Politika laf olsun, siyaset olsun diye ortaya konmuş bir şey değil

Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ne ilişkin soru üzerine ise Kurtulmuş, "Bu politika 'laf olsun, siyaset olsun' diye ortaya konmuş bir şey değil. Türkiye'nin en hayati, en kanlı, en zor sorununun çözülmesi için ortaya konmuş bir irade beyanıdır ve bir siyasal programdır" görüşünü dile getirdi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 09 Aralık 2015 14:46, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Politika laf olsun, siyaset olsun diye ortaya konmuş bir şey değil

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ne ilişkin, "Biz ya gönüllü olarak ya da devletin imkanlarıyla terör örgütünün elindeki silahların bırakılmasını, bombaların, füzelerin, bunların bırakılmasını, silahlı mücadele döneminin sona erdirilmesini inşallah sağlayacağız. Bu ayrı bir konudur, bundan hiçbir şekilde geri adım atmayacağız. Ama bu şu anlama gelmiyor. Birileri diyor ya 'Türkiye 90'lı yıllara geri dönüyor.' 90'lı yıllara geri dönen hükümet değildir, terör örgütüdür, terör örgütünün arkasındaki karar odaklarıdır" dedi.

Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Kurtulmuş, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başkanlık sistemi ile ilgili ne tür çalışmalar yapılacağına yönelik soru üzerine Kurtulmuş, bu konunun şimdiye kadar ön yargılarla konuşulduğunu, öncelikle herkesin ön yargısından kurtulması gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sanki "başkanlık sistemiyle elde edeceği bir şey varmış ve onun şahsi meselesiymiş gibi" anlatılmasının son derece yanlış olduğunu belirten Kurtulmuş, ayrıca sadece AK Parti'nin meselesiymiş gibi ele alınmasını da doğru bulmadıklarını ifade etti.

Kurtulmuş, anayasal reforma ihtiyaç olduğunu, ulusal egemenlikten bahsediliyorsa tam manasıyla demokratik, sivil ve çoğulcu bir anayasa yapma mecburiyetinde bulunulduğunu anlattı.

AK Parti'nin ikinci döneminde birçok konuda çıkarılan yönetmeliklerin yüksek yargıdan döndüğünü anımsatan Kurtulmuş, bu mekanizmaların hala bugünkü anayasada olduğunu ve topyekun düzeltilmesi gerektiğini dile getirdi.

Kurtulmuş, 12 Eylül anayasasında, başkanlık sistemine karşı çıkanların üzerinde özellikle konuşması gereken şeyin, mevcut cumhurbaşkanına verdiği yetkiler olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Sadece Sayın Cumhurbaşkanımızı kastetmiyorum. Cumhurbaşkanlığı makamı öylesine yüksek yetkilerle donatılmıştır ki hem de layüsel yetkilerle hiçbir sorumluluğu olmayan, hiçbir şekilde hesap vermeyen ama muazzam yüksek dozda yetkilerle donatılmıştır. Niçin? 12 Eylül'ü yapan generaller, 'Mecburen ortaya bir sandık koyacağız da bu sandıkta milletin kime oy vereceği belli olmaz. Bunlar davulcuya, zurnacıya kaçabilir. Millet kime oy verirse versin sonuçta ipler bizim elimizde olsun' şeklinde düşünmüşlerdir. 12 Eylül anayasasının bu ilgili yapısının değişmesi lazım.

Bunun için biz diyoruz ki 'Türkiye'de etkin bir yürütmeye ihtiyaç' var. Hesap verebilen, denetlenebilen ve aynı zamanda çok etkin, hızlı bir şekilde yürütülen bir mekanizmaya ihtiyaç var. Bunun için başkanlık sistemi konuşulabilir, tartışılabilir. Bu hiçbir partinin, şahsın kişisel ya da partisel meselesi değildir. Gelin, ön yargılardan uzaklaşmış bir şekilde etkin bir yönetimi nasıl kurarız, etkin bir yürütme mekanizması nasıl oluşur, Türkiye'nin bugünkü şartlarında hangi adımları atabiliriz, CHP, MHP, HDP de kim eteğinde hangi taşları varsa bunları getirsin ortaya koysun. Biz bu anlamda dayatmacı değiliz. Başkanlık sisteminin Türkiye'de bugünkü şartlar itibarıyla etkin bir yürütmeyi sağlayacak mekanizma olduğuna inanıyoruz. Ama sadece 317 milletvekilimiz olduğu için çıkaramıyoruz değil, 400 milletvekilimiz de olsaydı yine bu meseleyi getirir, konuşur, tartışırdık. Çünkü anayasa, AK Parti'nin anayasası olmayacak, milletin anayasası olacak."

"Başkanlık sistemi diktatörlük getirir" diyenlere de seslenen Kurtulmuş, "Allah rızası için Anayasa'nın 104. maddesini okumalarını tavsiye ederim. Zaten bu anlamda öyle yüksek yetkiler verilmiş ki sistemin neredeyse bütününü yönlendirecek yetkileri anayasanın ilgili maddesine koymuşlar" dedi.

- "Yürütmenin bütün yükü başbakanlığın üstünde"

Kurtulmuş, "Başkanlık sistemiyle ilgili düşünceleriniz yine Meclis İçtüzüğü'ne getirmek istediğiniz değişiklikler midir yani etkinliği artıran ama lüzumsuz zaman kaybını ortadan kaldıran bir hızlanma mıdır" sorusuna, "Öyle bir mekanizma kurulmuş ki yürütmenin bütün yükü başbakanlığın üstünde ama cumhurbaşkanlığı bu yürütmeyi de ciddi şekilde yönlendirebilecek bir güce sahip. İstenirse sistemin tıkanabileceği çok sayıda örnek var" karşılığını verdi.

Eski Türkiye'yi planlayanların, cumhurbaşkanlığı makamını kendi hevesleri ve siyasetleri için "en büyük emniyet sibobu" şeklinde gördüklerini kaydeden Kurtulmuş, mekanizmanın kilit noktası için de cumhurbaşkanlığı makamının öngörüldüğünü bildirdi.

Kurtulmuş, oyunu alamadıkları kişilerin departisi ve hükümeti olarak yola devam edeceklerini, en geniş mutabakatın sağlandığı anayasal reform sürecini uygulayacaklarını belirtti.

- "Sürecin ümit ediyoruz ki bu bir parantez arası olsun"

Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'ne ilişkin soru üzerine ise Kurtulmuş, "Bu politika 'laf olsun, siyaset olsun' diye ortaya konmuş bir şey değil. Türkiye'nin en hayati, en kanlı, en zor sorununun çözülmesi için ortaya konmuş bir irade beyanıdır ve bir siyasal programdır" görüşünü dile getirdi.

Kurtulmuş, silahların olmadığı, bombaların patlamadığı, barış ve güvenlik içerisinde yaşanmasını istediklerinin altını çizdi. Süreci zehirlemek ve süreci yok etmek isteyen bazı karanlık odakların da bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Oslo süreci niçin deşifre edildi? Paralel Yapı'nın amacının şimdi terörün bitmemesi olduğunu bir kere daha çok net görüyoruz. Ayrıca Habur'dan, yurt dışından gelen terör unsuru militanların Habur'daki o görüntülerini kim, nasıl yaptı, nasıl tezgahladı? O tezgahla birlikte de Türkiye'de sürecin geniş kamuoyu nezdinde bir türlü kenara itilmesini kimler sağladı? 6-8 Ekim olaylarında Kobani olaylarını bahane ederek, kimler sokakları yakma emrini verdi? Bunu sadece terör örgütünün bazı unsurları olarak görmüyoruz. Bunların arkasında hangi güçler, hangi karanlık odaklar var? Böyle baktığınız zaman birçok ihanet çetesinin, bu süreci sona erdirmeye çalıştığını görüyoruz.

20 Temmuz'dan sonraki süreçte ise ortada hiçbir gerekçe yokken Suruç'taki patlamayla maalesef Türkiye'de terör örgütlerinin tekrar harekete geçirildiğini görüyoruz. Terör örgütlerinin özellikle PKK'nın da Türkiye'de ilçe, il merkezlerinde yollara hendekler kazdığını, bombalar, tuzaklar hazırladıklarını görüyoruz. Tarihi eserlerimize karşı, bölgenin kültürel varlığına karşı da hareket ettiklerini görüyoruz."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, devam etmekteki sürecin sabote edildiğini vurgulayarak, "Biz bu sürecin ümit ediyoruz ki bu bir parantez arası olsun. Ama terör örgütleri, 'biz mücadeleye devam edeceğiz' derse sonuna kadar terörle mücadelede kararlı olduğumuzu bir kere daha ifade ediyoruz. Biz ya gönüllü olarak ya da devletin imkanlarıyla terör örgütünün elindeki silahların bırakılmasını, bombaların, füzelerin, bunların bırakılmasını, silahlı mücadele döneminin sona erdirilmesini inşallah sağlayacağız. Bu ayrı bir konudur, bundan hiçbir şekilde geri adım atmayacağız. Ama bu şu anlama gelmiyor. Birileri diyor ya 'Türkiye 90'lı yıllara geri dönüyor.' 90'lı yıllara geri dönen hükümet değildir, terör örgütüdür, terör örgütünün arkasındaki karar odaklarıdır" değerlendirmesinde bulundu.

- "Kürt halkına, kültürüne, tarihine karşı yapılmış bir saldırı"

Kurtulmuş, ülkedeki herkesin hakkını ve hukukunu koruyacak adımlar atacaklarını, toplumsal bütünleşme dediklerinin bu olduğunu ifade etti.

"Herkesin eşit ve özgür yurttaş olduğu bir Türkiye'yi kuracağız" diyen Kurtulmuş, "Bunu terör örgütü istemese de yapacağız. Böyle baktığınız zaman terör örgütü, Kürt kardeşlerimizin hakkını, hukukunu koruyor değil. Eğer öyleyse gelin durdurun, bütün bu silahlı eylemleri durdurun, ilan edin bir kere daha 'biz asla ve asla artık bundan sonra terörle, bombayla, silahla, cinayetlerle alakamız yok' deyin" ifadesini kullandı.

Kurtulmuş, sürecin sahibinin de hakiminin de hakeminin de milletin kendisi olduğunu, herkesin görüşünü de ortaya koyacağını vurguladı.

Diyarbakır'da bazı kültür varlıklarına yönelik saldırılara yönelik değerlendirmesinin sorulması üzerine Kurtulmuş, Fatih Paşa Camii'nin çok güzel bir Osmanlı eseri olduğunu, en az insanı öldürmek kadar ağır bir insanlık suçu işlendiğini söyledi.

Kurtulmuş, saldırıların, terör örgütünün "Kürtlerin hakkı hukuku" derken, bu haklara ne kadar saygısız ve acımasızca baskı kurduğunu da gösteren çok açık bir işaret olduğunu ifade etti.

"Siz hem bir halkın hakkını, hukukunu korumak için mücadele ettiğinizi söyleyeceksiniz hem de o halkın en önemli kültürel miraslarından birisi olanı göz göre göre yakacaksınız, yıkacaksınız. Bu kabul edilemez, doğru bulmuyorum" diyen Kurtulmuş, "Diyarbakır halkının da Kurşunlu Camii'nin yakılmasından ne kadar büyük bir acı çektiğini biliyorum. Onların yüreklerinde hissettikleri acıyı, ben de yüreğimde hissediyorum. O kadar önemli bir eserin yok edilmesi doğrudan doğruya Kürt halkına, Kürt kültürüne, Kürt tarihine karşı yapılmış olan, bu ülkeye karşı yapılmış olan bir saldırıdır" ifadesini kullandı.

- "Böyle bir iddiaya 'yavuz hırsızlık' denir"

Kurtulmuş, konuya ilişkin "Bunu devlet yaptı, PKK'nın üstüne atıyor" şeklinde iddiaların anımsatılması üzerine, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bugün gazetelerde de var, televizyonlarda da görülmüş hemen Kurşunlu Camii'nin yanında uzun namlulu silahlarıyla bulunan teröristlerin resimleri var. Yani kusura bakmasın böyle bir iddiaya 'yavuz hırsızlık' denir. Tahir Elçi meselesinde de aynı şey söylendi. Şimdi durduk yerde devlet, oraya girip hendekleri ortadan kaldırmak için bir faaliyet yapmıyor. Niye? Diyelim ki 20 Temmuz öncesinde ya da bu son sokağa çıkma yasakları olmadan evvel niçin böylesi bir operasyona ihtiyaç duyulmuyor? Ama siz hendekleri kazarsanız, orada hayatı yaşanmaz hale getirirseniz, insanları baskı altına alırsanız devlet de burada güvenliği sağlamakla yükümlüdür.

Bir kere olayların meydana çıkışı, 'laf olsun' diye oraya güvenlik birimleri gidiyor değil. Bir zorunluluk dolayısıyla güvenlik birimleri oradadır. Bu konu araştırılacaktır, aynen Tahir Elçi meselesinde olduğu gibi Kurşunlu Camii'nin yakılması da soruşturma konusudur. Bunun nasıl olduğu anlaşılacak ve ortaya konulacaktır. Kimle, ne şekilde, kimin ne hatası varsa bunlar ortaya konulacak. Ama çok net bir durum var, oraya itfaiye araçları sokulmamış, müdahale eden emniyet kuvvetlerine müdahale edilmiş, onların oraya girmesi engellenmeye çalışılmış. Kurşunlu Camii, maalesef terör saldırıları sonucu bu hale gelmiş, yakılmış, tahrip edilmiştir. En kısa zamanda tamiratı yapılacak ama bu olayın da hakikati aydınlatılacaktır."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber