Partilerde demokrasi yok

Türkiye'ye demokrasi vaat eden siyasi partiler kendi iç işleyişlerinde ne kadar demokratik? Al Jazeera'nin görüştüğü siyaset bilimi uzmanlarına göre Türkiye'de hemen hemen hiçbir parti demokratik kurallar ile yönetilmiyor. Sorun hem 1980 döneminde çıkarılan Siyasi Partiler Yasası'ndan hem de uygulamada tercihin "demokrasi" yönünde kullanılmamasından kaynaklanıyor.

Haber Giriş : 07 Aralık 2015 22:37, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Partilerde demokrasi yok

Gonca Şenay

Türkiye'de çok partili hayata geçişle birlikte her dönem iktidara gelen siyasi partiler "demokrasi" kavramı üzerinden tartışma konusu oldu. Bu tartışma on yıllardır birbirine muhalif siyasi partiler arasında karşılıklı suçlamalarla devam ediyor. Oysa ülkenin genel siyasetine etki eden önemli bir başlık daha var, parti içi demokrasi. Çok nadiren gündeme gelen bu başlık şu soruyu da beraberinde getiriyor; "Ülkeye demokrasi vaat eden siyasi partiler kendi içlerinde ne kadar demokratik?"

Siyasi Partiler Kanunu 1983 yılında çıktı

Türkiye'de siyasi partilerin işleyişine ilişkin temel kuralları 1983 yılında çıkan Siyasi Partiler Yasası belirliyor. Yasada 1990'lı yılların ortalarından itibaren kapsamlı bazı değişiklikler yapılmış, ancak yine de hala içinde 1980 darbesinin ruhunu oluşturan "yasaklayıcı ve kısıtlayıcı" özellikler barındırıyor. Bu temel kurallar çerçevesinde hazırlanan parti tüzükleri ise iç işleyişe ilişkin ayrıntılı tanımlamalar yapıyor, yeni kurallar oluşturuyor.

Türkiye'de bu konu üzerine yapılan araştırmalar hem Siyasi Partiler Kanunu'nun hem de parti tüzüklerinin başta örgütlenme biçimleri olmak üzere çeşitli alanlarda "demokratikleşme" sorunları yarattığını ortaya koyuyor.

İlk haliyle partilerin kadın ve gençlik kolları kurmalarını dahi yasaklayan Siyasi Partiler Kanunu'nda 1999 yılında yapılan değişiklikle bu yasak kaldırıldı. Ancak hala siyasi partilerin il ve ilçe merkezleri dışında yani mahalle ve köylerde örgütlenmesi yasak. Uzmanlar bu soruna "tek tip örgütlenme" adını da veriyor. Bu başlık altında sadece yasada yer alan örgütlenmelerin yapılabilmesi, Ocak vs gibi örgütlenmelere izin verilmemesi de yer alıyor.

Üyelerin belirlenmesi

Bir diğer unsur ise partilerde Genel Başkan ve yetkili yönetim organları seçiminin yapıldığı Büyük Kongre'nin oluşumu. Büyük kongre üyeleri il kongrelerinde seçilen delegelerden ve tabii üyelerden oluşuyor. Büyük Kongre üyelerinin büyük çoğunluğunu oluşturan delegeler il kongrelerinde seçilerek geliyor.

İl kongresi delegelerinin seçimi ilçe kongresinde seçilen delegeler, ilçe kongresi ise köy ve mahalle parti üyelerince yapılıyor. Bu seçim yöntemi işleri hızlandırıyor ve kolaylaştırıyor ancak tercih kullanırken kişisel çıkarlar ve aidiyetlerin yanı sıra yönetimin tavrı devreye girdiği için sonuç demokratik olmaktan uzaklaşabiliyor.

Büyük kongrenin karar alma mekanizmasını etkileyen bir diğer unsur ise tabii üyeler. Yani Genel başkan, milletvekilleri, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyeleri, Merkez Disiplin Kurulu üyeleri. Türkiye'de sadece milletvekillerinin belirlenmesinde dahi liderlerin ağırlığı düşünüldüğünde bu durum da Büyük Kongre'nin demokratik karar alma biçimlerinin sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Ancak konuyla ilgili yapılan tüm araştırmalarda bu sorgulamanın bir engele takıldığı görülüyor. O da bu insanların büyük kongre üyesi olmadığı bir yapının da aynı ölçüde demokratik olmayacağı.

Partilere üye kaydedilmesine ilişkin esaslar da Siyasi Partiler Yasası ile belirleniyor. Yasanın 11. Maddesi "Onsekiz yaşını dolduran, medeni ve siyasi hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan her Türk vatandaşı bir siyasi partiye üye olabilir." diyor. Ancak bu maddeden hemen sonra 12. Maddede yer alan düzenlemeler Genel Merkez'in tavrına göre uygulamanın demokratik olup olmayacağı konusunu yoruma açık bırakıyor. Bu madde

"Madde 12 - Siyasi parti üyesi olmaya kanuna göre engel hali bulunmayanların, üyeliğe kabul şartları parti tüzüklerinde gösterilir. Tüzükte üyelik için başvuranlar arasında dil, ırk, cinsiyet, din, mezhep, aile, zümre sınıf ve meslek farkı gözeten hükümler bulunamaz.

Siyasi partiler üye olma istemlerini sebep göstermeksizin de reddedebilirler. Ancak, üyeliğe kaydını isteyenin, istemini reddeden teşkilatın bir üst kademesine, parti tüzüğünde gösterilen şekilde itiraz hakkı vardır. İtiraz üzerine verilen karar kesindir."

Bu "üye olma istemini sebep göstermeksizin reddetme" yetkisi üyelerin yeri geldiğinde ve Türkiye'de uygulamada çoğu zaman parti yönetimine yakın çevreler tarafından belirlenmesini de beraberinde getiriyor. Aynı şekilde üyenin ihracı konusunda da yetki Genel Merkez'e bırakılıyor. Yasada kimlerin parti üyesi olabileceği, daha doğrusu kimlerin olamayacağı konusunda da ayrıntılı tanımlar yer alıyor.

Lider sultası

Siyasi Partiler Kanunu ve Türkiye'deki parti içi demokrasi örneklerini inceleyen uzmanların üzerinde ortaklaştığı başlık, aslında tüm partilerin birbirini suçladığı bir unsurun kendilerinde var olduğu yönünde. O başlık, "lider sultası". Türkiye'de bir siyasi partide liderin doğal yollarla ve olaysız değişimine ilişkin örnek yok denecek kadar az.

Uzmanlar bunu yasada parti tüzüklerine bırakılan yetkiler nedeniyle seçim mekanizmalarının belirlenmesi üzerinde liderin söz sahibi olmasına bağlıyor. Bunun yansıdığı en önemli noktalardan biri milletvekili adaylarının belirlenmesi. Siyasi Partiler Kanunu'nun 37. Maddesi aday tespitinde yöntemi partinin kararına bırakıyor.

"Siyasi partiler, milletvekilliği genel veya ara seçimlerinde adaylık için müracaat eden ve adaylığı uygun bulunanlar arasından, adayların tespitini; serbest, eşit, gizli oy, açık tasnif esasları çerçevesinde, tüzüklerinde belirleyecekleri usül ve esaslardan herhangi biri veya bir kaçı ile yapabilirler."

Yetki Genel Merkez'e bırakıldığı için Türkiye'de siyasi partiler ön seçim yöntemini çok kısıtlı olarak kullanıyor. Yani üyelere hemen hemen hiç söz hakkı verilmiyor. Genelde söz hakkını Genel Merkez'e bırakan yöntemler tercih ediliyor. Bu da partide liderin gücünü ve etkisini artırıyor.

Partilerin mali yapılarının şeffaflığı

Partilerin finansmanı, bu sistemin şeffaflığı iç demokratik işleyiş açısından önemli bir unsur. Siyasi Partiler yasasının 74'üncü maddesi mali denetimin Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmasını öngörüyor. Finansman kaynakları ise hazine yardımı yanında milletvekilliği aday adaylığı ücretinden üyelik aidatına kadar bir dizi maddede toplanıyor. Ancak partilerin finansmanının yargı tarafından yapılacak daha şeffaf bir denetimin parti içi demokrasiye daha çok hizmet edeceğine dikkat çekiyor.

"Hiçbir parti demokrasi kuralları çerçevesinde işlemiyor"

Al Jazeera'nin konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Yaşar Sarıbay Siyasi Partiler Yasası'ndan kaynaklanan en temel sorunun, yasanın siyasi partileri kutsanmış örgütler gibi tanımlanması olduğunu söyledi. Sarıbay'a göre yasanın yanısıra demokrasi kültüründeki eksiklikler de uygulamada demokratik olmayan sonuçları beraberinde getiriyor.

"Ülkedeki eksiklik parti içi demokrasiyi de eksik kılıyor. Bu kültür içerisinde insanlar kendilerini demokratik olmaya mecbur hissetmiyor. Türkiye'de her şeyi liderin iki dudağı arasından çıkacak söze bağlama alışkanlığı var. Bunu destekleyen bir unsur da muhalif olmanın sadakat dışı bir imaj yaratması. Bu, örgüt kültürümüzde böyle, eleştiri bile normal karşılanmıyor. Hemen 'hain' gibi benzetmeler yapılıyor. 'Tüzük gereği belli sayıda bir delegenin dilekçesi toplansa bile onları salona sokmam' tavrı her şeyi anlatıyor. Bunun adı, lider kültü... "

Sarıbay'ın Türkiye'de demokratik olmayan işleyişe ilişkin verdiği örneklerden biri de aday belirleme sisteminin dahi yönetimin tercihine bırakılması.

"Ön seçim dahi partilerin isteğine bırakılmış. Buna en hevesli parti bile bunu sınırlı yapıyor. Lider sultası çerçevesinde karar alınması bu sonucu doğuruyor. Türkiye'de hiçbir partinin tam anlamıyla demokrasi kuralları çerçevesinde işlediğini söyleyemem. Hiçbir partide delegenin etkinliği ve rolü olması gerektiği gibi değil."

"Çok güzel bir yasa olsa bile çalışmayabilir"

Al Jazeera'nin sorularını yanıtlayan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü ve Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Profesör Doktor Fuat Keyman da siyasi partiler kanunun mutlaka yenilenmesi gerektiği görüşünde. 12 Eylül döneminde çıkarılan yasanın siyasete girişi engelleyici unsurlar barındırdığına dikkat çeken Keyman'ın altını çizdiği bir numaralı sorun Türkiye'deki "liderlik anlayışı".

"Siyasi partiler yasası lidere aşırı güç veriyor ve parti içi örgütlenmeyi kısıtlıyor. Alttan denetim mekanizmaları, sürekli çalışma, tartışma ortamı olmadığı için lider kendi etrafında klik yaratıyor. Etrafındaki insanlar da kendi güçlü konumlarını sürdürüyor. Tüm bunlar yüzünden de Türkiye'de partiler seçim kaybetse bile bu, lider değişikliğine, yenilenmeye yol açmıyor. Üyelerin seçimi dahi parti lideri temelinde oluyor."

Keyman, Siyasi Partiler Yasası ile birlikte başka bir soruna daha dikkat çekiyor.

"Türkiye'de sivil toplum da gelişmediği için partilerde değişimi ve hem ideolojik hem de vizyon çalışmasını sağlayacak çalışma yapılmıyor. Lider de bunu kendi çıkarına kullanıyor. O yüzden yeni anayasa yapılırken muhakkak sistem ne olursa olsun, yani ister başkanlık sistemi olsun ister parlamenter sistemde kalalım, kurumlarla ilgili demokratik mekanizmaların güçlendirilmesi gerekiyor. Siyasete katılımın önünün açılması gerekiyor. Çünkü ancak toplumda demokrasi artarsa siyasi partiler bu şekilde devam edemez. Aksi takdirde çok güzel bir yasa da yapılsa çalışmayabilir. Yani Türkiye'de Siyasi Partiler Kanunu'nun düzeltilmesi gereklidir ama yeterli değildir. Yeni bir anayasa yapılması gerekiyor."

Al Jazeera

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber