İDDK, 1978 tarihinde askeri tatbikatta vefat eden erin ailesinin talebini haklı buldu
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 1978 ve 1990 tarihinde askerlik hizmetini yaparken meydana gelen ölüm olaylarına ilişkin olarak, ölüm olaylarının idarenin kusurundan kaynaklandığına ilişkin mahkeme kararlarında yer alan tespitler dikkate alınarak idareye yapılan tazminat başvurularının süresinde olduğuna hükmetti. Konuya ilişkin istinaf mahkemeleri arasındaki içtihat farklılıklarını giderdi.
Olay:
Uyuşmazlıklarda, askerlik vazifesi esnasında (1990 yılında) gerçekleşen silahla
yaralanma ve (1978 yılında) akut enfeksiyon nedeniyle oluşan toksik şok sonucunda
meydana gelen ölümler üzerine, müteveffaların varisleri tarafından, ölüm olayının
gerçekleşmesinin üzerinden otuz yılı aşkın süreler geçtikten sonra, murislerinin
vazife malulü sayılması istemiyle yapılan başvurular idarece reddedilmiştir.
Bu işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda, müteveffaların vazife malulü
sayılması gerektiği gerekçesiyle, idare mahkemelerince (2022 ve 2023 yıllarında)
iptal kararları verilmiştir.
Varisler tarafından, murislerinin ölümüne neden olan eylemlerin idariliğinin
vazife malullüğü kararları üzerine ortaya çıktığından bahisle, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca, uğradıkları zararın ödenmesi
için idareye başvuruda bulunulmuş, başvuruların reddi üzerine, maddi ve manevi
tazminat ödenmesi istemiyle, aykırılığın giderilmesi istemine konu davalar açılmıştır.
Eylemin idariliğinin, olayın gerçekleştiği anda veya sonrasında herhangi başka
bir şekilde öğrenilmediği bu uyuşmazlıklarda, vazife malullüğü hakkında verilen
iptal kararının eylemin idariliğini ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınıp
alınamayacağı hususunda, aynı konuda verilen farklı nitelikteki kararların kesinleşmesi
üzerine söz konusu aykırılığın oluştuğu görülmüştür.
İDDK: Ceza muhakemesi sonucunda da zararın kişisel kusuru mu yoksa görev kusuru
mu olduğu ortaya çıkabilir
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmi yetkilerin kullanımı sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.
Meydana gelen ölüm olaylarının, görevden doğduğu ve görev sırasında meydana geldiği, müteveffaların kendi eylemlerinin ölüme sebebiyet verdiği yolunda bir bilgi ya da belge sunulmadığı" yolundaki tespitlerin, ölüm olayının öğrenildiği anda veya sonrasında herhangi bir şekilde eylemin idariliğinin ortaya çıkmadığı durumlarda, ölüm olayına sebebiyet veren olguya, eylemin idariliğine dair bir bilgiye ve veriye sahip olmalarını sağlayan tespitler olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, eylemin idariliğine ilişkin tespitlere yer verilen vazife malullüğüne ilişkin idare mahkemesi kararının tebliği üzerine, eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda, öğrenmenin vazife malullüğüne ilişkin mahkeme kararının tebliğinden sonra başlayacağı kabul edilmelidir.
Öte yandan, vazife malullüğüne ilişkin yargı kararının sonradan bozulmuş olması, tarafların idariliği, bozulan kararın kendilerine tebliği ile öğrendikleri sonucunu değiştirmeyecek olup, uyuşmazlığın esası çözümlenirken anılan kararın bozulmuş olmasının mahkemece dikkate alınacağı tabiidir.
Sonuç olarak, eylemin idariliğinin, herhangi bir şekilde daha önceden öğrenilmediği uyuşmazlıklarda, vazife malullüğü hakkında idare mahkemesince verilen iptal kararının, eylemin idariliğini ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınması ve 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde yer alan bir ve beş yıllık sürelerin, bu kararın tebliğinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.
T.C.
DANIŞTAY
İDARİ DAVA DAİRELERİ
KURULU
Esas No: 2025/58
Karar No: 2025/46
BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİ HAKKINDA
KARAR
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun 26/06/2025 tarih ve E:2025/50,
K:2025/50 sayılı kararıyla; vekili Av tarafından Erzurum Bölge İdare Mahkemesi
2. İdari Dava Dairesinin 20/09/2024 tarih ve E:2024/3421, K:2024/4134 sayılı
kararı ile Adana Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 28/09/2022 tarih
ve E:2022/91, K:2022/11 sayılı kararı arasındaki aykırılığın giderilmesinin
istenmesi nedeniyle,
"Aykırılığın, davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki Erzurum Bölge
İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği"
görüşüyle, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin
Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 3/C maddesinin 5. fıkrası uyarınca karar
verilmesi için dosyanın Danıştay'a gönderilmesi üzerine,
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakimi 'nun açıklamaları dinlendikten
sonra konu ile ilgili kararlar ve yasal düzenlemeler incelenerek gereği görüşüldü:
I-AYKIRILIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU BÖLGE İDARE MAHKEMESİ KARARLARI :
A-ERZURUM BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 2. İDARİ DAVA DAİRESİNİN E:2024/3421 SAYILI
DOSYASINA KONU YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istemin özeti: Davacılar tarafından, kardeşleri 'ün, Van ili, Çaldıran
İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma er olarak askerlik vazifesini yaparken
17/10/1990 tarihinde silahla yaralanma sonucunda vefat etmesi nedeniyle uğradıkları
zararın ödenmesi istemiyle yaptıkları başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin
iptali ile kardeşlerinin desteğinden yoksun kaldıklarından bahisle her bir davacı
için ayrı ayrı 100,00.-TL maddi, 150.000,00.-TL manevi olmak üzere toplam 600,00.-TL
maddi ve 900.000,00.-TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine
karar verilmesi istenilmiştir.
Van 2. İdare Mahkemesinin 04/04/2024 tarih ve E:2024/502, K:2024/968 sayılı
kararının özeti:
Uyuşmazlıkta, davacıların kardeşi 'ün Van ili, Çaldıran ilçesinde jandarma er
olarak askerlik vazifesini yerine getirirken 17/10/1990 tarihinde vefat ettiği,
davacıların zararı doğuran idari eylemi en geç ölüm olayının gerçekleştiği 17/10/1990
tarihinde öğrendikleri göz önüne alındığında, davacıların zararı doğuran idari
eylemi öğrendikleri tarihten itibaren 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesi uyarınca
bir yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
ve bu istemin reddi üzerine altmış günlük dava açma süresi içerisinde dava açmaları
gerekirken, bu süre geçtikten çok sonra 14/11/2023 tarihinde davalı idareye
yaptıkları başvurunun dava açma süresini yeniden canlandırmayacağı sonuç ve
kanaatine varıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesinin 20/09/2024 tarih ve E:2024/3421,
K:2024/4134 sayılı kararının özeti:
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesine göre yapılan inceleme
sonucu, mahkeme kararının usul ve hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren
bir neden bulunmadığı anlaşıldığından, istinaf başvurusunun reddine kesin olarak
karar verilmiştir.
B-ADANA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ 4. İDARİ DAVA DAİRESİNİN E:2022/91 SAYILI DOSYASINA
KONU YARGILAMA SÜRECİ:
Dava konusu istemin özeti: Hatay ili, İskenderun 39. Piyade Tugay Komutanlığı
emrinde görev yapmaktayken 09/09/1978 tarihinde "Çalışlar-78 Tatbikatı"
sırasında geçirdiği akut enfeksiyon nedeni ile oluşan toksik şok sonucunda vefat
eden davacılar murisi 'in, Ankara 9. İdare Mahkemesinin 09/02/2022 tarih ve
E:2021/958, K:2022/347 sayılı kararıyla vazife malulü sayıldığından bahisle
eşi ve iki çocuğunun uğradığı maddi ve manevi zararların tazmini için davalı
idareye yaptıkları başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ve 300,00
TL maddi, 500.000,00 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte ödenmesine
karar verilmesi istenilmiştir.
Hatay 2. İdare Mahkemesinin 09/06/2022 tarih ve E:2022/782, K:2022/777 sayılı
kararının özeti:
Davacılar murisi 'in Hatay ili, İskenderun 39. Piyade Tugay Komutanlığı emrinde
görev yapmaktayken 09/09/1978 tarihinde "Çalışlar-78 Tatbikatı" sırasında
vefat ettiği ihtilafsız olup, davacılar tarafından her ne kadar müteveffanın
Ankara 9. İdare Mahkemesinin 09/02/2022 tarih ve E:2021/958, K:2022/347 sayılı
kararıyla vazife malulü sayıldığı ve bu kararın 11/03/2022 tarihinde taraflarına
tebliği üzerine, 05/04/2022 tarihinde idarenin kayıtlarına giren dilekçe ile
müteveffanın ölümü sebebiyle uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini
talebinde bulundukları ileri sürülmekte ise de, anılan mahkeme kararı ile müteveffanın
vazife malulü sayılması hususunun eylemin idariliğine herhangi bir etkisinin
olmayacağı, davacılar murisi Hüseyin Vatansever'in 09/09/1978 tarihinde "Çalışlar-78
Tatbikatı" sırasında vefat etmesiyle söz konusu eylemin idariliği ve doğurduğu
zararın eylemin gerçekleşmesiyle birlikte (ölüm olayıyla birlikte) ortaya çıktığı
açık olduğundan, davacılar tarafından vefat tarihi olan 09/09/1978 tarihinden
itibaren bir yıl içinde davalı idareye ön karar başvurusu yapılarak hakkın yerine
getirilmesinin istenilmesi ve bu isteğin kısmen veya tamamen reddi halinde,
bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında otuz
gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava
açma süresi içerisinde tam yargı davası açılması gerekirken, eylemin öğrenilmesinden
itibaren bir yıl içinde idareye başvurulmaksızın, bu süre geçirildikten çok
sonra müteveffanın vazife malulü sayıldığından bahisle yapılan 05/04/2022 tarihli
başvurunun zımnen reddi üzerine açılan davanın esasının süre aşımı nedeniyle
incelenmesine hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle, davanın süre aşımı nedeniyle
reddine karar verilmiştir.
Adana Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 28/09/2022 tarih ve E:2022/91,
K:2022/11 sayılı kararının özeti:
Davacılar murisinin ölümünün askerlik sırasında gerçekleştiği açık olmakla birlikte,
terör, silahla yaralanma gibi askerlik hizmetinin doğrudan etkisiyle meydana
gelmediği, askerlik sırasında oluşan rahatsızlık nedeniyle meydana geldiği,
dolayısıyla eylemin idariliği hususunun ihtilaflı olduğu ve idari davaya konu
olduğu, Ankara 9. İdare Mahkemesinin 09/02/2022 tarih ve E.2021/958, K:2022/347
sayılı kararı ile, "...bahsi geçen tatbikat süresince temiz su ve gıda
erişiminin sağlanıp sağlanmadığı hususlarında Milli Savunma Bakanlığının bilgi
ve belge ortaya koyamadığı, bu durumda müteveffanın bulunduğu ortam veya vazifeden
kaynaklanan sebep ve şartlara bağlı olarak öldüğü, olaya münhasıran gerek Milli
Savunma Bakanlığınca, gerekse davalı idarece müteveffanın ölümüne sebep olan
hastalığın görevini ifa ile ilgisi olmadığına dair aksi yönde bir tespit, bilgi
ya da belge sunulmadığı hususu göz önüne alındığında, ölümle sonuçlanan maluliyet
halinin vazifesi sırasında ve vazifesinin sebep ve etkisi ile ortaya çıktığı
konusunda kuşku bulunmadığı" gerekçesiyle vazife malullüğü başvurusunun
reddi işleminin iptali üzerine eylemin idariliğinin ortaya konulduğu, söz konusu
Mahkeme kararı üzerine açılan davanın süresinde olduğu gerekçesiyle mahkeme
kararı kaldırılarak, uyuşmazlığın çözümü için dosyasının mahkemesine gönderilmesine
kesin olarak karar verilmiştir.
II- İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Uyuşmazlıklarda, askerlik vazifesi esnasında (1990 yılında) gerçekleşen silahla
yaralanma ve (1978 yılında) akut enfeksiyon nedeniyle oluşan toksik şok sonucunda
meydana gelen ölümler üzerine, müteveffaların varisleri tarafından, ölüm olayının
gerçekleşmesinin üzerinden otuz yılı aşkın süreler geçtikten sonra, murislerinin
vazife malulü sayılması istemiyle yapılan başvurular idarece reddedilmiştir.
Bu işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda, müteveffaların vazife malulü
sayılması gerektiği gerekçesiyle, idare mahkemelerince (2022 ve 2023 yıllarında)
iptal kararları verilmiştir.
Varisler tarafından, murislerinin ölümüne neden olan eylemlerin idariliğinin
vazife malullüğü kararları üzerine ortaya çıktığından bahisle, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca, uğradıkları zararın ödenmesi
için idareye başvuruda bulunulmuş, başvuruların reddi üzerine, maddi ve manevi
tazminat ödenmesi istemiyle, aykırılığın giderilmesi istemine konu davalar açılmıştır.
Eylemin idariliğinin, olayın gerçekleştiği anda veya sonrasında herhangi başka
bir şekilde öğrenilmediği bu uyuşmazlıklarda, vazife malullüğü hakkında verilen
iptal kararının eylemin idariliğini ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınıp
alınamayacağı hususunda, aynı konuda verilen farklı nitelikteki kararların kesinleşmesi
üzerine söz konusu aykırılığın oluştuğu görülmüştür.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi uyarınca, idari dava
türleri arasında, idari eylemler ve işlemlerden doğan tam yargı davalarına yer
verilmiş olup, aynı Kanun'un 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal
edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine
veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gerektiği kurala bağlanmıştır.
İdari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olan tam yargı davalarının açılabilmesi, eylemin idariliğinin ve zararın bilinmesine bağlıdır.
İdari eylem, idarenin faaliyetleri sırasında yaptığı bir hareketi, aldığı bir tutumu, başka anlatımla, öncesinde bir idari işlem bulunmayan salt maddi tasarrufları veya gerçekleşen bir olayı anlatır.
İdariliğin veya meydana gelen zararın ya da aralarındaki illiyet bağının eylemden
sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin hak
sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut şartlar
çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı
bir dönemde işlemeye başlaması, dava hakkının varlığını anlamsız kılıp ölçülülük
ilkesini zedeleyebilir. Bu nedenle eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın
ya da illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda
dava açma süresinin bu tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmelidir.
Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı durumlarda eylemin gerçekleşmesiyle,
kimi zaman da değişik araştırma ve incelemelerden, hatta ceza davalarından sonra
ortaya çıkabilmektedir.
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmi yetkilerin kullanımı sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.
Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ve doğurduğu zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Kanun hükmünde öngörülen tam yargı davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olması sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
İncelemeye konu başvuruda giderilmesi istenen aykırılık, eylemin idariliğinin, olayın gerçekleştiği anda veya sonrasında herhangi başka bir şekilde öğrenilmediği uyuşmazlıklarda, vazife malullüğü hakkında verilen yargı kararının, eylemin idariliğini ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususundan kaynaklamaktadır.
Aykırılığın giderilmesine konu uyuşmazlıklara ilişkin dosyaların incelenmesinden, davacıların murislerinin, askerlik vazifelerini yerine getirdikleri esnada vefat ettikleri, vefatın üzerinden otuz yılı aşkın bir zamanın geçmesinin ardından, varislerin, vefat eden murislerinin vazife malulü sayılması için yaptıkları başvuruların reddi işlemlerinin iptali istemiyle açtıkları davalarda verilen iptal kararları üzerine, taraflarca 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesi uyarınca, vefata sebep olan eylemin idariliğinin vazife malullüğü kararlarının tebliği ile öğrenildiği ileri sürülerek, tam yargı davaları açıldığı anlaşılmaktadır.
Kişinin vazife malulü olduğuna karar verilmesinin, eylemin idariliğinin herhangi bir şekilde daha önceden öğrenilmediği durumlarda, eylemin idariliğini ortaya çıkarıp çıkarmayacağı hususunda kanaate varılabilmesi için, vazife malullüğü kavramının irdelenmesi ve anlamının ortaya konulması gerekmektedir.
5434 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen maddeleri uyarınca, maluliyet, iştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa vazife malullüğü olarak tanımlanmaktadır. Nitekim anılan Kanun'un 48. maddesine göre maluliyet, keyif verici içki ve her çeşit maddeler kullanmaktan, kanun, tüzük ve emir dışında hareket etmiş olmaktan, yasak fiilleri yapmaktan, intihara teşebbüsten ve her ne suretle olursa olsun kendisine veya başkalarına menfaat sağlamak veya zarar yapmak maksadından doğmuş olursa, bunlara uğrayanlar hakkında vazife malullüğü değil adi malullük hükümleri uygulanacaktır. Dolayısıyla, kamu görevlisinin malullüğünün, görevinden doğan ve görevi sırasında meydana gelen ve kendisine sorumluluk yüklenemeyen bir malullük olduğu yolunda yargı yerlerince yapılmış bir tespitin olması, eylemin idariliğini de ortaya koyan bir tespit olacaktır.
Erzurum Bölge İdare Mahkemesince, eylemin idariliğinin ölüm olayının gerçekleştiği tarihte öğrenildiği ve vazife malullüğü kararının dava açma süresini canlandırmayacağı gerekçesiyle, tam yargı davasında süre aşımı bulunduğuna karar verilmiş ise de; 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde yer alan bir ve beş yıllık sürelerin ölüm olayının gerçekleştiği tarihte başlayacağına ilişkin yorum, idariliğin veya meydana gelen zararın ya da aralarındaki illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği mevcut durumda, mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse imkansız hale getirecektir.
Vazife malullüğüne ilişkin yargı kararlarında yer alan, "askerlik vazifesi esnasında meydana gelen ölüm olaylarının, görevden doğduğu ve görev sırasında meydana geldiği, müteveffaların kendi eylemlerinin ölüme sebebiyet verdiği yolunda bir bilgi ya da belge sunulmadığı" yolundaki tespitlerin, ölüm olayının öğrenildiği anda veya sonrasında herhangi bir şekilde eylemin idariliğinin ortaya çıkmadığı durumlarda, ölüm olayına sebebiyet veren olguya, eylemin idariliğine dair bir bilgiye ve veriye sahip olmalarını sağlayan tespitler olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, eylemin idariliğine ilişkin tespitlere yer verilen vazife malullüğüne ilişkin idare mahkemesi kararının tebliği üzerine, eylemin idariliğinin veya yol açtığı zararın ya da illiyet bağının eylemden sonra anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda, öğrenmenin vazife malullüğüne ilişkin mahkeme kararının tebliğinden sonra başlayacağı kabul edilmelidir.
Öte yandan, vazife malullüğüne ilişkin yargı kararının sonradan bozulmuş olması, tarafların idariliği, bozulan kararın kendilerine tebliği ile öğrendikleri sonucunu değiştirmeyecek olup, uyuşmazlığın esası çözümlenirken anılan kararın bozulmuş olmasının mahkemece dikkate alınacağı tabiidir.
Sonuç olarak, eylemin idariliğinin, herhangi bir şekilde daha önceden öğrenilmediği uyuşmazlıklarda, vazife malullüğü hakkında idare mahkemesince verilen iptal kararının, eylemin idariliğini ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınması ve 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinde yer alan bir ve beş yıllık sürelerin, bu kararın tebliğinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.
IV- SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle; Bölge İdare Mahkemesi kararları arasındaki aykırılığın,
yukarıda belirtilen gerekçe ile "vazife malullüğü kararının eylemin idariliğini
ortaya çıkaran bir olgu olarak dikkate alınması ve öğrenmenin vazife malullüğüne
ilişkin idare mahkemesi kararının tebliğinden sonra başlayacağı gerekçesiyle,
davanın süresinde olduğu" yolunda giderilmesine kesin olarak, 24/09/2025
tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.