olduğu anlaşılmakla, mesleki-teknik eğitim görenlere kendi alanlarına yönelik tercihlerinde daha fazla katsayı uygulanması eşitliğe aykırı olmadığı gibi genel liselere de yükseköğretime girişte, farklı bir katsayı uygulanması da eşitsizliğe neden olmayacaktır. Aksi bir yorum, mesleki-teknik öğretimi işlevsiz kılacak, genel liselerin aleyhine bir durumun gerçekleşmesine de neden olacaktır.

Öte yandan, mesleki-teknik liseler ile ilgili düzenleme yapılırken Anayasa ve 1739 sayılı Yasa'nın yanısıra devrim yasalarından olan Tevhidi-i Tedrisat Kanunu hükümlerinin de gözönünde bulundurulması zorunludur. Mesleki-teknik liseler sadece teknik öğretim veren liseler olmayıp, imam hatip liseleri de bir meslek lisesidir. Tevhid-i Tedrisat Kanununa göre imam hatip liseleri imamlık, hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere kurulmuş liselerdir.

Dolayısıyla mesleki-teknik öğretimden üniversiteye geçişi düzenlemek amacıyla getirilen sistemde, imam hatip liselerinin bu fonksiyonlarının da gözönünde tutulması yasal bir zorunluluktur.

Anayasa'nın 174. maddesine göre devrim yasalarının hiçbir hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilemeyecek ve yorumlanamayacaktır. Dolayısıyla bu konuya ilişkin düzenlemede Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükmünün ihmal edilmesi Anayasa'ya açık bir aykırılık teşkil edecektir.

Davalı idare itiraz dilekçesinde; mesleki-teknik öğretim programının müfredatı itibariyle bu lise mezunlarının zaten üniversite sınavlarında başarılı olamayacağını belirtmektedir. İdarenin meslek liselerinin eğitim müfredatını değiştirmeden kendi ifadesiyle zaten gerçekleşmesi olanaksız bir amaç için düzenleme yapmasının hukuken kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır.

Mesleki-teknik liseden mezun olan kişilerin üniversiteye girebilmelerinin de Yasanın bir gereği olduğu tartışmasızdır. Değinilen lise mezunlarına genel lise mezunlarıyla girdikleri sınavda farklı katsayı uygulanması yukarıda yapılan açıklamalar karşısında hukuka uygun ise de; bu farklılığın ölçülü (idari işlemden beklenen amaç ile kullanılan araç arasında adil bir denge) olması gerektiğinde de kuşku bulunmamaktadır. İdare bu konuda yapacağı düzenlemede ölçülülük ilkesini dikkate almalıdır. Ölçülülük ilkesi dikkate alınarak belirlenecek olan katsayı, temel ilkeleri yukarıda açıklanan eğitim sisteminin örgütleniş biçimindeki bütünlüğü bozmamalı, alan/bölüm, mesleki eğitim, genel lise eğitimi gibi ayrımları ve yargı kararlarını geçersiz kılacak nitelikte olmamalıdır.

Konunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı çerçevesinde değerlendirilmesine gelince;

Biri teknik lise diğeri imam hatip lisesi öğrencisi olan T. Akat ve S. Kaynar tarafından, Yükseköğretim Kurulu'nun 30.7.1998 tarihli katsayı kararının eğitim hakkını ihlal ettiği ve ayrımcılığa yol açtığı ileri sürülerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İkinci Dairesinde "T. Akat S. Kaynar Türkiye Davası" olarak görülen (Başvuru no:34740/04, 2399/06) davada AİHM'nin vermiş olduğu 12 Mayıs 2009 tarihli kısmi kabuledilebirlik kararında; meslek lisesi mezunlarının yükseköğretime giriş sınavında meslekleri ile ilgili olan programlar dışında farklı bir alanda tercihte bulunmaları halinde farklı katsayı uygulamasının eğitim haklarını ihlal etmediğine, ayrımcılığa yol açmadığına ve bu anlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bir uygulama olmadığına karar verilmiş ve meslek lisesi mezunu olan başvurucuların bu yöndeki başvuruları kabul edilemez bulunmuştur.

Bu itibarla; Danıştay kararları, AİHM'nin anılan kararı ve belirtilen Anayasal ve yasal durum karşısında, farklı okul ve alana yönlendirilen bireylere üniversiteye giriş sınavında farklı katsayı uygulanmasının ulusal hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olmadığı açıktır.

Yukarıdan beri yapılan açıklamalar karşısında, Danıştay Sekizinci Dairesi kararında da belirtildiği gibi, katsayıyı eşitleyen dava konusu düzenlemenin 3. maddesinde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Bu değerlendirmenin genel liseler içindeki farklı alanla (sayısal, sözel, eşit ağırlık v.b.) ilgili katsayı eşitlemesini de kapsadığı tartışmasızdır.

Düzenlemenin 4. maddesinde, mesleki-teknik öğretim programlarını bitirenlerin kendi alanlarıyla ilgili tercihte bulunmaları halinde verileceği öngörülen ek katsayı uygulamasında hukuka aykırılık bulunmamakta ise de, bu ek katsayının 3. maddede düzenlenen katsayı oranıyla toplanarak uygulanacak olması ve 3. maddedeki düzenlemenin de hukuka aykırı bulunmuş olması karşısında, 4. maddede de bu nedenle hukuka uygunluk görülmemiştir.

Dava konusu kararın 5. maddesi ile getirilen düzenlemenin yine hukuka aykırı bulunan 3. madde ile bağlantı kurularak uygulanacak olması nedeniyle bu maddenin de hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun değişik 27. maddesinde öngörülen ve yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için gerekli olan koşulların gerçekleşmiş olduğu dikkate alınarak yürütmenin durdurulması isteminin kabul edildiği anlaşıldığından ve davalı idarece öne sürülen hususlar, bu kararın kaldırılmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, davalı idare itirazının esasta ve gerekçede oyçokluğu ile REDDİNE, 2577 sayılı Yasa'nın 27/4. maddesi gereğince davalı Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına tebligatın memur eliyle yapılmasına, 10.12.2009 gününde karar verildi.

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu

G E R E K ÇE D E K A R Ş I O Y

X - 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 45.maddesinin (a) bendinde, bir mesleğe yönelik programlar uygulayan liselerin mezunlarının Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek aynı alandaki bir yükseköğretim kurumuna girerken, başarı notlarının ayrıca tespit edilecek bir katsayı ile çarpılmak suretiyle değerlendirilerek giriş sınavı puanlarına ekleneceği belirtilmekte, bu düzenleme ile meslek lisesi mezunlarına, aynı alanda bir yüksek öğretime yönelmeleri haline ek bir katsayı uygulanmak suretiyle avantaj sağlamaktadır.

Aynı maddeye 4702 sayılı Kanunun 2.maddesiyle eklenen (f) bendi ile de, mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından herhangi birini bitiren öğrencilerin ayrıca, mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki bir yükseköğretim programına girebilmeleri için üniversiteye giriş sınavlarına başvurma olanağı getirilmekte ancak, maddede bir yükseköğretim programına başvuran genel lise mezunlarının meslek lisesi mezunlarına göre daha avantajlı ölçütlerle ya da eşit ölçütlerle değerlendirilmelerine olanak sağlayan bir kurala yer verilmemektedir. Sözkonusu hükümde, herhangi bir ölçüte yer verilmemiş olması; kanun koyucu tarafından idareye meslek lisesi ve genel lise mezunlarına yönelik yüksek öğrenim politikalarının belirlenmesi konusunda değişen durum, ülkenin işgücü ihtiyacına göre karar verme yetkisi tanındığını göstermektedir. Kanun koyucu, anılan madde ile genel lise mezunları lehine farklı katsayı uygulamasını amaçlasaydı, (a) bendinde olduğu gibi bu konuda açık bir düzenleme getirir, meslek lisesi mezunlarının kendi alanları dışında bir yükseköğretime yönelmelerini güçleştirirdi.

Bu bağlamda, Yükseköğretim Kurulu'nca alınan kararlarla 2547 sayılı Yasa'nın 45.maddesinin (f) bendi uygulamasında meslek lisesi mezunlarının sınav sonucu aldıkları puanların hesaplanmasında ve yükseköğretim programlarına yerleştirilmesinde genel lise mezunlarıyla aynı ölçütlere göre değerlendirilmesi olanaklı bulunduğu gibi, genel lise mezunlarının meslek lisesi mezunlarına göre daha avantajlı ölçütlerle değerlendirilmesi de mümkündür. Bu noktada ödemli olan husus "farklı ya da aynı ölçüt uygulamasının" dayandığı nedenlerin idare tarafından ortaya konulmasıdır.

Somut uyuşmazlıkta davalı idare, 21.7.2009 günlü ve 1266 sayılı kararla; 1999 yılından itibaren sürdürülen farklı katsayı uygulamasını kaldırarak 2547 sayılı Kanunun 45. maddesinin (f) bendi uygulamasında meslek liseleri mezunları ile genel lise mezunlarını uygulanacak ölçütler yönünden eşit konuma getirmekte, bu düzenlemeye "meslek liselerine olan tercihin azalmasını" gerekçe göstermektedir. Oysa, dosya içinde bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden mesleki ortaöğrenimi teşvik etmek amacıyla dava konusu işlemi kurduğunu ifade eden idarenin, bu hususu sayısal verilere dayalı olarak kanıtlayamadığı, işlemle getirilen düzenlemenin 2009-2010 Öğretim Yılı'nda doğurduğu sonucu ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır.

1999 yılında uygulamaya konulan tek sınav ve farklı katsayı uygulamasının meslek liselerini öğrenci sayısı ve nitelik olarak olumsuz etkilediğini savunan idare; bir yandan üniversite sınavının yarışma ve yeterlilik sınavı olduğunu, gerçek başarının esas alınması gerektiğini, eğitim ve öğretim hakkı ile meslek seçme ve çalışma özgürlüğüne aykırılık teşkil eden uygulamanın sonlandırıldığını belirtirken, öte yandan, meslek liselerinin müfredatının zaten bu sınavı başarmalarına engel teşkil ettiğini belirtmekle kendi beyanı ile çelişkiye düşmektedir.

Belirtilen nedenlerle, Daire kararına yapılan itirazın reddi gerektiği görüşüyle karara gerekçe yönünden karşıyım.

K A R Ş I O Y

XX- Anayasanın 131. maddesinde, Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek... Yükseköğretim Kurulunun kuruluş amaçlarından sayılmıştır.

1739 sayılı Kanunun 31.maddesinde, "Hangi Yüksek Öğretim Kurumlarına, hangi programları bitirenlerin, nasıl girecekleri, giriş şartları Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yapılarak Yüksek Öğretim Kurulu tarafından tespit edilir" hükmü düzenlenmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 45.maddesinde;

a) Öğrenciler Devlet Yükseköğretim Kurumlarına, esasları Yükseköğretim Kurulu tarafından tespit edilen sınavla girerler. Sonuçların değerlendirilmesinde adayların ortaöğretimdeki başarıları dikkate alınır. Ortaöğretim kurumlarını birincilikle bitiren adaylar kendileri için yükseköğretim kurumlarında ayrılacak kontenjanlara, tercih ve puanları gözönünde tutularak yerleştirilir.

Yükseköğretim kurumlarına öğrenci seçiminde, adayların ortaöğretim süresindeki başarıları Yükseköğretim Kurulunun uygun göreceği şekilde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından geliştirilecek bir yöntemle ek bir puan olarak tespit edilir ve yükseköğretim kurumlarına giriş sınav puanlarına eklenir.

Bir mesleğe yönelik programlar uygulayan liselerin mezunları, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenecek aynı alanda bir yükseköğretim kurumuna girerken, başarı notları ayrıca tespit edilecek bir katsayı ile çarpılmak suretiyle değerlendirilerek giriş sınavı puanlarına eklenir.

b) Yükseköğretim Kurulunca düzenlenen esaslara göre belli sanat dallarında üstün kabiliyetli olduğu tespit edilen öğrenciler, ilgili dalda eğitim yapmak kaydıyla yine bu esaslar içersinde belirlenecek özel yöntemlerle yükseköğretim kurumlarına alınabilirler.

c) (Mülga:29/5/1991-3747/5md.)

d) (Ek:29/6/2001-4702/2 md.) Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunca tespit edilen uluslararası bilimsel yarışmalarda ödül kazanan öğrenciler, ödül kazandıkları alanlarda Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi ile Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunca müştereken belirlenecek yükseköğretim kurumlarından seçtiklerine sınavsız girerler.

e) (Ek:29/6/2001-4702/2 md.) Mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından mezun olan öğrenciler istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya buna en yakın programların uygulandığı, öncelikle kendi mesleki ve teknik eğitim bölgesi içinde yer alan veya bölgesi dışındaki meslek yüksek okuluna sınavsız olarak yerleştirilebilirler. Sınavsız olarak

meslek yüksekokullarına devam ederek mezun olan öğrencilerin yüzde onundan az olmamak üzere ayrılacak kontenjanlara göre alanlarındaki lisans programlarına dikey geçiş yapmaları sağlanır. Bununla ilgili esas ve usuller, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yükseköğretim Kurulu işbirliği ile çıkartılacak yönetmelikle belirlenir.

f) (Ek:29/6/2001-4702/2 md.) Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından herhangi birini bitirip de mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki bir yükseköğretim programına girmek isteyen öğrenciler, üniversiteye giriş sınavlarına başvurabilirler." hükümlerine yer verilmiştir.

Yukarıda anılan hükümler çerçevesinde, yüksek öğretim kurumlarının öğretimini planlamak ve düzenlemekle görevli Yükseköğretim Kurulu tarafından mevuzatın verdiği yetkiye dayanılarak tesis edilen Kararın, 3., 4. ve 5.maddeleri hakkında verilen yürütmeyi durdurma kararının, davalı idarenin itirazının kabul edilerek kaldırılması gerektiği görüşü ile aksi yönde oluşan çoğunluk kararına katılmıyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber