Hakkın, Dava Yolu İle Aranması -3

İlk dosyamızda dava açmaya ilişkin en temel hukuki terim ve kavramları açıklamış, ikinci dosyamızda ise dava açma sürecini (örnek dilekçeler de vererek) adım adım açıklamıştık. Bu dosyamızda ise mahkemelerce verilen kararların ne anlam ifade ettiği, bu kararların uygulanmaması gibi durumlarda ilgili memurların ne gibi bir hukuki yaptırımla karşılacağı gibi hususlar ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır. Dosyamızın üçüncü bölümü için tıklayın.

Haber Giriş : 23 Ekim 2004 00:44, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İdari Yargıda İptal Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması
Hukuk devleti, hukukun üstün olduğu; hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere herkesi ve her kurulusu bağladığı, kişilere hukuk güvenliğinin sağlandığı devletin tanımıdır. Hukuk devletinin özünü, devletin hukuka bağlılığı ve devlet organlarının hukuka uygun işlem ve eylem yapabilmesi oluşturur. Devletin bütün organlarının hukuka bağlı kalması ve tüm faaliyetlerinin yargısal denetime açık olması hukuk devleti olmanın vazgeçilmez niteliklerindendir. Hukuk devletinin en temel özelliği, devlet organlarının yargısal denetime tabi tutulmasıdır.
Hukuk devletinin gerçekleşmesi için idarenin yargısal denetime tabi tutulması gerekli ve fakat yeterli değildir. Yargı yerlerinin idare aleyhine verdiği kararların mutlaka yerine getirilmesi gerekmektedir. İdarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunmak zorunda olması, ayni zamanda hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir.
İdari yargı kararlarının yerine getirilmesi adli yargıdakinden çok farklıdır. Adliye mahkemelerince verilen kararların yerine getirilebilmesi için, icra daireleri ve savcılık kurumları oluşturulmuş iken, idari yargıda, idarenin davada taraf olması bir yana, ilamları yerine getirecek bir kurum bile yoktur. İdari yargı kararlarının uygulanması idarenin yaklaşımına ve hukuk devleti anlayışına bağlıdır.

İptal Davası
Dava, bir kimsenin başka bir kimseden hakim önünde hakkını istemesi olarak tanımlanır. İdari dava ise, idarenin gördüğü idari faaliyetlerden veya kamu hizmetlerinden çıkan ihtilaflar olarak tanımlanır. İptal davası, idare tarafından ittihaz olunan icram bir karardan şahsi, meşru ve güncel bir çıkarı zedelenen bir kişinin, idari bir mahkemeye başvurarak, bu kararın mevzuata, hukuka, (yetki, güdü, konu, sekil ve maksat yönlerinden biriyle) aykırılığından ötürü bozulmasını istemesidir.
İptal davası, idarenin hukuka aykırı olan işleminin iptaline ve idarenin hukuka bağlı kalmasını sağlamaya yönelik bir davadır. İptal davasının amacı, idarenin hukuka aykırı kararlar almasını önlemesidir. Böylece hukuk kurallarına bağlılığını sağlamak ve hukuka aykırı olduğu tespit edilen idari işlemleri hukuk düzeninden kaldırmak (iptal etmek) suretiyle hukuk düzeninin korunması amaçlanmaktadır.
İptal davaları objektif davalardır: Ne davacının ne de davalının (iade) sübjektif bir hakkı söz konusudur. İdari işlemin hukuk sistemine, objektif hukuk kurallarına uygun olup olmadığı araştırılmaktadır. Aslında idare iptal davasının tarafını oluşturmaz: Uyuşmazlığın doğumuna neden olan iddia, idareye değil, isleme yönelmektedir. Çünkü iptal davasında yargılanan idare değil, onun işlemidir.
İptal davasının objektif olma niteliğinin bir göstergesi de, iptali istenen idari işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, belli koşulların gerçekleşmesi halinde, ancak mahkeme tarafından karar verilebiliyor olmasıdır. Yürütmenin durdurulması istisnai bir müessesedir ve buna mahkeme karar verir.
İptal davasının objektif niteliğinin bir sonucu, verilen kararın kural olarak salt kesin hüküm niteliği taşıması ve sadece davacı için değil, herkes için geçerli olması (evla omnes) dır. İptal davası sonucunda, iptal kararı verildiğinde, bu kararın herkesi bağlıyor olmasına karşılık, ret kararı verildiğinde sadece davanın taraflarını bağlamaktadır.

İptal Kararının Hukuki Niteliği
İptal kararı, idari bir işlemin hukuka uygun olup olmadığını denetleyen yargı organının, işlemin geçerliliğini etkileyen bir sakatlık saptaması durumunda, işlemin geri yürür biçimde ortadan kalkmasını sağlayan kesin hükümlü bir yargısal işlemdir.
Hukuka aykırılık, bu aykırılığın yargı organınca saptanması anında değil, idari islerin yapıldığı anda doğmuştur. İptal kararı, hukuka aykırılığı, bu aykırılığın doğduğu andan başlayarak ortadan kaldırarak bir yaptırım öngörmektedir. Bu da iptalin geri yürümesini gerektirmektedir. Dolayısıyla, iptal kararları idari işlemin sakatlığının daha işlemin doğusunda var olduğunu ortaya koymak suretiyle, işlemin hukuki bir durum yaratmadığını, hukuksal bir değişiklik oluşturmadığını tespit etmektedir.
İptal kararı üzerine bazı durumlarda idarenin de yeni işlem yapma zorunluluğu, iptal kararının, idari işlemi kendiliğinden ortadan kaldırması (iptal etmesi) niteliğini etkilemez.

İptal Kararlarının Sonuçları
İptal kararı idari işlemi ortadan kaldırır, meydana getirdiği sonuçların silinmesi gerekir. İptal kararının hukuki sonucu, idari işlemin ortadan kalkması, varlığını sona erdirmesidir. İptal edilen işlemin, idare tarafından ayrıca geri alınmasına gerek yoktur. İptal kararının hukuki etkisi ile bu kararın gereğinin idarece yerine getirilmesi iki ayrı kavramdır.
İptal kararının gereğinin yerine getirilmesi konusunda idarenin görevi, iptal edilen işlem dolayısıyla hukuk düzeninde meydana gelen sonuçları gidermek; hukuka aykırı durumdan, hukuka uygun duruma dönülmesini sağlamaktır.
Genel düzenleyici idari işlemlerin iptali durumunda, işlemin hukuk düzenindeki varlığı kendiliğinden (otomatik olarak) son bulur. Bu açıdan idarenin yapması gereken bir işlem yoktur. İptal kararları geçmişe etkilidir. Başka bir anlatımla, mahkeme, idari yargı kararı ile işlemdeki sakatlığı saptadığında, bu saptama sakatlığın doğumu anından itibaren geçerli olur. Bundan ötürü, iptal davalarında, işlemin yapıldığı andaki duruma göre yargılama yapılır.
İptal kararı ile hukuka aykırı işlem ortadan kaldırılınca, hukuka aykırı olmayan, yani sakat işlemin yapılmasından önceki duruma dönülür. İdareler iptal kararı ile ortadan kalkmış olan idari işlemin yapılmasından önceki durumu aynen ve tamamen ve eski durumun sağlanması için idari tasarrufları tesis ve idari eylemleri ifa etmekle yükümlüdürler. Ancak, iptal kararından sonra, idare, yeni işlem ve eylemler yapmak durumunda ise, bunları iptal kararı doğrultusunda ve ona uygun olarak yapmak zorundadır.
İptal kararı, geriye yürür biçimde idari işlemin hukuki varlığına son verir. İşlem ortadan kalktığına göre, bu durum herkes için sonuç doğurur. İptal kararı ile ortadan kalkan bir işlemin bazıları için kalkmıştır, bazıları için ise kalkmamıştır denilmesi olanaksızdır. Bu yüzden iptal kararlarının etkisi geneldir: Davada taraf olmayanlar da bu karardan yararlanır. Bunların ayrıca dava açmalarına gerek yoktur. Ayrıca, iptal kararı iptali istenen tasarrufu ve ona bağlı işlemleri yapıldıkları tarihten itibaren ortadan kaldırmaktadır. dolayısıyla, bu işlemdeki sakatlık ona dayanılarak yapılan işlemlere de sirayet etmektedir.

İptal kararlarının Yerine Getirilmesi
İptal kararının yerine getirilmesi için, idare tarafından bir işlem yapılmasına gerek yoktur. İdarenin pasif (hareketsiz) kalması, kararın uygulanması için yeterli olur. Ancak, iptal kararı, hukuki etkisini kendiliğinden doğurmasına rağmen, fiili etkisini her zaman kendiliğinden doğurmaz. İptal kararının uygulanması içim idarenin işlem ve eylemlerde bulunması gerekebilir. Bununla birlikte, işlem iptal edildikten sonra, işlem çeşidi değiştirilerek veya yeni bir düzenleyici işlem yapılarak, işlem yenilenemez; yine ayni sonucu doğuran işlem, başka bir adla yapılamaz. İptal kararının kesin hüküm etkisini ortadan kaldıracak biçimde, ayni işlem yeniden yapılamaz.
İptal kararının konusu olan işlem, bir istemin reddine ilişkin olumsuz bir idari işlem ise, iptal kararı ile işlem kendiliğinden hükümsüz sayılır. İdarenin bir şey yapmasına gerek yoktur. Ancak, olumsuz bir işlemin iptal hükmü, idari işlem yerine geçerek olumlu bir durum da oluşturmaz. İptal kararı, idari işlemin yerine geçmemesine rağmen, iptal kararı gereği idare uygun işlem ve eylemde bulunmaya mecburdur.
Halbuki, olumsuz bir idari işlem iptal edilince, idare işlemi bu defa olumlu olarak yapmak zorundadır. Ancak, iptal hükmü idari işlem yerine geçmez. İptal kararı idareye sadece bu yönde bir idari işlem yapma ve eylemde bulunma yükümlülüğü verir. Olumsuz işlemin iptali üzerine, idare olumlu bir karar almak zorundadır. Aksi takdirde, idarenin sorumluluğu söz konusu olur.
İptal kararı, iptal olan işlemi ve ona bağlı işlemleri yapıldıkları tarihten itibaren yürürlükten kaldırır. İdare, iptal kararlarına uymak ve gereklerini yerine getirmek zorundadır. İdare, iptal kararının içeriğine ve amacına uygun eylemde bulunmak zorundadır.

İdari Yargı Kararlarının Yerine Getirilmesinde Sorumluluk
İdari yargı kararlarının uygulanmaması, gereğinin yerine getirilmemesi halinde idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabilir. Yargı kararlarının yerine getirilmemesinden doğan sorumluluk, genel olarak hizmet kusuruna dayanmaktadır. İdarenin kendi genel sorumluluğunu düzenleyen hizmet kusuru teorisinin ilkeleri, idari yargı kararlarının uygulanmamasından doğan sorumluluğu da uygulanır.
İdari yargı kararlarının uygulanmaması, kesin hüküm ilkesine aykırılık teşkil eder. İdare kesin hükme uymak zorundadır. İptal kararlarının eksik ve geç uygulanması ağır hizmet kusurunu oluşturur; bu nedenle uğranılan zararların ilgili idarece tazmini gerekir. Bununla birlikte, idarenin tazminat ödemesi idarenin uygulama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Yargı kararlarını kasten yerine getirmeyen kamu görevlisi suç işlemiş sayılır. Zira Anayasaya gereğince; yargı kararlarının uygulanmaması bir yana, geciktirilmesi bile yasaktır. Bu bağlamda, yargı kararlarının uygulanmaması kamu görevlisinin tazminat ile sorumlu tutulması için yeterli kabul edilmiştir. Sorumluluk için ayrıca kin, garez, düşmanlık vb. duyguların varlığının ispatına gerek bulunmamaktadır. Zaten, kişisel kusurun saptanması için sayılan duyguların etkisi altında davranıldığının tespiti uygulamada büyük güçlükler doğurur. Böyle bir görüşün kabulü halinde karar gereğini yerine getirmeyen görevlinin hukuki sorumluluğu ancak pek sınırlı durumlarda mümkün olabilecek ve böylece Danıştay kararlarının uygulanması olanağı hemen hemen ortadan kalkabilecektir. Bu nedenle, yargı kararlarında kamu görevlisinin kişisel sorumluluğuna hükmedebilmek için kin, garaz, düşmanlık ve benzeri duyguların varlığının araştırılmasına gerek olmadığı yönünde içtihat birliği hasıl olmuştur.
Mahkeme kararlarının yerine getirilmesi, bir hukuk devletinde o kadar önemlidir ki, mahkeme kararının yerine getirilmemesi kanuna aykırı davranıştan daha ağır bir kusur kabul edilmektedir.
Mahkeme kararlarını uygulama durumunda bulunan kamu görevlilerinin yasal kuralları bilmedikleri ileri sürülemez. Öyleyse; açık, kesin ve emredici yasa kurallarına bilerek aykırı davranış da kişisel kusur kabul edilmek gerekir.
Danıştay kararlarını yerine getirmeyen idare görevlilerinin bu eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu Danıştay İkinci Dairesinin 10.05.1966 gün ve E.1965/2884, K.1966/1203 sayılı kararı ile de kabul edilmiştir.
Yargıtay ve Danıştay Kararlarında, suçun oluşması için Danıştay kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin ayrıca garaz, kin, husumet ve benzeri duyguların etkisi altında hareket etmesi aranmamaktadır. Sadece kararın uygulanmaması suç teşkil ettiğine göre bu suçtan bir zarar meydana gelmişse, zararın ödetilmesi de doğaldır.
Anayasa kuralları, buyurucu ve bağlayıcı temel hukuk kurallarıdır. Mahkeme kararlarının geciktirilmeden yerine getirilmesi zorunludur. İnsan hak ve özgürlüklerini, sosyal adaleti, toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmeyi ve güvence altına almayı amaçlamış demokratik bir hukuk devletinde, açıklanan Anayasa ve yasa kurallarına rağmen bir mahkeme kararının yerine getirilmemesi düşünülemez. Aksi halde bu yasa kuralları kağıt üzerinde kalmaya zorunlu, değersiz sözcükler olmaktan öteye geçemez.

Kamu Görevlisinin Sorumluluğu
Mahkeme kararlarının, 30 gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi durumunda, idare aleyhine dava açılabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.
Yargı kararlarının uygulanmamasından dolayı kamu görevlileri sorumludurlar. İdari yargı kararlarını kasten yerine getirmeyen kamu görevlileri, bu durumdan kişisel olarak sorumludurlar. Yargı kararlarını uygulamamak kişisel kusur sayıldığından, tazminat davası adli yargı mercilerinde açılacak ve haksiz fiil kuralları uygulanacaktır.
Yargı kurallarının uygulanmaması Türk Ceza Kanunu'na göre suç oluşturur. Burada görevi kötüye kullanma, görevi ihmal, Anayasayı ihlal suçları gibi değişik suçlar gündeme gelmektedir.
İdari yargı kararlarının hiç uygulanmamasının veya zamanında uygulanmamasının, TCK'nin 228'inci maddesindeki keyfi muamele suçunu, 230'uncu maddesindeki görevi ihmal suçunu ve 240'inci maddesindeki görevi kötüye kullanma suçlarından birini oluşturduğu kabul edilmektedir. Bu suçların oluşması için, ilgilinin kin, garaz, husumet gibi güdülerle hareket edip etmediğine bakılmaz: Salt kararın uygulanmamış olması bu suçların tekemmülü (oluşması) için yeterlidir.
yargı kararlarının uygulanmaması ayrıca bir disiplin suçu oluşturur. İlgilinin başvurusu ile, disiplin kovuşturması baslar. Disiplin kovuşturmasını başlatmayan amir de ayni suçu islemiş olur. Salt kararın uygulanmamış olması, disiplin suçunun oluşumu için yeterlidir.

Yargılama Usulü
İlgililerin, idari yargı yerlerince alınan bir kararın uygulanması istemiyle on yıllık zaman aşımı süresi içinde idareye başvurarak bu kararın uygulanmasını istemeleri, bu istemlerinin reddi üzerine altmış gün içinde dava açmaları mümkündür. İlgililer, ilama dayanarak doğrudan dava açamayacaklardır. İlamların için öngörülen on yıllık zaman asimi içinde, önce idareye ilamın uygulanması için başvurması, dava açma süresi içinde idarece uygulanmaması halinde ise, dava açmaları gerekmektedir.
İptal kararlarının uygulanmamasından dolayı açılan tazminat davası, kararı uygulamayan kamu görevlisi aleyhine açılıyorsa görevli yargı yerleri adliye mahkemeleridir. Yargı kararının uygulanmamasından doğan suçlar hakkında Memurin Muhakematı Hakkında Kanunu Muvakkat hükümleri uygulanmaz. Dava, idare aleyhine açılıyorsa, görevli yargı yeri, Danıştay ve idare mahkemeleridir. Uygulanmayan karar, Danıştay'ın verdiği bir karar ise, bu kararın uygulanmaması nedeniyle açılacak tazminat davaları da Danıştay'da görülecektir.

Yargı Kararını Uygulamayan Kamu Görevlisinin Sorumluluğu
Anayasanın 138'inci maddesinde, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu belirtildikten başka, kararların değiştirilemeyeceği ve uygulamasının da geciktirilemeyeceği yer almış bulunmaktadır. Yine bu bağlamda, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28'inci maddesinde de, mahkeme kararlarını 30 gün içinde uygulamayan kamu görevlileri hakkında tazminat davası açılabileceği ifade edilmiştir. Açıklanan bu yasal düzenlemeye paralel olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 24.09.1979 gün ve 7/2 sayılı kararında da, yargı kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğu bulunduğuna işaret edilmiştir. Bu kararın uygulanmaması durumunda, uygulamayan kamu görevlisinin kin, garez, kasıt gibi kusurlarının varlığının aranması gerekmez. Diğer bir anlatımla zarar gören, davalının kasten uygulamadığını kanıtlamakla yükümlü olmadığı gibi davalı da kastının bulunmadığını kanıtlamakla sorumluluktan kurtulamaz.

"Somut olayda, davacı tarafından alınan idari yargı kararlarının uygulanmadığı tartışmasızdır. Tartışmalı olan yön davanın kamu kurumu olan belediye aleyhine mi, yoksa kararı uygulamayan kamu görevlileri aleyhine mi yöneltileceği noktasında toplanmaktadır. Yukarıya alınan Anayasal ve yasal düzenlemeler davanın idare aleyhine açılabileceği gibi, kamu görevlisi aleyhine de açılabileceğini öngörmektedir. Davacı isterse, idari yargı yerinde kurum aleyhine de dava açabilir. " (Yargıtay 4.HD., Tarih, 09.06.1999; E.1999/3555; K.1999/5498)

İdari yargı yerlerince verilen Yürütmenin Durdurulması kararlarını uygulamayan kamu görevlisi hakkında adli mahkemelerde tazminat davası açılabilecektir. Açılan bu davalarda kişisel kusurun varlığının tespiti için İdari yargıda konuyla ilgili olarak iptal kararının verilmesinin beklenip beklenmeyeceği bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Diğer bir ifadeyle, iptal kararı "bekletici sorun" sayılarak, kamu personelinin sorumluluğuna hükmedebilmek için, yürütülmesi durdurulan idari kararın, iptali de beklenecek midir? İdari yargı yerlerince verilen yürütmenin durdurulması kararları, diğer kararlar gibi bir yargı kararı olduğundan sadece bu karara uymamak sorumluluk için yeterlidir. Ayrıca, iptal kararının verilmesini beklemeye gerek yoktur. Yapılan yargılama sonunda yürütülmesinin durdurulmasına karar verilen idari işlemin hukuka uygun olduğu anlaşılsa ve iptal kararı verilmese bile yürütmenin durdurulması kararını uygulamayan kamu görevlisinin sorumluluğu ortadan kalkmaz ve yine yargı kararını uygulamama sorumluluğu altına girmiş olur. Yargıtay ve Danıştay tarafından bu yönde verilen kararlar 1979 yılından bu yana istikrarlı hale gelmiştir.

Konuyla ilgili Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı aşağıya alınmıştır.
Danıştay Kararlarının Uygulanmaması
"1-Danıştay'ca verilen yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının yalnızca uygulanmaması, bu kararları uygulamayan Kamu görevlilerinin tazminatla sorumlu tutulması için yeterlidir. Sorumluluk için ayrıca kin, garaz, husumet, ve benzeri duyguların etkisi altında hareket etmelerinin araştırılması gerekmez.
2-Yürütmenin durdurulması kararını yerine getirmeyen kamu görevlisinin hukuki sorumluluğu yönüne gidilebilmesi için, ilgilinin açmış olduğu iptal davası sonucunun beklenmesine gerek yoktur."

Herhangi bir yargı kararını yerine getirmeyen görevli Anayasanın 129'uncu maddesi ve 657 sayılı yasanın 13'üncü maddesi ile getirilen korumadan yararlanamaz. Yargı kararının bir amirin emri ile yerine getirilmemesi de kabul görmemelidir. Zira yine Anayasaya göre konusu suç teşkil eden bir emrin uygulanması mümkün değildir. Bu emri uygulayan kamu görevlisi de sorumluluktan kurtulamaz. Buna karşın gerek Anayasanın 129'uncu maddesi gerekse 657 sayılı yasanın 13'üncü maddesi gereğince, mahkeme kararının yerine getirilmemesinden dolayı idare aleyhine de dava açılması mümkündür. Zira, personelin kişisel sorumluluğu idarenin sorumluluğunu büsbütün ortadan kaldırmaz.

Yargı kararını yerine getirmeyen kamu personelinin bunu kasten yapıp yapmadığını tespit etmek güç olabilir. Ancak, belli karinelerin varlığı halinde kastın varlığı da kabul edilmiştir.

Yargı Kararının Yerine Getirilmemesinde Kasıt

Bir yargı kararının yerine getirilmemesinde kastın belirlenmesi, bir sorun olarak ortaya çıkabilir. Ancak Anayasa buyruğu olarak yerine getirmekle yükümlü olan kamu görevlisinden "yerine getirme açıkça istendiği halde" yasal süre içinde getirilmemesi durumunda kastın varlığı kural olarak benimsenmelidir. (Yargıtay; 4.HD.; T.13.05.1986; E.1985/4064)
İdari yargı kararlarının yerine getirilmemesi nedeniyle, yeniden dava açılır ve dava sonunda idare bir tazminat ödemekle yükümlü tutulursa bu zarar için yargı kararını uygulamaktan imtina ederek tazminat ödenmesine sebep olan personele rücu etmek gerekecektir. Bu durum Danıştay'ca verilen ve tazminata hükmedilen kararlarda açıkça yazılmaktadır.

Mali Sorumluluk- Cezai Sorumluluk Ayrımı
Mali sorumluluğun sonuçta zarar görenin zararının giderilmesi amacına yönelmesine karşın cezai sorumlulukta kişi genellikle hürriyeti bağlayıcı bir müeyyide ile karşı karşıya kalmaktadır. Türkiye'de memur ve hizmetlilerin görevleri sırasında veya dolayısıyla yaptıkları işlem ve eylemlerinden doğan cezai sorumlulukları öteden beri idari makamların muhakemeyi lüzum görmelerine ya da bir üst amirin iznine bağlı kılınmışken mali sorumluluk konusunda böyle bir engelleme ve sınırlama söz konusu değildir. Mali sorumlulukla ilgili işlemler genel hükümlere göre serbestçe yürütülmektedir. Dolayısıyla mali konularda dava açılabilir üst amirden izin alınmasına gerek yoktur.

Sonuç
Yargısal denetim, hukuk devletinin olmazsa olmaz bir koşuludur. İdare karsısında, kişilerin hak ve menfaatlerinin korunabilmesi idarenin hukuk içinde tutulmasına bağlıdır. İdarenin hukuk kuralları içinde eylemde bulunmasını sağlamanın yöntemi de idarenin Yargısal denetime tabi tutulmasıdır. Kişilerin idare karsısında korunması Yargısal denetim ile olasıdır.
Yargısal denetim, yargı kararlarının fiilen uygulanmasını da kapsar. Yargısal kararların uygulanmaması, Yargısal denetimi anlamsız kılar. Hukuk devleti, Yargısal denetim sonucunda verilen kararların gereklerinin yerine getirilmesi ile gerçekleşme sansına sahiptir.
İptal kararının uygulanması konusunda önemli olan, bu kararların hukuki etkilerini kendiliğinden doğuruyor olmasıdır. Dava konusu edilen idari işlemden önceki hukuki statü kendiliğinden geri gelir. İdarenin, işlemi geri almasına gerek yoktur. Ancak, bazı iptal kararlarının uygulanabilmesi için, idarenin bir takım görevleri yerine getirmesi gerekmektedir.
Yargı kararlarının uygulanmaması durumunda gerek kamu görevlisi aleyhine gerek ilgili idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davaları açılabilir. kararın uygulanıp uygulanmadığını, kararı veren idare mahkemesi denetleyecektir.

Dosyayı hazırlayan: Ahmet Kandemir

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber