'Ömer, Nuşirevan'dan daha az adil değildir'

Hz. Ömer, Şam Valisi Sad Bin Ebi Vakkas'a yazdığı pusulada "Ömer, Nuşirevan'dan daha az adil değildir" demişti.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 09 Ekim 2017 17:07, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Ömer, Nuşirevan'dan daha az adil değildir'

Doç. Dr. Mehmet Cihangir'in yazısı

Olayların kamuoyuna yansıdığı şekliyle olmadığı kesin.
Zira sayın cumhurbaşkanının büyük bir danışman grubu var.
Kesin teyit edilmese de 23 rakamı kabul gören bir rakam.

Yönetici her şeyi bilen değil, kimin neyi bildiğini bilen ve onlarla yöneten kişidir.

Yani.

Ekonomi eğitimi almamışsa ekonomiden bahsetmemesi düşünülemez.
Askeri eğitim almadığı için başkomutan olarak vasıflandırılamaz safsatası gibi.
Öğretmen değildir eğitimden konuşamaz.
Hariciye uzmanı değildir dış politikadan konuşamaz.
Bu ve benzeri yaklaşımların hepsi saçmalıktan ibaret yaklaşımlardır.

Cumhurbaşkanı milyonları ilgilendiren TEOG kararını gece yatarken düşünüp sabah uyandığında talimatlamış olamaz.
Geri planda uzun bir çalışma ve danışman incelemesi olduğu su götürmez.
Keza üniversiteye giriş sınavında yapılacak değişiklikler de böyle.
Ülkenin gençliğinin yaşam vanası gelişigüzel açılıp kapanamaz.
Bu nedenle bunun da geri planında ciddi çalışmaların olduğu gerçeği yadsınmamalı.

Ve üniversitelerimizdeki yardımcı doçentlik sistemi.
Rektörler ve dekanlarla bir toplantı.
Cumhurbaşkanı açıklıyor.
"Böyle bir saçmalık bizden başka yerde yok."
Bireysel görüşüm yüzde yüz doğru ve haklı bir tespit.
Ve derhal YÖK o gün komisyon kurup çalışmalara başlıyor.
Gündem eğitim olmuşken birkaç tespiti paylaşmak isterim.

Hani geçmişte tartışmıştık.
Cumhurbaşkanı bile demişti ki "yetkim çok fazla, alın bunların bir kısmını".
Azaltıldı mı çoğaltıldı mı zinhar bilmiyorum.
Ancak benzer bir yetki fazlalığının da rektörlerde olduğu öteden beri tartışılmakta.
Önce bir okuyucudan gelen mektubu paylaşarak konuyu tartışmaya açalım.
"Sayın Hocam. ...Üniversitesinde doçentim. YÖK'ün profesör olabilmem için öngördüğü 5 yıllık süre bitti. Gerekli akademik çalışmaları tamamladım. Ancak aradan geçen uzun zamana karşın sayın rektör ilanımı vermedi. Resmi müracaatla neden verilmiyor diye sordum. Rektörüm bana şu anlama gelecek şekilde cevap vermiş. "Yasa atama yetkisini YÖK'e vermiş. YÖK de bana devretmiş. Yetki bende"..."
Yalan mı.
Koskoca rektör yalan söylemiyor elbette.
Her ne kadar kanunda "dengeli...vs..." ibareler bulunsa da rektörler için o da sorun olmuyor demek ki.
Resmiyette altından kalkabiliyorlar.
Yetki onda.
Bu yetkinin farklı ellerde farklı biçimlerde kullanıldığı biliniyor.
İstendiğinde nasıl kullanılabildiği de.
İstenilmezse nasıl kullanılmayacağı da...
Vatandaş hak, hukuk ne derse desin.
Yetki rektörde.

Yetkiyi kafasından da almıyor rektör.
Yasa var, yönetmelik var.
Vatandaş, rektörün bu yetkiyi kendisi için kullanmadığını gördüğünde yakıyor dörtlüyü.
"Kabahat sende değil, sana gönül veren de"
Bir müddet daha bekliyor vatandaş.
Rektörde tık yok.

Ve o zaman son sözü söylüyor vatandaş.
"Seni kanunsuzluğunla mahkeme-i temyize, zulmünle de mahkeme-i kübraya şikayet ediyorum"
İnsanların adaletinden ümit kesildiği noktada vatandaşın son direnç noktası yüce yaratan...

"Artık sizden beklentim bitmiştir. Talebimi geri çekiyorum ve dilekçemi en üst merci olan Yaratıcıma veriyorum"
Tam olarak lisan-ı haliyle bunu diyor vatandaş.
O ne ağır bir dilekçe, o ne ağır bir merci.
Ehl-i vicdan ve din sahibi hiçbir yöneticinin bu pozisyona düşmesini zinhar istemem.

Bir örnek veriyor ve son sözü sayın Cumhurbaşkanına devrediyorum.
İzinleriyle.

Hz. Ömer ile Sad Bin Ebi Vakkas atlarını satmak için İran taraflarına giderler.
Şam yakınlarında cirit oynan bir yerde oyunu seyre dalırlar.
Ancak burada zorba bir grup Hz. Ömer ve Ebi Vakkas'ın atlarını zorla alıp götürür.
Para pul vermeksizin, gasp ile.
Beş parasızdır Ömer ve Ebi Vakkas.
Hancı, aç ve susuz şekilde hana geçen Hz. Ömer ve arkadaşına durumu çok adil olan hükümdarlarına aktarmalarını tavsiye eder.
Ertesi gün halk günüdür.
Hz. Ömer durumu tercüman aracılığıyla o dönem İran Sasani hükümdarı olan ve Türk bir kadınla evli olan Nuşirevan'a aktarır.
Ancak tercüman atları alan kişinin Nuşirevan'ın oğlu olduğunu hükümdara söylemez.
Suratı asılan hükümdar Hz. Ömer'e bir kese altın verir.
Borcunu ödemek üzere hana dönen Hz. Ömer'den Nuşirevan'ın durumu altınla geçiştirdiğini öğrenen hancı bir öfke ile Nuşirevan'a ulaşır, atları alanın oğlu olduğunu izah eder ve adaletini sorgular.
Nuşirevan, hancıya der ki "O misafirlerin biri yarın kuzey kapısından, diğeri öbür kapıdan şehri terk etsinler."
Ertesi gün Hz. Ömer ve arkadaşı farklı kapıdan çıkarlar.
Her iki kapıda da birer kişi asılarak idam edilmiştir.
Ebi Vakkas'ın çıktığı kapıda yalancı tercüman asılıdır.
Hz. Ömer'in çıktığı kapıda asılı olan mı.
Sıkı durun lütfen.
Hükümdar Nuşirevan'ın oğludur .
Hükümdar adaleti sağlamak için kendi çocuğunu bile feda etmekten çekinmemiştir.
Bu eylemin Hz. Ömer'in adalet duygusunda derin etkiler yaptığı aşikardır.
Ve bir gün.
Hz. Ömer yol arkadaşını Şam'a vali tayin etmiştir.
Ancak vali yaptıracağı bir camiyi Yahudi birinin arsasına kamulaştırıp üstelik parasını da vererek yaptırmak istemektedir.
Ancak Yahudi arsasını vermek istememektedir.
BU nedenle Şam Valisi Hz. Ömer'e şikayet edilir.
Hz. Ömer valiye bir pusula gönderir.
Pusulayı okuyan Ebi Vakkas'ın adeta kanı donmuştur.
Şöyle yazmaktadır pusulada.
"Ömer, Nuşirevan'dan daha az adil değildir"

Burada duralım.
Bir ülkede yapılacak o kadar çok şey vardır ki.
Ancak devlet erkanı bunun hepsini tek başlarına yapamazlar.
Mecburen yetkilerini dağıtırlar.
Ama asla sorumluluktan kurtulamazlar.

Bu vesileyle yetkisinin bir bölümünü rektörlere devreden cumhurbaşkanı ve başbakan orada yapılan yanlışlıklardan sorumludurlar.
Atadıkları kişilerin yanlış davranışlar sergilemeyen kişilerden olmalarına gayret gösterecekler.
Ha burada Nuşirevan'ın tercümanı rolünü üstlenenlerden de hesabı devlet başkanı rolündekiler kesecektir ve kesmelidir.
Bizden hatırlatması.
Gönlümüzden geçen ise belli.
Hz. Ömer'in pusulası nev'inden pusulalara ihtiyacın azaltılması.
Ha unutmadan ifade edelim.
Sorunun başka çözümleri de var.
Hazır...
TEOG demişken.
LYS düzenlemesine girişilmişken.
Yardımcı doçentlik sistemi değişirken.
Talebimizdir.
Rektörlerin kendi ifadeleriyle "yetki bende" muhabbetlerine bir son verilmelidir.
Yapılmalıdır ki, adamlar sürekli en üst mercilere şikayetle karşı karşıya kalmasın.
Ta ki maneviyatlarına da böylece halel gelmesin.

Yapılacak olan da belli.
"Bekleme süresi dolan, akademik kriterleri tamamlayan her bir öğretim üyesi, bütçe olanakları hazırlandıktan sonra rektörün oluruna bırakılmaksızın üst kadroya geçirilmelidir."
Araştırma görevlisi doktor biri kadro için bekletilmemeli.
Keza yardımcı doçent iken doçentlik sınavını kazanan biri hiç bekletilmemeli.
En az bunun kadar önemli olan bir diğeri ise bekletilen profesör kadroları.
Akademik gerekler tamam, süre de bitmişse bu insanların bekletilmesi zaten zulüm olacaktır.

Bu düzenlemeler yapıldığında ne mi olacak.
Kurum içi barış bozulmayacak.
Nuşirevan'ın oğlu gibi kimse davranamayacak.
Hele tercümanlar.
İşlerini daha bir ciddiyetle yapacaklar.

Umarım bu yazılarımızı birileri Nuşirevan'ın davranışlarını sergilemekten tereddüt göstermeyeceğine inandığımız sayın cumhurbaşkanımıza iletir.
Söylenecekler bitmedi ancak yazı çok uzun oldu.
Mutlu haftalar dileklerimle.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber