500 üniversite ve bizimkiler

Haber Giriş : 27 Mart 2005 16:03, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Çin'deki Şangay-Jio Tong Üniversitesi'nin hazırladığı "En iyi 500 üniversite" listesinde bizden bir okul bile yok. Aslında böyle bir listede birkaç üniversitemizle yer almamamız için hiçbir sebep bulunmuyor. Yeter ki insan ve zenginliğimizi dar kafalı politikalarla ziyan etmeyelim

Şu sıra basını işgal eden bir liste var; Milliyet'te Abbas Güçlü ve Güngör Uras bu konuya değindiler. Çin'deki Şangay-Jio Tong Üniversitesi her yıl hazırladığı "En iyi 500 üniversite" listesini bu yıl da yayımlamış. Geçen yıl İstanbul Üniversitesi listedeymiş, bu yıl yok, zaten hiçbir Türk üniversitesinin adı geçmiyor. Bir matem havası esiyor.
Bu listenin tertibindeki kıstasların itiraz götüreceği açık. Mesela kıstasların birisi üniversitenin büyüklüğü ama talebe sayısının göz önüne alınmadığı görülüyor. Seçkin üniversite hangar gibi öğrenci yüklenen değil, az sayıda öğrencinin büyük imkanlarla yetiştirildiği yer demektir. Kuşkusuz bu anlamda Anglo-Sakson üniversiteleri önde gelir. Amerikan-İngiliz modelini İsrail izler. Bizde de devlet üniversiteleri içinde Boğaziçi, Galatasaray, ODTÜ, İTÜ; vakıf üniversitelerinde de Bilkent, Koç, Sabancı ve Haliç'teki minyatür üniversite Kadir Has bu modeli izlerler. Üniversitelerimizin dünyanın merkezi olduğunu iddia edecek değiliz ama kendilerini tanıtamadıkları, yayınlarının sayımını, depolamasını yapamadıkları açık. Ben Ankara Üniversitesi'ndeyken bir-iki yıl sonra bazı arkadaşlarım gibi yayın listesi vermekten vazgeçtim. Çünkü hiçbir tepki gelmiyordu.

Fransa ve İsrail'deki okullarda da haksızlık var
Üniversiteler listesinin başında açık farkla Harvard geliyor. Onun aldığı puanı -ki 100'dür- diğerleri çok geriden takip ediyor. Bu listenin ilk 25 sırası Tokyo ve Kyoto hariç Amerikan-İngiliz üniversiteleri tarafından işgal ediliyor. Gerileyen Avrupa üniversitelerine karşı Anglo-Sakson üstünlüğü açıktır. Koca Rusya bütün geleneğine rağmen Moskova Üniversitesi ile, İsrail ise Kudüs İbrani Üniversitesi ile temsil ediliyor. Benim tanıdığım İsrail üniversiteleri bu listede haksızlığa uğramıştır. Haksızlığa uğrayan ikinci grup da Fransa'nın Grandes Ecoles denen yüksek okullarıdır. Listede sadece Ecole Normale Superieure yer almaktadır. Bu gibi listelerin dayandıkları kıstaslar, saniyen elde edebildikleri verilerle doğruya çok yakın bir portre çizdikleri söylenemez ama az çok bir fikir verilmektedir.

Dünyanın tartışılmaz şampiyonu Harvard diğer büyük Amerikan üniversiteleri gibi, bilhassa II. Dünya Savaşı öncesi Almanya ve Avrupa'dan gelen Yahudi ve liberal bilginlerin göçüyle zenginleşmiştir. Öğretmen mühimdir. Kemalist Türkiye'nin de sadece Atatürk devriyle sınırlı olarak bu akıllılığı gösterdiği açıktır. Nitekim o dönemde büyük atılım yaptık. Mevcut tıp fakültelerimiz küçümsenmeyecek eski ananenin üzerine yeni katkılar elde ettiler. Hukuk devrimimiz bu sayede akademik temele oturdu; ama asıl önemli gelişme, sonradan aynı yoğunlukta devam ettiremesek de beşeri ve sosyal bilimler alanında oldu. Harvard sadece bu beyin göçüyle yetinmedi, 20 milyonluk kütüphanesiyle Avrupa ülkelerinde eşine rastlanmaz bir zenginliğe sahiptir. Açık raf sisteminin verdiği bir nimet, kütüphanenin rafları arasında gezmek dünyanın en faydalı yolculuğudur. Sırf bu kütüphane yüzünden Harvard'dan ayrılamayan mezunlar vardır. Laboratuvarlar ve sayısız spor alanları çoğu doktora yapan sadece 7 bin öğrenciye hizmet verir. Üstelik bu büyük üniversite; eğitimini, hocalarından ve kütüphanesinden istifade etmeyi yanı başındaki bir başka kurumla, MIT denen Massachusetts Institute of Technology ile birleştirmiştir. Amerika'nın ve dünyanın en seçkinleri burada okuyor. Harvard birkaç Amerikan üniversitesi ile birlikte bin yıllık üniversite geleneği olan Avrupa kıtasına dahi hükmediyor. Bu isimden dolayı bazı yüzeysel programlarla "Harvard'lı olmak" isteyenlerin parasını da çekiyor. Hiç ayıplamayın, dünyanın en iyi işletme okuluna sahip okulunun iyi işletmecilikle yönetildiği ama kâr eden bir kurum olmadığı açık. Bu bir zihniyet meselesidir. Biz Amerikan üniversitelerinin bir tarafını görürüz. Ama seçkin hoca ve seçkin talebe yöntemini atlarız. Oysa büyük Amerikan üniversitelerinin her şeyden önce dışarıda görülmeyecek bir özgürlük ortamını barındırdığı da bir gerçektir. Büyük Amerikan üniversiteleri hele Harvard ve Boston çevresindekiler Amerikan olmaktan çok Avrupa havasını yansıtırlar. Hiçbir Avrupa üniversitesinde bu kadar renkli Avrupalı hoca ve talebe kalabalığı görmek mümkün değildir. Çok fazla karamsar olmayalım, 1960'lardan itibaren bizim bazı hocalarımız ve rektörlerimiz bu gerçeği gördüler. ODTÜ'nün rektörü Kemal Kurdaş'ı burada şükranla kaydetmeliyiz. Şu kavgası yapılan TBMM onur ödülünü alması gereken isim bence odur. Vakıf üniversitelerimiz hiç de küçümsenmeyecek bir başlangıç yaptı. O bakımdan 500'e giremedik diye üzülmeyelim. Mühim olan nasıl hazırlandığını bilmediğimiz listede yer almak değildir. İhsan Doğramacı hocanın kurduğu Bilkent Üniversitesi gibi 1,5 milyon kitaplı bir merkezi kütüphane, Galatasaray gibi az öğrenciyi iyi şartlarda yetiştirme yolunu tutmalıyız. Ankara ve İstanbul üniversiteleri hayli yara alan ve terk edilen ananelerine geri dönmelidir. Bazı üniversitelerimiz inanılmaz kalabalıklar içeriyor. Bunları rektörler değil ancak büyükşehir belediyeleri yönetebilir. Burada ilim belki öğrenilir ama öğrenci ve öğretim üyelerinin yemek, spor ve sağlık hizmetlerinin düşük düzeyini ben yaşayarak gördüm. 70-80 bin nüfuslu üniversite bölünmelidir.

Taşradaki üniversitelerin sorunları saymakla bitmez
Özellikle taşra üniversiteleri, bazı ahvalde şehir halkı büyük bağışlar yapsa bile, zengin kütüphaneler kuramıyor. Bunların ismi sorulduğunda söylemeye hazırım. Öyleleri var ki bazı kitap meraklılarının kütüphaneleri onlarınkinden daha zengindir. Bu üniversiteler bizim akademik hayatımız için büyük bir problemdir. Üniversite bitiren gençlik ulusal aydın sınıfının üyesi olur ve bu sınıf hiç değilse hayatının yüksek öğrenim safhasını büyükşehirde geçirmek zorundadır. Taşra üniversitelerinin sorunları saymakla bitmez ve maalesef 1980'lerin başında girdiğimiz bu deney katiyyen iyi sonuçlar vermemiştir. Hal böyleyken her iktidar döneminin milletvekilleri geldikleri vilayet merkezinde bir rektörlük, kazalarda da üniversitenin fakültelerini açtırmayı marifet sayıyor. Kendinizi orada okuyacak çocukların yerine koyun. Üniversiteden kasıt büyükşehirden oraya öğrenci yollamak değil, oradaki öğrenciyi bile büyükşehre yakın yerlerde okutmak olmalıdır. Türkiye son 70 yılda önemli atılımlar yapmıştır. Üniversite geleneğimiz ise daha eskilere uzanmaktadır. Bizim böyle 500'lük bir listede birkaç üniversitemizle yer almamamız için hiçbir sebep yoktur. Elverir ki insan ve zenginliğimizi böyle sorumsuz ve dar kafalı politikalarla ziyan etmeyelim.

İlber ORTAYLI

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber