Aile Birliği Gerekçesiyle Nakil Reddedildi, Karar Hak İhlali Sayıldı
Devletin aile hayatına saygı hakkına dair pozitif yükümlülüğü kapsamında ailesel bağların devamlılığını sağlamak üzere atama taleplerini değerlendirmesi gerekir.

Konya'da bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesinde hemşire olarak görev yapan başvurucu, eşinin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İzmit Deniz Kuvvetleri Üs Savunma Komutanlığında deniz astsubayı olarak görev yaptığından bahisle aile birliği mazereti nedeniyle 10/3/2017 tarihinde (mülga) Kamu Hastaneleri Kurumu bünyesine naklen atanma talebinde bulunmuştur. Sağlık Bakanlığı (İdare) 28/3/2017 tarihli işlemiyle ilgili mevzuat uyarınca kadrolu memur statüsüne atandıktan itibaren beş yıl dolmadıkça başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talebinde bulunulamayacağı gerekçesiyle başvurucunun bu talebini reddetmiştir.
Başvurucunun bu işlemin iptali talebiyle açmış olduğu davada Konya 1. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 29/12/2017 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; mazeret atamalarının memurun sağlık, aile birliği, eğitim gibi birtakım elinde olmayan, öngöremediği ya da sonradan ortaya çıkan durumlar sebebiyle normal atama şartları dışında atanmaları durumunu ifade ettiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda ilgili mevzuatta yer alan kadrolu memur statüsüne atanmadan itibaren beş yıl dolmadıkça başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakil talebinde bulunulamayacağına ilişkin hükmün mazeret atamaları dışındaki atamalar için öngörüldüğünü belirterek dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır.
İdare tarafından bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması sonucunda Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince (Daire) 26/6/2018 tarihinde istinaf başvurusunun kabulüne ve İdare Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli kararının kaldırılarak davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; ilgili mevzuatta yer alan kadrolu memur statüsüne atandıktan sonra beş yıl boyunca nakil talebinde bulunulamayacağına ilişkin düzenleme hatırlatılmış ve başvurucunun da bu süreyi doldurmadığı belirtilmiştir. Netice itibarıyla başvurucunun sözleşmeli personel olarak görev yapmaktayken 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun geçici 41. maddesi uyarınca kadrolu memur olarak atandığı 15/10/2013 tarihinden itibaren beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakil yapılamayacağı vurgulanarak 10/3/2017 tarihli talebinin reddine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Devam eden süreçte başvurucu 18/9/2019 tarihinde İdareye yeni bir dilekçe ile başvurmuştur. Bu dilekçede başvurucu 4/9/2016 tarihinde evlenmiş olduğunu, eşinin Gölcük Donanma Komutanlığında astsubay olarak görev yaptığını, 28/11/2018 tarihinde bir çocuklarının olduğunu ifade etmiştir. Konya'da bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesinde hemşire olarak görev yaptığını belirten başvurucu, aile birliği mazeretini vurgulayarak Kocaeli'nde uygun görülecek bir kadroya atanma talebinde bulunmuştur. Başvurucunun bu talebine İdare tarafından herhangi bir cevap verilmemiştir.
Başvurucu 18/9/2019 tarihli talebine İdarece cevap verilmeyerek ortaya çıkan zımnen ret işlemini dava konusu etmiştir. Dava dilekçesinde başvurucu, eşinin Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli olarak zorunlu tayine tabi olması sebebiyle aile birliği mazeretini öne sürerek tayin talebinde bulunamadığını, kendisinin nakil talebinin de karşılanmaması nedeniyle aile birliğinin sağlanamadığını ifade etmiştir. Aile birliğinin sağlanamaması nedeniyle maddi ve manevi başka zorlukların da ortaya çıktığını vurgulayan başvurucu dava konusu ettiği zımnen ret işleminin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
AYM tarafından yapılan inceleme neticesi (Başvuru Numarası: 2021/13346) sonucunda şu tespit ve sonuca ulaşılmıştır.
Sözleşmeli personel olarak kamu hizmetinde göreve devam eden başvurucu, 657 sayılı Kanun'un geçici 41. maddesinin yürürlüğe girmesi ile birlikte kadrolu memur olarak atanmıştır. Aile birliği mazereti nedeniyle yapmış olduğu ilk atama talebinin anılan maddede yer alan memur kadrolarına atananların beş yıl süreyle başka kamu kurum ve kuruluşlarına nakli yapılamayacağına yönelik düzenlemeden hareketle reddedilmesi sonucunda somut olay bağlamındaki ilk yargılama safahatı başlamıştır. İdare Mahkemesinin 29/12/2017 tarihli kararındaki dava konusu işlemin iptaline yönelik hukuksal yorumun aksine Daire bahse konu hükmün mazeret nedeniyle atama talebinde bulunanlar da dahil olmak üzere herkesi kapsadığı yönünde bir yorum yaparak davanın reddine karar vermiştir.
Başvurucunun bu yargılama safahatından sonra bireysel başvuru yoluna gelmediği, Dairenin davanın reddine ilişkin kararından sonra aile birliği mazereti nedeniyle nakil talebinde bulunabilmek için beş yıllık sürenin dolmasını beklemeyi tercih ettiği anlaşılmıştır.
Nitekim başvurucu beş yıllık sürenin dolmasından sonra İdareye yine aile birliği mazereti nedeniyle naklen atama talebini iletmiştir. Bu talebin zımnen reddi ile ortaya çıkan işlemin iptali talebiyle başvurucunun açtığı davanın reddine ilişkin kararda, anılan işlemin gerekçesinin İdare tarafından kurumlarına tahsis edilen naklen atama kadro sayısının yetersizliği olduğu belirtilmiştir. İdare Mahkemesi, belirlenen kadrolara atamaların İdare tarafından ilan edilecek takvime uygun olarak tercihler doğrultusunda kura ile yapılacağına yönelik mevzuattaki düzenlemeyi de hatırlatarak davanın reddine karar vermiştir.
Öncelikle başvurucunun eşinin TSK mensubu olduğunu ve hem Genel Yönetmelik'te hem de Sağlık Bakanlığı Yönetmeliği'nde aile birliği mazereti nedeniyle atama talepleri ile ilgili olarak diğer bazı meslek mensuplarıyla birlikte TSK mensupları için de hususi düzenlemeler yapılmış olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Buna göre eşi TSK mensubu olanların atamalarında yürürlüğe konulan norm kadro sayılarına ilişkin hükümlerin ve kura şartının aranmayacağının düzenlendiği görülmüştür. Yargısal makamların kararlarının gerekçelerinde ise bahse konu düzenlemeler göz önüne alınarak herhangi bir değerlendirmenin yapılmadığı anlaşılmıştır.
Anayasa'nın 20. ve41. maddesi birlikte gözetildiğinde aile, Türk toplumunun temeli olarak tanımlanmış; ailenin birey ve toplum hayatındaki önemine işaret edilmiş ve devlete, ailenin korunması için gerekli düzenlemeleri yapması ve teşkilat kurması konusunda ödevler yüklenmiştir. Devletin aile hayatına saygı hakkına dair pozitif yükümlülüğünün ailesel bağların devamlılığını sağlamak üzere tedbirler alınmasını, aile birlikteliğini sağlayacak şekilde çözümler üretmesini içerdiği söylenebilir. Anılan yükümlülüğün aile birliği mazereti nedeniyle atama taleplerinin değerlendirilmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır. Bu yapılırken aile bağlarını diğerlerine nazaran daha az şekilde etkileyecek yolların seçilmesi ve aile birliğinin mümkün olduğunca korunması konusunda devlete yüklenen yükümlülükler göz ardı edilmemelidir.
Netice itibarıyla somut olayda başvurucunun aile hayatına saygı hakkı bağlamındaki iddialarının, eşinin göreviyle ilgili beyanının ve mevzuatta yer alan somut olay özelindeki düzenlemelerin idari ve yargısal makamlar tarafından herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmadığı görülmüştür.
Belirtilen nedenler göz önüne alındığında idari ve yargısal makamların kararlarının başvurucunun aile birliği mazereti nedeniyle atama talebinin reddedilmesi bağlamında güdülen kamu yararı meşru amacı ile başvurucunun aile hayatına saygı hakkı arasında adil denge kurulmasına yönelik ilgili ve yeterli gerekçeye sahip olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla bireysel başvuruya konu olayda aile hayatına saygı hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin kamusal makamlarca yerine getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 1. İdare Mahkemesine (E.2019/921, K.2020/70) GÖNDERİLMESİNE,
Karar verilmiştir.
Sonuç olarak; bu karardan da anlaşılacağı üzere kamu idarelerinin öncelikle kamu hizmetlerinin yürütümü için kendilerine kanun ve ilgili mevzuatla verilen yükümlülükler kapsamında hareket edecekleri tabi olmakla beraber, takdir hakkının bulunduğu veya idari inisiyatife bırakılan konularda özellikle içinde bulunulan aile yılı da dikkate alındığında son derece önemli bu kurumun korunmasında daha hassas ve dikkatli hareket edilmesinde kamu yararının da tesis edileceğinden şüphe bulunmamaktadır.