Hastalık yok, korku var!

Dr. Erhan Özer, tüm hastalıkların bireyin öz varlığıyla iyileşebilir olduğunu söylerken, tam kapasite çalışan bir bağışıklık sistemiyle tüm hastalıklardan korunabileceğimizi belirtiyor. Ancak bu duruma ket vuran en önemli şeyin korkularımız olduğunu söylüyor..

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 15 Şubat 2020 10:45, Son Güncelleme : 15 Şubat 2020 10:49
Hastalık yok, korku var!

Doktorların uğruna hekimlik yemini ettiği tıbbın babası Hipokrat'a göre iyileşmeyecek hastalık yok, iyileşmeyecek hasta vardır. Ana hedef, vücudun kendi kendini tedavi edebilme yeteneğini tekrar kazandırmak olmalıdır. Hastalıkların tedavisinde en büyük yanlış, vücut için başka, ruh için başka bir doktor olmasıdır. Oysa bunlar birbirinden asla ayrılamaz. Ülkemizde böyle düşünenlerin sayısı da hiç az değil. Onlardan biri Şifa Sende adlı kitabın yazarı Dr. Erhan Özer. Özer, tüm hastalıkların ilacının öz varlığımızda olduğunu savunuyor: "60 yaşındayım ve çok sağlıklıyım. İlaç kullanmıyorum. Kelebekler çiçeklerden, sinekler atıklardan hoşlanır. Frekansın neyse onunla rezonansa girersin. Bugüne kadar tedavi ettiğim yüzlerce hasta kronikleşmiş hastalıklarından kalıcı olarak şifa buldu." Bütün hastalıkların iyileşebilir olduğunu ve bunun çözümünün insanın kendisinde olduğunu dile getirmek çok iddialı değil mi? Özer'e dayanağının ne olduğunu sorduğumda şöyle yanıtlıyor: "Günümüz modern tıbbına baktığımızda ruh için ayrı, vücut için ayrı doktorların hizmet verdiğini ve doktorların 40'ın üzerinde branşa ayrıldığına şahit oluyoruz. Bu gerçekler, içimizde var olan şifa gücünün zamanla unutulduğunu veya ikinci plana bırakıldığını gösteriyor. Oysa bütün doktorlar bir araya gelse, içimizdeki hekim kadar güçlü olamaz. Çünkü içimizdeki hekim yedek parçayı orijinal kaynağından alır, dış hekim yan sanayi çalışır.

İYİLEŞMEK İÇİN KORKUDAN KURTULMALIYIZ

'Hiçbir canlı yalnızca dış hekimin çabalarıyla var olamaz, dış hekim iç hekime sadece yardım edebilir.' Paracelcus'un bu sözleri burada asıl çözümün insanın kendisi olduğunu açık ve net bir şekilde vurguluyor."

İçimizdeki hekimin iyileştirme gücünün bağışıklık sistemine ve apoptozis'e (zamanlı ölüm) dayandığını dile getiren Özer, biyolojik sistemimizin saniyede 50 bin hücrenin yenilenmesine göre programlı olduğunu dile getiriyor ve ekliyor: "Bu sayede organlarımız sürekli bir yenilenme ve iyileştirme hareketi içinde. Diğer yenilenme ve arınma sürecini bağışıklık sistemimiz yürütür. Tam kapasite çalışan bir bağışıklık sistemi sayesinde bütün hastalıklardan korunuruz. Bağışıklık sistemini ikinci plana bırakan ana neden ise korkularımız. Hayatta kalabilmek için 'savaş veya kaç' modunu aktifleştiren korku, tehlikeden kurtulabilmemiz için tüm enerjiyi kullanır. Bu nedenle bağışıklık sistemi için gereken enerji kapasitesi zayıflar. Korkudan kurtulup sükünet haline döndüğümüz zaman ise enerji yeniden bağışıklık sistemin kullanım alanına geçer. Hasar tespiti sonrası onarım dönemi yani iyileşme süreci böylece başlamış olur. Hastalıkların iyileşmesi, dezenformasyonlar nedeniyle sağlıklı çalışamayan hücrelerin yeniden orijinal kodlarına dönüştürülmesiyle sağlanır. İyileşmeyecek hasta, duygusal çatışmalar nedeniyle sürekli korku fazında kalan veya yeniden korku fazına giren hastalardır. Branşlara ayrılıp bütünden koptukça, dezenformasyonların yarattığı korkularımızdan kurtulmamız ne yazık ki gün geçtikçe zorlaşıyor. Hastaları korkutucu bir hekimlik anlayışı hüküm sürdüğü sürece, insanların kendilerini iyileştirebilmeleri elbette iddialı olur. Gerçeklere daha derinden bakıldığında asıl tamamlayıcı olan modern tıptır. Eksiği yerine koyma ve semptomların yok edilmesi esasına dayanan modern tıp anlayışı, asıl iyileşmeyi yine içimizdeki hekime bırakır. Hekimlerin sıkça kullandıkları şu sözleri hatırlayalım: 'Biz elimizden geleni yaptık, bekleyip göreceğiz.' Peki, sizce neyi bekliyoruz? Tabii ki hastanın kendi kendini iyileştirme gücünü!"

HASTALIKLARIN İYİLEŞMESİ ENERJİYE BAĞLI

Dr. Erhan Özer vücudun sahip olduğu iyileşme mekanizmasının nasıl aktif olduğunu ise şöyle açıklıyor: "Hastalık dönemi aslında iyileşme dönemidir. Zihnimizle oluşturduğumuz duygusal çatışmalar nedeniyle organlarımızı sürekli yoruyoruz. Korku böbrekleri, öfke karaciğeri, takıntı pankreası, üzüntü akciğerleri, huzursuzluk ve ruhsal tatminsizlik kalbi yorar. Ani şok edici dramatik olayların duygusal çatışma şiddeti daha ağırdır ve ilgili organda aşırı hücre artışına veya hücre yıkımına neden olur. Tekrar sükünete geçip ekonomik vitese döndüğümüzde organlarımız orijinal hücre kapasitesine geri döner. Bu aşama da oluşan öksürük, ateş, iltihap, kanama, ağrı gibi semptomlar iyileşme döneminde olduğumuzu yansıtır. İyileşmeyi başlatmak için sükünet yani istirahat fazında kalarak; ruh, zihin, beden bütünlüğünde; bağışıklık sistemini tam kapasite aktif halde tutmalıyız. Geleceğin tıbbı, frekanslar üzerinden gerçekleşecek 'Enformatik Tıp'tır. Sağlıklı olmamız ve hastalıkların iyileşmesi tamamıyla enerjiye bağlı. Enerji olmazsa iyileşme de olmaz. Korku ve negatif düşüncelerin oluşturduğu duygusal çatışmalar enerjimizi hızla tüketir. Pozitif enerji yaratan moral, umut ve sevgi ise enerjimizi hızla artırır. İyileşme döneminde kendimize yapacağımız en büyük kötülük tehlike algısıyla tekrar turbo vitese geçmektir. Bağışıklık sistemini tekrar devre dışı bırakacak olan bu tehlike, hastalıkların iyileşmesini geciktirerek kronikleşme sürecini başlatır.

KAYNAK, ÖZ VARLIĞIMIZDIR

Şifa Sende kitabını da konuştuğumuz Özer kitabının içeriğiden şöyle bahsediyor: "Sürekli yenilenen bir organizmaya sahibiz. Apoptozis yani zamanlı ölüm sayesinde eskiyen tüm hücreler yenileniyor. Mide iç yüzü aşırı asit nedeniyle 5 günde bir, kan hücreleri 6 hafta da bir, tüm yapımız ise 1 yılda neredeyse tamamen yenileniyor. Tek yenilenmeyen göz ve sinir hücreleri. Bağışıklık sistemi sayesinde tüm tehlikelerden korunuyor, her ortama uyumlanabiliyoruz. İçimizde var olan olağanüstü bir yenilenme ve şifalanma her an kendiliğinden işliyor. Ortalama 70 yıl yaşayabilen filler, 150 yıl yaşayabilen kaplumbağalar, 200 yıl yaşayabilen balinalar hastalanıp veteriner aramazlar. Bütün bu bilgileri algılamak için dışarıdan kaynak aramaya gerek yok. Kaynak öz varlığımızdır. Akıl değil, zeka gerekir. Sol beyin değil, sağ beyin aktivasyonu gerekir." 2012 yılı itibariyle dünyanın manyetik alanının değiştiğini ve yeni bir foton kuşağına girildiğini söyleyen Özer, yeni bir güncellemenin kapımıza geldiğini belirtiyor: "Güncellemeyi başarmamız için yüzde yüz kendimiz olmak zorundayız. Bunun için ruh, zihin, beden bütünlüğü gerekli. Güncellemeyi yapmadığımız sürece evrensel yasalar gereği sağlığımız bozulur, hastalanır, depresyona gireriz."

Ali Demirtaş
[email protected]
Akşam Gazetesi / Cumartesi Eki

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber