Öğrenci affı nasıl olmalı?

Kaynak : NTV
Haber Giriş : 21 Eylül 2008 12:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Üniversiteyle ilişkisi çeşitli nedenlerden kesilen öğrenciler, gözünü hükümetin hazırladığı affa çevirdi. Affın 2000 yılından başlaması eleştiri konusu olurken, kapsamının da genişletilmesi isteniyor. Birçok kişi de affı seçim yatırımı olarak niteliyor.

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tamamlanan öğrenci affına ilişkin kanun tasarısı Başbakanlığa gönderildi. Daha önceki aflar, YÖK'ün kuruluş tarihinden itibaren geçerli olurken, hazırlanan aftan yalnızca 2000 yılından sonra üniversiteden ilişiği kesilenlerin yararlanması öngörülüyor. Ayrıca yeni af, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini kapsamayacak. Af beklentisi içindeki öğrencilerden bazıları umutlanırken, bazılarında ise hayal kırıklığı oluştu. Diğer taraftan, fiziki altyapı eksikliği ve eleman azlığı nedeniyle sıkıntı çeken üniversitelerin yükü af sonrasında daha da artacak. Eksikliklere dikkat çekenler, affın arkasında siyasi kaygıların bulunduğunu iddia ediyor.

Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı:

HERKESİ KAPSAMALI

Affın 1980'den itibaren üniversiteden herhangi bir şekilde ilişiği kesilen herkesi kapsaması gerekiyor. Biz sürekli ifade ediyoruz; affa mevzubahis olan katil değil, çocuk tacizcileri değil; eğitim görmek isteyen, öğretimini tamamlamak isteyen insanlar. Çıkarılacak af bu durumdaki bütün öğrencilerin önlerindeki engelleri kaldırmaya yönelik olmalı. Konu eğitim olduğu zaman, af konusunda cimri davranmayı bir türlü anlayamıyorum. Madem bu konuda iktidar ve muhalefet partileri tarafından bir konsensus sağlandı, bunu niye hem süre olarak, hem de kapsam olarak geniş tutmayalım. Önerimiz bu yöndedir.

Affın süresinin dışında içeriğiyle ilgili de düzeltilmesi gereken konular var. İlk olarak, öğrencilerin ders kredileri ile ilgili olarak af kapsamındaki sınırlamaların kaldırılması gerekiyor. Ayrıca harç ve Kredi ve Yurtlar Kurumu'na ödemelerle ilgili de sınırlamalar var. Harç ve diğer borçlarından dolayı ilişiği kesilen öğrencilerin de kapsama dahil edilmesi gerekiyor. Aftan yararlanan öğrencilerin, Kredi Yurtlar Kurumu'nun imkanlarından diğer öğrenciler gibi istifa etmelerini istiyoruz. Sonuç olarak; affın kapsamı net olsun, açık olsun, kuşatıcı olsun, kucaklayıcı olsun.

EĞİTİMDE BAHANE OLMAZ

Üniversite rektörlerinin dile getirdiği eksiklikler ve sıkıntılar doğru ama bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin yalnızca IMF borçlarına verdiği faiz, dış borçlara ödediği faizlerin bu afla birlikte oluşacak maddi külfete aktarılsa tüm bu sorunlar aşılabilir. Konu eğitim olunca, ?Param yok, ancak bu kadarını yapabilirim' diye bir şeyi kabul etmiyorum, eğitim konusunda bahane kabul etmiyorum. Eğitim konusunda hiçbir engelin mantıklı bir açıklaması olamaz. Rektörler bir soruna dikkat çekmişler. Bunu affın bir an önce çıkmasını dört gözle bekleyen insanların umutlarını söndürmek için söylediklerine inanmıyorum.

Eğitim Hakkı Platformu Sözcüsü Emine Çiçek:

2000 YILINDAN BAŞLAMASI DOĞRU DEĞİL

Biz, üniversitelerden değişik sebeplerden dolayı ilişiği kesilmiş öğrencilerden oluşmuş bir platformuz. Her tür nedenle eğitimi yarım kalmış öğrenciler platformda yer alıyor. Platform olarak yaklaşık 12 bin kişiye ulaştık. Bunun dışında sitemizde anketler yaptık. 10 bin kişinin katıldığı anketlerde başarısızlık nedenlerini, atılma nedenlerini araştırdık. Genellikle sağlık sorunları, harçlar ve maddi nedenlerden dolayı ilişiği kesilmiş olan öğrencilere rastladık.

Afla ilgili olarak sürenin 2000 yılında başlamasını olumlu bulmuyorum. Öncelikle 2000 yılında, haziran ayında sonra üniversiteden ilişiği kesilenler iki kere aftan yaralanmış oluyor, bu tarihten öncesindekiler ise bir kez. Bu da bir adaletsizliğin ortaya çıkmasına neden oluyor. Affa bir sınır konulmasını da kabul edemiyoruz. Öğrenmenin yaşı yoktur deniyor. Harf İnkılabı'nı düşünün. Harf İnkılabı çıkarken '65-70 yaşındakiler bundan yararlanamaz' mı dendi? Ayrıca öğrenciler yaştan dolayı okullarına alınmıyorsa neden sınav sisteminde yaş sınırı yok?

Aramızda doktorada ilişiği kesilmiş birçok arkadaşımız var. Bunlar okullarını üstün başarıyla bitiriyor. Doktoralarına başlarken yüksek miktarlarda senetlere imza atıyorlar. Atıldıkları takdirde devlet borçlu kabul ediyor. Bu öğrenciler işsiz olduğu için elinde böyle bir para yok. Tekrar onlara bir şans verilebilir. Kariyerlerini tamamlayabilirler. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerini de af kapsamına alınmaları gerekiyor. Bunun akabinde Kıbrıslı öğrenciler var. Kıbrıslı öğrenciler de bu haktan yararlanmak istiyorlar.

REKTÖRLERİN TUTUMU ŞAŞIRTICI DEĞİL

Rektörlerin affa sıcak bakmamalarına şaşırmıyorum, zaten hiçbir zaman affa sıcak bakmazlar. Ama şu var, eğer başarısızlık deniyorsa neden bu başarısızlığın sebebi hocalarda olmasın. Afla okula dönüp de başarılı olmuş pek çok isim var. Örneğin Ali Kırca, Millet Meclisi'nde Eğitim Komisyonu'nun AKP'li üyesi Abdurrahman Arısu ve Adalet Komisyonu'nda Emin Ekmen.

KOMİSYON AŞAMASINI BEKLİYORUZ

Bayram arefesinde bazılarının yüzü gülerken, diğerlerinin gülmemesi doğru değil. Biz yılmayacağız, çalışmalarımıza devam edeceğiz. Komisyon aşamasını bekliyoruz. İnşallah affın bu hali komisyonda genişletilir, temennimiz o. Biz bunu bekliyoruz.

Öğretin Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere:

EĞİTİMİN NİTELİĞİ DÜŞER

Genel anlamda, affın üniversitelerde eğitim ve öğretim kalitesini düşürdüğünü söylemek istiyorum. Bir taraftan kontenjanlar yüzde 25 oranında artırıldı. Diğer taraftan, bu af sonucunda 600 bin öğrenci üniversitelere girecek. Bugün öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı zaten çok fazla. Afla beraber bu sayı daha da artacak, dolayısıyla nitelik düşecek. Ayrıca üniversitelerin alt yapıları da yetersiz. Bir başka konu da her üniversitesindeki ödenekten öğrenci başına ayrılan miktar. Afla birlikte öğrenci sayısı artacağı için doğal olarak öğrenci başına düşen ödenek de azalacaktır. Sonuç olarak hangi faktör olursa olun, altyapı olsun, devletin verdiği ödenekten öğrenci başına düşen pay olsun hepsi azalacaktır. Bu da verilen eğitimin niteliğinin düşmesine neden olacaktır. Bu anlamda affı çıkaranlar üniversiteye büyük bir zarar veriyorlar. Hükümet başta olmak üzere, onu destekleyen parlamenterler ve rektörler üniversiteye büyük bir zarar veriyorlar. Rektörlerin yapmaları gereken, siyaseti bırakıp üniversitedeki eğitim düzeyini yükseltmeye çalışmak ve akademik özgürlükleri artırmaya çalışmak olmalıdır. Öğrenciler o zaman başarılı olur zaten. Uludağ Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmada öğrenciler arasında başarısız olanların oranı çok düşük, yaklaşık yüzde 7 civarında. Ama bu kadar düşük rakam yıllar içinde artıyor. Şunu da belirtmek gerekiyor; zaten öğrencilerin başarıyla mezun olabilmek için ellerinde birçok fırsat var. En önemlisi de 8 sınav hakkı var.

BELLİ KRİTERLERİ OLMALI

Affın kapsamı da iyi belirlenmeli. Örneğin bazı yoksul öğrenciler ekonomik yetersizliklerden dolayı harçlarını verilen süre içinde yatıramıyorlar. Para yatıramadığından, yoksulluğu nedeniyle üniversiteyle ilişiği kesilmişse bu durumdaki öğrenciler af kapsamına alınabilir. Ancak kendi isteğiyle okulu bırakmış ya da başarısız olmuş öğrencilerin af kapsamına girmesi çok yanlış. Eğer af çıkarılacaksa da bunun belli kriterleri olmalıdır. Örneğin 2005'ten sonrası ele alınmalı, yoksulluktan dolayı ilişiği kesilmiş öğrenciler ya da lüzumsuz cezalardan dolayı uzaklaştırılanlar af kapsamına alınmalı. Bu olduğunda da sayı çok az olur zaten.

ALTINDA SİYASAL KAYGILAR VAR

Affın gündeme gelmesinin altında siyasal nedenler var. 600 bin öğrenciden bahsediyoruz, rakamı 800 bin olarak verenler de var. Bunların 4'er kişilik aileleri olduğunu düşünürseniz, af bekleyenlerin sayısı 3 milyon 200 bin kişi yapar. Bunlar oy potansiyelidir. Siyasiler de affı oy getirecek bir adım olarak görmekteler. Yakında yerel seçimler var. Dolayısıyla bu kararın parlamentodan geçeği kesin gibi görünüyor.

Eğer bir af yapılacaksa bunu üniversitelere sorsunlar, rektörlere sorsunlar. Rektörler de eğer affın yanında olurlarsa af çıksın. Ama ben rektörlerin affın yanında olacağını zannetmiyorum. Bu kararın gelecekte üniversiteler açısından büyük bir yara açacağını düşünüyorum.

Eğitim-Sen İstanbul 6 Nolu Şube Başkanı İsmet Akça:

EĞİTİM HAKKI KAZANILMIŞ BİR HAKTIR

Öncelikle sendika olarak herkesin bedava yüksek öğretim hakkına sahip çıkıyoruz. Üniversiteyi bir kez kazanmış bir kişi için bu kazanılmış bir haktır. Bu hakkı bir kez kazananların da, hangi sebeple olursa olsun, üniversiteden uzaklaştırılmaması gerektiğini düşünüyoruz. Çok istisnai durumlar dışında bu hakkın geri alınmaması gerekiyor. Fakat durum Türkiye'de böyle olmadığı için dönem dönem bugün söz konusu olan öğrenci affı gibi uygulamalar gündeme geliyor. Affın gündeme gelmesinin bir diğer nedeni de popülist siyasettir. Siyasiler bu tür afları destek kazanmanın bir aracı olarak görüyor. Bütün aflar bu zamana kadar siyasiydi. En nihayetinde hükümetlerin aldığı kararlardır bunlar. Hükümet de bunu oy anlamında kısa vadeli çıkarlar için yapıyor zaten.

TÜRBAN MESELESİ

Mevcut durum, göz önüne alındığında bunun bir tarafında türban meselesinin olduğu da söylenebilir. Bu aftan türban nedeniyle, kılık kıyafet nedeniyle yüksek öğrenim hakkından mahrum kalan öğrenciler de faydalanabilecektir. Siyasi pozisyonu, toplumsal tabanı göz önüne alındığında hükümeti daha çok sıkıştıran unsurun bu olduğunu söyleyebiliriz. Ama şunu da belirtmeliyiz ki, aftan yararlananlar yalnızca kılık kıyafet nedeniyle eğitimine devam edemeyenler olamayacak. Başkaları da faydalanacak tabii. Ama hükümet açısından, onları bu düzenlemeye iten meselenin kılık-kıyafet olduğunu söyleyebiliriz.

HERKESİN SÖZ HAKKI OLMALI

Öğrenci affı söz konusu olduğunda, üniversitenin bütün bileşenlerinin konuya aktif bir şekilde dahil edilmeleri gerekiyor. Öğretim üyeleri, üniversite çalışanları, üniversitede eğitim alan öğrenciler ve saydığım her bir unsurun kurumsal yapıları, örgütleri konuya dahil edilmelidir. Bunları katmadığınız zaman zaten her halükarda siyasi çıkarlarla iş yapıyorsunuz demektir.

AMAÇ OY KAZANMAK

Bu konudaki en temel konulardan bir tanesi de şu; eğer af gerçekleştirilecekse artan öğrenci sayısına yönelik maddi altyapı ve insan altyapısının da düzenlenmesi gerekir. Bu gibi koşullar düzeltilmediği için, artan öğrenci sayıları karşısında mevcut koşullar yetersiz olmaya başlıyor. Ve sonuç olarak da, eğitimin niteliği düşmeye başlıyor. Fakat maalesef Türkiye'de bugüne kadarki bütün hükümetler ve mevcut hükümet, herkesin de gördüğü üzere, buna yönelik bir çalışmada bulunmadı. Aslında meseleyi tüm boyutlarıyla ele almaktan ziyade daha kısa vadeli, kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemelere gittiler. Buradaki çıkarları da bir miktar oy kazanabilmek.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber