Öğretmen atamaları Nisan'da değil, Ağustos'ta olacak
Milli eğitim Bakanı Nabi Avcı: İhtiyaçlara göre, yani branş bazında ve iller bazında hangi branşta, hangi ilde, ne kadar öğretmene daha ihtiyacımız var onların dökümü yapıldıktan sonra bir öncelik sırasına koyuyoruz ve ona göre atamaları yapıyoruz. Atama Nisan ayında değil, Ağustos'ta yapılacak.

Bakan Nabi Avcı, Kanal 24'te Yaşar Taşkın Koç'un moderatörlüğünü yaptığı Kulis programında
gündeme ilişkin soruları cevapladı.
Bakan Avcı'nın yaptığı açıklamalardan öne çıkan başlıklar şöyle:
"Kamuda çalışan her üç kişiden biri bizde çalışıyor."
"Milli Eğitim Bakanlığı'yla bir şekilde irtibatlı olmayan aile yoktur zannediyorum.
Çünkü ya çocuğu, ya yeğeni, ya torunu ya da kendisi üzerinden mutlaka yolu bir
şekilde Milli Eğitim Bakanlığı'yla kesişir insanların. Biz evet doğru, en büyük
kamu kuruluşuyuz. Yani mesela büyüklük ölçekleri konuşulurken, hem bütçe konusunda,
hem personel konusunda genellikle Silahlı Kuvvetler ile karşılaştırılırız. Biz
hem çalışan sayısı itibarıyla hem de irtibatlı olduğumuz hedef kitle bakımından
en büyük kamu kuruluşuyuz. Kamuda çalışan her üç kişiden biri bizde çalışıyor.
En büyük arsa spekülatörüyüz, her yerde arsalarımız var, bir türlü kamulaştırmaya
para yetiremediğimiz arsalarımız var. En büyük bina stoku bizde. Velhasıl gerçekten
büyük bir yapı. Dolayısıyla bu büyük yapıyla ilgili hem beşeri kaynaklarımız
hem fiziki altyapımız itibarıyla ister istemez birtakım haberlere her gün konu
oluyoruz."
"Dershane meselesi çok iyi tezgahlanmış bir illüzyon."
"Dershane meselesi gerçekten işin içine girdikçe daha iyi görülüyor ki çok
iyi tezgahlanmış bir illüzyon. Biz dershanelerin özel okula dönüştürülmesi projesini
başlattığımızda da bunu söyledik ve birtakım rakamlara, ölçümlere dayanarak
bunu söyledik. Yani öğrencilerin yüzde kaçı dershaneye gidebiliyor, bu gidenlerin
yüzde kaçı gerçekten dershane üzerinden bir artıyla sınavlarda başarılı oluyor;
bunların hepsinin çok tartışmalı olduğunu, daha doğrusu rakamların gösterdiği
göstergelere baktığımız zaman illüzyonun tartışmasız olduğunu gördük."
"Pek çok çocuğumuz hiç dershaneye gitmese de okuldan edindikleriyle aldığı puanı
belki daha fazlasıyla alabilecekti."
"Burada şöyle bir imkansızlıktan ötürü dershaneler bu illüzyonu bugüne kadar
sürdürebilmişler. Birçok öğrenci dershaneye gittiği zaman sınavda bir puan alıyor.
Şimdi dershaneye gitmeseydi o puanı almayacağını kanıtlayacak durumda değiliz.
Dolayısıyla pek çok çocuğumuz aslında normal şartlarda hiç dershaneye gitmese
de okuldan edindikleriyle bu aldığı puanı belki daha fazlasıyla bile alabilecekti."
"Okul ve öğretmenlere haksızlık yapılarak başarıyı dershanenin başarısı olarak
gösteren illüzyon kırıldı."
"Burada şöyle bir sorun karşımıza çıkıyor; dikkat ederseniz sınav dönemlerinin
sonunda sonuçlar açıklandığı zaman bazı çocuklar üzerine birtakım tişörtler
giydirilip dershanenin başarısı olarak reklamı yapılıyordu. Bu aynı zamanda
okullarımıza ve okuldaki öğretmenlerimize haksızlık. Sanki o çocuklar sadece
dershanede yetişmiş ve sadece dershaneyle bu işleri yapmışlar gibi bir algı
çok sistematik bir biçimde işletiliyordu. Dershanelerin dönüşüm tartışmaları
sırasında bu illüzyonun kamuoyunda büyük ölçüde ortadan kalkmakta olduğunu görüyoruz.
Bu illüzyon kırıldı."
Çocukların reklam unsuru olarak kullanılması
"Devlet kendi okullarındaki başarılı çocuklara dershaneler kadar reklam değeri
vermiyor, vermemiş, vermemesi de normal. Biz çocukların böyle reklam unsuru
olarak kullanılmalarının pedagojik olarak da doğru olmadığını söylüyoruz. O
yüzden de çıkardığımız yeni bir genelgeyle bunu yasakladık, yani çocukların
reklam unsuru olarak kullanılmasının önüne geçmeye çalışıyoruz."
Dezavantajlı çocukları değil, avantajlı çocukları daha hızlı koşturan dershane
mekanizması
"İstatistiklere baktığımız zaman da şunu görüyoruz: Bir defa dershaneye giden-gitmeyen
istatistiklerinde gidebilenlerin çok ciddi bir azınlık oluşturduklarını; o azınlığın
içinde de gerçekten kendi okulunda aldıklarıyla sınavda başarılı olabilecek,
fen lisesi gibi, sosyal bilimler lisesi gibi daha seçmeli öğrenciler alan kurumların
öğrencilerinin dershanelerde büyük oranı teşkil ettiğini görüyoruz. Yani dershaneler
dezavantajlı çocuklarımızı diğerlerine yetiştirmek üzere değil koşuya zaten
avantajlı başlamış olan çocukları biraz daha hızlı koşturmak üzerine çalışan
bir mekanizma. Artı bir de şu var: Dershane var, dershane var. Hatta aynı dershanenin
içinde sınıf var, sınıf var. Bizim dışımızda yapılan araştırmalar, yani biz
derken Milli Eğitim Bakanlığı'nın dışında, bağımsız sivil toplum kuruluşlarının
yaptığı araştırmalar gösteriyor ki; yıllık şu kadar meblağın, ki orta gelirli
bir ailenin karşılayamayacağı 3 bin küsur doların üzerinde bir meblağın, üzerine
çıkmadığı zaman o çocuk orada dolgu malzemesi olarak kullanılıyor. Yani dershaneler
önceden belirledikleri, okullarında başarılı olan öğrencileri alıyorlar, hepsi
için söyleyemem, ben tablonun geneli hakkında bir fikir vermek için bunu söylüyorum.
Yoksa mesela bu süreçte gördük ki dershane sektöründe faaliyet gösteren pek
çok kurum özel okula dönüşme konusunda bizimle çok güzel iş birliği yaptı ve
onların gerçek eğitimciler olduklarını biz bu süreçte bir kere daha görmüş olduk.
Gerçekten eğitime katkıda bulunmak isteyen, bunun için uygun yöntemler kendilerine
önerildiği zaman bunları samimiyetle benimseyebilen kurumlar olduğunu da bu
süreçte gördük."
Öğrenciye bir şey katan değil, öğrencinin avantajını kendi lehine kullanan dershaneler
"Bir de şunu yapıyor belli dershane grupları, bunu herkes biliyor zaten, isim
vermeme de gerek yok: Okullarda gerçekten başarılı olan öğrencileri tespit ediyorlar,
hatta onları burslar vererek dershanelerine getiriyorlar ve orada onlara özel
sınıflar açıyorlar, özel öğretmenler tahsis ediyorlar. Bunlar 5 kişilik, 6 kişilik,
hatta bazen 3 kişilik sınıflarda, daha sonra dershanenin ve o grubun reklamını
yapmak üzere özel olarak yetiştirilmiş öğrenciler. Öğrenciye bir şey katan değil,
öğrencinin kendilerine bir şey kattığı bir sistem. Evet, tam bu. Yani o öğrencinin
aslında avantajını kendi lehine kullanan. Öğrencinin özelliğini kendi lehine
kullanan bir mekanizma."
Finansör öğrenci grubu
Öteki sınıflardaki normal öğrenciler ne oluyor? Yani gerçekten bu dershaneden
ek bir fayda umarak gelen ve daha düşük ücretlerle dershaneye kaydolan öğrenciler
de bu öğrencilere finansör gibi çalışıyor. Dolayısıyla kamuoyu bu tartışmalar
sırasında bu mekanizmayı, bu dershanecilik sistemindeki bu suiistimalleri de
yakından görme fırsatını buldu."
TEOG, SBS'nin yerine konulan bir sınav değil, mevcut yazılı sınavlardır
"Bizim uygulamaya koyduğumuz TEOG sınavları dediğimiz, yani temel eğitimden
ortaöğretime geçiş, aslında yeni bir sınav değil bu, bunu her yerde söylüyorum,
ama bir kere daha söylememde fayda var, çünkü hala kamuoyunda sanki SBS kaldırıldıktan
sonra yerine TEOG diye ayrı bir sınav ihdas edilmiş gibi bir algı oluştu, böyle
değil. TEOG dediğimiz şey, aslında hepimizin eğitim hayatımızda girdiğimiz yazılı
sınavlardan, şimdi biz 6 dersten bu yazılı sınavların kontrollü olarak yapılmasını
sağladık. Kontrollü ne demek? Sorular Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanıyor.
Merkezi olarak gönderiliyor, çocuklar kendi sınıflarında ve her ders için ayrı
ayrı oturumlarda, böyle SBS gibi bir oturumda beş ders filan meselesi de değil,
daha sakin bir ortamda bu yazılılarına giriyorlar. Dolayısıyla müfredatın önemi
ortaya çıktı. Çünkü bu kontrollü yazılılar belli tarihlerde yapılıyor ve öğretmenlerimiz
o tarihe kadar müfredatı yetiştirmek zorundalar."
"Kriminal olmayan daha üstü örtük bir iş birliği"
"Belli bir tarihe kadar müfredatın yetiştirilmesi zorunluluğu ne demek? Müfredatın
ciddiye alınması demek. Halbuki eskiden bu dershane yanılsaması yüzünden öğretmenler
de veliler de öğrenciler de "canım bunu nasıl olsa dershanede öğreneceksiniz"
veya sınavda genellikle dershanelerde eğitimi verilen birtakım konularla ilgili
veya test teknikleriyle ilgili şeyler sorulacağı varsayımıyla hareket ediliyordu
ki sınavlar da büyük ölçüde ona ayarlanmaya başlanmıştı. Hatta bu ilişkinin,
yani sınav düzenleyicilerle sınav hazırlayıcılar arasındaki ilişkinin çok farklı
boyutlarda da işlemekte olduğunu şimdi son örneklerde, adliyeye de yansıyan
örneklerde görüyoruz. Ama o kadar kriminal olmayan daha üstü örtük bir iş birliği
de vardı."
İllüzyon bozuldu
"Mekanizma böyle. Şimdi bu mekanizma bozuldu, bu illüzyon bozuldu. Şimdi öğretmenlerimiz
öğrettikleri dersin sınavlara yönelik olduğunu, sınavlarda bu öğrettikleri dersten
öğrencilerinin başarılı ya da başarısız olacaklarını bildikleri için müfredatı
çok daha ciddiye alıyorlar. TEOG'la ilgili daha sonra yaptığımız anket çalışmalarında
öğretmenlerimize, velilerimize, öğrencilerimize sorduğumuz sorulardan da bunun
olumlu sonuçlarını görüyoruz. Dolayısıyla bizim başından beri söylediğimiz,
okulun merkeze oturması, öğretmenin merkezde olması, müfredatın merkezde olması
ve bu müfredatın test sınavı odaklı değil öğrenme odaklı hale getirilmesi çabalarımızın
olumlu bir adımı oldu bu süreç. Ama tabii bu illüzyon hala bazı kesimlerde devam
ediyor."
Çocukları yarış atına çeviren dershane mantığı
"Dolayısıyla sanki 1 Eylül 2015'ten itibaren dershanelerin kapatılacak olmasını
dünyanın sonu gibi gören bir kesim, çok az sayıda olmakla birlikte bazı velilerimizde
böyle bir saplantı var. Bu aslında iyi bir şey, çocuklarının eğitimine verdikleri
değeri, önemi gösteriyor. Ancak eskiden beri hepimiz şikayet etmiyor muyduk;
çocukları yarış atına çevirmeyelim diye. Şimdi buna rağmen hala biz bazı ailelerde
bu saplantının devam ettiğini görüyoruz. Geçmiş yıllarda bunlar şöyle yapıyorlardı:
Çok başarılı okullardan bile öğrencileri açık liseye alıp dershaneye gönderiyorlardı.
Açık liselerde devam mecburiyeti olmadığı için, çocuklar açık liseye kaydettirilip
son sınıfa geldikleri zaman oradan dershaneye gönderiliyordu. Şimdi bu sene
o da yok. O yol da kapandı. Şimdi temel liseleri böyle bir sapma yol gibi görmeye
başladılar. Boşuna yorulmasınlar velilerimiz, yani hakikaten çocuklarına durduk
yerde de zulmetmesinler."
"Temel liseler zorunlu ders saati seyreltilmiş liselerdir"
"Temel liseler normal liselerden farklı olarak zorunlu ders saati seyreltilmiş
liselerdir. Niye böyle bir kuruma ihtiyaç duyuldu? Dershanelerin özel okula
dönüşümü sürecinde bazı kurumların özel okullardan beklediğimiz kriterleri,
yani bahçesi olacak, laboratuvarı olacak, merdiven genişliği şu olacak filan
gibi bir sürü fiziki ve beşeri altyapıya ilişkin kriterlerimiz var özel okul
açmak için. Şimdi bunların bir kısmı bu kriterlere hemen geçemeyebilirler. Dolayısıyla
onlara dedik ki; tamam, hemen o kriterleri yüzde 100 sağlayamayabilirsiniz,
ama bize bir niyet beyanında bulunduğunuzda ve bu altyapıya dört sene içerisinde
geçeceğinizi taahhüt ettiğiniz takdirde bu kriterlerden bazılarını sizde aramayacağız.
Dolayısıyla böyle bir geçiş kurumu oluşturduk. Şimdi zannediliyor ki bütün son
sınıflardan öğrenciler bu temel liselere giderlerse orada yine dershanecilik
yapılacak, yine sınavlara dershane üzerinden hazırlanılacak. Hayır, birincisi
zaten yasa gereği bu temel liseler alacakları öğrencileri sınıflara dağıtmak
zorundalar. Yani diyelim ki bir temel liseye biz 100 öğrencilik bir kontenjan
vermişsek, bu 100 öğrencinin 100'ünü de dördüncü sınıfına alamaz. 25'ini birinci
sınıfına alacak, 25'ini ikinci sınıfına alacak, 25'ini üçüncü... Eşit dağıtacak,
yüzde 30'u geçemez. Yani bir sınıfa verdiği öğrenci sayısı toplam kontenjanının
yüzde 30'unu geçemez. Bu ne demektir? İstese de istemese de 4. sınıfa 30'dan
fazla öğrenci alamaz."
Temel liseye dönüşen dershane sayısı 56
"Şu anda, son geldiğimiz noktada temel liseye dönüşmüş olan dershane sayımız
56. O bakımdan bu geçici bir düzenlemedir, 4 yıllık bir süre için yapılmış bir
düzenlemedir. Bunların hepsi normal özel okullara geçecek ve normal özel okula
geçtikleri zaman kendilerine bir marka değeri oluşturmaları lazım. Eğer böyle
üstü örtülü bir dershanecilik yaptığına dair bir imaj oluşursa, özel okula geçtikleri
takdirde şanslarını büyük ölçüde yitirmiş olurlar. Çünkü o zamana kadar bu dershane
sınavcılığı bitmiş olacak, sınav teknikleri bakımından da bitmiş olacak, sınav
kapsamı bakımından da bitmiş olacak. Dediğim gibi, zaten sayısal olarak buna
imkan bulamayacaklar. Ama takviye kursu olabilir."
Hafta sonu takviye kursları
"Bunu devlet okullarımızda da yapıyoruz, devlet okullarında da özel okullarda
da hafta sonlarında çocuklara takviye kursu verebilirsiniz. Ama dershanecilik
anlamında değil, yani çocuk müfredattaki derslerden hangisinde kendinde bir
eksiklik, bir zayıflık hissediyorsa onları pekiştirmek amaçlı takviye kursları
tabii ki verilebilir. Zaten onunla ilgili olarak biz de okullarımızda, devlet
okullarında da bunu yapıyoruz. Bu vesileyle ben bu devlet okullarındaki takviye
kurslarına gelen öğretmenlerimize teşekkür ediyorum, çünkü bu gönüllülük esasına
göre yürüyen bir süreç ve dediğim gibi daha önce başka yerlerde de söyledim,
hafta sonlarında öğretmenlerimiz takviye kursları için geliyorlar ve çok düşük
ücretler karşılığında bu dersleri yapıyorlar. Ama buna rağmen 100 binin üzerinde
öğretmenimiz gönüllü olarak, gönüllü diyorum çünkü aldıkları ücret okula giderken
ödediklerini belki karşılamıyor."
Takviye kurs ücretlerinde yüzde 100 artış
"Ücretleri yüzde 100 artırdık, artırdık da ne oldu... Parası için gidilecek bir
şey değil. Öğretmenlerimiz gerçekten idealist bir şekilde fedakarca bu kurslara
katılıyorlar, kendilerine çok teşekkür ediyorum, 2 milyonun üzerinde öğrencimiz
de bu kurslara devam ediyor. Özel okullarda da bunlar var, daha da yapılabilir.
Tabii 30 yıllık, 40 yıllık bir illüzyonu bir hamlede sıfırlamak mümkün değil.
Zaman alacak. Ama kamuoyunda bu illüzyonun kırıldığını gösteren çok açık işaretler
var. Müfredat öne çıktı, bunu da denemeye başladık. Önümüzdeki yıl da dershanesiz
olarak nasıl gittiğini göreceğiz.
Sistem oturuyor
"Sistemin gerçekten oturmakta olduğunun göstergeleri var. Şimdi son TEOG sonuçlarıyla
ilgili olarak şöyle bir söylem geliştirilmeye çalışıldı: Efendim, 4500 öğrenci
tam puan aldı, yani diyelim yazılıdan 10 üzerinden 10 aldı. Peki sınava giren
öğrenci sayısı kaç? Yaklaşık 1 milyon 300 bin. 1 milyon 300 bin öğrencinin girdiği
bir sınavda bunu ister klasik sınav olarak yapın, yani açık uçlu yazılı, ister
kompozisyon yapın, ister sadece akademik bir sınav olmasa, mesela beden eğitimi
sınavı da olsa, müzik de olsa, 1 milyon 300 binin içinden 4500 tane tam puan
alan örgenci çıkması hiç şaşırtıcı değil. Hatta sevindirici, keşke daha fazlası
olsa. Biz neden yakınıyoruz? Mesela üniversite sınavlarında da tersi söyleniyor;
efendim şu kadar öğrenci şu derslerden sıfır çekti. Tamam, zaten bazı öğrenciler,
belli şeyler için giriyorlar, diyelim fizik sorularını hiç cevaplandırmıyorlar,
o yüzden o oran çok düşüyor, ama ayrıca da bizim üniversite sınavlarından çıkardığımız
bir ders var ki, o da; ortaöğretimde kalitenin ciddi manada yükseltilmeye ihtiyacı
var, bu bildiğimiz bir şey, zaten bu düzenlemeleri bunun için yapıyoruz."
Amaç, üniversiteye daha hazırlıklı öğrenciler göndermek
"Biz öğrenciyi liselerden üniversiteye hazır olarak gönderemiyoruz, bunu görüyoruz,
onun için bu tedbirleri alıyoruz zaten, üniversiteye daha hazırlıklı öğrenciler
göndermek için. Şimdi bu temel eğitimden ortaöğretime geçiş, yani TEOG sınavlarında
4500 öğrencinin tam puan almasına niye sevinmiyoruz? Sanki bu 4500 öğrenci,
bir de bu yakınlarda 2010 KPSS'sinde soruların sızdırılması, acaba burada da
mı böyle bir şey var, suiistimal var gibi bir algı oluşturulmaya çalışılıyor.
Hayır, bu 4500 kişinin dağılımı zaten Türkiye genelinde çok rasyonel bir dağılım.
Bir de dediğim gibi bunu hangi sınav türünde yaparsanız yapın, hatta sınava
bile gerek yok, işte 1 milyon 300 bin öğrencinin içinde boyu 1.80'den yukarı
olanlar ayrılsın dediğiniz zaman da hani en uç, o yaşta 1.80 üzerinde çocuk
bulmak azdır ama, orada bile 4500 öğrenci çıkar."
"Derdimiz başarısız öğrencilerin başarısını yükseltmek"
"Dağılımlarda anlamlı bir eğri görülüyor zaten. Bizim derdimiz, alt kattaki,
yani daha başarısız olan öğrencileri yukarıya çekmek, başarılıların sayısını
da mümkün olduğu kadar yükseltmek; derdimiz bu. Bu da yavaş yavaş değil hızlı
bir şekilde oluyor, olacak inşallah, bunu görüyoruz. TEOG'dan aslında koparılmak
istenen bütün gürültüye rağmen velilerimiz, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz,
yani işin asıl muhatapları çok memnunlar."
Ailelere, 'çocuklara dayatmada bulunmayın' uyarısı
"Bir de şöyle bir şey var: Dediğim gibi küçük bir azınlık olmakla birlikte
bazı aileler çocukların eğitimini adeta kendi kişisel başarılarının bir göstergesi
gibi algıladıkları için, bu konuda olağanüstü bir saplantı geliştiriyorlar.
Bu yüzden de aslında çocuklarına istedikleri kadar da yararlı olamıyorlar. Aslında
biraz daha rahat, biraz daha esnek olmaları lazım. Çocuklarının geleceği konusunda
tek belirleyici olmadıklarını, çocukların da kendilerine göre tercih hakları
olduğunu, kendilerine göre yetenekleri veya eğilimleri, tercihleri olduğunu
ve olabileceğini artık kabul etmeleri gerekiyor. Çocuklarına illa kendi olamadıkları
şeyi olmak için birtakım dayatmalara girmemeleri gerekiyor. Kendi atlayamadıkları
çıtayı çocukların önüne koymasınlar. Bunu çok kibarca söylemeye çalışıyorum,
o veliler ne demek istediğimi, özellikle o çocuklar ne demek istediğimi çok
iyi anlıyorlar."
Bazı dershane gruplarının sürecin akamete uğrayacağı beklentisi
"Şimdi bunun en açık göstergelerinden bir tanesi de şu: Başından beri bazı
dershane grupları özellikle meseleyi hukuk düzeyinde farklı bir mecraya getirebilecekleri
iddiasını kamuoyuna pompaladılar ve dolayısıyla bu sürecin akamete uğrayacağı,
bu dönüşüm sürecinin başarılamayacağı, bununla başa çıkılamayacağı gibi bir
algı oluşturmaya çalıştılar. Bunun arkasında da büyük ölçüde Anayasa Mahkemesi'ne
yapılmış olan itiraza ilişkin beklentiler vardı. Bekliyorlardı ki Anayasa Mahkemesi
dershanelerin devamı yönünde bir karar verecek. Bunu sürekli hem kamuoyunda
dershanelere yönelik talebi diri tutmak için, hem de Anayasa Mahkemesi üzerinde
belli bir baskı oluşturmak için sistematik bir şekilde böyle bir algı operasyonunu
sürdürdüler. Bunun sonucu olarak biz aslında dönüşüm sürecini aşamalı düşünmüştük
ve işte birinci fazda, ikinci fazda, üçüncü fazda dönüşenler için her faza göre
farklı teşvik paketleri öngörmüştük. Şimdi bakın çok enteresandır, bu iş, dönüşüm
süreci 2 Haziran 2014'te, yani aşağı yukarı 1 sene önce başlatıldı. İlk elde
327 dershane dönüşüme başvurdu. Sonra bu kampanya başladı, çünkü o dönem aynı
zamanda yeni kayıt alma dönemi, Anayasa Mahkemesi'nden bu iş dönecek, siz merak
etmeyin, dershaneler devam edecek, dolayısıyla çocukları getirin. Bu kampanyanın
bir neticesi olarak bizim tahminimize göre, ilk elde 327 olan başvuru daha sonraki
fazda 240, bir sonraki fazda 182, düşüyor müracaat. 31 Aralık 2014'te biten
üçüncü fazda 182. Sonra bu sene başında 2 Ocak'ta başladı dördüncü fazımız,
bugüne kadar 885."
"Dalganın önünde duramayacaklarını gördüler"
"Artık Anayasa Mahkemesi'nden öyle de karar çıksa, böyle de karar çıksa bu
illüzyon dağıldı, veliler bu konuda gerçekten ciddi manada bilinçlendiler, eğitim
kamuoyu bu konuda gerçekten neyin ne olduğunu daha iyi anladı ve artık bunlar
da bu dalganın önünde duramayacaklarını gördüler ve şimdi sıraya girdiler. Tabii
biz de kendi mülahazalarımızı ilettik, hatta ben ayrıca sözlü savunma yapmak
için de yani durumumuzu bir de ben geleyim sözlü olarak da orada anlatayım diye
de müracaat ettik, ama bugüne kadar bir dönüş olmadı. Ama dediğim gibi, yani
buradan ben farklı bir şey çıkacağını tahmin etmiyorum."
"YÖK meselesi Anayasa meselesi"
"Yani biliyorsunuz YÖK meselesi büyük ölçüde Anayasa meselesi. Bir kere daha
vurgulamakta da fayda var, bizim yasama kültürümüzde maalesef şöyle bir yanlışlık
var: Biz aslında bir yasayla halledilebilecek şeyleri Anayasa'ya ayrıntılı olarak
yazmışız, yazıyoruz, geçmişteki uygulamayı söylüyorum. Yönetmeliklerle, yönergelerle,
tüzüklerle yapılabilecek işleri yasalara yazmışız. Niye böyle yapmışız? Çünkü
bizim anayasalar hep askeri vesayet dönemlerinde hazırlanmış ve anayasayı hazırlayan
ve hazırlattıran askerler, ihtilalciler, darbeciler şöyle düşünmüşler: Yarın
siviller gelir bu bizim yaptıklarımızı değiştirirler öyle sağlam kazıklara bağlayalım
ki değiştiremesinler veya zor değiştirsinler. Kendi açısından mantıklı iyi bir
tedbir almışlar ve o yüzden biz de işte yıllardır herkes şikayet ettiği halde,
herkes şurasından, burasından eleştirdiği halde, hatta fırsat buldukça şurasını,
burasını değiştirdiği halde bütününe ilişkin bir düzenleme yapmak konusunda
bir türlü gerekli yasal süreci başlatamadık. Niye? Çünkü YÖK'le ilgili yapılacak
düzenlemeler Anayasa konusu ve Anayasa değişikliği gerektiriyor. Meclis'te de
her şeye rağmen yeni bir Anayasa konusunda geçmiş dönemde bir ortaklaşma sağlanamadı
maalesef. Sadece YÖK için değil veya yükseköğretim düzeni için değil ama pek
çok konuda yeni bir Anayasa'ya ihtiyacımız olduğu çok açık. İnşallah önümüzdeki
dönemde Anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla bunları da halledilecek."
Ali Demir'e teşekkür
"Yeni ÖSYM Başkanımız bu konuların uzağında olmayan, YÖK Başkanımız daha önce
Başkanvekili olarak veya Yönetim Kurulu üyesi olarak uzun yıllar orada görev
yapmış arkadaşlarımız. ÖSYM'nin başına gelen arkadaşımız da ÖSYM yasasının hazırlanmasında
emeği olan bir akademisyen. Hem onlara başarılar diliyorum, hem de onlardan
önce görev yapan Gökhan Bey'e de ÖSYM'de görev yapan Ali Bey'e de yaptıkları
hizmetler için gerçekten teşekkür ediyorum. Daha önceki başkanların da tabii
bu konuda emekleri var, onları da hatırlamak lazım. ÖSYM özellikle YÖK de aynı
durumdaydı çok da zor bir imajın üzerine geldiler. ÖSYM'de özellikle Ali Demir
Bey kurumsal imajı çok yıpranmış, güvenilirliği ciddi manada tahrip olmuş bir
kurumu çok kısa zamanda toparladı ve Ömer Bey'e de iyi bir miras bıraktı. İnşallah
bundan sonrası daha da iyi olacak. Onların başlattığı birtakım çalışmalar vardı
zaten, yani üniversiteye giriş düzeniyle ilgili, sınav sistemleriyle ilgili,
sınav düzenlerinin nasıl yapılacağıyla ilgili ciddi çalışan bir ekip oluştu.
O çalışmalar devam edecek. Şimdi bunu söylediğiniz zaman hemen bir cümleyi cımbızla
çekip işte üniversiteye giriş sistemi değişiyor. Hayır, bunlar tedrici, yani
kademe kademe olacak ve hiçbir öğrencimiz bir sürprizle karşılaşmayacak."
"Sistemin rasyonel zemine oturması için şartlar değişiyor"
"Tabii sistemin daha iyi işlemesi için, daha rasyonel bir zemine oturması için
şartlar değişiyor. Öğrenci sayıları değişiyor, üniversite sayılarımız değişiyor,
YÖK yasasında yapılabilecek veya yükseköğretim düzeninde yapılacak değişiklikleri
anlatırken ısrarla söylediğim şeylerden biri de o, mevcut yapı 27 devlet üniversitesine
göre tasarlanmış bir yapı. Üç aşağı, beş yukarı birbirine benzeyen bir homojen
gruba göre tasarlanmış bir yapı. Şimdi sayıları 200'e yaklaştı 177, bir sene
içerisinde 200'ü bulur veya yaklaşır. Sadece sayısal artış da değil söz konusu
olan, niteliksel olarak da üniversiteler çok farklılaştı. Şimdi devlet üniversitelerimiz
var kendi içinde çok farklılaşmış, çok köklü eski kurumsal kültürünü oluşturmuş
üniversitelerimiz de var, daha yeni ayakları üzerinde durmaya çalışan yeni kurulmuş
üniversitelerimiz de var. Vakıf üniversitelerimiz de kendi içinde çeşitlenmiş
durumda. Bir kısmı gerçekten sağlam vakıf gelirlerine sahip üniversiteler, bir
kısmı işte anayasa değişikliği olsa, yeni yükseköğretim düzeyinde özel üniversiteciliğe
izin verilse vakıf olmaktan çıkıp özel üniversite olarak çalışarak kurumlar
da var. Dolayısıyla, bütün bu çeşitliliği ve sayısal büyüklüğü idare edebilecek
esnek bir çerçeveye sahip değiliz."
"Pek çok yardımcı kitap pedagojik olmaktan ziyade, ticari amaçlarla piyasaya
sürülüyor"
"Orada da ciddi bir suiistimal mekanizması kurulduğunu görüyoruz. Yani şimdi
öğretmenlerimizi zan altında bırakacak şeyler söylemek istemem ama pek çok yardımcı
kitabın aslında pedagojik olmaktan ziyade, ticari amaçlarla piyasaya sürüldüğünü
biliyoruz. Biz her yıl, kitaplarımızı sıraların üzerine sene başında koyarak
başlıyoruz. Bu kitaplarda yetersizlikler olabilir mi? Olabilir. Ama zaten müfredat
yenileme çalışmalarımız sürekli devam ediyor. Ayrıca bizim EBA Portalımız var
oraya da yardımcı materyallerimizi koymaya başladık. Dolayısıyla öğrencilerin
mümkün olduğu kadar yardımcı kitaba ihtiyaç duymayacakları bir altyapıyı hazırlıyoruz.
Ve biliyorsunuz kitap sektöründe bandrol alma zorunluluğu var. Yaptığımız çalışmalar
gösteriyor ki, çok ciddi bandrolsüz, korsan yardımcı kitap sektörü oluşturulmuş.
Bunun farklı amaçlarla kullanıldığını da farklı yapılanmalar için farklı amaçlarla
kullanıldığını da biliyoruz, bununla ilgili tedbirlerimizi de alıyoruz."
Öğretmen atamaları Ağustos'ta
"Şimdi öncelikle bu konuda Meclis'in gösterdiği dirayete teşekkür ediyorum.
Milli Eğitim Bakanı olarak böyle bir kadro için Maliye Bakanlığımıza teşekkür
ediyorum, tabi Başbakanımıza teşekkür ediyorum. Şimdi bunun 47 binin 47 bini
de hemen atanacak diye bir şey söz konusu değil. İhtiyaçlara göre, yani branş
bazında ve iller bazında hangi branşta, hangi ilde, ne kadar öğretmene daha
ihtiyacımız var onların dökümü yapıldıktan sonra bir öncelik sırasına koyuyoruz
ve ona göre atamaları yapıyoruz. Atama Ağustos'ta yapılacak. Daha önce yapılmayacak."
"Atamalarda popülizm içinde değiliz"
"Bu seçim yatırımıyla birlikte düşünülecek bir iş değil, dolayısıyla, öyle
bir popülizm içerisinde değiliz. Zaten sadece bu alanda değil, hiçbir alanda
bugüne kadar yani son 12 yıllık, 13 yıllık AK Parti iktidarında seçim ekonomisi
uygulamadık. Seçime gidiyoruz diye yapmamamız gereken birtakım hovardalıkları
tabiri caizse yapmadık, burada da aynı şekilde. Yani öğretmen atamalarının ne
zaman yapılacağı belli zaten Temmuz başında KPSS sınavı yapılacak, o KPSS'ye
girecek adaylar da Ağustos atamasını bekliyorlar. Şimdi Nisan'da olsun diyen
arkadaşları ben anlıyorum, onlar da şu anda sınırda kalmış, mesela diyelim 1500
öğretmen almışız, o 1560'ıncı bir 100 kişi daha alınsa o da girecek, bunu anlıyorum,
keşke öyle bir imkanımız da olsa. Ama onları aldığın zaman da bu sefer ondan
sonraki 60'ıncı bir 100 kişi daha alınmasını isteyecek."
Kural, Temmuz başında KPSS
"Kural, Temmuz başında KPSS ve alan sınavları yapılacak, o sınav sonuçlarına
göre de Ağustos'ta inşallah öğretmen alımlarımızı yapacağız. Branşlara göre
dağılımı da o zaman konuşabilecek duruma geleceğiz."
KPSS soruşturması
"Onların hangilerinin, hangi kamu kurumlarına yerleştirildiklerinin dökümü
de peyderpey ortaya çıkıyor. Milli Eğitim Bakanlığı çalışanları içerisinde olanlarla
ilgili bilgiler de Bakanlığımıza geldi, onlarla ilgili işlemleri de biz yapıyoruz."
Sistemde profesyonel tezgah işareti
"Orada çok ciddi bir örgütsel tezgah var, yani göründüğü kadarıyla. Bas bayağı
profesyonel tezgah kurulmuş, ama işte şimdi adalete intikal etmiş vaziyette.
Paralel medyanın yaptığı yayınlar, sistematik bir algı operasyonu
"Çok sistematik bir kampanya yürütüldüğü konusunda hiçbir endişem, şüphem yok.
Çünkü işte alt alta dizdiğiniz zaman haberleri ve bunların hangilerinin gerçek,
hangilerinin düzmece olduğunu araştırdığınız zaman görüyorsunuz. İkincisi, haber
kaynaklarına baktığımız zamanda hep aynı kaynaktan, aynı medya grubundan neşet
eden ve aynı üslupla sürdürülen bir kampanya var. Şimdi biz de kendimize dönüp
baktığımızda hiç mi hatamız yok? Bu kadar büyük camiada tabii ki olur. Ama özellikle
belli bir medya grubunun yaptığı yayınlara baktığımız zaman bunların çok sistematik
bir algı operasyonu olduğunu net bir şekilde görüyoruz. Zamanlamaları itibarıyla
görüyoruz, içerikleri itibarıyla görüyoruz. Şimdi düşünün Ağrı'nın bir köyünde,
bir okulda öğrenciler ellerinde tezeklerle okula gidiyorlar. Manşet, Milli Eğitim
Bakanlığı yurt dışındaki okulları düşüneceğine Ağrı'daki tezekli eğitime son
versin. Araştırdık orada bu yapıyla alakalı bir öğretmen ve bir muhtar, o yapının
haber ajansını çağırıyorlar, çocukların ellerine tezekleri veriyorlar, fotoğraflarını
çekiyorlar ve servis ediyorlar. Okulda 15 ton kömür var, 2,5 tona yakın odun
var ama mizansen, çünkü tezekli eğitim çok akılda kalabilecek bir şey."
"Paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez."
"Gümüşhane'nin bir köyündeki bir ilkokulun sınıfının camı kırılmış neticede oradaki muhtarın bile hal edebileceği bir sorun, ama eğitim çöktü, okullar çocuklar rüzgarda, karda kışta kırık pencereli sınıflarda eğitim görüyor. Dolayısıyla, bunları bir araya topladığınız zaman şunu görüyorsunuz: Paranoyak olabilir insan zaman zaman o tür şeylere kapılabilir ama meşhur sözdür biliyorsunuz paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez. Dolayısıyla, bizim böyle şeylerden şüpheleniyor olmamız çok sağlıklı bir işaret. Ama biz de günlük her gün, onlar belki yeterince yer almıyor olabilir ama, her gün her yalan haberin cevabını veriyoruz. Büyük, küçük demeden her haberi tahkik ediyoruz, doğruysa hakikaten bir haber, bizim için de uyarıcı oluyor ve gerekeni de yapıyoruz. Ama onun dışında düzmece, belli bir algı oluşturmaya yönelik, Milli Eğitim ile ilgili ve oradan yola çıkarak AK Parti'ye veya Hükümet'e yönelik bu tür kampanyaların da farkında olduğumuzu kamuoyunun bilmesini istiyorum."