Gıda ve tohumda yetki devrinin sınırı ne olmalı?

Tarımda yetkilerin özele devredilmesinin gelecekteki getirisi-götürüsü düşünülüyor mu? Tarımda esas denge merkezini elde tutmak kimin hakkı? Gıda ve tohumda ipler elden kaçıyor mu? Yerli tarım sektörü küresel tarımın yapısını yeterince tanıyor mu?

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 24 Şubat 2020 11:02, Son Güncelleme : 24 Şubat 2020 11:05
Gıda ve tohumda yetki devrinin sınırı ne olmalı?

Tarımda "Her türlü yatırıma açığız ve her türlü desteği vermeye hazır" cümlesini kurmanın sorumluluğu

"Her türlü yatırıma açığız ve her türlü desteği vermeye de hazırız" zihniyeti doğru mu? Küresel tarımın geliş süreci ve geldiği nokta göz önüne alınınca, bu anlayışın sorgulanması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Hele konu gıda ve tohum olunca bu anlayışın sorgulanması daha bir önem kazanmaktadır.

Öyle görünüyor ki tarımda tohum sorunu çözülmeden diğer sorunlar çözülmeyecek. Çünkü gıdanın hammaddesi tohum; hayvancılık yem açısından tohuma bağlı; tarımda makineleşme ekim, dikim, hasat, harman vs yönüyle tohumla alakalı; verimlilik, hastalık, toprak, su, bitkisel ilaç gibi faktörler tohumla direk alakalı, ayrıca tohumun ekonomideki yeri de ayrı bir öneme sahip. Durum böyle olunca da tohum tarımda her şeyin önüne geçiyor.

Dupont-Pioneer firması yetkilileri Adana'ya 6.5 milyon dolar tutarında bir yatırım planladıklarını ve bunu kısa zamanda hayata geçireceklerini açıkladı.

Tarımsal manada ülkemizin en iyi tarım bölgelerinde faaliyet gösteren, dünya tohumculuk sektörünün önde gelenlerinden olan firma, Avrupa ve Ortadoğu'nun mısır ve ayçiçeği tohumu ihtiyacını karşılayacağını söylemekte, "yeni yapacağımız yatırım ile mısır ve ayçiçeği tohumu ihracatında Adana, Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra dünyada ikinci sırayı alacak" şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır.

Adana'ya önemli bir katma değer kazandıracağını söyleyen yerel üst düzey yetkili ise, Firmanın merkezinin Adana olması dolayısıyla bölgeye büyük katkıları olacağını vurgulayarak; "yapılacak yatırımları mutlulukla karşılıyoruz. Her türlü yatırıma açığız ve her türlü desteği vermeye de hazırız. Her konuda yanlarındayız" şeklinde tam destek açıklamaları yapmaktadır.

Dupont yaklaşık 200 yıllık bir firma, Pioneer onun bir alt kuruluşu. Tarım sektöründeki küresel firmalarla aynı anlayış ve strateji ile hareket ediyor. Küresel ölçekte ciddi istihdam sağlıyor. Dünyadaki üretimi bizim yerli firmaların tümünün üretiminden kıyaslanamayacak kadar fazla. Kendi bilim adamları, araştırmacıları, hukukçusu ve her alandan uzman kadroları var. Kendi bilim adamlarının verdiği rapor resmi makamlarca kabul görüyor. Dünya ölçeğinde ve kendi çapında her şeyi muazzam!

Bu tür yatırımların avantajlarının yanında dezavantajlarını da görmek gerek

Dünya tarımında söz sahibi birçok firmanın kendi ülkemizde ürettiği ve ihraç ettiği ürünler "yerli ürün" statüsünde. Ekonomimize ciddi katkıları var.

Bize bir kazandırıyorlar ama kendileri de onlarca kat kazanıyor! Ucuz işçi, düşük vergi gibi birçok imkan ve desteklerden faydalanmakla birlikte, bizler aza kanaat eden bir millet olduğumuz için(!) belli oranda da ülkemize kazandırmalarının yanında, atıklarını ülkemizde bırakma, üretimde kullandıkları kimyasallar ve gübrelerle ülkemizin havasını, suyunu, toprağını kirletme gibi yönleri de bize kalıyor. Şu durumda bunlar için ciddi bir önlem alınmış değil.

Halihazırda ülkemizde yasak olan GDO'lu tohumu dünyada üreten ve pazarlayan, özellikle tohumculuk alanındaki firmaların hemen hepsi ülkemizde de faaliyetlerini gittikçe artırmaktadır. Yetki dengesi bakanlık aleyhine bozulduğu an, bundan ülkemizdeki GDO'nun akıbeti de etkilenecektir.

Küresel firmaların ülkemizde giderek artan varlığı, yerli firmalarımızın gelişmesine olumsuz etki ettiği gibi yerli firmalarımız da onlara göre vaziyet almak durumunda kaldıkları da bir gerçek. Bu durumda ülkemizde gittikçe güçlenen böyle bir gücü kontrol edebilmek mümkün olur mu?

"Tarım, Tarım Bakanlığına bırakılmayacak kadar önemlidir!" diyebilen bir zihniyetin belirlediği küresel tarımla, daha güçlü zeminlerde muhatap olmaya ne kadar hazırız?

Şu bir gerçek ki; dünyada birçok sektörün içinde yer alan, gıda ve tohum sektöründe de söz sahibi olan, milyarlarca doların ve milyonlarca ton üretimin sahibi olan küresel tohum ve gıda firmaları; "kendileri ne kadar kontrol edilmek isterlerse o kadar kontrol edilebiliyorlar." Kısacası dünyanın üretimi, gıdası, sağlığı bir nevi onların insafına kalmış durumdadır. O kadar ki, 1970'li yıllarda dile getirdikleri "Tarım, Tarım Bakanlığına bırakılmayacak kadar önemlidir" sözü ile hareket eden Amerika'nın büyük tarım firmaları o yıllardan itibaren bu anlayışı strateji haline getirmiş, dünya çapında uygulamaya koymuş ve gerçektende kendi hesaplarına başarılı olmuşlardır.

Bugün ülkemizde de yerli ağızlar, yerli bildiğimiz tarımcılar aynı manaya gelen sözler sarf etmekte, tarımın belli konularındaki yetkilerini kendi tekellerine alarak Tarım Bakanlığını "etkisiz yetkili konumuna" itmek istemektedirler. Ancak bunu dillendirenler ve bu anlayışla hareket edenler önemli bir farkı görmemekte/görememekte ısrar ediyorlar; o gün (1970'li yıllarda) bu sözü sarf edenler ve bu söze göre ülkesel ve küresel tarım stratejisi geliştiren tarımın dünya çapındaki aktörleri; kendi ülkelerinin tarımını ve dünya tarımını bugün olduğu gibi ellerinde bulunduranlardır. Yani hem kendi ülkelerinde yabancı rakipleri yoktur, hem de dünya ölçeğinde eşdeğer rakiplerle dünya tarımının zirvesinde olan güçlerdir. Ancak ülkemizde ise bu anlayıştan esinlenerek bakanlığın birçok fonksiyonunu kendilerine katmak isteyenler, bırakın dünya tarım sektöründe söz sahibi olmayı, kendi ülkemizde bile yabancı firmasız hareket edemeyenlerdir. Bu halleri ile, bırakın yeni yetkiler vermeyi, halihazırda verilmiş olan yetkilerin bile tekrar gözden geçirilerek sınırlandırılması gerekmektedir.

İstesek de istemesek de tarımımızın ve yerli tarım firmalarımızın küresel firmaların kontrolünden ciddi manada etkilendiği bir ortamda, hatta onların belirleyici olduğu bir ortamda, Tarım Bakanlığının yetkilerini alma anlayış ve isteği tarımımızın geleceği açısından gerçekçi ve hayırlı bir yaklaşım değildir.

Tarımsal yapımızın yerli firmalardan çok yabancı firmalara avantaj sağladığı şartlarda daha fazla yetki talep etmek ne manaya geliyor?

Tarım Bakanlığına, farklı üsluplarla "daha fazla yetki verin, sahada kontrolü ve işleyişi bize devredin diyerek" isteklerini dile getirenler; kendi ülkemizde yabancı firmaların önüne geçebilmişler midir? Bu manada bakanlığı pasifleştirdiklerinde, dünya tarımına yön veren bu küresel güçleri, ülkemiz içinde gerçekten kontrol altında tutabilirler mi? Kontrol altında tutamazlarsa kontrol kimde olur? Elbette ki, parasal ve küresel güç kimde ise onda olur. Bu şartlarda bakanlığı pasifleştirerek alınan aktif yetkiler kimin işine yaramış oluyor? Bunun gelecekteki karşılığı düşünülebiliyor mu?

Gerçekten de büyük cesaret ve sorumluluk gerektiren böyle söylem ve anlayışı savunanlar, ülkemiz tarımında gittikçe etkisini artıran küresel tarımın egemenliği üzerine söz söyleyemedikleri ve yorum yapamadıkları hatta yabancı firmaların lehine, yerli firmaların aleyhine olan mevzuatı bile değiştirmeyi gündemlerine alamadıkları ortadayken, şu ana kadar bakanlığın verdiği yetkileri bihakkın yerine getirdikleri tartışmalı iken, hala bakanlığın, "kendilerine istediklerini vermediklerinden" dem vurmaları bilinçsizce bir serzeniştir.

Burada asıl sorulması gereken soru şudur; Bakanlıktan talep edilen ucu belirsiz yetkiler alınıp da ne yapılacak? Tarımda büyük hamle yapacak girişimlerde bulunuldu, büyük küresel proje ortaya koyuldu da, bakanlık bunu yapanlara engel mi oldu? Zaten bakanlık sektöre tüm kapıları sonuna kadar açmamış mı?

Çalıştaylar, toplantılar düzenleyip, bakanlık üst düzey bürokratları katılınca şamar oğlanına çevirerek tatmin olmak, katılmayınca "bizi gale almıyorlar, ama bizsiz bir şey yapamazlar" diye nutuklar çekmek, demeçler vermek, iş değildir.

Bütün bunlar, ülkesinin tarımsal şartlarını, küresel tarım ve gıda firmalarının tarihlerini, kendi ülkelerinde ve dünyada yaptıklarını ve yapmak istediklerini doğru okuyamamanın getirdiği bir sonuçtur. Eğer bu değilse, diğer türlüsü daha vehim bir durumdur.

Tüm bunlar etraflıca düşünülmeden, tepeden inmeci bir şekilde, bakanlığın bir çok alandaki yetkilerine talip olmak ütopik ve sakıncalı bir yaklaşımdır. Bu tür taleplerde bulunanlar, eğer cesareti kendi mevcut güçlerinden alıyorlarsa, öncelikle ülkesel ve küresel tarımdaki yerlerine iyi bakmalılar. Yok, eğer bu cesareti bakanlığın hantal yapısından veya bakanlığın zayıf bürokratik yapılanmasından alıyorlarsa; unutulmamalıdır ki, bir zayıflık başka bir zayıflıkla telafi edilemez.

Aidat toplama, çalıştaylar düzenleme, kurslar düzenleme, bürokratları daha üste makamlara tırmandırma vaadiyle istediğini yaptırma, mikrofonu her zaman kıvama gelmiş/getirilmiş akademisyen ve araştırmacıların elinde dolaştırma, kendi anlayışından olanı sürekli cilalama ve parlatma, kendi tarımsal anlayışlarının dışındaki anlayışlara kem gözle bakma, önünü kesme, ziraat mühendislerini asgari ücretle çalıştırma, çiftçiyi, üreticiyi kendi kurguladıkları şartlara mecbur bırakma gibi girişimler, küresel tarımın küresel güçleriyle rakip olmaya yetmez!

- Küresel tarım güçlerinin tahlilini iyi yapmadan, ülkemizdeki kontrol ve reflekslerinden, belli oranda emin olmadan, gıda ve tohum gibi en hassas konularda "ne olursan ol gel" demekte yanlıştır,

- Tarımın zayıflatılmış kanadı olan bürokraside; makamını kaybetme endişesiyle yeni ve ileriye dönük stratejiler geliştirmekten kaçan ve inisiyatif kullanmaktan korkan bürokrata bakarak, bakanlığa; "bana bu halime rağmen ne istiyorsam ver" demekte yanlıştır.

Bu şartlarda, küresel tarım güçlerinin kişileri ve firmaları çok rahat kontrolüne alabildiği ve yönlendirebildiği bir dönemde ve ortamda, yapılacak en doğru strateji; tarımın küçüklü büyüklü tüm yerli elemanları ve unsurlarıyla, bakanlığın, yani devletin elini zayıflatıcı değil daha güçlendirici projelerin ve stratejilerin destekçisi olmaktır.

Bu yazı bir eleştiri değil, bu bir nasihattir!

M. Murat GÜN

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber