İDDK'nın, Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadeleye İlişkin Sözleşmenin iptalini hukuka uygun bulan kararı yayımlandı
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 20/03/2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine ilişkin 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali ve 9 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin 1. Fıkrasını hukuka uygun bulan Daire kararını onayan kararı Danıştay sitesinden yayımlandı

Karardan: İç Hukukta kadını koruyacak birçok düzenleme yapılmıştır
Öte yandan, iç hukukta yer alan düzenlemelere de bakıldığında;
- Anayasa'da, Devlete, gerek kadın ve erkek eşitliğini sağlamak gerekse de her
türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak konusunda yükümlülükler yüklendiği; 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun bir çok maddesinde de şiddetin önlenmesi, şiddete
uğrayan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması amacıyla düzenlemeler
yapıldığı; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten öldürme, kasten yaralama,
eziyet gibi suçların üstsoy veya altsoydan birine ya da eşe (veya 08/07/2021
tarih ve 7331 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle eklenen ibareyle boşandığı
eşe) karşı işlenmesinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul edildiği,
- 08/03/2012 tarihinde kabul edilerek 20/03/2012 tarih ve 28239 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Kanun'un 22. maddesine dayanılarak hazırlanmak suretiyle 18/01/2013 tarih ve 28532 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama Yönetmeliği ile şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasların düzenlendiği; 6284 sayılı Kanun'da şiddet mağdurlarına verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli bir usul izlenmesi esasının benimsendiği; Kanun kapsamında kadınlara yönelik cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan özel tedbirlerin ayrımcılık olarak yorumlanamayacağının kabul edildiği, kolluk görevlerinin, kolluğun merkez ve taşra teşkilatında bu Kanun'da belirtilen hizmetlerle ilgili olarak, çocuk ve kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda eğitim almış ve ilgili kolluk birimlerince belirlenmiş olan yeteri kadar personel tarafından yerine getirileceğinin öngörüldüğü,
- Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 30/12/2019 tarih ve 30994
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 27/12/2019 tarih ve 1584 sayılı kararı ile,
aile mahkemesi bulunan yerlerde 6284 sayılı Kanun uyarınca gelecek işlere o
yerdeki belirli aile mahkemelerinin bakması, aile mahkemesi bulunmayan yerlerde
ise, gerek aile mahkemelerinin görev alanında olan dava ve işlere gerekse 6284
sayılı Kanun uyarınca gelecek işlere bakmak üzere o yerdeki belirli asliye hukuk
mahkemelerinin bakması hususunda ihtisas mahkemelerinin belirlendiği,
- 02/03/2021 tarihinde kamuoyuna açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'nda ise,
kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınmasının,
bu doğrultuda hastanelerde oluşturulan Kadın Destek Birimlerinin yaygınlaştırılmasının,
savcılıklarda kurulan kadına karşı şiddet konusunda özel soruşturma bürolarının
ülke genelinde yaygınlaştırılmasının ve şiddet mağduru kadınlara avukat görevlendirilmesi
çalışmalarının hayata geçirilmesinin amaçlandığı; plandaki aile içi şiddet ve
kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin artırılması hedefi doğrultusunda
yapılacak faaliyetlerin ayrıca belirlendiği, bu kapsamda eşe karşı işlenen suçlarla
ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebeplerin boşanmış eşi de kapsayacak
şekilde genişletilmesi, tek taraflı ısrarlı takip fiillerinin ayrı bir suç olarak
düzenlenmesi ve böylelikle mağdurlara sağlanan güvencenin artırılması, cinsel
saldırı mağduru kadınların ikincil örselenmelerini önlemek amacıyla hastanelerde
oluşturulan özel merkezlerin/kadın destek birimlerinin yaygınlaştırılması, aile
içi şiddet ve kadına karşı şiddetten kaynaklanan suçların etkin bir şekilde
soruşturulması amacıyla kurulan özel soruşturma bürolarının ülke genelinde yaygınlaştırılması,
şiddet mağduru kadınların hak arama yollarını etkin bir şekilde kullanabilmeleri
için Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 234. maddesi uyarınca avukat görevlendirilmesi
imkanı getirilmesi, adli yardım hizmetlerinden yararlanma koşullarının kolaylaştırılması,
aile içi şiddet bürolarında görevli Cumhuriyet savcıları ile tedbir kararlarına
bakmakla görevli hakimlere uygulama birliğinin sağlanması için düzenli olarak
eğitim verilmesi, tehdit altındaki kadınların daha etkin korunmasını sağlamak
için önleyici ve koruyucu kapasite artırılması ve bu kapsamda teknolojik imkanlardan
da azami ölçüde yararlanılması, haklarında uzaklaştırma kararı verilenler başta
olmak üzere aile içi şiddet veya kadına karşı şiddet uygulayanların rehabilitasyonunun
sağlanması, bu amaçla öfke kontrolü ve stres yönetimi gibi etkili programlar
geliştirilmesi; boşanma sürecinin taraflar ve çocuklar üzerindeki olası olumsuz
etkilerini en aza indirebilmek, özellikle çocukla kişisel ilişkinin sağlıklı
yürütülmesini sağlamak amacıyla süreç hakkında tarafların ve çocukların bilgilendirilmesi
ve ihtiyaç duyanlara psiko-sosyal destek sağlanması konularında yürütülecek
faaliyetlerin belirlendiğinin görüldüğü,
Anılan Eylem Planı'nda belirlenen hususların hayata geçirilmesi noktasında
ise; 14/07/2021 tarih ve 31541 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 7331 sayılı
Kanun'un 6 ila 9. maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82., 86., 96.
ve 109. maddelerinde değişiklik yapılarak madde metinlerine "boşandığı
eş/eşe" ibarelerinin eklendiği ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten
öldürme, kasten yaralama, eziyet gibi suçların kişinin boşandığı eşine karşı
işlenmesi halinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul edildiği, 27/05/2022 tarih
ve 31848 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 7406 sayılı Kanun'un 2 ila 6. maddeleri
ile 5237 sayılı Kanun'un 82. maddesinde değişiklik, 86., 94. 96. ve 106. maddelerine
ise ekleme yapılarak kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet ve tehdit
gibi suçların kadına karşı işlenmesi halinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul
edildiği, aynı Kanun'un 8. maddesiyle 5237 sayılı Kanun'un 123. maddesine eklenen
123/A maddesi ile de "ısrarlı takip" fiilinin ayrı bir suç olarak
kabul edildiği, belirlenen diğer faaliyetlere yönelik çalışmaların da devam
ettiğinin gözlemlendiği,
Bu kapsamda; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve şiddet
mağdurlarının korunması amacıyla iç hukukumuzda, Anayasa ve 6284 sayılı Kanun
başta olmak üzere birçok düzenleme bulunduğu, bu düzenlemelere dayalı uygulamaların
da belirlenen plan dahilinde hayata geçirildiğinin anlaşıldığı,
T.C.
DANIŞTA Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2024/823
Karar No: 2024/1056
İSTEMİN KONUSU:
Danıştay Onuncu Dairesinin 28/11/2023 tarih ve E:2021/2537, K:2023/7573 sayılı
kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istem: 20/03/2021 tarih ve 31429 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan,
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine
ilişkin 19/03/2021 tarih ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının iptali ve 9
sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Onaylanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin 1. fıkrasının kısmen Anayasa'ya
aykırı olduğundan bahisle iptali talebiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine
başvurulmasına karar verilmesi istenilmiştir.
Daire kararının özeti:
Danıştay Onuncu Dairesinin 28/11/2023 tarih ve E:2021/2537, K:2023/7573 sayılı
kararıyla;
Davalı idarenin dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının iptal davasına konu edilemeyeceğine
ilişkin itirazı; 18/10/1982 tarihinde kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
125. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı
işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır."
ibaresinin, 16/04/2017 tarihinde halk oylamasına sunularak kabul edilen ve 11/02/2017
tarih ve 29976 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 16. maddesiyle madde metninden
çıkarıldığı, bu haliyle, daha önce Anayasa gereğince yargı denetimi dışında
kalan "Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler"e karşı yargı
yolunun açılmış olduğu gerekçesiyle, ehliyet yönündeki itirazı ise; dava konusu
Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilen Sözleşme'nin toplumun
bütününe yönelik düzenlemeler içerdiği ve iç hukuka ilişkin etkileri bulunduğundan,
davacı da dahil olmak üzere tüm vatandaşların ve sivil toplum kuruluşlarının
dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının iptalini istemekte menfaati bulunduğu gerekçesiyle
yerinde görülmemiş,
Davacının Anayasa'ya aykırılık iddiası ise; Anayasa'nın 6., 7., 8., 87.,90.,
104.maddesinin 11.ve 17. fıkralarına yer verilerek; yasama organının milletlerarası
andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın onaylanmasını bir kanunla uygun
bulmaktan ibaret olduğu, bu kanunun tek hukuki sonucunun, Cumhurbaşkanına takdir
yetkisini kullanma imkanı vermek olduğu, Cumhurbaşkanının uygun bulma kanunu
sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisine
sahip olduğu ve milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesinin tıpkı andlaşma
metinlerinin hazırlanması, imzalanması, son aşamada onaylanarak yürürlüğe konulması
hususlarında olduğu gibi "yürütme yetkisi" dahilinde bulunduğu görüldüğünden,
9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin 1. fıkrasında yer alan
"bunların hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme"
ve 3. fıkrasında yer alan "uygulamasının durdurulduğu ve sona erdiği tarihler;
Cumhurbaşkanı kararı ile tespit olunarak Resmi Gazete'de yayımlanır." ibarelerinin
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenebilecek hususlardan olduğu sonucuna
ulaşıldığı,
Diğer taraftan, Anayasa'nın 104. maddesinin 17. fıkrasında, Cumhurbaşkanlığı
kararnameleri ile Anayasa'nın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde
yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan
siyasi haklar ve ödevlerin düzenlenemeyeceği öngörüldüğünden, davaya konu Sözleşme'nin
sona erdirilmesi yetkisinin Cumhurbaşkanlığı kararnamesine konu edilip edilmeyeceği
hususunun da Anayasa'ya aykırılık iddiası kapsamında irdelenmesi gerektiği,
yukarıda yer verildiği üzere, mezkur Anayasal kuralın, "Anayasanın ikinci
kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları
ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler"in Cumhurbaşkanlığı
kararnamesiyle düzenlenemeyeceğini hükme bağladığı, Anayasa'nın anılan hükmünden,
Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile doğrudan doğruya anılan hakların içeriğine
ilişkin düzenleme yapılamaması, bu hakların sınırlandırılamaması veya ortadan
kaldırılamamasının anlaşılması gerektiği, dolayısıyla, içeriğinde temel hak
ve özgürlüklere ilişkin herhangi bir hüküm bulunmayan ve sadece Anayasa'nın
90. maddesinde yer alan hükümlere paralel şekilde milletlerarası andlaşmaların
yürürlüğe konulması ve yürürlükten kaldırılmasına ilişkin usuli düzenlemeleri
içeren 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin anılan hükümlerinin temel hak
ve özgürlükler ile ilgili Anayasa'nın 104. maddesinin 17. fıkrasındaki Cumhurbaşkanlığı
Kararnameleri ile düzenlenemeyecek hususlara ilişkin olmadığı,
Öte yandan; Anayasa veya yürürlükteki diğer mevzuatta milletlerarası andlaşmaların
hükümlerinin uygulanmasının durdurulması veya sona erdirilmesi (feshedilmesi),
uygulanmasının durdurulduğu veya sona erdiği tarihlerin tespiti ve yayımı hususlarının
kanunla düzenleneceğine ilişkin herhangi bir hükmün bulunmaması ve bu hususlara
ilişkin olarak yürürlükte olan herhangi bir kanuni düzenlemenin bulunmaması
karşısında, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin ilgili hükümlerinin "konu
bakımından yetki kurallarına uygun" olduğu sonucuna varıldığı,
9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülen
hükümlerine yönelik değerlendirmeye gelince; Anayasa'nın yukarıda yer verilen
hükümleri gereğince yürütme yetkisinin Cumhurbaşkanına ait olması, milletlerarası
andlaşmaların sona erdirilmesinin yürütme yetkisine ilişkin olması ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine milletlerarası andlaşmaların feshedilmesine ilişkin olarak
Anayasa ve kanunlarda herhangi bir görev veya yetki verilmemiş olması hususları
birlikte gözetildiğinde, milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesine ilişkin
işlemlerin, kaynağını Anayasa'dan alan yürütme yetkisi ve görevi kapsamında
Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağı, uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası
andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisi bulunan Cumhurbaşkanının,
yürütme faaliyetine ilişkin sona erdirme yetkisini kullanırken yasama organının
bir işlem tesis etmesine gerek bulunmadığı anlaşılmış olup; bu haliyle 9 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3.maddesinin 1.fıkrasında yer alan "bunların
hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme" ibaresinin
içerik itibarıyla da Anayasa'nın yukarıda yer verilen düzenlemelerine aykırı
olmadığı sonucuna varıldığı,
Diğer taraftan, Anayasa'nın 90. maddesinin 5. fıkrasında yer alan usulüne göre
yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu yönündeki
düzenlemenin, usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmaları sadece
"işlevsel anlamda" kanun gücüne kavuşturduğu, bunun dışında milletlerarası
andlaşmaları "organik anlamda" yasama işlemi haline getirmediği, dolayısıyla
usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası andlaşmaları onaylama yetkisine
sahip olan Cumhurbaşkanına bu andlaşmaları sona erdirme yetkisi veren 9 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin anılan düzenlemelerinin bu yönüyle de Anayasa'ya
aykırı olmadığının anlaşıldığı,
Kaldı ki, Anayasa'nın 90. maddesinin 2. fıkrasında sayılan ve Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onaylamayı kanunla uygun bulmasına gerek olmaksızın Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanarak yayımlanmak suretiyle yürürlüğe konulan milletlerarası
andlaşmaların da kanun gücünde olduğu gözetildiğinde, Anayasa'nın 90. maddesinin
5. fıkrası ile amaçlanan hususun usulüne göre yürürlüğe konulan milletlerarası
andlaşmalara "işlevsel anlamda" kanun gücü tanımak olduğu,
Tüm bu anlatımlar doğrultusunda, davacının dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının
dayanağını teşkil eden 9 numaralı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin
1. fıkrasına yönelik Anayasa'ya aykırılık iddiası ciddi görülmeyerek işin esasına
geçilmiş,
Anayasa'nın 10.,12.,13.,17.,19., 41. ve 104. maddelerine; Kadınlara Yönelik
Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa
Konseyi Sözleşmesi'nin 1., 2., 3. maddeleri ve 78.maddesinin 1.,2, ve 3.fıkraları
ile 80.maddesine; 08/03/2012 tarihinde kabul edilerek 20/03/2012 tarih ve 28239
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı
Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 1.,2.,14. ve 15.maddelerine yer verilerek;
Anayasa uyarınca, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların
kanun hükmünde olmaları ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin doğrudan esas alınacak
üstün norm olması nedeniyle, milletlerarası andlaşmaların iç hukuka etki edebildikleri
açık olmakla birlikte, özü itibarıyla milletlerarası andlaşmaların imzalanması,
müzakere edilmesi, onaylanması, onaylanmış bulunan milletlerarası andlaşmaların
feshedilmesi hususlarının milletlerarası ilişkilerin yürütülmesine ilişkin olduğu,
Cumhurbaşkanının, Devletin başı olarak ve Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti'ni
temsil etmekte olduğu; milletlerarası hukukta bu temsil yetkisi ve görevinin
çoğu zaman milletlerarası andlaşmalar yoluyla kullanılmakta olduğu,
Milletlerarası andlaşmaların, yürütme organı tarafından ülkemizin yabancı ülkeler
veya kuruluşlarla ilişkileri çerçevesinde değerlendirilmesi sonucu, Devletin
güncel menfaatleri doğrultusunda ve ülkemizin taraf olmasında yarar görülüp
görülmemesine bağlı olarak imzalanıp imzalanmamasına karar verildiği,
Yürütme organı tarafından imzalanan ve onaylanması uygun bulma kanununa bağlı
olmayan milletlerarası andlaşmaların doğrudan imzalanmakla, onaylanması TBMM
tarafından kanunla uygun bulunan milletlerarası andlaşmaların ise doğrudan uygun
bulma kanununun yayımlanmasıyla yürürlüğe girmediği, Anayasa uyarınca Cumhurbaşkanı
tarafından onaylanarak Resmi Gazete'de yayımlanması halinde yürürlüğe girdiği,
Anayasa'nın onaylama yetkisini Cumhurbaşkanına vermiş olmasının, milletlerarası
andlaşmaların Türkiye Cumhuriyeti'nin güncel menfaatleri yararına olup olmadığı
konusunda son değerlendirmenin Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağını ortaya
koymakta olduğu,
Milletlerarası andlaşmaların onaylanması veya sona erdirilmesine yönelik işlemler,
nitelikleri itibarıyla hem iç hukukta hem de milletlerarası hukukta sonuç doğurmakta
olup, yukarıda da belirtildiği üzere Cumhurbaşkanına devletin başı olması nedeniyle
bu işlemlere dair yetkiler tanındığı,
Anayasa'nın 125. maddesinde, yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka
uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğu, hiçbir surette yerindelik denetimi
şeklinde kullanılamayacağı, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve
esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem
niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemeyeceği
hüküm altına alınmış olup, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun "İdari
dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" başlıklı 2. maddesinde de,
idari yargı yetkisinin, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi
ile sınırlı olduğu, idari mahkemelerin yerindelik denetimi yapamayacağı, yürütme
görevinin kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde gösterilen şekil ve
esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem
niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremeyeceği
belirtilmek suretiyle idari yargı yetkisinin sınırlarının çizildiği,
Görüldüğü üzere, idari işlemler üzerindeki yargısal denetimin bu işlemlerin
hukuka uygunluğunun saptanmasıyla sınırlı olduğu, idari yargı organlarının idareyi
belli bir yönde işlem veya eylem tesisine zorunlu kılacak biçimde yargı kararı
vermelerinin Anayasa ve 2577 sayılı Kanun'un yukarıda belirtilen ilkeleriyle
bağdaşmayacağı,
9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesi ile bir milletlerarası
andlaşmayı onaylama veya sona erdirme konusunda Cumhurbaşkanına tam yetki tanınarak
bu işlemlerin Cumhurbaşkanının takdirine bırakıldığı,
Bu itibarla, Cumhurbaşkanına devletin başı sıfatına istinaden tanınmış olan
takdir yetkisi gereğince ve aynı zamanda milletlerarası hukuk çerçevesinde tesis
edilen dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının yargısal denetiminin, diğer idari
işlemlerin tabi olduğu yargısal denetimle aynı esaslar doğrultusunda yapılamayacağının
açık olduğu, Cumhurbaşkanına tanınan takdir yetkisini kaldıracak şekilde bir
denetim yapılmasının milletlerarası andlaşmaların sona erdirilmesine ilişkin
Cumhurbaşkanı kararlarının Anayasa'nın açık hükmüne aykırı şekilde yerindelik
bakımından denetime tabi tutulması anlamına geleceği,
Öte yandan; Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca milletlerarası andlaşmaların Anayasa'ya
aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması mümkün olmayıp, bu hükümden
hareketle Anayasa Mahkemesince uygun bulma kanunlarının (çekince konulan bazı
andlaşmalar bakımından ayrıksı durumlar bulunmakla birlikte) hukuki denetiminin
sadece son oylamada öngörülen çoğunlukla kabul edilip edilmediği ile sınırlı
olarak şekil bakımından yapılabileceğinin kabul edildiği,
Nitekim; Anayasa Mahkemesinin, 05/07/2010 tarih ve 6007 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu
Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun'un 1. maddesinin
Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla açılan iptal davası neticesinde verdiği
31/05/2012 tarih ve Esas:2010/92, K:2012/86 sayılı kararında;
"Usulüne göre yürürlüğe konulmuş bir milletlerarası andlaşmanın, Anayasa'ya
aykırı bulunarak iptal edilmesi, Devletin o andlaşmayla kabul ettiği yükümlülüklerini
yerine getirememesi neticesini ortaya çıkaracaktır. Bu hal tartışmasız olarak
Devleti, uluslararası hukuk karşısında zor durumda bırakacak, Devlet andlaşmanın
niteliğine ve kapsamına göre birtakım yaptırımlara maruz kalabilecek ve uluslararası
alandaki saygınlığının zarar görmesi söz konusu olabilecektir. Bu nedenle, anayasa
koyucu, milletlerarası andlaşmaların onaylanmalarının ardından iptale konu olabilmesinin
uluslararası hukuk açısından Devleti bir takım ciddi sorumluluklar altına sokabileceğini
düşünmüş ve onları Anayasal denetimin dışında tutmuştur....
Anayasa'nın 104. maddesine göre, milletlerarası andlaşmaları onaylama ve yayımlama
yetkisi Cumhurbaşkanı'na aittir. Anayasa'nın 90. maddesi ise Cumhurbaşkanı'nın
milletlerarası andlaşmayı onaylamasını, TBMM'nin onaylamayı bir kanunla uygun
bulmasına bağlamıştır. Uygun bulma kanunları diğer kanunlardan temelde farklı
olmayıp onlarla aynı süreci izleyerek kabul edilirler, tarih ve numara alırlar,
Resmi Gazete'de yayımlanırlar. Ancak, bu kanunlar ilke olarak üç maddeliktir.
İlk madde, ilgili andlaşmanın çekince konularak veya çekincesiz uygun bulunduğunu,
ikinci madde, kanunun yürürlüğe giriş tarihini, üçüncü madde ise kanunun yürütülmesini
düzenler.
Anayasa'nın 148. maddesinde, 'Anayasa Mahkemesi, kanunların, ' Anayasaya şekil
ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler.' denilmektedir. Anayasa, kanunların
Anayasaya uygunluk denetimine getirdiği istisnalara da aynı maddede ya da farklı
maddelerde yer vermiştir. Kanunların şekil bakımından denetiminin son oylamanın
öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı ile sınırlı olması ve Anayasa'nın 174.
maddesindeki Türkiye Cumhuriyeti'nin laik niteliğini koruma amacını güden inkılap
kanunlarının Anayasa'ya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamayacağına dair hükümleri
bunun istisnalarıdır. Ancak, Anayasa'da uygun bulma kanunun denetimini yasaklayan
bir kural bulunmamaktadır. Ayrıca, ne 1982 Anayasası'nın gerekçesinde ne de
onun göndermede bulunduğu 1961 Anayasası'nın gerekçesinde bunun aksini belirten
bir ifadeye de yer verilmemektedir. Öte yandan, belirtilen anayasal düzenlemeler
karşısında bu denetimin yapılması, devletin bütün etkinliklerinde hukuka ve
Anayasa'ya uyması, işlem ve eylemlerinin bağımsız yargı denetimine tabi olması
anlamına gelen hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenle, andlaşmalardan
bağımsız olarak uygun bulma kanunlarına karşı Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği
kabul edilmelidir. ....
Bir milletlerarası andlaşma, doğrudan denetime tabi tutulamamasına rağmen onaylanmasını
uygun bulan kanunun anayasallık denetimi mümkündür. Ancak, Anayasa'nın 90. maddesindeki
emredici hüküm gereği, uygun bulma kanunu denetlenirken andlaşmanın denetiminin
yapılmasına izin verilmemiştir. Anayasa koyucunun milletlerarası andlaşmaların
Anayasal denetimini açık bir irade ile dışarıda bırakmasına rağmen, uygun bulma
kanununun denetimi yoluyla andlaşmalar hakkında değerlendirme yapmak Anayasa'nın
90. maddesindeki yasaklayıcı düzenlemeyi işlevsiz hale getirecektir.
Uygun bulma kanununun şekil bakımından denetimi, kanunun son oylamasında öngörülen
çoğunlukla kabul edilip edilmediği ile sınırlıdır. Şekil denetimi kapsamında
Anayasa'nın 90. maddesiyle getirilen yasağı bertaraf edici nitelikte denetim
yapılması da söz konusu olamaz.
Uygun buldukları andlaşmayı tekrar etmeyen ve ilke olarak üç maddeden oluşan
uygun bulma kanunlarının esas yönünden denetimini yapmayı kabul etmek, andlaşmanın
içeriğine ilişkin çeşitli değerlendirmelerde bulunmayı gerektirir. Uygun bulma
kanununun andlaşma kuralları gözetilerek incelenmesi, andlaşma kurallarının
dolaylı olarak denetlenmesi anlamına gelir. Oysa, Anayasa'nın 90. maddesi böyle
bir incelemeye engeldir.
Bununla beraber, uygun bulma kanununun bazı hükümleri, onaylanmasını uygun bulduğu
andlaşmadan ayrılabiliyor, bağımsız olarak kendi başına hüküm ifade edebiliyor
ve ondan ayrı olarak hukuk düzeninde etki yapabiliyorsa, anılan hükümlerin Anayasa'ya
aykırılığı iddiasının esas bakımından incelenmesi mümkündür. Buna karşılık uygun
bulma kanununun ancak andlaşma ile birlikte anlam ve etki taşıyan nitelikteki
hükümlerinin esas bakımından denetlenebilmesi söz konusu değildir. ...
Kanun'un dava konusu kural olan 1. maddesi, uygun bulduğu Anlaşma ile birlikte
anlam taşımaktadır ve ancak onunla birlikte ele alındığında hukuk düzenimizde
etki yapabilir niteliktedir. Bu nedenle, söz konusu kuralın denetiminin ancak
Anlaşma kuralları gözetilerek yapılabileceği, bunun da Anayasa'nın 90. maddesinde
yasaklanan andlaşma kurallarının denetlenmesi anlamına geleceği açıktır."
şeklindeki gerekçeyle iptal isteminin reddine karar verildiği,
Benzer şekilde, Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu arasında imzalanan
ve 15/07/2010 tarih ve 6007 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinde Akkuyu
Sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın onaylanmasına ilişkin 27/08/2010 tarih ve 2010/918 sayılı
Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan dava neticesinde Danıştay
Onuncu Dairesince verilen 09/06/2015 tarih ve E:2011/8967, K:2015/2814 sayılı
kararda;
"... uyuşmazlık konusu olayda tartışılması gereken husus, uluslararası
anlaşmalar ile benimsenen hususların iç hukuka yansıtılmalarına ilişkin işlemler
hakkında idari yargının herhangi bir denetiminin söz konusu olup olmayacağıdır.
Ayrılabilir işlemler kuramı, idari işlemin "icrai" özelliği bakımından
idari karar alma sürecinde gerçekleştirilen halka işlemlerinin tek başlarına
hukuki sonuçlar doğurabilme yeterliliğine sahip olmaları halinde; bunların,
bu süreçten ayrılmalarını ve bağımsız olarak iptal davasına konu yapılabilmelerini
sağlamaktadır.
Ayrılabilir işlemler kuramının, uluslararası sözleşmeler bakımından da uygulanabilme
imkanı sayesinde, uluslararası ilişkilerden ayrılabilir nitelikteki işlemlerin
yargısal denetiminin kabul edilmesi halinde, ayrılabilir işlemlerin iptali ile
birlikte otomatik olarak milletlerarası anlaşmaların iptali sonucunun ortaya
çıkmayacağının kabul edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla ancak davanın konusunu
uluslar arası ilişkiden ayrılabilir nitelikte, ona dayanan, uygulanmasını sağlayan
diğer bir idari işlemin (yer seçimi kararı, lisans verilmesi veya ihale gibi)
oluşturması halinde esas yönünden bu işlemin yargısal denetiminin yapılabileceği,
ancak onay kararnamesinin uluslararası andlaşmadan bağımsız olarak yargısal
denetiminin yapılmasının mümkün olmaması halinde ise sadece yetki ve şekil yönünden
yargısal denetiminin yapılabileceği sonucuna ulaşılmaktadır." şeklindeki
gerekçeyle, uygun bulma kanunu sonrasında onaylanan veya doğrudan yürütme erki
tarafından onaylanan milletlerarası andlaşmaların onaylanmasına dair kararların
yetki ve şekil unsurları haricinde hukuki denetime tabi tutulamayacağının hüküm
altına alındığı, taraflarca temyiz isteminde bulunulması üzerine, anılan kararın
davanın reddine ilişkin kısmının Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 14/02/2018
tarih ve E:2016/837, K:2018/469 sayılı kararıyla onandığı davacının kararın
düzeltilmesi isteminin Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 16/10/2019 tarih
ve E:2018/3720, K:2019/4491 sayılı kararıyla reddedilerek anılan kararın redde
ilişkin kısmının kesinleştiği,
Anayasa'ya aykırılık iddiasının incelendiği kısımda belirtildiği üzere; TBMM'ye
milletlerarası andlaşmaların feshedilmesine (sona erdirilmesine) ilişkin olarak
Anayasa ve kanunlarda herhangi bir görev veya yetki verilmemiş olması, bu suretle
TBMM'nin milletlerarası andlaşmalara yönelik yetkisinin onaylamayı bir kanunla
uygun bulmaktan ibaret olması, milletlerarası andlaşmaların feshedilmesinin
(sona erdirilmesinin) yürütme yetkisine ilişkin olması ve yürütme yetkisinin
Anayasa gereğince Cumhurbaşkanına ait bulunması hususları ile 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi'nin 3. maddesinin birlikte değerlendirilmesinden; milletlerarası
andlaşmaların feshine ilişkin işlemlerin, kaynağını Anayasa'dan alan yürütme
yetkisi ve görevi kapsamında Cumhurbaşkanı tarafından yapılacağı, Cumhurbaşkanının,
yürütme faaliyetine ilişkin fesih yetkisini kullanırken yasama organının bir
işlem tesis etmesine gerek bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı,
Diğer taraftan, her ne kadar Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, bir kısım milletlerarası
andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla
uygun bulmasına bağlı olsa da, Anayasa'nın 104. maddesiyle uluslararası andlaşmaları
"onaylama" yetkisi açıkça Cumhurbaşkanına verildiğinden ve Cumhurbaşkanının
uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası andlaşmayı onaylayıp onaylamama
konusunda takdir yetkisi bulunduğundan, Cumhurbaşkanının TBMM'nin onaylanmasını
uygun bulduğu bir uluslararası andlaşmayı onaylama zorunluluğu bulunmadığı gibi,
gerek zamanlama açısından gerekse uluslararası alanda değişen ya da gelişen
yeni koşullar itibarıyla andlaşmanın onaylanmasını erteleyebileceği, onaylamaktan
tamamen vazgeçebileceği ve daha önce onaylamış olduğu bir andlaşmayı (yasama
organının herhangi bir iştiraki olmaksızın) sona erdirebileceğinin de açık olduğu,
Ayrıca, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilmesi
öngörülen Sözleşme'nin 80. maddesinde, "Her Taraf istediği zaman Avrupa Konseyi
Genel Sekreteri'ne yapacağı bir bildirimle bu Sözleşme'yi feshedebilir. ." hükmü
yer almakta olup; TBMM'nin söz konusu Sözleşme'nin onaylanmasını uygun bulurken,
anılan Sözleşme'nin feshedilebilmesi hususunda "Taraflara" - bu arada yürütme
organına/Cumhurbaşkanına- Sözleşmeyi feshetme yetkisini de verdiğinde tereddüt
bulunmadığı,
Öte yandan; Anayasa uyarınca, Türkiye Cumhuriyetinin, Devletin başı olan ve
yürütme yetkisine sahip olan Cumhurbaşkanı tarafından Devlet başkanı sıfatıyla
temsil edildiği,
Yabancı ülkelerle Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin yürütülmesi, bu
kapsamda milletlerarası andlaşmaların imzalanması, müzakere edilmesi, onaylanması,
onaylanmış bulunan milletlerarası andlaşmaların feshedilmesi, sona erdirilmesi
ve andlaşmalardan çekilme hususlarının da Cumhurbaşkanının Türkiye Cumhuriyeti'ni
Devlet başkanı sıfatıyla temsil yetkisi içerisinde kalmakta olduğu,
Bu itibarla; dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının, Anayasa tarafından verilen
yürütme ve temsil yetkisi ile 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne istinaden
tesis edilmiş olması; daha açık bir ifadeyle, Anayasa uyarınca Türkiye Büyük
Millet Meclisinin milletlerarası andlaşmalara ilişkin yetkisinin andlaşmanın
onaylanmasını bir kanunla uygun bulmaktan ibaret bulunması, milletlerarası andlaşmaların
sona erdirilmesinin yürütme yetkisi dahilinde bulunması, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi'nin 3. maddesinde milletlerarası andlaşmaları sona erdirmenin Cumhurbaşkanı
kararı ile olacağının düzenlenmiş olması, uygun bulma kanunu sonrasında milletlerarası
andlaşmayı onaylayıp onaylamama konusunda takdir yetkisi bulunan Cumhurbaşkanının
yürütme faaliyetine ilişkin sona erdirme yetkisini kullanırken yasama organının
bir işlem tesis etmesine gerek bulunmaması nedenleriyle, dava konusu Cumhurbaşkanı
Kararında yetki ve şekil unsurları yönünden hukuka aykırılık görülmediği,
Diğer taraftan; yetki ve usulde paralellik ilkesinin mevzuatta aksine bir düzenleme
bulunmadığı sürece bir idari işlemin tesisinde uygulanan yetki ve usul kurallarının
aynı işlemin geri alınması, kaldırılması ve değiştirilmesine yönelik işlemlerde
de uygulanmasını ifade ettiği, yetkide ve usulde paralellik ilkesinin, idari
işlemlerin ne şekilde ve hangi merci tarafından geri alınacağının, kaldırılacağının
veya değiştirileceğinin mevzuatta düzenlenmediği durumlarda uygulanma imkanı
bulduğu, mevzuatta bir idari işlemin geri alınması, kaldırılması veya değiştirilmesine
ilişkin usulün düzenlenmiş olması ve/veya işlemi tesis etmeye yetkili makamın
belirtilmiş olması durumunda uygulanabilmesine olanak bulunmadığı,
9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinde milletlerarası andlaşmaları
sona erdirme konusunda Cumhurbaşkanının açıkça yetkilendirilmiş olması karşısında
yetkide ve usulde paralellik ilkesinin uygulanması mümkün olmamakla birlikte,
dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı ile ülkemiz bakımından feshedilen Sözleşme'nin
6771 sayılı Kanun'la Anayasa'da yapılan değişiklik öncesinde yürütme yetkisini
kullanan Bakanlar Kurulunun 10/02/2012 tarih ve 2012/2816 sayılı kararı ile
onaylanmış olması nedeniyle anılan Sözleşme'nin yeni hükümet sisteminde yürütme
yetkisini haiz Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmesinde yetkide ve usulde paralellik
ilkesine aykırılık bulunmadığı sonucuna varıldığı,
Öte yandan, iç hukukta yer alan düzenlemelere de bakıldığında;
- Anayasa'da, Devlete, gerek kadın ve erkek eşitliğini sağlamak gerekse de her
türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmak konusunda yükümlülükler yüklendiği; 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu'nun bir çok maddesinde de şiddetin önlenmesi, şiddete
uğrayan kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması amacıyla düzenlemeler
yapıldığı; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten öldürme, kasten yaralama,
eziyet gibi suçların üstsoy veya altsoydan birine ya da eşe (veya 08/07/2021
tarih ve 7331 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle eklenen ibareyle boşandığı
eşe) karşı işlenmesinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul edildiği,
- 08/03/2012 tarihinde kabul edilerek 20/03/2012 tarih ve 28239 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun ve Kanun'un 22. maddesine dayanılarak hazırlanmak suretiyle
18/01/2013 tarih ve 28532 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6284 Sayılı Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna İlişkin Uygulama
Yönetmeliği ile şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların,
çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin
korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere
ilişkin usul ve esasların düzenlendiği; 6284 sayılı Kanun'da şiddet mağdurlarına
verilecek destek ve hizmetlerin sunulmasında temel insan haklarına dayalı, kadın
erkek eşitliğine duyarlı, sosyal devlet ilkesine uygun, adil, etkili ve süratli
bir usul izlenmesi esasının benimsendiği; Kanun kapsamında kadınlara yönelik
cinsiyete dayalı şiddeti önleyen ve kadınları cinsiyete dayalı şiddetten koruyan
özel tedbirlerin ayrımcılık olarak yorumlanamayacağının kabul edildiği, kolluk
görevlerinin, kolluğun merkez ve taşra teşkilatında bu Kanun'da belirtilen hizmetlerle
ilgili olarak, çocuk ve kadının insan hakları ile kadın erkek eşitliği konusunda
eğitim almış ve ilgili kolluk birimlerince belirlenmiş olan yeteri kadar personel
tarafından yerine getirileceğinin öngörüldüğü,
- Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 30/12/2019 tarih ve 30994 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanan 27/12/2019 tarih ve 1584 sayılı kararı ile, aile
mahkemesi bulunan yerlerde 6284 sayılı Kanun uyarınca gelecek işlere o yerdeki
belirli aile mahkemelerinin bakması, aile mahkemesi bulunmayan yerlerde ise,
gerek aile mahkemelerinin görev alanında olan dava ve işlere gerekse 6284 sayılı
Kanun uyarınca gelecek işlere bakmak üzere o yerdeki belirli asliye hukuk mahkemelerinin
bakması hususunda ihtisas mahkemelerinin belirlendiği,
- 02/03/2021 tarihinde kamuoyuna açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı'nda ise,
kişinin maddi ve manevi bütünlüğü ile özel hayatının güvence altına alınmasının,
bu doğrultuda hastanelerde oluşturulan Kadın Destek Birimlerinin yaygınlaştırılmasının,
savcılıklarda kurulan kadına karşı şiddet konusunda özel soruşturma bürolarının
ülke genelinde yaygınlaştırılmasının ve şiddet mağduru kadınlara avukat görevlendirilmesi
çalışmalarının hayata geçirilmesinin amaçlandığı; plandaki aile içi şiddet ve
kadına karşı şiddetle mücadelenin etkinliğinin artırılması hedefi doğrultusunda
yapılacak faaliyetlerin ayrıca belirlendiği, bu kapsamda eşe karşı işlenen suçlarla
ilgili kanunda öngörülen cezayı artıran sebeplerin boşanmış eşi de kapsayacak
şekilde genişletilmesi, tek taraflı ısrarlı takip fiillerinin ayrı bir suç olarak
düzenlenmesi ve böylelikle mağdurlara sağlanan güvencenin artırılması, cinsel
saldırı mağduru kadınların ikincil örselenmelerini önlemek amacıyla hastanelerde
oluşturulan özel merkezlerin/kadın destek birimlerinin yaygınlaştırılması, aile
içi şiddet ve kadına karşı şiddetten kaynaklanan suçların etkin bir şekilde
soruşturulması amacıyla kurulan özel soruşturma bürolarının ülke genelinde yaygınlaştırılması,
şiddet mağduru kadınların hak arama yollarını etkin bir şekilde kullanabilmeleri
için Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 234. maddesi uyarınca avukat görevlendirilmesi
imkanı getirilmesi, adli yardım hizmetlerinden yararlanma koşullarının kolaylaştırılması,
aile içi şiddet bürolarında görevli Cumhuriyet savcıları ile tedbir kararlarına
bakmakla görevli hakimlere uygulama birliğinin sağlanması için düzenli olarak
eğitim verilmesi, tehdit altındaki kadınların daha etkin korunmasını sağlamak
için önleyici ve koruyucu kapasite artırılması ve bu kapsamda teknolojik imkanlardan
da azami ölçüde yararlanılması, haklarında uzaklaştırma kararı verilenler başta
olmak üzere aile içi şiddet veya kadına karşı şiddet uygulayanların rehabilitasyonunun
sağlanması, bu amaçla öfke kontrolü ve stres yönetimi gibi etkili programlar
geliştirilmesi; boşanma sürecinin taraflar ve çocuklar üzerindeki olası olumsuz
etkilerini en aza indirebilmek, özellikle çocukla kişisel ilişkinin sağlıklı
yürütülmesini sağlamak amacıyla süreç hakkında tarafların ve çocukların bilgilendirilmesi
ve ihtiyaç duyanlara psiko-sosyal destek sağlanması konularında yürütülecek
faaliyetlerin belirlendiğinin görüldüğü,
Anılan Eylem Planı'nda belirlenen hususların hayata geçirilmesi noktasında ise;
14/07/2021 tarih ve 31541 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 7331 sayılı Kanun'un
6 ila 9. maddeleri ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82., 86., 96. ve 109.
maddelerinde değişiklik yapılarak madde metinlerine "boşandığı eş/eşe"
ibarelerinin eklendiği ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, kasten öldürme,
kasten yaralama, eziyet gibi suçların kişinin boşandığı eşine karşı işlenmesi
halinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul edildiği, 27/05/2022 tarih ve 31848
sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 7406 sayılı Kanun'un 2 ila 6. maddeleri ile
5237 sayılı Kanun'un 82. maddesinde değişiklik, 86., 94. 96. ve 106. maddelerine
ise ekleme yapılarak kasten öldürme, kasten yaralama, işkence, eziyet ve tehdit
gibi suçların kadına karşı işlenmesi halinin ağırlaştırıcı neden olarak kabul
edildiği, aynı Kanun'un 8. maddesiyle 5237 sayılı Kanun'un 123. maddesine eklenen
123/A maddesi ile de "ısrarlı takip" fiilinin ayrı bir suç olarak
kabul edildiği, belirlenen diğer faaliyetlere yönelik çalışmaların da devam
ettiğinin gözlemlendiği,
Bu kapsamda; kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve şiddet
mağdurlarının korunması amacıyla iç hukukumuzda, Anayasa ve 6284 sayılı Kanun
başta olmak üzere birçok düzenleme bulunduğu, bu düzenlemelere dayalı uygulamaların
da belirlenen plan dahilinde hayata geçirildiğinin anlaşıldığı,
Bu itibarla; Anayasa tarafından verilen temsil yetkisi ve 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi'ne istinaden tesis edilmiş olan dava konusu Cumhurbaşkanı Kararında
hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:
Davacı tarafından, dava konusu Cumhurbaşkanı Kararının dayanağı olan 9 sayılı
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 3. maddesinin 1.fıkrasının kısmen Anayasa'ya
aykırı olduğundan bahisle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulması
gerektiği; Anayasa'ya göre milletlerarası andlaşmaları bir kanunla uygun bulma
yetkisinin TBMM'ye ait olduğu, TBMM tarafından milletlerarası andlaşmanın onaylanmasına
ilişkin özel kanun kabul edilmedikçe yürütme organının milletlerarası andlaşmayı
onaylamasının mümkün olmadığı, Anayasa'nın 104. maddesi ile Cumhurbaşkanına
yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarma yetkisi
verildiği, temel haklar, kişi hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevler
ile münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda ve kanunda açıkça düzenlenen
konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılamayacağı; Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanın
uluslararası andlaşmaları onaylama ve yayımlama yetkisinin bulunduğu, bunun
dışında Anayasa ve kanunların Cumhurbaşkanına uluslararası andlaşmaları feshetme
yetkisi vermediği, kanun koyucunun bu alanda suskun kalmasının bu yetkinin yürütmeye
verildiği anlamına gelmediği, Anayasa ve kanunla verilmesi gereken bir yetkinin
kararname ile verilemeyeceği; yetki ve usulde paralellik ilkesi uyarınca, temel
hak ve hürriyetlere ilişkin sözleşmelerin feshi için kanuni bir düzenlemenin
bulunması gerektiği, hukukumuzda organik yasa işlevsel yasa diye bir ayrımın
söz konusu olmadığı, kararın yetki, şekil, sebep, konu ve maksat unsurları yönünden
hukuka aykırı olduğu; iç hukukumuzda şiddetle mücadele konusunda en önemli düzenleme
olarak görülen ve anılan Sözleşme uyarınca hazırlanıp yürürlüğe giren 6284 sayılı
Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'da Sözleşme'ye
atıf yapıldığı, yapılan bu atıf nedeniyle Sözleşme'nin hukuken esas alınmaya
devam edileceği, mevzuatımızdaki yasal düzenlemelerin tek başını şiddeti önlemede
yetersiz olduğu, bu nedenle sözleşmenin de desteğine ihtiyaç olduğu; bunun dışında
idari işlemlerin ortak amacının kamu yararı olduğu, dava konusu kararda kamu
yararını gerektiren durumun somut ve açık şekilde ortaya konulmadığı ve hangi
gerekçelerle tesis edildiğinin hukuken açıklanmadığı; dava konusu Cumhurbaşkanı
Kararının iptali istemiyle ülke çapında birçok dava açıldığı, bu nedenle işbu
davanın seri dava olarak ele alınarak seri davalarda vekalet ücretini düzenleyen
hükmün uygulanması gerekirken temyize konu Daire kararında davalı idare lehine
tam vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olmadığı belirtilerek Daire kararının
bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:
Davalı idare tarafından, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi
ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin 80. maddesinin
taraf devletlere Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine herhangi bir zamanda yapacağı
bildirimle Sözleşme'yi kendisi bakımından feshetme yetkisi verdiği, bu itibarla
3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararında fesih kelimesinin kullanılmasının terminolojiye
uygun olduğu; Anayasa'nın 90. maddesi uyarınca, maddenin 2. ve 3. fıkralarındaki
istisnalar haricinde uluslararası andlaşmaların TBMM'nin onaylamayı uygun bulmasının
ardından Cumhurbaşkanınca onaylandığı, uygun bulma kanununun onay işlemi olmadığı,
andlaşmanın bu kanunla onaylanmadığı, sadece yürütme organının andlaşmayı onaylamasının
uygun bulunduğu, Cumhurbaşkanının yürütme organının diğer düzenleyici işlemlerinden
farklı olarak herhangi bir kanuna dayanmadan ya da yasama organının onayı olmadan
Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri yoluyla ilk elden düzenleme yapabildiği, Anayasa'nın
104. maddesinin 17. fıkrası ile yürütme yetkisine ilişkin olmak kaydıyla Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi çıkarma konusunda Cumhurbaşkanına genel bir yetki verildiği, uluslararası
andlaşmaların feshi usulüne ilişkin olarak Anayasa'da hüküm bulunmadığı, uluslararası
ilişkilerin yürütülmesi ve buna ilişkin olarak andlaşmaların imzalanması, müzakere
edilmesi, onaylanmasının yürütme yetkisine ilişkin olduğu, bu noktadan hareketle
uluslararası andlaşmaların onay ve fesih prosedürlerinin 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı
Kararnamesi'nde düzenlendiği; TBMM tarafından kanunla onaylanması uygun bulunan
bir andlaşmanın feshi için uygun bulma kanununun yürürlükten kaldırılmasına
veya TBMM'nin bu yönde bir karar almasına gerek olmadığı, bu yönde bir sürecin
ne Anayasa'da ne de TBMM İçtüzüğü'nde öngörüldüğü, bu nedenle yetkide ve usulde
paralellik ilkesine ilişkin iddiaların hukuki geçerliliğinin bulunmadığı; Kadınlara
Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin onaylanmasının uygun bulunmasına ilişkin 6251
sayılı Kanun'un sözleşme hükümlerini iç hukuk bakımından yürürlüğe koymadığı,
uluslararası hukuk bakımından Türkiye Cumhuriyeti'nin Sözleşme ile bağlanmasını
sağlamadığı, bu Kanun'un hukuki etkisinin yürütme organının Sözleşme'yi onaylayarak
yürürlüğe koymasını mümkün hale getirmek olduğu, bu nedenle Sözleşme'nin feshi
için 6251 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırılmasına gerek olmadığı, Anayasa'nın
90. maddesinde yer alan usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası andlaşmaların
kanun hükmünde olduklarına ilişkin hükmün, andlaşmaların organik açıdan TBMM'nin
kabul ettiği bir kanun hükmü olduğu ve bu nedenle sona erdirilebilmesi için
TBMM'nin işlemine ihtiyaç duyulduğu şeklinde yorumlanamayacağı, temel hak ve
özgürlüklere ilişkin andlaşmaların hükümleri ile kanun hükümleri arasında farklılık
olması durumunda andlaşma hükümlerinin esas alınmasının andlaşmanın Türkiye
Cumhuriyeti bakımından yürürlükte olduğu sürece ilişkin olduğu; bu türden andlaşmalarda
da yetkinin yürütme organına ait olduğu, açıklanan fesih usulünün yaklaşık altmış
yıldır ülkemizde uygulandığı; iç hukukumuzda kadınlara yönelik şiddetle mücadele
konusunda gerekli düzenlemelerin bulunduğu; nitekim Avrupa Konseyi'nin bir danışma
organı olan Venedik Komisyonu tarafından yayımlanan 25/03/2022 tarihli Raporda,
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye
İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin Türkiye bakımından feshi hakkındaki sürecin
de ele alındığı ve Türkiye'nin milletlerarası andlaşmların feshedilmesi bakımından
parlamentonun izni ve onayı aranmayan ülkeler kategorisinde olduğu açıkça ifade
edilerek dolaylı olarak da olsa dava konusu 3718 sayılı Cumhurbaşkanı Kararının
hukuka uygun olduğunun teyit edildiği, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi
Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nde
doğrudan uygulamaya elverişli bir hükmün bulunmadığı, Sözleşme'nin belirli bazı
konularda ilke ve temel kuralları kabul etmekle birlikte bu ilke ve kuralların
ne şekilde ve hangi araçlarla iç hukukta uygulanacağını taraf devletlere bırakan
bir andlaşma olduğu, Sözleşme'nin taraf devletlerin hukuk sistemlerinde belirli
konularda düzenleme yapmasını öngördüğü, bu kapsamda ülkemizde 08/03/2012 tarih
ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un
çıkarıldığı ve bu Kanun'da İstanbul Sözleşmesi'ne ismen atıf yapıldığı, yapılan
bu atfın açıklayıcı nitelikte bir atıf olduğu, dolayısıyla ne anılan Sözleşme'nin
ülkemiz bakımından feshedilmesine ilişkin işlemin ne de 6284 sayılı Kanun'un
geçerliliğini etkilemediği; Sözleşme'den çekilmenin kadınlara yönelik şiddete
karşı Ülkemizce verilen mücadele bakımından bir eksikliğe yol açmayacağı, Anayasa,
6284 sayılı Kanun ve konu ile ilgili diğer yasal mevzuatın titizlikle uygunlanmasına
devam edileceği, Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun
bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını
gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği
savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK H KİMİ .'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları
dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi
yerinde görülmeyerek ve Anayasa'ya aykırılık iddiası ise ciddi bulunmayarak,
dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir
karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya
eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri
sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin
temyize konu 28/11/2023 tarih ve E:2021/2537, K:2023/7573 sayılı kararının ONANMASINA,
3.Kullanılmayan .-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi halinde davacıya iadesine,
4. Kesin olarak, 13/05/2024 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.