Tarımdaki irfansız toplantılar

Tarımsal değerlendirmeler, analizler ve kıyaslamalar keyfiyetten çok kemiyet üzerine kurulu.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 11 Mayıs 2017 15:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tarımdaki irfansız toplantılar

Dervişler, Bilginler ve Tarım

M.Murat GÜN

Toplanmaya karar verdiler ve toplandılar. Yer güzeldi, Sultanlara layık bir ortamdı. Ünvanları büyüktü. Kiminin parasal hacmi, kiminin makamsal hacmi, kiminin de akademik hacmi büyüktü. Aralarında hiç Derviş yoktu. Üretimi artırmayı konuştular. Kıyasladılar; Yüzölçümü Konya kadar olan ülkelerden daha çok ürettiklerini söylediler. Sektör temsilcileri, daha çok yetki ve daha çok destek talep ettiler. Kimisi, kendisinin ve ekibinin kısa zamanda nereden, nereye geldiğini anlattı. Kimisi, ülke tarımına olan büyük katkısını anlattı. Akademik hacimliler; çok önemli tespitlerde bulunduklarını ama kimsenin bunları çok da dikkate almadığından yakındı. Makamsal hacimliler söylenenleri not aldıklarını ve değerlendireceklerini ifade ettiler. Kısaca herkes en iyisini biliyor, en iyisini anlıyor ve en iyisini yapıyordu. Birbirlerini ve hitap ettikleri alanın ter dökenlerini anlamanın dışında. Gazozlar içildi. İlgi ve iltifatlar havada uçuştu. Ve çiftçi bildiğini ekti, ektiğini biçti.

Hani anlatılır ya, bir Sultan varmış. Vezirine sormuş;

- Söyle bakalım, dervişler mi daha üstündür, yok bilginler mi? Hangileri gerçeğe daha yakındır? demiş.

Vezir, biraz düşünmüş sonra sultana dönmüş:

- Sultanım! Bunu anlamanın çok kolay bir yolu var. Siz aynı gün ve aynı saatte, dervişlerle bilginleri yemeğe saraya davet edin. Demiş.

Sultan vezirinin teklifini de kabul etmiş. Aynı gün aynı saatte dervişler ve bilginler saraya yemek daveti için gelmişler. Dervişleri bir odaya, bilginleri de başka odaya almışlar. Hal hatır sorulduktan sonra yemeğe geçilmiş. Yemek faslı çorbayla başlamış. Lakin önlerine gelen yemeği yemek ne mümkün! Kaşıkların boyu neredeyse bir metre kadarmış. Bilginler yemeği yemek için bütün gayretlerini sergilemelerine rağmen, üstlerini başlarını batırmaktan öteye geçememişler. Geldikleri gibi aç hatta çocuklar gibi üstleri batmış bir şekilde ayrılmak zorunda kalmışlar.

Dervişlere gelince; Dervişler, önlerine gelen yemeği afiyetle yemişler. Nasıl mı? Her biri karşısındaki derviş arkadaşını doyurarak. Zira ellerine tutuşturulan kaşıklar, sanki daha önce ölçülmüş gibi karşılarındaki arkadaşlarının ağız hizalarına kadar uzanıyormuş. Böylelikle bütün dervişler karınlarını bir güzel doyurmuşlar. Sultan bunlara şahit olunca, vezirinin ne yapmak istediğini daha açık bir şekilde anlayabilmiş. Ama imtihanın daha ilk kısmıymış geçilen.

Vezir, önce eve yol almaya hazırlanan bilginlere sormuş, teker teker. "Sizin en bilgili ve en anlayışlı olanınız hanginiz?" deyince, bilginlerin her biri hiç tereddütsüz: "Tabi ki benim," diyerek kendisinin neden en bilgili ve en anlayışlı olduğunu anlatmış, dakikalarca. Vezir de sabırla dinlemiş onları. Olanı biteni, bilginlerin kendilerini methetmelerini sultan da görmekteymiş.

Vezir bilginleri yolcu ettikten sonra yola koyulmak için hazırlanan dervişlere de aynı soruyu sormuş. "Sizin en bilgili ve en anlayışlı olanınız hanginiz?"
Bu soruya her bir derviş: "Sizin aradığınız kişi arkada gelmekte olan dervişlerin arasındadır," diye cevap vermiş. Sıra nihayet son dervişe gelince, vezir dervişin kolundan yakalamış. "İşte demiş, bu dervişlerin en bilgilisi ve en anlayışlısı sensin. Bütün dervişler seni işaret etti." Son derviş, mahcup bir şekilde boynunu bükmüş: "Estağfirullah efendim demiş. Ne haddime. Benden önce çıkan arkadaşlar tevazu göstermiş, sizin aradığınız o en bilgili, en anlayışlı olan kişi en önde çıkanlar arasında gitti."

Vezir bilginleri ve dervişleri yolcu ettikten sonra sultanın huzuruna çıkarak: "İşte efendim sizde gördünüz, esas anlayış sahibi ve gerçeğe yakın olan kişi kendisinden önce karşısındaki kardeşinin ihtiyacını öncelikli görendir. Esas bilginler ise kendisini mutlak doğru ve karar sahibiymiş gibi görmeyenlerdir. Sultanım sizin de gördüğünüz gibi; İrfan ilimden üstündür.

Parası olan ilmi satın alabilir ama irfanı almak ne mümkün!

Çözüm, çoğunlukla hoşumuza gitmeyen seçeneklerin içerisindedir.

Tarımda irfan; Çiftçinin ayağına gitmekten geçer. Onların şartlarında muhatap olmaktan geçer. Onları kendi gerçekleri içerisinde anlamakla olur. Birebir iletişime geçmekle olur. Derviş misali bencillikten uzak davranışsal yaklaşımla olur. Öyle telefonla, sms'yle, vs ile değil. Lüks ortamlarda, onlarsız, onlar adına alınan kararlar irfandan yoksundur.

Sorunlarına ve isteklerine onların gerçeklerine uygun, samimi ve inandırıcı yaklaşmaktır, irfan. Kısaca onlardan biri olmayı becermektir irfan.

Çiftçi gibi yaşamayan, çiftçi gibi düşünemez. Çiftçi gibi düşünemeyen, çorbayı heder ettiği gibi kendi karnını da doyuramaz. Başkalarının doyurduğu karınlarla da belki bilgi sahibi olunur ama irfan sahibi olunamaz. Ülkemiz tarımında "irfanı" kaybettik diyebiliriz.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber