AYM: Cumhuriyeti çıkaran şirketin yöneticisi olmak kuvvetli suç şüphesi oluşturmaz

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 11/1/2018 tarihinde, Turhan Günay (B. No: 2016/50972) tarafından yapılan bireysel başvuruda aşağıda özetle belirtilen gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 11 Ocak 2018 23:50, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
AYM: Cumhuriyeti çıkaran şirketin yöneticisi olmak kuvvetli suç şüphesi oluşturmaz

GAZETECİ OLAN BAŞVURUCU (TURHAN GÜNAY) HAKKINDA UYGULANAN TUTUKLAMA TEDBİRİNE İLİŞKİN KARARIN BASIN DUYURUSU

(Karara ulaşmak için tıklayınız)

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 11/1/2018 tarihinde, Turhan Günay (B. No: 2016/50972) tarafından yapılan bireysel başvuruda aşağıda özetle belirtilen gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

Soruşturma makamlarınca, Cumhuriyet gazetesinin (gazete) yayın politikasının değişmesiyle birlikte gazetede yayımlanan haber, yazı ve manşetlerle devlet aleyhine manipülasyon yapılarak terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edildiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda gazeteyi çıkaran firma olan Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık Anonim Şirketi (Şirket) ile gazetenin isim ve yayın hakkını elinde bulunduran Cumhuriyet Vakfı (Vakıf) yöneticilerinden olan başvurucunun diğer yöneticilerle birlikte suçlamaya konu haber, yazı ve manşetlerden sorumlu olduğu değerlendirilmiştir.

Buna göre başvurucu, gazetede yayımlanan bir yazısı ya da sorumluluğunu üstlendiği kitap ekindeki bir yayın nedeniyle suçlanmamıştır. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan Vakıf ve/veya Şirket yönetiminde bulunması nedeniyle sorumlu olması gösterilmiştir.

Bununla birlikte başvurucu aşamalardaki savunmalarında hiçbir zaman Vakıf Yönetim Kurulunda görev almadığını, Şirket yönetiminde ise sadece 2011 ile 2013 tarihleri arasında görev yaptığını belirtmiştir. Öte yandan iddianamede yer verilen Vakıf Yönetim Kurulu listelerinde başvurucunun adı yer almamaktadır. Başvurucunun 2013 yılından sonra Şirket yönetiminde yer aldığına dair herhangi bir bilgi de bulunmamaktadır. Tutuklamaya konu eylemler ise 2013 yılı sonrasında gerçekleşmiştir.

Bu itibarla başvurucu yönünden "suç işlendiğine dair kuvvetli belirti"nin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

Olaylar

Başvurucu, gazeteci ve yazardır.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık), Vakıf Yönetim Kurulundaki değişikliklerle eş zamanlı olarak gazetenin yayın politikasının -özellikle 15 Temmuz darbe teşebbüsüne uzanan süreçte- Vakfın kuruluş felsefesine aykırı şekilde değiştiği ve gazetede devlet aleyhine manipülasyon yapıldığı iddiasıyla başvurucunun da aralarında olduğu çok sayıda kişi hakkında soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda özellikle gazetenin okur kitlesinin dünya görüşüyle bağdaşmayacak şekilde gündemi etkilemeye çalıştığı, yıkıcı ve bölücü manipülasyonlara yönelik haberler yaptığı, terör örgütü lider ve yöneticilerinin şiddet çağrısı yapan açıklamalarına yer verdiği, terör örgütlerini meşru gösterdiği, Türkiye Cumhuriyeti devletini terör örgütleri ile irtibatlı göstermeye yönelik yayınlar yaptığı ileri sürülerek başvurucu ve diğer kişiler hakkında soruşturma başlatılmıştır.

Savcılık, Şirket Yönetim Kurulu üyesi olduğunu belirttiği başvurucunun, gazetenin yayın politikasının değişmesiyle birlikte suçlamaya konu haber, yazı ve manşetler nedeniyle sorumlu olduğunu ileri sürmüştür.

Sulh Ceza Hakimliğince 5/11/2016 tarihinde, başvurucunun da aralarında bulunduğu yedi şüphelinin silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunma suçundan tutuklanmasına karar verilmiştir.

Başsavcılığın 3/4/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucu ve on altı şüpheli hakkında tutuklamaya esas alınan eylemler nedeniyle örgüt hiyerarşisine dahil olmamakla birlikte örgüte yardım etme, bir kişi hakkında silahlı terör örgütüne üye olma, bir kişi hakkında ise silahlı terör örgütü yöneticisi olma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.

Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemesinde derdesttir.

İddialar

Başvurucu; Şirkette veya Vakıfta herhangi bir görevinin olmadığını, kaldı ki isnat edilen eylemlerin ifade ve basın özgürlükleri kapsamında kaldığını, olayda kuvvetli suç şüphesinin bulunmadığını, tutuklamanın siyasi saikle yapıldığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Başvurucu ayrıca soruşturma dosyasını inceleme talebinin "kısıtlama" kararı gerekçe gösterilerek kabul edilmediğini, bu nedenlerle kendisine yönelik suçlamaları ve bunların delillerini öğrenemediğini iddia etmiştir.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

Anayasa Mahkemesi bu iddia kapsamında özetle aşağıdaki değerlendirmeleri yapmıştır:

Anayasa Mahkemesinin buradaki incelemesi, başvurucu hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılması ile yargılamanın muhtemel sonuçlarından bağımsız olarak tutuklamanın hukukiliğinin değerlendirilmesiyle sınırlı olacaktır. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edilip edilmediği incelenirken her bir başvuru kendi koşullarında değerlendirilir.

Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir.

Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak "suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler" bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Dolayısıyla tutuklamanın diğer koşullarından önce bu ön koşulun bulunup bulunmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunduğunun kabul edilebilmesi için suçlama, kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmelidir.

Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas halinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır.

Bu genel ilkeler doğrultusunda ilk olarak somut olayda başvurucunun suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

Soruşturma makamlarınca gazetenin yayın politikasının değişmesiyle birlikte gazetede yayımlanan haber, yazı ve manşetlerle devlet aleyhine manipülasyon yapılarak terör örgütlerinin amaçlarına hizmet edildiği ileri sürülmüştür. Bu bağlamda Şirket ve Vakıf Yönetim Kurulu üyesi olduğu belirtilen başvurucunun suçlamaya konu haber, yazı ve manşetlerden sorumlu olduğu değerlendirilmiştir.

Buna göre başvurucu, gazetede yayımlanan bir yazısı ya da sorumluluğunu üstlendiği kitap ekindeki bir yayın nedeniyle suçlanmamıştır. Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan Vakıf ve/veya Şirket yönetiminde bulunması nedeniyle sorumlu olması gösterilmiştir.

Bununla birlikte başvurucu; aşamalardaki savunmalarında hiçbir zaman Vakıf Yönetim Kurulunda görev almadığını, Şirket yönetiminde ise sadece 2011 ile 2013 tarihleri arasında görev yaptığını belirtmiştir. Öte yandan iddianamede yer verilen Vakıf Yönetim Kurulu listelerinde başvurucunun adı yer almamaktadır. Başvurucunun 2013 yılından sonra Şirket yönetiminde yer aldığına dair herhangi bir bilgi de bulunmamaktadır. Tutuklamaya konu eylemler ise 2013 yılından sonra gerçekleşmiştir.

Bu itibarla başvurucu yönünden "suç işlendiğine dair kuvvetli belirti"nin soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

"Olağanüstü hal" döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesinin de, başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.

Açıklanan nedenlerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.

Öte yandan başvurucuya yöneltilen suçlama, gazetenin yayınlarıyla bağlantılı olarak ileri sürülmüş ise de Anayasa Mahkemesi kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal edildiği sonucuna varırken başvurucunun anılan yayınlar üzerinde bir etkisi olduğuna dair soruşturma makamlarınca somut olguların ortaya konulamamasından hareket etmiştir. Dolayısıyla başvurucu yönünden ifade ve basın özgürlükleri bağlamında inceleme yapılmasının uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu bağlamdaki inceleme, başvurucuyla birlikte tutuklanan ve aynı davada yargılanan diğer kişiler tarafından yapılmış olan bireysel başvurulardan ilgili olanlar kapsamında yapılacaktır.

Soruşturma Dosyasına Erişimin Kısıtlandığına İlişkin İddia

Mahkeme, başvurucunun soruşturma dosyasına erişimin kısıtlandığına ilişkin iddiasını açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber