Çingenistan ordusuyla mı aldık buraları?

Haber Giriş : 03 Temmuz 2007 10:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

119 belediyenin yürüttüğü kentsel dönüşüm projeleri, şehirleşme yönünde atılan en kapsamlı adımlardan. Ancak Çingeneler örneğinde olduğu gibi eskileri yıkıp yerine yenisini yapmak, problemi gidermeye yetmiyor.

Hazır orta öğretim ve üniversite sınavlarını yeni atlatmışken bir soru da biz soralım: İstanbul'un en eski sakinleri kimdir? A) Türkler B) Rumlar C) Ermeniler D) Çingeneler? Cevapların nasıl bir dağılım göstereceğini tahmin etmek zor. İyisi mi biz ihtimallerden birini açıklayalım: Çingeneler.

Çingenelerin 11'inci yüzyılın başlarında Hindistan'dan gelerek Bizans sınırları içinde bulunan İstanbul'a, Sulukule bölgesine yerleştikleri rivayet edilir. Şimdilerde İstanbul genelinde 20'ye yakın mahallede ikamet ediyorlar. Ancak Sulukule hâlâ en bilindik Çingene yerleşim alanı. Yeşilçam'a, eğlence dünyasına, asayiş raporlarına sık sık konu olan Sulukule halkı, bir yıldır tarihî bir karar arefesinde. Konuşulanlara, yazılıp çizilenlere bakıldığında iki seçenek arasında sıkışmış görünüyorlar. Ya belediye yetkililerine kulak verip bölgeden ayrılmak pahasına Sulukule'nin namına yaraşır bir yer olmasının önünü açacak ya da her türlü çözümü reddedip ?biz böyle iyiyiz' diyecekler.

İstanbul'u gecekondu ve çöküntü alanlarından kurtarmak maksadıyla başlatılan kentsel dönüşüm / yenileme projeleri Sulukule'yi de içine alıyor. Ve bölge sakinleri ilk defa yüzlerce yıldır yaşadıkları sokaklardan başka yerlere taşınmayı tartışıyor. Meselenin sosyolojik, ekonomik ve duygusal boyutları olduğu muhakkak. Bunlara uygulayıcıların aceleciliği ve sivil toplumun uzlaşmaz tavrı da eklenince mesele iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Sulukule'de 3 bin 500 civarında Çingene'nin bulunduğu söyleniyor. Kiminle konuşsanız dedelerinin asırlardır orada yaşadığını anlatmaya başlıyor. En yeni evler iki veya üç nesil önce inşa edilmiş. Yüzlerce yıllık tarihî Sulukule evleri, derme çatma gecekondular arasında kaybolmuş adeta. Sit alanı olduğu için bölgede inşaat yapılması yasak. Fatih Belediyesi tarafından yürütülen yenileme projesi, bölgenin mimari açıdan nefes almasını sağlayacak gibi görünüyor. Neslişah ve Hatice Sultan mahallelerinden oluşan Sulukule'de inşa edilecek yeni evlerden öncelikle mahallenin eski sakinlerinin yararlanması öngörülüyor. Ancak bu hak, yalnızca tapulu mülk sahipleri için geçerli. Oysa Çingeneler, vaktinde bir ailenin oturduğu bir evi zamanla 3-4 aileye uygun hale getirebiliyor. Nitekim bugün bu iki mahallede yaşayanların çoğu, odalardan çevrilmiş ?ev'lerde ikamet ediyor. Şükrü Pündük ve kardeşleri gibi. Pündük ailesi 100 metrekare alan üzerine inşa edilmiş 2'şer katlı 45'er metrekare evlerde oturuyor. Fakat sadece bir tapuları var. Bu durumda 3 kardeşin mahalleden ayrılması gerekiyor. Lakin gidecek evleri yok. Kaçak statüsündeki tapusuz evlere Bayındırlık Bakanlığı tarafından belirlenen enkaz bedeli ödeniyor. Ve isterlerse TOKİ'nin Gaziosmanpaşa Taşoluk bölgesinde yapacağı apartmanlardan daire almalarına imkân sağlanıyor. Mahalleli bu teklife pek sıcak bakmıyor. Onlar Sulukule'de büyük bir ev yerine küçük birkaç ev sahibi olmayı tercih ediyor.

Tek itirazları bu da değil. Mahallelerinde de kalsalar Taşoluk'a da gitseler uzun vadeli borçlanmaları gerekiyor. Ancak Sulukule sakinlerinin eğitim seviyesi düşük, sosyal güvencesi ve düzenli gelirleri yok. Bazen eve ekmek götürmekte bile zorlanırken 15 yıl boyunca borç ödeyemeyeceklerini söylüyorlar. Normal şartlarda cazip bulunabilecek taksit meblağları, günübirlik yaşayan bu insanlar için gerçekçi değil. Ayrıca hayatlarında kalorifer, kapıcı, yönetici kelimelerinin hiçbir karşılığı yok. Bu durumda Taşoluk'taki sitelerin sabit giderleri hiç makul görünmüyor onlara. Bunlara bir de karşılaşacakları psikolojik problemleri eklemek gerek. Gaziosmanpaşa halkının şimdiden ?Çingene istemeyiz' diye eylem yaptığı gelmiş kulaklarına. 2 odalı bir evde kirada oturan Ersoy Dinari, ?Başlarına ne gelse bizden bilecekler. Çocuklarım evde de, dışarıda da rahat edemeyecek. Biz dışarıda yaşayamayız.? diye özetliyor durumunu.

Belediye'nin yaptığı hesaplamalara göre tapu tahsis belgesi olanların yüzde 65'i, ek bir ödeme yapmadan 60 metrekare ev sahibi olabiliyor. Yalnız bu kez sosyologlara epeyce malzeme veren başka bir problem ortaya çıkıyor: Bir zamanlar kimsenin yatırım yapmak istemediği gecekondu alanı, yeni çehresiyle cazibe merkezine dönüyor. İlk değişim mahalle bakkalının, kahvesinin yerine market ve kafe açılınca ortaya çıkıyor. Taksit yaptırma, veresiye alma imkânı ortadan kalkıyor haliyle. Ve emlak vergileri yükseliyor. Bu durumda daha önce yine İstanbul'da Cihangir ve Fransız Sokağı'nda olduğu gibi yerli halk evini satıp gitmeyi tercih ediyor. Uzmanlar bu durumu soylulaştırma kavramı ile izah ediyor. Soylulaştırma ilk kez 80'li yıllarda Londra'da gündeme geliyor. İşçi mahallelerindeki evler orta ve üst sınıf tarafından satın alındıktan sonra eski binaların yerine lüks konutlar yapılıyor. Bu değişimin bölgenin sosyal karakteri üzerindeki etkisini inceleyen sosyolog Ruth Glass, araştırmanın sonucunda meseleyi ?soylulaştırma' diye özetliyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dilek Erden, Türkiye'deki uygulamaların da aynı kategoride değerlendirilebileceğini düşünüyor.

Kentsel Dönüşüm Türkiye genelini kapsıyor ve tarife uyan mahallerde yaşayan herkesi etkiliyor. Şehirlerin yaşanmaz yerler haline gelmeden dönüştürülmesine itiraz etmek de mümkün değil. Ancak sözü edilen bölgelerde daha çok kimler yaşıyor diye bakıldığında muhatabın ekonomik ve sosyal açıdan dezavantajlı durumdaki insanlar olduğu görülüyor. Ülke genelindeki Çingenelerin neredeyse tamamının gecekondu ve çöküntü alanlarında yaşadıkları hatırlandığında meselenin en fazla onları etkilediği ortaya çıkıyor. Ulaşılabilir Yaşam Derneği'nden Hacer Foggo, toplum içindeki konumları, kültürel ve ekonomik durumları göz önüne alındığında Çingeneler için sosyal yönü daha güçlü projeler tasarlanması gerektiğini belirtiyor. Küçükbakkalköy'de yaşananlara dayanarak uygulamaların bunun aksini gösterdiğini söylüyor.

Küçükbakkalköy'de yıkım geçen yıl başladı. 70 kadar Çingene'nin yaşadığı evler, temmuz ayının 19'unda yıkıldı. Selahattin Bayır, şu anda ailesi ile birlikte eski evinin yerine yaptığı barakada yaşıyor. Belediyenin evlerini yıkarak kendilerini cezalandırdığını düşünüyor. ?Bizim Romanlarda da hata olabilir. Cahil çocuklar sağa sola sataşmıştır.? diyor ama yine de maruz kaldıkları muameleye anlam verebilmiş değil. ?Bizi belediyeye toplantıya çağırdılar. Yetkililer, ?çevre düzenlemesi yapacağız, tapu tahsis belgesi olanlar endişe etmesin.' dedi. Sonra bir gün erkenden zabıta kuvvetlerini yığdılar. Evlerimizi yıkmayacaklar diye eşyaları boşaltmamıştık. Devletimize güvenemeyeceksek kime güvenelim??

Bayır hurdacılık yapıyor. Arsayı 20 bin YTL'ye satıp parayı 9 kardeş paylaşmış. Gidecek yeri olmadığını söylüyor. Belediye köylerine gitmelerini istiyormuş ama Çingenelerin gidecek köyü yok Bayır'a göre. Romanların ezildiğini ileri sürerek, ?Çiçek satıyorum, tezgâhımı dağıtıyorlar. Kâğıt topluyorum, çekçeğimi depoya kaldırıyorlar. Boyacılık yapıyorum, sandığıma el koyuyorlar? Başkasının evini, içinde eşya varken yıkmazlar ama bizimkini yıkıyorlar.? diyor ve 10 metre ileriyi işaret ediyor eliyle. ?Duvarlarımız birbirine bitişik. Ama onlar Gaco (Çingene değil). Evleri yıkılmadı.? Yine aynı mahallede yaşayan Yüksel Dum'a göre yıkımın gerekçesi Çingene olmaları değil, evlerini satmayı reddetmeleri. Gaco diye tabir ettikleri Afyonlu komşuları arsasını satmış. Belediye de inşaat başlayana kadar evde kalmalarına göz yumuyor. ?Biz apartmanda yaşayamayız.? diyor Yüksel Bey. Hem daireye sığmayacak kadar kalabalıklar hem de ayakları toprağa basmaya alışmış. Apartman hayatı, özgürlüğüne düşkün Çingenelere uygun değil. Belediye ise onları anlamak istemiyor.

Bir diğer sorunlu alan Kâğıthane Belediyesi'ne bağlı Yahya Kemal Mahallesi. Geçen yıl 70 gecekondunun bulunduğu bölgede şu anda 6-7 baraka var. Çeribaşı Cemil Akmaca, büyüklerinin 1946'da Dolapdere'den Kâğıthane'ye gönderildiklerini söylüyor. Oraya ne zaman ve nereden geldikleri bilinmiyor. Yüzlerce yıldır İstanbul'dalar. Yahya Kemal Mahallesi kentsel dönüşüm nedeniyle değil, belediyenin planlarında spor alanı olarak göründüğü için boşaltılıyor. Belediye Başkan Yardımcısı Ömer Kır, mahalle halkına öncelikle TOKİ'nin inşa ettiği sitelerden ev teklif ettiklerini söylüyor. Bunu reddettikleri için paraları ellerine verilmiş ve yıkım yapılmış. Kır, ödeme yaparken Çingenelere pozitif ayrımcılık yaptıklarını, ev bedellerinin yanında yardım da verdiklerini hatırlatıyor. Çingene olmayan gecekondu sahiplerine bu kadar cömert davranmayacaklar. Fakat Çeribaşı başka bir sıkıntıya dikkat çekiyor; ?Bizim insanımız paraya alışık değil, ellerine para geçince yuvalar dağıldı. Kalp hastası bir adam vardı. Evini sattıktan sonra parayı vermesi için rahatsız edip duran oğlu tarafından öldürüldü.?

Erkeklerin bazıları parayı alıp evini terk etmiş, bazıları tümünü birkaç gün içinde kumarda kaybetmiş. Cemil Akmaca'ya göre kendilerine para değil ev ya da arsa verilmesi gerekiyor. Yoksa ?cahil' halk eline geçeni harcayıp ortada kalacak. Kendisi ve kardeşleri spor alanı kapsamında kalan 800 metrekarelik yerlerini satmamış henüz. Belediye arsaları karşılığında yer göstersin istiyorlar. Yeni arsalarını komşularıyla eşit oranda paylaşıp ayrılmamış olacaklar. Ve Yahya Kemal'i cümbüşle terk edecekler. Fakat belediye yetkilileri bunu teklifi makul bulmuyor: ?Bize işgalci muamelesi yapıyorlar.? diyor Akmaca. ?Ne zaman işgal etmişiz, Çingenistan ordusuyla mı aldık buraları??

Oysa Büyükçekmece ilçesine bağlı Yakuplu beldesinde yaşayan Çingeneler onlarla aynı fikirde değil. ?Aman ha? diyorlar. ?Söyleyin biz yandık, onlar yanmasın.? 1996 yılında belediyenin kendileri için yaptırdığı evlere taşınmışlar. 40 metrekarelik dubleks evlerin bulunduğu alan adeta bir tatil sitesi gibi tasarlanmış. İstedikleri gibi ayakları yerden kesilmemiş ve bir arada kalmışlar. Ama şikâyetleri azalacağına artmış.

İlk yapıldığında içinde 400 hanenin bulunduğu büyükçe bahçede şimdi kaç ev, kaç aile olduğunu kendileri de bilmiyor. Projede park ve yeşil alana ayrılmış boşluklara gecekondu yapmışlar. 2 oda bir salon olarak tasarlanmış evler yetmeyince kapı önündeki kaldırımı küçük bir odaya çevirmişler. Binalar yapıldığında kaloriferliymiş ama ilk yıldan petekleri ve boruları söküp soba kurmuşlar? Başlangıçta kitaba uygun olan proje şu anda tam bir karmaşaya dönmüş durumda. Yemeklerini evde değil kapı önünde yiyor, çaylarını orada içiyorlar. Bulaşıkları girişteki Amerikan mutfakta yıkamaktansa dışarıda, leğende yıkıyor, suyunu sokağa döküyorlar? Çocuklar okula gitmiyor. Kadınlar etrafı duvarla çevrilmiş bu kurtarılmış bölgeden pek çıkmıyor. Çevre halkı ile temasları yok.

KİMİ SÜRGÜN, KİMİ KURTULUŞ DİYOR

Az da olsa projelerin maksadıyla uyumlu beklentileri dile getirenlere rastlamak mümkün. Doğma büyüme Sulukuleli bir kadın, 30 yıldır böyle bir yardım beklediğini söylüyor. Çocuklarının kurtulması için bölgeden ayrılmak istiyor: ?Bu sokakta dünyada yapılabilecek bütün kötülüklere şahit oluyoruz biz. Çocuklarım için gideceğim buradan. Dağıtsınlar bu mahalleyi yoksa düzelmez?? Oğlu fabrikada çalışan bu kadın çevresinden çekindiği için fısıltıyla söylüyor bunları.

Yakuplu'da başka bir kadın yine tedirginlikle, benzer cümleler kuruyor. Buraya mecbur edilmiş olmaktan şikâyetçi. ?Dışarıda' normal bir hayat istiyor. Evini satmayı ya da kiraya vermeyi mümkün görmüyor. ?Çingenelerin o kadar parası yok, dışarıdan kimse de bu bahçeye girmeyi istemez.? Her iki kadının da eşleri ve çocukları üzerine basa basa ?dışarı' diye tanımladıkları Çingene olmayanların yaşadığı yerlerde, fabrikalarda ?gacolarla' birlikte çalışıyor. İçinde bulundukları yapıyı eleştirmeleri ve ?kurtulmak' istemelerinde bu temasın önemli bir payı var gibi görünüyor.

Yerel yönetimler, şehrin çehresini düzeltmek ve asayiş sorunlarını azaltmak için bu alanları ıslah etmekte kararlı. Maksat anlaşılır olsa da bunun için kullanılan yöntem insanların ihtiyaçlarını yeterince dikkate almıyor gibi görünüyor. Sivil toplum kuruluşları da, bazı istisnaları olmakla birlikte, alternatif üretmek yerine halkı uzlaşmadan uzaklaştırınca problemin boyutları iyice büyüyor. Ancak bu örneklerin tamamı aynı şeye işaret ediyor. Çingeneler yüzlerce yıldır İstanbul'da yaşasalar da şehirli olma ihtiyacı içinde değiller. Bu sebeple uyum projelerine de direnç gösteriyorlar. Dışarı çıkmak kendileri için ?güvenli' ve ?kurtarılmış' alanlar oluşturan bu insanları tedirgin ediyor. Ve her zaman bu korkuları istismar edecek birileri bulunuyor. Çok boyutlu düşünülerek uzun vadede yeni sorunlara sebep olmayacak çözüm üretilmesi gerekiyor.

aksiyon

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber