Kuzey kutbundaki tohum deposu ve Türkiye

Küresel güçler, Kuzey kutbunda bir tohum deposu inşa ediyor. Ülkemiz de bu tohum ambarına tohum gönderiyor. Peki amaç ne? Görünür amacın dışında başka bir amaç olabilir mi?

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 15 Kasım 2016 00:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kuzey kutbundaki tohum deposu ve Türkiye

Erdem Şen

AYRIŞMA GÜNÜ - DOOMSDAY-

I

Yer ; Kuzey kutbu, Norveç'in kuzeyindeki Svalbard takımadası

Rakım ; 130 metre

Kuruluşun adı ; Svalbard Küresel Tohum Deposu

Kuruluş tarihi ; Mart 2008

Maliyet ; 9 milyon dolar

Toplamda 500'er tohum içeren 4,5 milyon numune, yani 2 milyar 250 milyon tohum çeşidinin depolanması hedefleniyor.

İklim değişikliğine bağlı olarak su seviyesinin yükselmesi durumunda bile güvende olacağı, deniz seviyesinden 130 metre üzerinde kurulmuş olan depolardan oluşuyor. İnşasında, nükleer savaş ya da uçak çarpmasına karşı dayanıklı malzemelerin kullanıldığı belirtiliyor. Bilimsel tahminlere göre tohumların, çeşidine göre, 55 yıl ile 10 bin yıl dayanabileceği ileri sürülüyor. Eskiyen tohumlar sürekli yenileriyle değiştiriliyor.

Küresel Ürün Çeşitliliği Merkez (GDTC) yöneticisi Cary Fowler ambarın önemini şöyle açıklıyor: "Küresel tohum deposu, tarımsal çeşitliliğimizin yok olmasına engel olmak için, en son savunma hattıdır. Gerçek şu ki; insanlar, dinozorların soyunun tükendiğinden haberdar, ancak ne yazık ki pek çok kimse, tarımsal ürün çeşitliliğinde kitlesel bir yok oluş ile karşı karşıya kaldığımızın farkında bile değil. Bizim bu depoya ihtiyacımız var. Çünkü tarımın, iklim değişimine, zararlı böceklere, hastalıklara, kuraklığa karşı adaptasyonunu sağlamak ve çiftçilere yardım elini uzatmak zorundayız."

Bu amaca katılmamak mümkün değil ancak gelin görün ki Dünya konjonktüründe stratejik bir öneme sahip olan tohumcuğun hareketlerini izlediğimizde görünen bu amacın dışında bambaşka jeneriklerle karşılaşıyoruz.

Dünyada tarih boyunca çeşitli felaketler olmuş, bu felaketler de bir çok canlı türü yok olmuştur. Dünyanın yeniden kuruluşu olarak niteleyebileceğimiz Nuh (as)'ın kıssası mini bir kıyamet olarak bir çok müfessirce ifade edilmektedir. Nebe suresi 17. Ayette geçen, kıyamet günü ve hüküm günü olarak çevrilmekte olan "ayrışma günü (Doomsday)" kelimesi "büyük bir savaş ve doğal felaketler sonucu başta insan yaşamı için çok gerekli ihtiyaçlar olmak üzere bitkilerin yok olmasına sebep olabilecek durumları da ifade ettiği, bu nedenle Nuh Peygamber döneminde yaşanan ve bir mini kıyamet olan "Tufan" gibi felaketleri de kastettiği" bildirilmektedir.

Peki dünya yeni bir ayrışmaya mı gidiyor yada planlı bir şekilde ayrışmaya mı götürülüyor. Yani mini kıyamete!

Elbette ki küresel bir tohum gen bankasının kurulmasından ve bu alanda ciddi bir faaliyet içerisinde olunmasından direk bu sonuç çıkarılmaz. Kaldı ki sahipleri tarafından amacı izah edilmiş ve kamuoyu ile paylaşılmıştır.

Ancak yukarıda zikredilen özellikler dikkate alınacak olursa seçkin ve özel bir durumun olduğu da aşikardır.

Dünyanın birçok yerinde devam eden açlık, iç karışıklık ve savaş durumu dikkate alınırsa, görünen odur ki; seçkinlerin, seçkin projeleri sayesinde belli bölgeler (seçkinlerin yaşamadığı) yok edilmekte, belli insanlar (seçkin olmayan) aç kalmakta ve savaş vb.. sebeplerle ölmektedir.

Seçkinlerin mini kıyameti çağrıştıran, sadece kendilerinin kurtulacaklarını düşündükleri planlar yaptıkları bir gerçektir. Ancak tarih boyunca kendileri gibi plan yapanların, eninde, sonunda daha büyük bir planla karşılaştıkları da bir gerçektir.

II

Alman asıllı Amerikalı araştırmacı-gazeteci yazar F.William ENGDAHL bir röportajında Nuran TALAY'a : "Küresel tohum deposu kimsenin ulaşamayacağı uzaklıkta ve yerin altında çok özel bölgede saklanıyor. Bunun ardındaki düşünceler para ve güçten başka bir şey değildir. Küresel tohum deposunun askeri üs gibi korunuyor olması da oldukça düşündürücüdür. Bu bölgeler Bill Gates ve Monsanto tarafından korunuyor. Bill Gates, Monsanto gibi devlerin bankalarının atom bombasına dahi dayanıklı hale getirilmesi şeytani planlarına karşı önlem olarak alındığını gösteriyor. Ben tohumların alınıp saklanmasını masum bulmuyor, ardında şeytani planlar yattığını düşünüyorum. Laboratuarlarda ürettikleri tohumları Çin, Brezilya, Türkiye, Almanya gibi ülkelerin çiftçilerine satarak tarım üretimini ele geçirmek istiyorlar. Bu şekilde çiftçiler tohumları ancak Monsanto'dan alacağı için Monsanto'ya mahküm ediliyor" diyor.

Devamla ; "düşünün, dünyadaki tüm tohum çeşitleri NATO destekli Svalbard'da bir araya getirilip kontrol altına alındığında, dünyanın diğer tohum bankalarını, tekel oluşturabilmek amacıyla savaşlar ve terörist eylemlerle yok edebilirler. Sonrasında da Monsanto ve DuPont gibi devler kendi GDO tohumlarını tüm dünya çiftçilerine tek elden sunabilecektir. Bu plan işlerse tüm dünya birkaç tohum devinin kölesi olacaktır." Şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır.

Bütün ülkelerde 1900'lü yıllarda başlayan ülkesel - yerel tohumları korumak amaçlı olarak kurulan

Ulusal Tohum Bankaları

, hibe ve uluslararası anlaşmalarla buraya yönlendirilmiş ve bu bankaya tohum vermeye zorlanmıştır.

2000'li yıllardaki Irak işgali sırasında

Ebu Garip Irak Ulusal Tohum Bankası

talan edilmiştir ve günümüzde bile bu tohumların nerede olduğu bilinmemektedir. Ancak bu tohumların İsrailli firmalara geçtiği söylentisi hakimdir. Bu kapsamda, ülkemizdeki Tohum Bankaları da

Nuh'un Tohum Ambarı

projesine yerel çeşitlerimizden örnekler göndermektedir.

Tarımsal üretimin başlangıcı olan tohum, aynı zamanda birçok bitkinin çoğaltım materyalidir. Gıda zincirinin ilk halkasıdır.

Biyolojik ve kültürel çeşitliliğin yapısal göstergesini de oluşturur.

Ülkelerin tarım sektörleri için stratejik bir öneme sahiptir.

Günümüzde tohum sadece tarımsal bir girdi değil aynı zamanda teknoloji kullanılarak elde edilen ve yüksek gelir getiren ekonomik değere sahip bir üründür.

Bu alanı kontrol etmek; insanların en hassas oldukları konuların başında gelen beslenmelerini kontrol etmektir ki; bu durum da toplumun tamamını etkilemekte ve üretim tüketim döngüsünün her halkasını birbirine müdahil olacak şekilde tetiklemektedir. Bu durumun aktifleşmesi sonucu siyasi dengeler değişebilmekte hatta Ülkelerarası haritaların bile değişmesi gündeme gelebilmektedir. Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'a atfedilen "Petrolü kontrol eden ülkeleri, gıdayı kontrol eden nüfusu (insanları) kontrol eder." sözü bu manada güncelliğini korumaktadır.

Böylece açlığı, tokluğu, hastalığı, sağlığı, ekonomiyi ve gücü kontrol eden, meşruluğunu, kimi zaman gayri meşruluğu mubah kılan kanunlardan alan, adeta ulusal ve uluslararası şebekeler ortaya çıkmaktadır.

Belli ülkelerin belirleyiciliği,

belli ülkelere muhtaçlık politikası,

belli ulusların güdümünde teşekkül ettirilen tarımsal örgütlenmeler, tarımda da devam ettirilmek istenmektedir.

Türkiye'nin küresel ve bölgesel tohumculuk organizasyonlarına üyeliği uzun zamandan beri devam etmektedir. Ülkemiz 1963 yılında ISTA (Uluslararası Tohum Test Birliği), 1968 yılında Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) sertifikasyon sistemine, 2007 yılında Uluslararası Yeni Bitki Çeşitlerini Koruma Birliği (UPOV)'a dahil olmuştur. Bu kuruluşların ortak noktası özetle; alanlarındaki gelişmelerde belirleyici olmak, ülkesel gelişmeleri kontrol altında tutmak ve yönlendirmektir. Eğer bu kuruluşlara üye iseniz, belirleyicilik konusunda etkiniz yoksa, organizasyon içindeki konumunuz etken değil edilgense hep yönlendirileceksiniz demektir.

Kısacası bağımlılığınız bağımsızlığınız olacaktır!

Dikkat çekici bir örnek olarak, UPOV'a üye olmaktaki amacımız; Özetle şöyledir; "ülkemizdeki bitki ıslahçılarının haklarını korumak, yeni bitki çeşidi geliştirmek ve bu alandaki yatırımları ülkemize çekmek" olarak ifade edilmektedir. Ancak bu konuda yaşadığımız gerçek daha farklıdır.

Küresel tohum şirketleri ya doğrudan ya da yerli şirketler aracılığı ile tohum pazarlamasından öte bir şey yapmamaktadırlar.

Ülkemiz tohumculuğunun büyük kısmı yabancıların güdümündedir.

Aynı zamanda UPOV, ıslahçıları kendi kayıt sistemine dahil ederek, hem ıslahçılardan hem üye ülkelerden astronomik aidatlar talep etmektedir. Bir taraftan ıslahçıları ve tarım alanında ülkeleri kontrol altında tutarken, bir taraftan da aldığı stratejik kararlar ile genetik kaynaklarımızın elden çıkmasına, köylü çeşitlerin ve yerel çeşitlerin hızla yok olmasına kapı açmaktadır.

Köylüler tohumlara daha yüksek fiyat ödemekte ve endüstriyel girdilere daha çok para harcamaktadırlar. Resmi makamlar ise bu durumu desteklemelerle dengelemeye çalışmaktadır. Sonuçta, Ulusal ve Uluslararası alanda bu döngüyü kuranların hizmetine girmiş bir tarımsal yapı oluşmaktadır.

Dünya tohumlarını korumak için kurulan

Nuh'un Tohum Ambarı

projesi,

dünyadaki yerel tohum çeşitlerinin genlerini ele geçirme girişimleri,

geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerdeki tohumcu firmalarla gizli ortaklıklar kurulmaya başlanması ve bu sayede ülkelere girilmiş olması,

aslında herkesin herkes için üretebilmesi mümkünken, rekabetçilik safsatasını yaygınlaştırarak küçük işletmelerin sektörün dışına itilmesi ve onlar için sürekli yeni düzenlemeler yapılıyor izlenimi verilmesi,

ülkelerin yasal şartlarının küresel güçlerce değiştirilmeye zorlanması ve yerli tohum firmalarının, çokuluslu şirketlerle açık ortaklığa veya satın alınmaya başlanmış olması,

küresel güçlerin kontrolüne giren tohumun tekelleşmesi,

tatlı su kıtlığı, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin artması gibi aslında kaynaklar yeterli olduğu halde küresel güçlerce en yakın tehdit olarak gösterilmesi yada kendi elleriyle bazı bölgelerde yetersiz hale getirilmesi,

bütün bunların net göstergesi olan, ulusların özgün tarım sistemleri eksikliği,

bu alandaki ayrışmanın derinleştiğini göstermektedir.

Ayrışma kaçınılmazdır. Ancak ayrışma küresel güçlerce yönetildiği gibi mi olacaktır yoksa Doomsday şeklinde mi olacaktır. İnsanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur.

"İnsanların elleriyle kazandıklarından dolayı karada ve denizde fesat çıktı. Umulur ki dönerler diye, (Allah) yaptıklarının bazılarını böylece onlara tattırmaktadır" Rum suresi 41. Ayet

KAYNAKLAR

Basbakanlık, 2007. www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm

Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü (BÜGEM), 2016. Tohumculuk Faaliyet Raporu, Ankara

Diyanet İşleri Meali, 2010. Ankara

Engdahl, F. William, 2016. Ölüm Tohumları (Kitap)

http://www.ktuvakfi.org.tr/kiyamet-ambari-neyi-sakliyor

http://www.aljazeera.com.tr/haber-analiz

http://www.dw.com/tr

Özkaya, T. 2009. Tohumda Tekelleşme ve Etkileri Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bolumu, İzmir

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM), 2011.Tohumculuk Sektör Raporu, Ankara

Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB), 2014. Hollanda ve Fransa Ziyaretine ilişkin Teknik ve Hukuki Rapor, Ankara

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber