Erdoğan: Belediyelerde, KİT'lerde çalışan sözleşmeliler ve 4-C liler için yeni bir çalışma başlattık

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 08 Haziran 2011 09:21, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dün akşam katıldığı bir programda gündeme dair çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.

Erdoğan, Kanaltürk ve Bugün Televizyonunda canlı yayınlanan ?Merkez Siyaset? programında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

SÖZLEŞMELİ ÇALIŞANLAR

Bu 4/B kadrosunda olanlarla ilgili ki bunun içinde öğretmenler ağırlıktadır. İkinci sırada özellikle sağlık personeli var. Bunun dışında mühendisler... 4/B'li olanlar yaklaşık 205 bin küsur. Şu anda onlarla ilgili kanun hükmündeki kararnameyi çıkardık ve Resmi Gazete'de yayımlandı. Onların işi hallolmuştur, bitmiştir. Onlar şu anda belli prosedür içerisinde, bağlı oldukları idarede, durumlarına göre onların tayinleri de vesaireleri de her şeyleri de yapılacaktır. Onların tayinleriyle ilgili sorunları da çözülecektir. Çünkü bunlara da belli bir sınır getirdik. Çünkü sözleşmede o sınır adeta yok gibiydi, farklıydı. Burada bir şey de söz konusu. Diyelim ki askerimiz, polisimiz bir Güneydoğu'da gidip hizmet yaptığında eşim de filanca yerde çalışıyor gerekçesini öne sürmüyorsa, gidip orada görevini yapıyorsa yeni dönemdeki olayda da 4/A'ya girdiği anda bu tür şeyleri de onlar taahhüt etmiş oluyorlar. Fakat gidip de orada 6-7 sene bir kalış olmayacak. 3 yıl gidip dönecek. Kendisi tercihlerini yapacak, o tercihlerden birine gitme şansını yakalayacak. Bu artık yürürlüğe girdi. Bu iş bitti.

Belediyelerde, KİT'lerde olanların durumu çok farklı... Onlar da 107 bin civarında, yanılmıyorsam. O konuyla ilgili yasal düzenleme yapmamız ayrıca gerecek. Üzerinde farklı bir çalışma gerekiyor. Arkadaşlarımıza gerekli talimatı verdik. Şu anda bu çalışmalar yapılıyor, öyle zannediyorum seçimden sonra o sorunu da gidermeye gayret edeceğiz.

Öğretmen atamalarında 30 bin atama tamamlandı. 1 Eylül itibariyle toplam 40 bin öğretmenin göreve başlaması kararlaştırıldı. Bundan sonra sözleşmeli öğretmen alımını kaldırıyoruz. Sözleşmeli değil, öğretmenleri bundan böyle kadrolu olarak alacağız.

BEDELLİ ASKERLİK

200 bin civarında subay, astsubay kadrosu var. Ayrıca uzman çavuşlar da var. Hudut birliklerine yönelik bir adım da attık ve bir süreç başlattık. Profesyonel orduya tam geçiş yaklaşımı da bir anda gerçekleşecek diye bir şey yok. Konuyla ilgili emekli askerlerin ordunun sayısını azaltılabileceği görüşü de doğru değil. Emekli askerlerin açıklamaları muvazzaf olanları da rahatsız ediyor. Biz bunları aramızda konuşuyoruz. Bunlar konuşulmayan şeyler değil. Ama bunun hakikaten zamanlaması çok önemli. Bedelli askerlik konusunda zaman veremem. Bunları Genelkurmayımızla ayağımızı yere sağlam basarak, herhangi bir sıkıntıya da mahal vermeden... Burada bizim en çok üzerinde durduğumuz konu şudur; özellikle şehit aileleri. Onlar diyor ki 'Biz enayimiydik. Ben çocuğumu gönderdim. Benim çocuğum öldü, şehit oldu. Şimdi birileri de parası varsa askere gitmeden işi bitirecek. Öbürü de fakir fukaraysa, eee ben de fakir fukaraydım, ben niye 21 gün yapmadım. Benim çocuğum gitti şehit oldu. Peki bunun hesabını tarihe nasıl vereceksiniz?' Şehit anneleri, şehit babaları bu noktada isyan halinde. Bunu da düşünmek zorundasınız. Biz burayı da sorguluyoruz. Nasıl gönülleri de kazanarak, kimseyi rencide etmeden bunu çözeriz. Sıkıntı burada

- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, 367 krizi ve Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili 'Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde tüm detayları bildiğini ifade etti. Neler oldu? Siz biliyor muydunuz?

O süreci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile beraber yaşadık.Ben de birçok şeyi biliyordum. Fakat bunları konuşmanın bize artık çok şey kazandıracağına da inanmıyorum. Bulunduğum makam sebebiyle. Fakat bir şeyi çok açık net ortaya koymam lazım. O zamanın küçük muhalifleri, bizlere verdikleri sözlerin arkasında duramadılar. Onlar zaten verdikleri sözün arkasında durabilseydiler, o zaman özellikle onları arayanlar, parantezi gizli açıyorum, 'onları arayanlar' diyorum, onları arayanların tesiri altında kalmaz, 'biz sivil siyasetiz, ama biz şu anda Parlamento'da bu işi çözebilecek durumdayız' der ve gelirlerdi. Ama ne yazık ki Parlamento'ya gelmedikleri gibi, o zamanın ANAP'ın genel merkezine milletvekillerini tıkadılar, hatta kilitlediler. Bunlardan bir tanesi yanılmıyorsam o zaman kaçabildi, o oylamaya geldi. O arkadaşımız bunu çok daha açık, net ortaya koyabilir. Bugünlerde bunlar deşifre olmaya da başladı, 'filanca emekli aradı' filan gibi bunlar deşifre oluyor. İstiyorum ki, onlar daha net ortaya koysunlar. Biz verdiğimiz sözde durduk, 5 yılı 4 yıla indirdik. Cumhurbaşkanının görev süresini 7 yıldan 5 yıla indirdik. Ama diğerleri durmadı. Şimdi neredeler, artık siyasi mevta oldular. Böyle olsun istemezdik, ama güzel oldu. Millet bütün bu olanları gördü ve takdir etti ve çok ciddi bir oy oranıyla da Cumhurbaşkanını millet seçti. Artık Meclis'te böyle şeyler olmayacağına göre bu artık bizim gündemimizden düştü, artık milletin gündeminde. Çok da fazla ben artık o süreci önemsemiyorum.

BELKİ BAŞKALARI DA VARDIR

- Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve İlker Başbuğ'un bu sürece müdahil olduğu yönünde iddialar var...

Belki başkaları da vardır. Ama şimdi ben 'şu dinledi bu dinledi' diyemem ki. Bunu artık karşılıklı muhatapları kimlerse onlardan öğrenmek lazım. Aksi takdirde ben burada yalancı şahitlik yapmış olurum. Bunu da sevmem.

- Dönemin Genelkurmay hiyerarşisinde Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine etki edildiğine dair bir veri var mı elinizde?

Benim elimde kesin bir veri yok, duyumlar var. Kesin veri olmadığı için de konuşmayı doğru bulmuyorum.

- Darbe yapan bir General Kenan Evren şu anda ifade veriyor. Acaba 27 Nisan Muhtırası ile ilgili de bir yargı süreci işleyebilir mi?

Onu bir muhtıra olarak kabul etmiyorum. Bu o zamanki Genelkurmay'ın bir yaklaşımı olarak değerlendiriyorum. Muhtıralar karşısında Türkiye'de siyasi iktidarların ne yaptığı bellidir. Eğer muhtıra olarak kabul ediyorsanız varın öyle kabul edin ama yok bir değerlendirme olarak kabul ediyorsanız hemen ardından ertesi gün biz iktidar olarak gerekli cevabı, gerektiği şekilde verdik. O şekilde de bitirdik. Bu, sivil siyasetin bir değişim, dönüşüm noktasında ortaya koyduğu tavrı gösteriyor. Ak Parti'nin özelliği zaten burada.

35. MADDE ÇOK MUĞLAK

- Kenan Evren, 'Niçin darbe yaptınız' sorusuna, İç Tüzüğün 35. maddesini gerekçe göstermiş. Yeni Anayasa projesi içine böyle bir maddeyi kaldırmayı da koyar mısınız?

26 maddelik Anayasa değişikliği paketini hazırladık, onlarca köşe yazarı bizimle dalga geçti. Bütün uyum yasaları her şey bitti. Şu anda yargılama süreci başladı. Peki şimdi bu yazıları yazanlar şimdi ne yazacaklar veya ne yazıyorlar? Artık konu yargıya intikal etmiştir, yargılanıyor mu, yargılanıyor. Bundan sonra da gelip hesabını bize mi soracaklar? Biz yasama organı, yürütme olarak görevimizi yaptık. Yasama, yürütmenin görev yapmasından sonra da şimdi yargı görevini yapıyor. Türkiye'de bunlar acaba düşünülebilir miydi? Bu Türkiye'nin ileri demokrasiye adım atmasından nereden nereye geldiğini gösteriyor.

Bu 35. madde aslında bana göre çok muğlak bir madde. 'Silahlı Kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır' diyor. Çok muğlak bir ifade, istediğin yere çek. Şimdi bunun gerçekten yeni Anayasa'da çok farklı bir şekilde ele alınması, değerlendirilmesi, ona bunun bir yere net olarak, somut ifadelerle, yeni ben, biz, vatandaş olarak bunu okuduğumuz zaman anlamalıyım. Ama ben bunu anlamıyorum. 'Bana verilen yetkiye göre bunu yaptım' diyor. Tamam da o ülkenin siyasi iktidarı ne işe yarar. Bir ülkede anarşi varsa şu varsa bu varsa, orada siyasi iktidar size demokratik parlamenter sistem içerisinde veya demokratik, laik, sosyal hukuk devleti içinde siyasi iktidar size hangi görevi veriyorsa onu yapacaksınız. Ordunun birinci görevi dış düşmanlara, karşı ülkeyi savunmak. İçerde sivil idare ne görev veriyorsa içerdeki sıkıntılara gerektiğinde polisin dışında da jandarmasıyla, silahlı kuvvetleriyle gerekli yerlerde müdahaleyi onunla yapmaktır. 'Ben yaparım' havası değil. O olduğu zaman, o ülke işte demokratik bir yapıdan sıyrılıp maalesef otoriter bir yapının içerisine doğru gider, otokrasi orada egemen olmaya başlar ki, bu sıkıntılı bir süreç olur. Ama yeni Anayasa ile bu kesinlikle netleşecektir. Fakat şu anda da artık kurumlar anayasal tanım içeresinde kendilerine hangi görev veriliyorsa o görevin idraki içerisine girmiştir. Artık Türkiye bu noktada silahlı kuvvetleriyle olsun diğer yargısıyla olsun çok daha farlı bir noktaya gelmiş ve tanımlanan görevlerini ifa etmenin idraki içindedir. Onun için de Türkiye'de artık bir suhulet söz konusudur.

BU BİR ZİNCİR

- Sizin iktidara geldiğinizden bu yana sürekli Sarıkız, Ayışığı gibi darbe planları gördük, yeni belgeler ortaya çıkıyor. Dava süreçleri var. Dün de yeni komutanlar tutuklandı. Acaba başka bir sorun mu var? Çünkü bir yerde bir sıkıntı var. Sivil hükümete karşı birtakım sürekli eylem planları var..

Bu bir zincir. Bakıyorsunuz gerek ifadeler, aramalar esnasında birçok şeyler ortaya çıkıyor. Belki de ifade vermeye gelenler ummadıkları sorularla muhatap olunca, oralarda bazı adeta sinir uçlarına dokunuyor olabilirler ve bu sayede de bazı gizli kalan yerler ortaya çıkmış olabilir. Bunları biz bilemeyiz. Bu yeni yeni halkaları ortaya çıkarıyor. Daha neler neler gelir, neler biter bunu biz bilemeyiz. Ortada bir gerçek var ki çok sıkıntılı, ciddi bir süreç yaşanmış. Benim tek temennim, bir an önce bunların sonuçlandırılması ve Türkiye'nin gündeminden bir an önce düşmesi en büyük arzumuzdur. Biz enerjimizi artık bu tür olaylarla harcamak istemiyoruz.

- İrticayla Mücadele eylem Planı davasında, Ergenekon sanığı İlhan Cihaner'in muhtelif kılıflarla sizi, AK Partili yöneticileri dinlediği iddia edildi. Yani işin siyasete kayan tarafı oluştu. Cihaner ile Parlamentoda karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Böyle bir durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Benim avukatlarım, danışmanlarım önüme bu kadar detay şeyler getirmiş değil. Fakat o kişinin Parlamento'ya girip girmemesi beni ilgilendirmiyor. Çünkü bunlar demokratik bir sürecin içinde çıkıp oraya gelmiyorlar. Erzincan'da olanlar tamamen ortadadır. Şu andaki süreçle ilgili olarak güzel bir kılıf ortaya konmuştur. Bu kılıfla böyle bir sürecin içindeler.

- MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Diyarbakır performansını nasıl buldunuz?

Demek ki bizim bu noktadaki tavsiyelerimiz şu anda hedefine ulaştı. Tabii sayın Kılıçdaroğlu da Sivas'ın ötesine geçti, bir önceki Genel Başkanın yapamadığını o yaptı. Aynı şekilde sayın Bahçeli de Sivas'ın ötesine geçti. Ama diğer yerlere gidecek mi gitmeyecek mi bilmiyorum. Keşke Hakkari'ye de gitse, Van'a da gitse. Ben, Güneydoğu bölgesinde, özellikle tüm muhalefetin gidip mesajlarını vermesini, oradaki siyasi zeminin güç bulması bakımından çok önemsiyorum. Yani orada niçin 2 parti karşılıklı bulunsun, diğer partiler orada yerini alsın, sadece bir tabela asmakla bu iş olmaz. Gelsin orada tavırlarını koysunlar mesajlarını versinler. Böylece orada inanıyorum ki, ve de şu çok açık net ortadadır, terörle mücadelenin önemli sebeplerinden bir tanesi olacaktır. O zaman oradaki siyasi bilinç, siyasi duruş çok daha güç kazanacaktır. Ama tabii şu da olmalı, oradaki terör örgütü ya da BDP kalkıpta kepenk kapattırmak istediği zaman siyasi partilerde gidip kepenk kapatmamalı. O duruşu sergilediği zaman durum farklı olacaktır. Burada bir şey çok önemli verilen mesajlar içerisinde, 'anadil anayasa girecekte karnınız mı doyacak' meselesinde ya bu ülkede yoksulluğun zirve yaptığı dönem MHP'nin iktidar ortaklığı yaptığı dönemdir. O dönemde zirve yaptı, biz devraldığımızda 19 milyon noktasındaydı yaklaşık, şu anda 12 milyon 715 bine bu düşmüş durumda. Öyle devraldık biz MHP'den ve işi bu noktaya getirdik. Fakat anadilin öğrenilmesi noktasındaki tavır önemli. Bunun da önünü zaten Ak Parti açtı. Kurslara müsaade etti, bu başlatıldı. Burada şu ittifak oluşmuştur; biz Ak Parti olarak diyoruz ki Türkiye'nin resmi dili Türkçedir, bunun dışında bir tartışmayı kabul etmiyoruz. Buna da girmiyoruz. Burada zannediyorum ki MHP ile farklı bir düşüncemiz yok. Ben o anlayıştayım. Ama CHP herkese elma şekeri dağıtıyor. İşte son olarak biliyorsunuz, Hakkari konuşmasında orada mesala, BDP'li yetkililerin dile getirdiği 5 tane madde var. Bunlardan bir tanesi Kılıçdaroğlu, KCK'ya üye oldukları gerekçesi ile tutuklanan sanıklara özgürlük vaadinde bulunuyor orada, onlar istediler bunu. BDP'liler. Mesela demokratik özerlik ilanı, yine Kılıçdaroğlu, 'yerel yönetimlerin özerklik şartını aynen kabul edeceğiz, onlara özerklik vereceğiz, aynen Avrupa'daki gibi.' Üç, belediye başkanlarına sahip çıkılacak, bu da bir talepti. Kılıçdaroğlu, 'halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının aylarca gözaltında tutulmasını istemiyoruz' diye konuştu. Dört, BDP'liler Kılıçdaroğlu'na savcıya giderek, KCK tutuklamalarını sorması şartını ileri sürdü, Kılıçdaroğlu Hakkari'de Başsavcıya giderek KCK tutuklamalarını sordu. Beş, BDP'liler CHP'den anadilde eğitim sözü de istedi. Kılıçdaroğlu'nun talimatıyla CHP, Anayasa Vizyonu Raporu'na devlet okullarında anadilin öğretilmesi maddesini koydu.

CHP'Lİ ELİNDE TÜRK BAYRAĞI TUTAR...

O gün orada 2 bin, 3 bin kişi var. Fakat bunların genelinin elinde CHP bayrağı var. Karşıda dinleyenler BDP'li. Bizim bildiğimiz CHP'li elinde Türk bayrağını tutar, Türk bayrağı ile yürür. Orada bir tane Türk bayrağı yok...

Bakın ben söylediklerini konuşuyorum, bugün gazetede yayınlandı. Bu gazetede yayınlanan şekliyle gitsin bunu o gazeteye sorsun. Zaten bu konuşmasında da var, konuşmasında da ifade etti. Bunları o gazete ile görüşebilir. Veya gazete hakkında dava açsın. Ben gazetede okuduğumu konuşuyorum. Bu zaten kendi konuşmasında da geçiyor. Bu yazılı bir ittifak olarak gündemde değil, sözlü bir ittifak ve BDP'liler bunu söylemişler. Çok açık net, kendisi de bunları dillendiriyor. Gidip savcıyı mı ziyaret etmedi? Savcıyla senin ne işin var. Niye ziyaret ediyorsun savcıyı, böyle bir şey var mı? Görüşmenin neticesinde gidip orada savcıyı ziyaret ediyor. Oradaki bütün miting esnasındaki duruma da bakınca ortaya çok açık net bir tablo çıkıyor. Ne için bir tane Türk bayrağı yok sen bunu açıkla. Neden? Biz BDP kongrelerinde vesaire buna alışığızda, senin mitinginde niye yok,burası önemli işte sıkıntı burada başlıyor. Ben inanıyorum ki benim vatandaşım, CHP'ye gönül veren kardeşlerim bunun hesabını soracaktır.?

- Bahçeli Diyarbakır mitingine giderken, KCK, terör örgütü bildiri yayınladı kendi yandaşlarına, 'kepenkleri açın, sağduyulu olun, olay çıkartmayın' diye. Yine BDP eşbaşkanı ile Elazığ İl Başkanı arasında konuşma geçiyor, 'burada MHP'li adaya oy verelim, CHP'li aday seçilmez' diye konuşma geçiyor, burada da mı bir ittifak söz konusu?

Ben günlerdir söylüyorum Güneydoğu da bir CHP-BDP ittifakı var, Orta Anadolu ve Batı buraya doğru geldiğimizde, bu defa olayın bazı yerlerde CHP-MHP ittifakına dönüştüğünü, bazı yerlerde CHP-MHP-BDP ittifakına dönüştüğünü görüyoruz. Elazığ'daki olayda dikkat edilirse, CHP'nin adayı pek şanslı görülmüyor, dolayısıyla 'MHP'yi destekleyelim' diye ses kayıtlarına düşen bu. Bunu da kabul ettiler zaten. Bu açık net ittifakı ortaya koyuyor zaten. Vatandaş kendi iradesiyle bir sıkıntı içerisinde, irade tam manasıyla ortaya konulamıyor, baskılar var, sıkıştırmalar var. Bir taraftan bakıyorsunuz Ak Parti'nin bütün seçim büroları araçları taşa molotoflara tutuluyor, ama CHP'ye MHP'ye böyle bir şey yapılıyor mu, yapılmıyor. Burası manidar değil mi? Demek ki Ak Parti bir çözümün merkezi, diğerlerinin böyle bir şeyi yok. Şu anda tüm statükocular bir araya geldiler birleştiler ve hedefte Ak Parti var, Ak Parti'ye karşı nasıl bir başarı sağlarız bunu gayreti içindeler, fakat 12 Haziran halkımın buna müsaade etmediği gün olacaktır diye inanıyorum.

- MHP liderinin tam tersi bir iddiası var, sanki Ak Parti ile BDP arasında gizli bir ittifak olduğunu söylüyor. Yine bugün İmralı'daki caniyi yeniden iktidar olmanız durumunda serbest bırakacağınız yönünde bir açıklaması var, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

BDP ile Ak Parti'nin böyle bir ilişki içerisinde olduğunu söylemek, sağır sultanın bile kabullenemeyeceği bir şeydir. Bu kadar açık net ortadadır.

SÜMENALTI EDİLİYOR...

Bunları pek biz konuşmak istemiyoruz ama kendisi artık herhalde tekrar konuşmamızı istiyor. ABD, Adbullah Öcalan'ı yakalayıp bunlara teslim ettiği zaman, bizden önceki Hükümet değil mi bunlar? Bunlara tesil edilmedi mi? Teslim edildiğinde merhum Bülent Ecevit'in, Devlet Bahçeli'nin, Mesut Yılmaz'ın altında imzası olan metin yazı, eğer, o günkü yasalarda biliyorsunuz idam daha kaldırılmamış, idam o zaman geçerliydi. Koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın genel başkanları o gün Başbakanlıkta yaptıkları toplantıda AİHM'in terörist başı Abdullah Öcalan hakkındaki kesinleşmiş idam cezasının infazının bir süre ertelenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararını ayrıntıları ile değerlendirmişlerdir. Bilindiği gibi Türkiye'nin de yargı yetkisini kabul etmiş olduğu AİHM'in, Türk yargısı tarafından verilmiş kararları değiştirmesi hiçbir şekilde söz konusu değildir. O zaman AİHM'in değiştirme yetkisi de yok, böyle bir dönemdeyiz. 'Anayasamızdan ve uluslararası taahhütlerimizden kaynaklanan süreç tamamlandığında dosya gereği için ivedilikle TBMM'ye gönderilecektir.' Sümenaltı ediliyor, düşünebiliyor musunuz? 'Genel başkanlar hukuka saygı içinde aldıkları bu kararın, terör örgütü ve yandaşı çevrelerce, milleti ve devletiyle, Türkiye'nin yüksek menfaatleri aleyhine kullanılmak istendiğinin değerlendirilmesi halinde, erteleme süreci kesilerek infaz sürecine derhal geçilmesi hususunda görüş birliğine varmışlardır. 12 Ocak 2000. İmza, Bülent Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz.' Bu şahsın kendisiyle ilgili olan, teröristle ilgili olan. Erteleniyor ve idam edilmiyor. Terörist hakkında idam var, idam kararı uygulanmıyor. 2003'te idam cezası kalkıyor. Bu çok açık net ortada, bunu yapan sensin, sen bu işin içindesin. Eğer siz idam etmiş olsaydınız bugün ne İmralı vardı, ne şu ne bu. Bu iş bitmiş olacaktı. Niye yapmadınız bunu, niye geciktirdiniz, niye ertelediniz, niye sümenaltında bıraktınız? Önce bunun hesabını verin. Sen bunun hesabını vermiyorsun, şimdi kalkıyorsun milletin başına bela ettiğin bir konuyu gelip hala sıkılmadan söylüyorsun...

BAHÇELİ'NİN İDDİALARI

Bahçeli'nin bana yönelik, ?Başbakan Erdoğan, İzmir'den sana sesleniyorum, eğer tekrar bir iktidar şansın olursa, İmralı canisini serbest bırakacak mısın?? dedi. Ben buradan çok açık net söylüyorum, benim böyle bırakmak gibi, kesinlikle, bu işin aklımın ucundan bile geçmesi mümkün değildir. Ben iktidarda olduğum sürece, partim iktidarda olduğu sürece biz hakkında verilmiş hüküm neyse bu hükmü sonuna kadar uygularız. Ama sen idam cezasını infaz etmedin, maalesef siz ertelediniz ve milletin başına bela ettiniz. Bunun sorumlusu Bahçeli'dir, bunun sorumlusu bizzat merhumdur ve diğer ortakladır. Bunu ertelediler. Ben size karar metnini gösteriyorum, çok açık net ortada. Sonra diyorlar Başbakan niye sert konuşuyor. 'Söz verdin mi?' Çok açık net söylüyorum bizim öyle bir sözümüz yok. 'Bunu açıkla, şerefin haysiyetin varsa bu sorulara cevap ver, kimlerle pazarlıklar yaptığını, hangi vaatleri verdiğini anlat, Türk devletini kime peşkeş çektiğini, itibarını nasıl ayaklar altına aldığını itiraf et. Yeni anayasa ile kimlere ne umutlar verdiğini söyle, Başbakan Erdoğan karanlık hesaplarını kapatmak maksadıyla sürekli iftira atıyor' deyip duruyor. Şu ifadeye benim vereceğim cevap şudur; 'bunu açıkla, şerefin haysiyetin varsa bu sorulara cevap ver...' Ben bunu cevapsız bırakmam, şimdi ben şunu söylüyorum, eğer senin şerefin varsa, senin onurun varsa, haysiyetin varsa, kiminle ne görüşme yaptığımı sen açıkla. Hukukta bir kaide var, 'müddei iddiasını ispatla mükelleftir' Senden devraldığımız Hükümetin hali neydi, şu anda biz neredeyiz. Sen Türkiye'yi bize nasıl bıraktın, şu anda biz neredeyiz. Hangi alanda olursa olsun. Bir alanda gerilik var mı yok mu? Türkiye şu anda sessiz devrim diye, batıda gerçekleştirilen birçok ekonomik, siyasi sıçramayı yaptı. Demokratik sıçramayı yaptı, son 26 maddelik paketle de evrensel değerler noktasında büyük bir konumu yakalamış vaziyette. O zaman görev sana düşüyor. 'Müddei iddiasını ispatla mükelleftir', ispatlamazsan namertsin. Burada söylediğin sözleri aynen sana iade ediyorum. Şerefin, haysiyetin... Sen şimdi iddianı ispatla. Tayyip Erdoğan ülkesini hiçbir kimseye, hiçbir kuruma, hiçbir ülkeye peşkeş çekmemiştir, arkadaşları asla bu oyunların içerisine girmemiştir, girmez ve şu anda da adam gibi bir dik duruşla Türkiye, dünyada saygın yerini almıştır. 26'ncı sıradan 17'nci sıraya çıkmış bir Türkiye var. Şimdi ilk 10'un içerisine çıkmayı hedefleyen bir Türkiye var. Sefalet içerisinde bir Türkiye bıraktın bize. Milli geliri 230 milyar dolarda bıraktın bize, şimdi 740 milyar dolardayız bu mu peşkeş çekilen Türkiye. İhracat 36 milyar dolardı, şimdi 123 milyar dolar, bu mu peşkeş çekilen Türkiye. 163 bin derslik bu dönemde yaptık, bu mu peşkeş çekilen Türkiye...

- Ak Parti'ye eleştiriler, 'bu kadar iyi icraatlar yapan iktidar acaba bu dönemde biraz muhafazakarlaşıyor mu' diye. Özellikle Kürt sorunuyla ilgili eleştiriler geliyor. Son günlerde ayrı Cuma namazı kılma, bunun son aşaması olarak da Kürtçe ezan tartışması başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Ak Parti reformcu kimliğini bu konuda kaybediyor mu? Kürtçe ezan, imam hatip ve yurtlara saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim muhafazakarlığımız, demokratlık anlayışımız birbirinin mütemmimidir ve bu bizim kimliğimizdir. Bu muhafazakarlığımızdan bizim taviz vermemiz mümkün değil. İmam hatipli çocukların kaldığı yurtlar molotoflarla yakılırken, çocuklar yanarken CHP, MHP ve BDP sessiz kaldı, ancak biz kalamayız. İstanbul'da Serap yavrumuz atılan molotof neticesinde yanarak ölürken, CHP'si MHP'si sessiz kalırken biz sessiz kalamayız. Bu konularda muhafazakarız. Diyarbakır'da yurda ses bombası atıldı, burada olanlara sessiz duranlar var ama biz sessiz kalamayız. Son dönemde ?devletin imamı arkasında namaz kılınmaz? diyenler çıktı. Bunların arkasında durdukları kişiler daha önce Diyanet'te görev yapmış kişiler.. Kürtçe ezan okunması olayı, tek partili dönemin BDP tarafından tekrar geri döndürülmesi... İsmet İnönü döneminde de Türkçe ezan gündeme geldi ve 18 yıl Türkiye'de Türkçe ezan okutuldu. Adnan Menderes'in gelişiyle yasaklanan Arapça ezan tekrar aslına döndürüldü. Aynı şeyi bunlar benim Kürt kardeşlerimi istismar etmek suretiyle... 'Kürtlerin dini Zerdüştlüktür' diyenler bunlar. 'Kürtler İslamı silah zoruyla kabul etmiştir' demek suretiyle Kürt kardeşlerime hakaret edenler de bunlar. Kürt kardeşlerimin dini yöndeki hassasiyetlerini ben gayet iyi bilirim. Ama Kürt kardeşlerimin içerisinde bu tür hassasiyeti olmayanlar, bu hassasiyetlerden çok uzak olanlar da şu anda aynen CHP'nin tek parti dönemindeki bir yaklaşımı gündeme getirdiler. Kürtçe ezan okuyorlar. Kendilerine göre yeni bir süreç başlatmak istiyorlar. Birkaç kişiyle görüşmeler, şunlar bunlar olduğunda da kimisi bunu inkar ediyor, ama bizzat il başkanı da bunu sesli kayda da girdiği için onu inkar etmek durumunda kalmıyor. Temenni ederim ki bu ders olur ve bunu daha ileri taşıma gibi bir konuma gelmezler. Çünkü ezan evrenseldir. Belli bir yerde farklı bir dil... Böyle bir şey yok. Türkiye'de de, Malezya'da da, Endonezya'da da, Suud'da da aynen okunur. Ve hiçbir dil noktasında bir sorun olmaz. İngiltere'de de belli bir yerde sesli okunuyorsa ki birçok yerde bunlar yasak tabi, okunduğunda anlarsın. İç ezan olarak içerde bir yerlerde okunur, Almanya'da da içerde okunan yerlerde ezanımız aynı okunur, Almanca okunmaz.Türkiye'de kalkıp aynen o tek partili dönemdeki zulmü bize yaşatmak isteyenlere 12 Haziran'da benim Kürt kardeşlerim gereken dersi versin. Ezanıyla oynayanlara, bu işin istismar siyasetini yapanlara gereken dersi versin. Ben bunu Kürt kardeşlerimden özellikle istiyorum. Bekliyorum da bunu.

İNTİBAK YASASINI ÇÖZÜME KAVUŞTURACAĞIZ

- İntibak yasası projeleriniz arasında var mı?

İntibak yasası konusunda çalışmalar sürüyor. Seçimden sonra yeni kabinede bu işi hızlandırıp intibak yasasını çıkaracağız. Bu işin maliyeti küçük bir rakam değil, üzerinde çalışmalar yapıldıktan sonra mali noktada getireceği külfet hesaplanacak. Muhalefet partileri ?intibak yasasını çıkartacağım? diyor. Sorun, bunun getireceği maliyet nedir bunu bilmez. Biz sırtımızda yumurta küfesi taşıyoruz. Onu bildiğimiz için onun üzerinde çalışmaları yapıp, ondan sonra adım atacağız.

?Nemalar? adı altında işçi ve memurdan yıllarca paralar kesildi, bunda CHP'nin, MHP'nin günahı var. 13,5 katrilyonun bizim tarafımızdan ödendi. ?Konut edindirme yardımı? adı altında da paralar toplandı, evraklarını ibraz edenlere şu ana kadar 3 katrilyon TL para ödedik.

PROJELERİMİZDE İNSAN VAR

- Muhalefet, hazırladığınız projelere 'bunun içinde insan yok' tepkisi veriyor. Açıkladığınız projelerde insan yok mu?

Kanal İstanbul Projesi'nin yapımında on binlerce insan çalışacak. Proje bittikten sonra da kanalın işletilmesinde, çevresindeki fuar ve alışveriş merkezlerinde, rezidanslarda, konutlarda on binlerce insan istihdam edilecek. Bütün projeler insana yönelik... Marmaray'ın yapımında da binlerce insan çalıştı. Bittikten sonra insanlara hizmet verecek, bundan insanlar istifade edecek. Neresinde insan yok?.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ?ücretsiz dağıtılan kitaplar için katkı payı alınıyor? diyor. Dürüst ol, çık bana bir tanesini ispat et. Daha bugüne kadar bana böyle bir şikayet dahi gelmedi. Çünkü biz bu kitapları kendimiz bizzat sıraların üzerine koyuyoruz. Böyle de yalan olmaz, insaf. Ondan sonra da 'ben dürüst konuşurum' diyor. Nerede dürüst konuşuyorsun? İşte yalanın ortada. Kim kılavuzudur bilemem.

Türkiye'de akıllı tahta kullanımının başlayacak. Öğrencilere bilgisayar donanımlı, internet bağlı elektronik kitaplar ücretsiz verilecek. Elektronik kitapları zengin, fakir ayrımı yapmaksızın ücretsiz vereceğiz. 12 Haziran seçiminin öncelikle yeni anayasa, ileri demokrasi, temel hak ve özgürlükler noktasında bir sıçrama olabilmesi için Ak Parti'nin 367'nin üzerinde bir parlamenterle Millet Meclisine gelmesi lazım. Şunu hiç kimse aklından çıkarmasın; biz kolektif akılla hareket ederiz. Parlamento içerisinde grubu bulunan partilerle, parlamento dışındaki partilerle, STK'larla şu ana kadar hazırlanmış birçok anayasa taslakları var. Bunları da gündeme almak suretiyle, eğer parlamentoda bir anayasa uzlaşma komisyonu kurabilirsek onlarla beraber bu işi yürütürüz ve Türkiye'de en doğudan en batıya, en kuzeyden en güneye bütün vatandaşımın 'işte bu benim anayasam' diyeceği, çiftçisinden köylüsüne, memuruna, işçisine, aklınıza kim gelirse emeklisine kadar kendisini görebileceği bir anayasayla geleceğe yürümek istiyoruz. Ve 12 Haziran'ın ülkemiz milletimiz ve tüm demokrasi bağlılarının, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti için geleceğimize yeni bir milat olmasını temenni ediyorum.

- ?Askeri vesayet? ve Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığına bağlanmasına yönelik bir hedef ve önceliğimiz yok. Bu olabilir dedim. Bugün saat 11.00'de yeni bir hükümet yapısı açıklayacağız, hangi birimlerin nerelere bağlı olacağını söyleyeceğiz.

Medya darbe olayını gündemden düşürmeli. Çünkü gündemde kaldığı sürece konuşuluyor. Buna hiç gerek yok, yargı da gerekli adımları atıyor.Kurumlar arasında bir çatışmaya da fırsat vermemek gerekiyor. Silahlı Kuvvetlerin de öz güvenini kaybedecek hale gelmesine de fırsat verilmemesi gerekiyor. Silahlı Kuvvetlerimiz ne kadar öz güveni koruyabilir, ne kadar bu noktada sağlam olursa bu ülkede, bizim de bakışımız dışa karşı değişecektir. Demokrasi Türkiye'de güçlendi, halk bilinçlendi, sorgulayan bir gençlik oluştu, o bakımdan gündemden bunun düşmesinde çok büyük fayda var.

Kılıçdaroğlu'ndan yapılan atamaların listesini açıklamasını istiyoruz. Dert başka. Kadrolaşma. Bunların içinde ne yazık ki terör örgütünden, terör cezasından gelenler dahi var. Kılıçdaroğlu SSK'yı yönetemedi, kurumu da batırdı. Benim halkım, benim milletim hizmet siyasetine mi oy verecek, eser siyasetine mi oy verecek, yoksa istismar siyasetine, yalana, dolanı mi oy verecek? İşte 12 Haziran bir yandan da bunun tespiti oluyor. Nereye oy verecek. Eğer hizmet siyasetine, eser siyasetine oy verecekse biz eserlerimizle, hizmetimizle ortadayız. Ama beyefendi 8 yıllık SSK genel müdürlüğüyle ortada.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber