225 katrilyonluk iç borcun baş sorumlusu Merkez Bankası

Haber Giriş : 20 Aralık 2004 07:14, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İstanbul Bilgi Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülten Kazgan, Türkiye'nin 225 katrilyon lirayı aşan iç borç yükünde Merkez Bankası'nın yüksek reel faiz politikasının etkili olduğunu belirtiyor.

Kazgan'a göre, kısa vadeli faizleri enflasyonla mücadelenin temel aracı olarak kullanan bankanın faizleri yüksek tutması enflasyonla mücadelede fayda sağlarken, diğer yandan ekonominin tüm dengelerini altüst ediyor. Türkiye gibi ?ağır derecede' borçlu bir ülkede Merkez Bankası'nın fazla bağımsız olduğunu savunan Kazgan, ?Bu kadar bağımsızlık lüksü, gırtlağa kadar borca batmış bir ülkede yürümüyor.? diyor. Kazgan'a göre, Merkez Bankası tasarrufunda bulunan reel faizlerin yüzde 15 gibi çok yüksek seviyede bulunması dışarıdan büyük bir sermaye girişine sebep oluyor. Bu sıcak para, banka sistemi içinde kredi arzını genişlettiği için faiz hadlerinde çok hızlı bir yükselme olmuyor. Döviz fiyatları ise düşük kalıyor. ?Tehlikeli' seviyelere ulaşan iç borçlar, kamu yatırımlarına olumsuz yansıyor.

Bütçe giderlerinin içinde faiz ödemelerinin yüzde 40'lar civarında dolaştığına dikkat çeken Kazgan, bu yükün eğitim, sağlık gibi sosyal harcamalar ile istihdama yönelik kamu yatırımlarının önünü kestiğini belirtiyor. Faiz ödemelerinin milli gelir içindeki payı da yüzde 15 civarında. Bu oranın bir yılda sadece tarım sektörünün ürettiği katma değere denk olduğuna işaret eden Prof. Dr. Kazgan, ?Bu faizleri ise bir avuç insan ile bankalar topluyor.? ifadesini kullanıyor.

90'lı yıllar boyunca enflasyonun yüksek seyretmesi pahasına iç borçlarla emisyon (para arzı) yoluyla mücadele edildiğini hatırlatan Kazgan'a göre, yüksek enflasyon dolayısıyla borcun reel yükü de artmıyordu. ?Ancak, iç borcun bu noktaya geldiği bir ülkede fiyat istikrarı dediğiniz takdirde borcun giderek daha da ağırlaşmasını peşinen kabul ediyorsunuz.? diyen Kazgan, yüksek faizler yanında para arzının kısılmasının da iç borç sorununu çözümsüz kıldığını belirtiyor. IMF anlaşmaları çerçevesinde, sıkı mali politikaların bir uzantısı olarak, devlet artık Merkez Bankası'ndan emisyon artırımı talep edemiyor. Acil nakit ihtiyacı için dahi borçlanma hakkına sahip olmayan Hazine'nin bu nakit ihtiyacı için iç borçlanmaya gitmesi kısa vadeli borçların katlanarak büyümesine yol açıyor.

?Faiz dışı fazla işe yaramıyor'

Bugün yüksek faiz dışı fazla vermek de borç stokunu azaltıcı bir yol olmaktan çok uzak. Faiz dışı fazla hedefine yıllardır sıkı sıkıya bağlı kalınmasına rağmen borç stokunun hızla arttığını belirten Kazgan, çözüm yollarından biri olarak Merkez Bankası, Hazine ve Maliye'nin ortak çalıştığı bir borçlar idaresi kurmayı öneriyor. Böylece borç yönetimi Hazine'nin inhisarından çıkarak ekonominin başlıca karar alıcı mercilerinde eşgüdümle yürütülecek.

Yüksek reel faiz ve sıcak para enflasyonla mücadeleyi bitirir

Prof. Gülten Kazgan, dönemin başbakanı Turgut Özal'ın, 1988'de gelmesi kaçınılmaz bir krizi tahmin ederek IMF'ye gitmemek için krizin tüm etkilerini önceden kendi elleriyle hazırladığını anlatıyor. ?Beğenenler de beğenmeyenler de vardır, ama Özal olayları iyi gören biriydi.? diyen Kazgan, 1987'de Türkiye'nin bugünküne benzer gibi bir köpüğün üstüne geldiğini belirtiyor. O dönemde kısa vadeli büyük bir dış borç yükünün oluştuğunu, dünya ekonomisinin de ciddî bir durgunluğa girdiğini, o şartlarda New York Borsası'nın çöktüğünü hatırlatan Kazgan, Özal'ın ekonomiyi kendi politikalarıyla bir krizin doğuracağı sonuçlar ne ise o noktaya getirdiğini söylüyor: ?Hızlı devalüasyon yaptı. Faiz hadlerini yükseltti. Ekonomiyi duraklattı. Gayri safi milli hasılanın büyümesi sıfırlandı, ama o arada cari işlemler bilançosu fazla verdi. İki yıl boyunca kısa vadeli borçları ödeyerek ekonomiyi rizikolu görünümden çıkardı.?

Kazgan'a göre, Türkiye o zaman iki yıl süren bir kriz yaşadı; ama bu IMF'ye gitmemek için ekonomiyi soğutma kriziydi. Hocaların hocası bu olaydan bugün için de dersler çıkarıyor: Merkez Bankası ?birinci vazifem' diye sıkı sıkı sarıldığı fiyat istikrarından (enflasyon hedefi) taviz vermezse, yüksek reel faizlerin ve 10 milyar doları aşan sıcak paranın doğuracağı bir kriz en başta fiyat istikrarını bitirecek.

zaman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber