Emeklilik yaşının 61'e indirilmesine ilişkin Kanun hakkında Anayasa Mahkemesince verilen yürütmeyi durdurma kararı çerçevesinde Sitemizce hazırlanan "Örnek Dava Dilekçesini" görmek için tıklayın.

Haber Giriş : 13 Mayıs 2003 11:06, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Kendi isteği dışında idarelerce( Kendi istekleriyle emekliye sevkedilenlerin dava açması söz konusu değildir.) 17 Nisan 2003 gün ve 25082 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4839 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un, 2 nci maddesinde yer alan hüküm gereğince re'sen emekliye sevk edilenlerin nasıl dava açacakları ve dava dilekçesinin şekli ve muhteviyatını gösteren dilekçe için tıklayınız.

Aşağıda yer alan dava dilekçesinin word halini görmek için tıklayın.

............ İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

YÜRÜTMEYİ DURDURMA İSTEMLİDİR.


DAVACI : Ahmet HAKYEMEZ
Keçiören -ANKARA



DAVALI :Başbakanlık
Kızılay / ANKARA


DAVANIN KONUSU : 17 Nisan 2003 gün ve 25082 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4839 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un, 2 nci maddesinde yer alan ;"İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır."

"a) 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütmekte olanlardan görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibarıyla hizmetine ihtiyaç duyulup görevinde kalmalarında fayda görülenlerin yaş hadleri, Bakanlar Kurulu kararı ile 65 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere uzatılabilir." hükmü gereğince davalı idare tarafından 61 yaşını geçmiş olmam nedeniyle re'sen emekliye sevk edilme işleminin öncelikle yürütmesinin durdurulmasına bilahare iptaline karar verilmesi istemidir.

İşlem Tarihi : 30.04.2003


İPTAL NEDENLERİ :
Davalı idarenin 30.04.2003 tarihinde 61 yaşın üzerinde olmam nedeniyle hakkımda uygulamış olduğu re'sen emekliye ayırma işlemi aşağıda belirteceğimiz nedenlerden dolayı hukuka uygun değildir ve iptali gerekir.

4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesinde; "MADDE 2 - 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası ile aynı maddenin (a), (b) ve (d) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hadlerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır."

"a) 6400 ve daha yukarı ek göstergeli görevlere müşterek kararname veya Bakanlar Kurulu kararı ile atanmış olup, bu görevleri fiilen yürütmekte olanlardan görevin önem, sorumluluk ve niteliği itibarıyla hizmetine ihtiyaç duyulup görevinde kalmalarında fayda görülenlerin yaş hadleri, Bakanlar Kurulu kararı ile 65 yaşını doldurdukları tarihi geçmemek üzere uzatılabilir."

"b) Üniversite öğretim üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 67 yaşını doldurdukları tarihtir"

"d) (a) bendinde belirtilen görevlere 61 yaşını, (b) bendinde belirtilen görevlere 67 yaşını ve (ç) bendinde belirtilen görevlere de hizalarında gösterilen yaş hadlerini doldurmuş bulunanlar açıktan veya naklen tayin edilemezler." hükmü, 4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 7 nci maddesinde ise; "5434 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.

GEÇİCİ MADDE 213.
40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar Kanunun yayımı tarihinden itibaren,

b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,

İki ay süreyle görevlerinde kalırlar." hükmüne yer verilmiştir.

Konuyla ilgili olarak Anamuhalefet Partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi'nin açmış olduğu İptal Davasının gerekçesinde aşağıdaki hususlara yer verilmiştir.
Anayasa'nın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu bildirilmiştir.
"Sosyal Devlet" in temel unsurları arasında, sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanması yer almaktadır.
Sosyal güvenlik, bireylere ekonomik güvence sağlayan, onu belli olası zararlara karşı koruma işlevini üstlenen, sosyal zararlara karşı ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan kurumlar bütünüdür.
Sosyal güvenliğin sağlanması, çağdaş toplumlarda insanların geleceğini güvence altına almaya, gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerindendir.
Anayasamız 60 ıncı maddesinde Devletin herkesin sosyal güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğunu bildirmiştir.
Devlet, bu işlevini Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ - Kur gibi sosyal güvenlik kurumları aracılığı ile yerine getirmektedir.
Kuşkusuz, sosyal güvenliği sağlamak için kurumsal yapılaştırmayı gerçekleştiren Devlet; onu korumakla da yükümlüdür.
Devlet'in sosyal güvenlik sistemini ve kurumlarını koruma görevi, yasama organının kanunları kabul ederken, sosyal güvenlik kurumlarını güçlü bir malî yapıda tutmasını ve aktüeryal denge hesabını gözetmesini zorunlu kılmaktadır.
Sosyal bir hukuk devleti, toplum ve çalışma yaşamında adalete ve eşitliğe dayalı bir hukuk düzeni kurmak durumundadır. Böyle bir hukuk düzeni ise, her alanda olduğu gibi, sosyal güvenliğe ilişkin düzenlemelerde de, eşitlik, hukuk istikrarı, hukuk güvenliği ve kazanılmış hakların korunması ilkelerinin gözetilmesini zorunlu kılmaktadır.
Bu gerçeklere karşın, söz konusu 4839 sayılı Kanunla 5434 sayılı Kanunda yapılan değişikliklerle, zorunlu emeklilik yaşının aniden ve kademeli bir geçiş düzenlemesi yapılmadan 65'den 61'e indirilmesi ve bir geçiş dönemi öngörülmeden bu yaş haddinin derhal uygulamaya konulması, emekli keseneklerinin yükseltilmesi ve sağlık katkı payı uygulamasının getirilmesi, hukukî statüleri kanunla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan kamu görevlilerinin kazanılmış haklarını, sosyal güvenlik beklentilerini ve sosyal durumlarını zedelemiştir. Böyle bir durumun sosyal bir hukuk devletinde olması gereken istikrar, hukukî belirlilik ve hukuk güvenliği nitelikleriyle bağdaşmayacağı da açıktır.
Zorunlu emeklilik yaş sınırının aniden düşürülmesinin, kamu yönetimindeki insan kaynağının yetiştirilmesi, hizmette aksama ve yönetim boşluğu olmaması amacıyla yürütülen plan ve programların da kesintiye uğramasına neden olacağı yadsınamaz.
Her meslek kesiminden, ülke yönetiminde görev ve sorumluluk üstlenmiş deneyimli kamu görevlilerini söz konusu kanunla, varolan sisteme göre erken emekli olmaya zorlamanın; ülkenin içinde bulunduğu iç ve dış koşullar, ülke çıkarları ve kamu hizmetlerinin gerekleri, dolayısı ile kamu yararı ile bağdaştırılması da olanaksızdır.
Değinilen bu hususlar bakımından, 5434 sayılı Kanunun 4839 sayılı Kanunla değiştirilen ve hakkında iptal isteminde bulunulan hükümleri, T.C. Anayasa'sına aykırı nitelikler taşımaktadır.
Bu hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya kadar uygulamasının, kamu görevlilerini emeklilik başta olmak üzere kimi sosyal güvenlik hakları bakımından ileride giderilmesi ve onarılması olanaksız hukuksal ve yasal sorunlar veya olumsuzluklarla karşı karşıya bırakacağı açıktır.
Etki alanları geniş ve kalıcı olan söz konusu hükümlerin, özellikle görevin nitelik ve sorumluluklarına uygun elemanların yetiştirilmesinin yıllar aldığı alanlarda, deneyimli ve yeterli elemanların en verimli dönemlerinde çalışma yaşamı dışına itilmesine yol açacağı da görülmektedir.
Bu nedenle iptali istenen söz konusu hükümlerin, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasında sayısız yarar ve zorunluluk vardır.

4839 SAYILI KANUNUN (ÇERÇEVE) 2 NCİ MADDESİYLE DEĞİŞTİRİLEN, 5434 SAYILI KANUNUN 40 INCI MADDESİNİN 1 İNCİ FIKRASI İLE AYNI MADDENİN (a) VE (d) BENTLERİNİN ANAYASA'YA AYKIRILIĞI

A) 40 ıncı Maddenin 1 inci Fıkrasının Anayasa'ya Aykırılığı
5434 sayılı Kanunun 4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesiyle değiştirilen 40 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasında, "İştirakçilerin görevleri ile ilişkilerinin kesilmesi gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak, personel kanunlarındaki yaş hallerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde saklıdır." hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm Anayasa'nın 2, 5, 10, 13, 48, 49, 60 ve 140 ıncı maddeleriyle çelişmektedir.
Anayasa'nın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir sosyal hukuk devleti olduğu belirtilmiştir.
"Sosyal devlet", vatandaşlarının sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen; onlar için asgarî insanca yaşama koşullarını sağlamayı ödev bilen devlettir.
Sosyal devlet'in temel unsurları arasında, sosyal adaletin, sosyal güvenliğin ve toplumsal dengenin sağlanması yer almaktadır.
Sosyal güvenlik, bireylere ekonomik güvence sağlayan; onu belli kimi zararlara uğrama olasılığına karşı koruma işlevini üstlenen; sosyal zararlara karşı ekonomik yönden güçlü kılmayı amaçlayan; herhangi bir meslek veya sosyal risk yüzünden geliri veya kazancı azalmış kişilerin başkalarının yardımına gerek kalmaksızın yaşama ve geçinme ihtiyaçlarını karşılayan, güçsüzleri güçlülere karşı koruyan bir kurumlar bütünüdür.
Çağdaş toplumlarda, sosyal güvenliğin sağlanması insanların geleceğini güvence altına almaya, gönencini, huzurunu ve mutluluğunu sağlamaya yönelik etkinliklerin en önemlilerinden birisi olarak görülmekte; sosyal güvenlik kişi için vazgeçilmez bir hak, devlet için ise bir ödev olarak tanımlanmaktır.
Anayasa'mızın 60 ıncı maddesinde de sosyal güvenlik bir hak olarak gösterilmiş; herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu, Devletin sosyal güvenliği sağlamak için gerekli önlemleri alacağı bildirilmiştir.
"İnsan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlet" olarak tanımlanan hukuk devletinin, "hukuk güvenliği" ve "hukuk istikrarı" nı sağlaması gerekmektedir.
Hukuk devleti, hukuk düzenini sosyal devletin amaç ve görevleri doğrultusunda kurduğunda, bir "sosyal hukuk devleti" görünümünü almaktadır.
Bir sosyal hukuk devletinde, sosyal güvenlik alanının en önemli konularından birisi de zorunlu emeklilik yaş sınırının belirlenmesidir.
Zorunlu emeklilik yaş sınırını hangi yaşın oluşturacağı, kuşkusuz yasama organının takdir alanı içinde kalan bir husustur; ancak burada takdirin, keyfîlik anlamını taşımadığı gözden uzak tutulmamalıdır. Takdir yetkisi, adil, makul ve ölçülü biçimde kullanılmalı; kazanılmış hakları zedelememeli ve kişinin hukuk düzenine olan güvenini sarsmamalıdır.
Bir sosyal hukuk devletinde; sosyal güvenlik kurumlarının ve sosyal güvenlik sisteminin, çalışanların geleceğine ilişkin güvenini sağlamak durumunda olması, sosyal güvenliğe ilişkin tüm alanlarda hukuk istikrarını gerekli kılar. Bu nedenle sosyal güvenlik sistemindeki değişiklikler hukuk istikrarını zedelemeyecek bir nitelik taşımalı ve çalışanların, kazanılmış haklarını korumalıdır.
4839 sayılı Kanunla, kamu görevlileri için zorunlu emeklilik yaş sınırının 65' ten 61'e herhangi bir kademeli geçiş düzenlemesi yapılmaksızın aniden indirilmesi ve bu konuda 4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesiyle yapılan düzenleme, "Sosyal hukuk devleti" nin yukarıda belirtilen nitelikleri ve gerekleri ile bağdaşmamaktadır.

Hukuki statüleri kanunla oluşturulan ve bu statü kurallarına güvenerek geleceklerini tasarlayan kamu görevlilerinin çalışmaya devam ederken, bu kuralların değiştirilmesi nedeniyle, herhangi bir kademeli geçiş düzenlemesi yapılmadan hemen emekli edilmeleri, onların sosyal güvenlik beklentilerini, maddî ve sosyal durumlarını zedeleyecek; hukuk güvenliği ve hukuk istikrarına da aykırı düşecektir.

Önceki kurala göre 65 yaşına kadar çalışabileceğini ve bu süre içinde emeklilik hakkını kazanacağını düşünerek memuriyete girenlerin bir kısmı, zorunlu emeklilik yaş sınırının 61'e indirilmesi nedeniyle, emekli olmak olanağını veya emekliliğe ilişkin bir takım haklarını kaybedeceklerdir.

Böyle bir durumun ise, bir sosyal hukuk devletinde olması gereken hukuk güvenliğini zedelemediği; makul, adil ve ölçülü olduğu iddia edilemez.

Zorunlu emeklilik yaş sınırının, 4839 sayılı kanundaki gibi, kademeli bir geçiş düzenlemesi yapılmadan aniden 65'ten 61'e indirilerek çağdaş gelişmiş ülkelerdeki zorunlu emeklilik yaş sınırlarının altına çekilmesi, Anayasa'mızın 49 uncu maddesinde Devlet'e verilen "çalışmayı desteklemek", "çalışanları korumak" gibi görevlere de uygun düşmeyecek ve T.C. Emekli Sandığı iştirakçilerini, yaşamlarının en verimli çağında çalışma yaşamı dışına itecektir.

Bu durumun çalışma hak ve özgürlüklerinin, Anayasa'nın 48, 49 ve 13 üncü maddelerine aykırı bir biçimde; kamu yararı gözetilmeksizin, ölçüsüz ve adaletsiz olarak sınırlanması anlamına geleceği açıktır.

Tüm resmi demografik verilerin Türkiye'de ortalama yaşam süresinin uzadığını gösterdiği bir dönemde zorunlu emeklilik yaş sınırının 61'e indirilmesi, çalışma hakkından yararlanmak bakımından gençlerle yaşlılar arasında, yaşlılar aleyhine bir ayırımcılık niteliğini de taşıyabilecektir. Böyle bir durumun ise Anayasa'nın 10 uncu maddesi ile çelişeceği ortadadır.

Emekli Sandığı iştirakçilerinin, hukukî statülerini belirleyen kurallara güvenerek geleceklerini tasarlamış oldukları bir konumda, zorunlu emeklilik yaş sınırlarının herhangi bir kademeli geçiş düzenlemesi yapılmadan aniden düşürülerek hemen emekli edilmelerinin, onların huzurunu, mutluluğunu ve gönencini bozacağını; bu nedenle böyle bir yasama işleminin Anayasa'nın 5 inci maddesinde Devlet'e verilen görevlere aykırı olacağını da belirtmek gerekmektedir.

Anayasa'mız 60 ıncı maddesinde Devlet'in herkesin sosyal güvenliğini sağlamakla görevli olduğunu bildirmiştir.
Devlet, bu işlevini Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur gibi sosyal güvenlik kurumları aracılığı ile yerine getirmektedir.

Kuşkusuz, sosyal güvenliği sağlamak için kurumsal yapılaştırmayı gerçekleştiren Devlet; onu korumakla da hükümlüdür. Bu nedenle sosyal güvenlik kurumları Devlet'in yönetimi ve denetimi altındadır.

Devlet'in sosyal güvenlik sistemini ve kurumlarını koruma görevi, yasama organının kanunları kabul ederken sosyal güvenlik kurumlarını güçlü bir malî yapıda tutmasını ve aktüeryal denge hesabını gözetmesini zorunlu kılmaktadır.

Türkiye'de sosyal güvenlik kurumlarının aktüeryal dengelerindeki bozukluklar, çok kısa bir süre önce, yasakoyucuyu bir dizi önlem almaya zorlamış ve 25.08.1999 günlü ve 4447 sayılı Kanun ile, 5434 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin (b) fıkrası değiştirilerek, 25 fiili hizmet yılını dolduran iştirakçilerden kadınlara 58, erkeklere 60 yaşından önce emekli aylığı bağlanması önlenmiştir.

Bugün ise, zorunlu emeklilik yaş sınırının 65'ten 61'e çekilmesi, daha önce alınan bu önlemlerle çelişecek ve T.C. Emekli Sandığının aktüeryal dengelerini bozacaktır.

Böyle bir durum, Anayasa'nın 2 nci maddesinde yer alan sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesini engellemesinin yanısıra, Anayasa'nın 60 ıncı maddesi ile Devlete verilen görevlere de aykırı düşecektir.

Diğer yandan, 4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesinin değiştirdiği, 5434 sayılı Kanun'un 40 ıncı maddesinin birinci fıkrası, yargıç ve savcılar bakımından da Anayasa'nın 140 ıncı maddesi ile çelişmektedir.

Anayasa'nın 140 ncı maddesinin 4 üncü fıkrasında, yargıç ve savcıların 65 yaşını bitirinceye kadar görev yapacakları bildirilmiştir. Bu kuralın yaşama geçirilebilmesi için, yasa düzeyinde, hakimler ve savcılar için zorunlu emeklilik yaş sınırını gösteren ve 140 ıncı maddeye koşut bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir.

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda, 2797 sayılı Yargıtay Kanununda ve 2575 sayılı Danıştay Kanununda yargıç ve savcıların zorunlu emeklilik yaş sınırına ilişkin bir kural bulunmamasına karşın, 5434 sayılı Kanunun genel kuralı, Anayasa'nın 140 ıncı maddesine koşut içerikte olduğu için, bugüne kadar bu konuda sorun yaşanmamıştır.

4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesiyle, 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasında yapılan düzenlemede, yargıç ve savcılar için ayrıksı bir hükmün yer almaması, yargıçlık ve savcılık mesleğinde olanların da 61 yaş sınırına bağlı tutulduğu sonucuna varılmasına neden olmaktadır. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı da 4827 sayılı Kanunu bir defa daha görüşülmek üzere TBMM'ne geri gönderirken bu hususa dikkati çekmiştir.

Böyle bir durum ise (çerçeve) 2 nci maddeyi bütünüyle Anayasa'nın 140 ıncı maddesine aykırı bir görünüme sokmaktadır.

4839 sayılı Kanunun (çerçeve) 2 nci maddesiyle değiştirdiği 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasının, bu nedenlerle Anayasa'nın 2, 5, 10, 13, 48, 49, 60 ve 140 ıncı maddelerine aykırı olduğu için iptali gerekmektedir.

4839 SAYILI KANUNUN (ÇERÇEVE) 7 NCİ MADDESİNİN 5434 SAYILI KANUNA EKLEDİĞİ GEÇİCİ MADDE 213 ÜN ANAYASA'YA AYKIRILIĞI

4839 sayılı Kanunun çerçeve 7 nci maddesi ile 5434 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 213, 40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Kanun'un yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlara Kanun'un yayımı tarihinden itibaren,
b) Kanun'un yayımını izleyen 2 ay içerisinde 61 yaşını dolduranlara 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,

İki ay süreyle görevlerinde kalmak olanağını tanımıştır.

Geçici Madde 213, 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin (a) bendi kapsamı dışındaki iştirakçilere ise, böyle bir olanak tanımamıştır.

İştirakçilerin bir kısmına diğerlerinden farklı olanaklar, bir başka deyişle ayrıcalıklar getirilmesi, haklı bir nedene dayanmadığı için kanun önünde eşitlik ilkesi ile bağdaşmamakta; ayrıca hukuk devletinin gereği olan "hukukî güvenlik" ve "hukukî istikrar" ilkelerine de uygun düşmemektedir.

Bu nedenlerle, Anayasa'nın 2 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı olan Geçici Madde 214'ün iptali gerekmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, 03.04 2003 tarihli ve 4839 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un:

1. 1 inci maddesiyle değiştirilen 5434 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (a) fıkrasının Anayasa'nın 2 nci maddesine,

2. (Çerçeve) 2 nci maddesiyle değiştirilen 5434 sayılı Kanunun 40 ıncı maddesinin 1 inci fıkrasında yer alan; "İştirakçilerin görevleri ile ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 61 yaşını doldurdukları tarihtir. 61 yaşını dolduranların açıktan veya naklen tayinleri yapılamaz. Ancak personel kanunlarındaki yaş haddelerine ilişkin hükümler ile 43 üncü madde hükmü saklıdır." hükmünün Anayasa'nın 2, 5, 10, 13, 48, 49, 60 ve 140 ıncı maddelerine,

7 nci maddesiyle 5434 sayılı Kanuna eklenen Geçici Madde 213'te yer alan:

"40 ıncı maddenin (a) bendi kapsamında bulunan iştirakçilerden;

a) Kanunun yayımı tarihinden önce 61 yaşını dolduranlar bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren,

b) Kanunun yayımını izleyen iki ay içerisinde 61 yaşını dolduranlar 61 yaşını doldurdukları tarihten itibaren,
İki ay süreyle görevlerinde kalırlar." hükmünün Anayasa'nın 2 ve 10 uncu maddelerine,
aykırılıkları nedeniyle iptaline; Anayasa'ya açıkça aykırı olan bu hükümlerin yürürlükte kalması ileride giderilmesi ve onarılması olanaksız yasal, hukuksal sorunlar ve olumsuzluklar yaratacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi yönünde açılan davada Anayasa Mahkemesi Anamuhalefet Partisinin iddialarını yerinde bularak yukarıda belirtilen maddelerin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.

Görüleceği üzere idari işlemin dayanağı olan 4839 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un yukarıda belirtmiş olduğumuz maddelerinin açıkça hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi imkansız zararlar doğuracağı gerekçesiyle Anayasa Mahkemesince yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmesi karşısında yürütülmesinin durdurulmasına karar verilen Kanun hükmüne dayanılarak uygulanan idari işlemin de açıkça hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi imkansız zararlar doğuracağı kaçınılmazdır.
Yukarıda yer verilen açıklamalara paralel olarak davalı idarenin yapmış olduğu re'sen emekliye ayırma işleminin dayanağını teşkil eden Kanun hükümlerinin Mahkemenizce itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurularak iptalinin istenmesine karar verilmesini ve Anayasa Mahkemesinin vereceği karara göre idari işlemin iptaline karar verilmesini arz ve talep ederim.


DELİLLER : Dava konusu işlem, işlem dosyası,özlük dosyası ve diğer her türlü yasal delil

SONUÇ VE TALEP :Gerek yukarıda açıkladığım ve gerekse de Sayın Mahkemenizce re'sen gözetilecek diğer nedenlerle, açıkça hukuka aykırı olan idari işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, yine açıkça Anayasaya aykırı olan 4839 sayılı "Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'unun yukarıda belirtmiş olduğumuz ilgili maddelerinin itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine götürülerek iptalinin istenmesine ve Anayasa Mahkemesi kararına göre de dava konusu idari işlemin öncelikle yürütülmesinin durdurulmasına bilahare iptaline karar verilemesine dava konusu işlem nedeniyle yoksun kalmış olduğum maddi haklarımın yasal faizleri ile birlikte ödenmesine ve dava masraflarının davalı idare üzerine bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla arz talep ederim.


İsim ve Soyisim

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber