Yardımcı Doçentlerin Problemleri ve Bazı Öneriler

Sitemizde bu hafta içerisinde "ÜDS'ye ve Kaygusuz Abdal'a Dair" başlıklı bir makale yayımlamıştık. Temel olarak yardımcı doçentleri ilgilendiren bu sorunu irdemelemeye bugün de devam ediyoruz. Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Kazım Yıldırım tarafından hazırlanan ve yardımcı doçentlerin özlük haklarına ilişkin sorunları ve bu sorunlara yönelik çözüm önerilerini içeren değerlendirmeleri görmek için başlığa tıklayın.

Haber Giriş : 25 Aralık 2004 00:24, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

"ÜDS'ye ve Kaygusuz Abdal'a Dair" başlıklı makale için tıklayınız.

YARDIMCI DOÇENTLERİN PROBLEMLERİ VE BAZI ÖNERİLER [1]

Y.Doç. Dr. Kazım Yıldırım

Sakarya Üniversitesi

Abstract

The aim of this research is to discuss the position of assistant professors in Türkiye. The title of assistant professor which was given as a result of necessity in return to assistant professor in the U.S.A., has been hindered to reach the right position because of very difficult foreign language exams and subjevtive criteria. The members of educators who have this title have been done academical researches in their fields, grown up graduate and postgraduate students, directed thesis and projects besides several directory functions. Although all these kinds of functions, the educational members who have this title have had a lot difficulties in their working lives.

Key words: educational member, assistant professor, difficulty, working life.

Giriş

2547 Sayılı Kanun, yükseköğretim kurumlarında görev yapan öğretim elemanlarının tanımını 3. maddenin (1) bendinde yapmıştır. Maddenin ilgili bendi, Öğretim Elemanlarını: öğretim üyeleri, öğretim görevlileri, okutmanlar ve öğretim yardımcıları olarak dörde ayırmıştır. Kanuna göre Öğretim Üyeleri, ?Yükseköğretim kurumlarında görevli profesör, doçent ve yardımcı doçentlerdir.? (2547;3. madde m fıkrası). Aynı Kanunun 22. maddesi, ?Öğretim Üyelerinin Görevleri? başlığını taşımaktadır. Görevlerin tanımında ve görevlendirmede profesör, doçent ve yardımcı doçent ayrımı yapılmamıştır. Kanun, öğretim üyeleri (profesör, doçent, yardımcı doçent)'in, aynı görevleri yürütmelerini bir zorunluluk haline getirmiştir. (2547;22. madde). Kanunun ?Çalışma esasları? başlığını taşıyan 36. maddesi, öğretim üyelerinin haftalık ders yüklerini ?en az on saat? olarak belirlemiştir (2547;36. madde, d fıkrası). Bu maddede de ayrım yapılmamış, bütün öğretim üyelerine aynı çalışma süreleri yüklenmiştir.

2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu ise, öğretim elemanlarını ?Öğretim Üyeleri?, ?Öğretim Görevlileri ve okutmanlar? ile ?Öğretim Yardımcıları? olarak sınıflandırmıştır (2914; 3. madde, ilgili fıkralar). 3. maddenin (A) bendi, ?Öğretim üyeleri Sınıfı? başlığını taşımaktadır. Bu başlığın altındaki madde metni; ?bu sınıf, profesörler, doçentler ve yardımcı doçentlerden oluşur? diyor (2914; 3.madde, A bendi). Özlük haklarını belirten bu maddede de öğretim üyeleri (profesör, doçent ve yardımcı doçent) arasında bir ayrım yapılmamıştır.

Durum bu noktada iken, yardımcı doçentler, kıdem olarak, çoğu birinci dereceye gelmiş olmalarına rağmen 3. dereceden yukarıya kadrosuzluk nedeniyle terfi edemiyorlar. Daha önceleri doçentlerin de 2. dereceden yukarıya terfileri engellenmişti. Zamanla onların durumları düzeltildi fakat yardımcı doçentlerin bu mağduriyetleri sürdürülüyor. Diğer önemli mağduriyetin konusu ise, atamalardaki süre sınırlandırılmasıdır. Başlangıçta rotasyon amacıyla çıkarılan ve öğretim üyelerinin tümü için değişik şekillerde öngörülen atamalardaki süre sınırlandırılması, sadece yardımcı doçentlerde bırakılarak diğer öğretim üyeleri için kaldırılmıştır. Böylece aynı sınıfı teşkil eden ve aynı işleri yapmakla görevli öğretim üyeleri arasında ayrım yapılmıştır. Bu ayrım giderek çalışma hayatında olumsuzluklara, tartışmalara, istismarlara ve sıkıntılara yol açmaktadır.

1. Doçentliğe Geçişteki Güçlüklerin Sebepleri

2547 Sayılı Kanunla ihtiyaç sonucu olarak Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Yardımcı Profesörlük (Assisttant Professor) karşılığı ihdas edilen ve sonradan en çok mağdur edilen yardımcı doçentler, ağır yabancı dil sınavları ve jürilerin sübjektif kriterleri yüzünden hak ettikleri noktalara ulaşmaları engellenmiştir. Bu unvanı taşıyan öğretim üyeleri, üniversitelerin çeşitli idari kademelerinde çalışmanın yanında, her biri kendi sahasında akademik çalışmalar, lisans ve lisansüstü öğrencilerin yetiştirilmesini sağlamış, tez ve projeler yönetmişlerdir.

Türkiye, yeni üniversitelere ihtiyaç duyarken ve öğretim üyesi açığı gün geçtikçe ağırlaşırken Yükseköğretim Kurulu, yetişmiş insan gücünü sübjektif ölçüler ve şartları her geçen gün zorlaştırılan yabancı dil sınavlarıyla saf dışı bırakarak, öğretim üyeleri arasında gittikçe yılgınlık, karamsarlık ve kötümserliğe yol açmaktadır.

Aşağıdaki tablo, yardımcı doçentlikten doçentliğe geçişteki tıkanmanın boyutlarını ortaya koymaktadır.

Tablo.1. Yıllara Göre Yardımcı Doçentlikten Doçentliğe Müracaat Eden Öğretim Elemanları Sayısı

ALAN 11996 1997 1998 . . .
Aday Sayısı Jüri Sayısı Aday Sayısı Jüri Sayısı Aday Sayısı Jüri Sayısı .

Sağlık Bilimleri

1251 461 860 328 746 288

Sosyal Bilimler

579 255 486 223 461 219

Sanat

30 16 20 12 16 11

Fen Bilimleri

286 109 212 90 7172 72

Ziraat ve Orman

181 80 117 58 87 49

Teknik Bilimler

411 200 337 177 323 167

Teknik Eğitim

29 14 24 15 29 19

Toplam

2767 1135 2056 903 1834 825

Kaynak: Üniversitelerarası Kurul, Haziran 1999, Ankara, s. 3.

Tablo 1 incelenirse, öğretim üyesi ihtiyacı artarken her yıl yardımcı doçentlikten doçentliğe müracaat edenlerin sayısında önemli oranda düşüşler görülmektedir. 1996 yılında toplam olarak 2767 aday doçentlik için baş vururken bu sayı, 1997'de 2056'ya, 1998'de 1 834'e düşmüştür. Müracaat edenlerin arasında kaç kişinin doçent yapıldığı ise, kurulan jüri sayısından tahmin edilebilir. Açıkçası, insanların büyük emeklerle hazırladıkları çalışmaları, 5 veya 3 kişilik jürilerin anlayış ve inisiyatifine bırakılmış, sözlü sınavlarla da olay tamamen sübjektifleştirilmiştir. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2004 verilerine göre, 2003-2004 öğretim yılındaki toplam 29075 öğretim üyesinin 10668'i profesör, 5121'i doçent ve 13266'sı yardımcı doçenttir. (Milli Eğitim Sayısal Veriler 2003-2004; Milli Eğitim Basımevi, Ankara. 2004).

Tablo.2. Son Beş Yılda Öğretim Üyelerinde Meydana Gelen Sayısal Gelişmeler

ÖĞRETİM YILLARI PROFESÖR % DOÇENT % YARDIMCI DOÇENT % ÖĞRETİM ÜYESİ TOPLAMI
1999-2000 7980 36 4948 22 9489 42 22417
2000-2001 8239 37 4774 22 9118 41 22131
2001-2002 8990 34 5552 21 11573 45 26115
2002-2003 9599 35 5701 21 12442 45 27742
2003-2004 10688 37 5121 18 13266 46 29075

Kaynak : Milli Eğitim Bakanlığı Sayısal Veriler kitapçığının 1999, 2000, 2001, 2002, 2004 sayılarından derlenmiştir. (Rakamlara Vakıf Üniversiteleri dahildir.)

Tablo ikide görüldüğü gibi, profesör ve yardımcı doçentlerdeki artışlar normal bir seyir takip ederken, doçentlik unvanında gittikçe bir daralma meydana gelmektedir. Aslında artış oranları küçük unvandan büyük olana doğru daralması lazım gelirken, bu sistemde aradaki unvanda daralma meydana gelmekle kalmamış, aradaki unvan, yani doçentlerde artış yerine eksilme meydana gelmiştir. Tablo ikinin ve grafiklerin verilerine bakılırsa durumun rakamları bunu açıkça göstermektedir. Rakamlarda görüldüğü gibi, profesörler öğretim üyelerinin toplamı içerisinde %34 -37 aralığında; yardımcı doçentler, 41-46 aralığında, doçentler ise, 18-22 aralığında yer almışlardır. Profesör ve yardımcı doçentlerin sayılarında (2000-2001 yılı hariç), her yıl belirli oranlarda düzenli bir artış görülürken, doçentlerin sayılarında ise düşüşler görülmektedir. Profesörler % 37'ye, yardımcı doçentler %46 kadar yükselirken, doçentler % 18'ye doğru iniş göstermişlerdir. Bu tablonun mevcut durumuna bakılırsa, ara unvan olan doçentlik unvanı değil, profesörlük unvanının daha istisnai bir duruma getirilmesi lazımdır.

Yazının muhteviyatında da anlaşıldığı gibi, yardımcı doçentlikten doçentliğe geçişte bir güçlük vardır. Meydana gelen bu güçlüğün açık ve net olarak üç sebebinden sözedilebilir.

a) Bir ara KPDS, şimdi ise ÜDS adıyla yapılan Yabancı Dil Sınavlarının zorluğu ve bu sınavı aşabilen insan sayısının azlığı,

b) Yükseköğretim Kurulunun bilgisayarla tespit ettiği doçentlik bilim jürilerinin, genel olarak, farklı kriterlere dayanarak sübjektif eğilimleri ağır basan değerlendirme  yapmaları.

c) Doçentlik sözlü sınavlarının sübjektifliği.

2547 Sayılı Kanununun öğretim üyeliğine atanmayla ilgili maddeleri incelenirse, (23, 24, 25, 26., maddeler), yardımcı doçentlik ve profesörlük için atama hükümleri düzenlenirken, doçentlik için önce sınav (24. madde), sonra atama hükmü (25. madde) düzenlenmiştir. İşte işin sıkıntı meydana getiren tarafı da buradadır.

2. Yardımcı Doçentlerin Problemleri

2547 ve 2914 sayılı Kanunlara göre, profesör ve doçentlerle aynı grup ve aynı sınıf içerisinde yer alan yardımcı doçentler, Kanunun çıktığı günden itibaren  ayırıma tabi tutularak haksızlığa uğratılmış ve mağdur edilmişlerdir. Ayırımın temel konularından birisi, özlük haklarıyla ilgili olanlarıdır.

Şu andaki Yükseköğretim Kurulu mevzuatına göre yardımcı doçentlerin, yukarıda atamayla ilgili belirtilen problemlerinin yanında; özlük haklarıyla ilgili problemleri de vardır. Özlük haklarıyla ilgili problemleri iki kategoride toplamak mümkündür: Birincisi atamalardaki süre sınırlandırılması, ikincisi ise, yardımcı doçent kadrolarının 3. dereceyle sınırlı bırakılmasıdır. Özlük haklarına getirilen bu iki sınırlama; Kanunun çıktığı günden itibaren yardımcı doçentleri, haksızlığa uğratmakla kalmamış, aynı zamanda mağduriyetlerine de yol açmıştır.

2.1. Süre Sınırlandırılması

Kanunlara göre (2547 ve 2914 3. maddeler), yardımcı doçentlerle aynı grup ve aynı sınıf içerisinde yer alan profesör ve doçentler, daimi statü ile üniversitelerin kadrolarına atanırlarken; 2547 sayılı Kanunun 23. maddesi a bendinin ikinci paragrafına göre, ?yardımcı doçentler, her seferinde ikişer veya üçer yıllık süreler için en fazla on iki yıla kadar atanabilirler? hükmüyle, kadrolarına sınırlama getirilmiş ve diğer öğretim üyelerine göre ayırıma tabi tutulmuştur.  Kanunun çıktığı ilk yıllarda (6.11.1981), atamalara getirilen süre sınırlandırmaları, yardımcı doçentlerle ilgili olanları hariç, diğer öğretim üyeleri (profesör ve doçent) için kaldırılmıştır. O tarihlerde, öğretim üyeleri için kanunla öngörülen süreli çalıştırma anlayışı, günlük basın tarafından da sıkça dile getirildiği gibi ?rotasyon zorunluluğu? olarak değerlendirilmiş ve oldukça tartışmalara yol açmıştı. Mesela 2547 sayılı Kanunun 26. maddesi, profesörlük kadrosuna atanabilmek için, ?bir başka üniversitede en az üç yıl hizmet etmiş? olma şartınının yanı sıra, ?bir üniversitede açık bulunan profesörlüğe aynı üniversitede son üç yıl zarfında doçentlik görevinde bulunanlar müracaat edemez?lerdi. Doçentlerle ilgili getirilen sınırlama ise, 25. maddenin b bendinin 2. fıkrasında yer almıştı. Buna göre bir üniversitede doçent kadrosuna atanabilmek için ?en az üç yıl bir yüksek öğretim kurumunda yardımcı doçentlik kadrosunda çalışmış olmak? şartı aranıyordu. Aynı üniversitede son üç yıl doçent kadrosunda çalışmış olanlar, açık bulunan profesörlük kadrosuna müracaat edemezlerdi. (Resmi Gazete; 06.11.1981; 25,26. maddeler; s.13,14). Bu sınırlamaların tamamı giderilmiş, profesör ve doçentler üniversitelerde daimi kadrolara atanmışlardır.

Yardımcı doçentlerin bu problemleri, 4584 sayılı Kanunun Geçici 47. maddesine eklenen, ?yardımcı doçentlik kadrosunda görev yapan öğretim elemanlarının çalışma sürelerindeki sınırlama kaldırılmıştır? hükmüyle ortadan kaldırılmak istenmiş fakat Danıştay Birinci Dairesi, 09.02.2001 tarih ve Esas 2000/202 Karar 2001/16'  sayılı kararıyla, 4584 sayılı Kanunu, af Kanunu olarak değerlendirmiş ve çıkan Kanundan- sadece bir defaya mahsus- istifade edebilmek için, Kanunun yürürlük tarihinden itibaren iki ay içerisinde müracaat etme şartını ön görmüştür. Böylece  çıkarılan Kanun, bu konudaki problemleri giderememiştir.

Problemin giderilmesi ve yıllardan beri sürüp gelen tartışma, istismar ve mağduriyetlerin ortadan kaldırılabilmesi için; 2547 sayılı Kanunda, süre sınırlandırılmasını ön gören 23. maddenin a bendi ikinci paragrafının yürürlükten kaldırılması kaçınılmaz olmuştur.

2.2.Derece Sınırlandırılması

Özlük haklarıyla ilgili olarak yardımcı doçentlerin uğradığı diğer bir haksızlık, kadrolarının üçüncü dereceyle sınırlı bırakılmasıdır. Derece sınırlaması, başlangıçta (Kanunun çıktığı ilk yıllarda) akademik hiyerarşiye göre düşünülmüş ve üniversitelere tahsis edilen kadrolar bu anlayış çerçevesinde unvanların özelliğine göre tanzim edilmişti. Buna göre profesörler için birinci derece, doçentler için ikinci derece, yardımcı doçentler için de üçüncü dereceye kadar yükselme imkanı getirilmişti. Fakat bu hiyerarşik yapı düşünüldüğü gibi gerçekleşemedi. Eleştiriler üzerine doçent kadrolarına birinci dereceler ilave edildi fakat yardımcı doçentlerin kadroları üçüncü dereceyle sınırlı bırakıldı. Günümüzde ön lisans ve lisans mezunu öğrencilerinin bile rahatlıkla yükseldiği bir ve ikinci derece kadrolarının yardımcı doçentlerden esirgenmesinin gerçek anlamda bir izahı olabilir mi? Bu, hem çok büyük bir haksızlık, hem de çok önemli bir mağduriyettir.

Ayrıca, üniversitelerde; akademik ünvana sahip olsun veya olmasın, yardımcı doçentler hariç diğer öğretim elemanları; 2914 Sayılı Üniversite Personel Kanunu ve 78 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin üniversitelere tahsis ettiği kadro cetvellerine göre birinci dereceye kadar terfi etmelerine herhangi bir sınırlama getirilmezken, yardımcı doçentlerin üçüncü dereceden yukarıya terfi etmeleri imkansız hale getirilmiştir. Burada da yardımcı doçentlere ayırım yapılmakla kalınmamış, haksızlık ve mağduriyetlerin yanında, derece konusu istismara açık bir alan haline getirilmiş, maaş ve ücret artışlarında bile sıkıntılarla karşı karşıya bırakılmışlardır.

Sonuç Ve Öneriler

1) 2547 sayılı Kanunun 23. Maddesi (a) bendi ikinci paragrafında yardımcı doçentler için öngörülen süre sınırlandırılması ortadan kaldırılmalı; yardımcı doçentler de, diğer öğretim üyeleri (doçent ve profesörler) gibi daimi statü ile atanmalı ve bu konuda eşitlik sağlanmalıdır. Süre sınırlamaları zaten 4584 sayılı Kanunla değiştirilmiştir. Ancak madde hükmü farklı yorumlanmış, Danıştay'ın istişare görüşü ile işlemez hale sokulmuştur.

2) Yardımcı doçentlerin 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve diğer mevzuatlardan kaynaklanan özlük haklarındaki tıkanmalar giderilmelidir. Aksi durum, yani şimdiki durum müktesep haklara saygı ve Anayasanın eşitlik hükümlerine aykırıdır. Yani, üniversitede görev yapan bütün öğretim elemanları; mesela öğretim görevlisi, okutman, uzman vb. 1.,2.,3., derecelere kadar yükselebilirken; aynı kişi yardımcı doçent unvanını alınca 3. dereceden yukarıya terfi edemiyor. Bu düzenleme ve uygulama yukarıda belirtilen Anayasanın ve müktesep halkalarla ilgili ilkelere aykırıdır.

3) Bütün gelişmiş medeni dünyada olduğu gibi, akademisyenlik unvanını doktora ile sınırlı tutmak, ara unvanların ortadan kaldırılmasını sağlayacak kanuni düzenlemelerin yapılması lazımdır. Doçentlik unvanı Almanya'nın, Yardımcı doçentlik unvanı da 2547 Sayılı Kanunun ile Türkiye'nin eseridir. Doktoradan sonra, objektif ölçüler, bilimsel çalışmalar değerlendirilmeli, adayın hizmet süresi de dikkate alınarak profesörlük unvanı verilmelidir. Unvan verilirken insanı insanla denetleyen sübjektif ölçülerden ve tek taraflı atama yetkilerinden mümkün olduğu kadar kaçınılmalıdır.

4) Mevcut durumun devamı düşünülüyorsa, o zaman ara unvan olan doçentliğe getirilen sınav şartları, profesörlük unvanına taşınmalıdır. Böyle olması halinde, aradaki tıkanmalar ortadan kalkacağı gibi, öğretim üyelerinin oranları; rakamlarda görüldüğünün aksine, küçük olan unvandan büyük olana doğru bir sıra takip ederek bilimsel özelliğine kavuşmuş olacağını düşünüyorum.

5) Yabancı dili, gereklilikten çıkarıp zorunluluğa dönüştüren anlayışlardan kurtarmak, Türkçe'yi, Anayasada da ön görüldüğü gibi, bilim dili olarak esas alan anlayışları geliştirmek gerekmektedir. Bu amaçla, Ankara'da, Mütercim-Tercümanlık Bürosu adıyla yasal bir kurum oluşturulmalıdır. Bu kurum, başta gelişmiş ülkelerin periyodik eserleri olmak üzere, çeşitli dillerden ilim adamlarının ve araştırıcıların ihtiyaç duydukları eserleri tercüme etmelidir. Günümüz teknolojisiyle gittikçe kolaylaşan bu durum, yabancı dil bilen elemanların yerinde kullanmasını da sağlamış olacaktır.

Yabancı dil, ilim adamlarının ilerlemesini engelleyen bir unsur olmaktan çıkarılmalı, dil öğrenmenin gerekliliği öne çıkarılmalıdır. Bu amaçla her kademedeki ilim adamlarının, yaşına bakılmaksızın, kısa ve uzun sürelerle yurt dışına çıkışları yasal bir zorunluluk haline getirilmelidir.

6) Doçentlik dil barajının, 70'ten 65'e indirilmesi geçici bir çözüm sağlar, büyük bir rahatlama getirmez. Rahatlama ve kalıcı çözüm, bir ara Kamu Personeli Dil Sınavı (KPDS), şimdi ise Üniversitelerarası Dil Sınavı (ÜDS) anlayışındaki dil sınavlarını ortadan kaldırmakla mümkün olabilecektir. Yardımcı doçent oluncaya kadar, her bir aday en az iki veya üç sefer yabancı dil sınavına girmiş ve başarılı olmuştur. Yabancı dil sınavında başarılı olmuş birisini, ?olmadı bir daha? mantığıyla, tamamen farklı bir şekilde hazırlanan; bir zamanlar Doçentlik Dil Sınavı, sonra Kamu Personeli Dil Sınavı, şimdi ise Üniversitelerarası Dil Sınavı'yla akademisyenlerin enerjileri boşa tüketilmektedir. 64 alanı başarısız, 65 alanı başarılı sayan bir sınav anlayışı, insanların ruhsal durumunu bozmaktan öteye pratik bir yarar getirmemiştir. Şu anda sürdürülen yabancı dil sınavlarının, öğretim elemanları için, gittikçe yılgınlık ve karamsarlık meydana getirmenin dışında; teorik veya pratik faydası olmamıştır. İlim adamları, yabancı dil bilgileriyle değil, ilmi çalışmalarıyla, objektif olarak değerlendirilmelidirler. Bu açıdan, araştırma görevlileri için yapılanların dışında, yabancı dil sınavları kaldırılmalıdır.

Kaynaklar

- Üniversitelerarası Kurul, Haziran 1999, Ankara, s. 3.
- 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu
- 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Kanunu.
- 4584 Sayılı Kanun ve Diğer Mevzuatlar
- Milli Eğitim Sayısal Veriler, 1999-2000, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2000
- Milli Eğitim Sayısal Veriler, 2000-2001, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2001
- Milli Eğitim Sayısal Veriler, 2001-2002, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2002
- Milli Eğitim Sayısal Veriler, 2002-2003, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2003
- Milli Eğitim Sayısal Veriler, 2003-2004, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 2004

1 Bu makalenin özeti ?Yardımcı Doçentlikten Doçentliğe Geçişteki Güçlüklerin Sebepleri ve Yardımcı Doçentlerin Problemleri? adıyla; 23-26 tarihleri arasında KKTC'de; Lefkoşa'deki Yakın Doğu Üniversitesi tarafından düzenlenen ? XI. Eğitim Bilimleri Kongresi?nde bildiri olarak sunulmuştur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber