Mevcut YÖK Sisteminde Her Şey Kariyer ve Liyakat İlkeleri Gözardı Edilerek Yürütülmektedir

Haber Giriş : 14 Eylül 2003 12:10, Son Güncelleme : 02 Haziran 2018 14:38
Mevcut YÖK Sisteminde Her Şey Kariyer ve Liyakat İlkeleri Gözardı Edilerek Yürütülmektedir

Mevcut YÖK Sisteminde Her Şey Kariyer ve Liyakat İlkeri Gözardı Edilerek Yürütülmektedir

Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi ve "Özlenen Üniversite- Yaşanan Üniversite" kitabının yazarı Prof. Dr. Coşkun Can Aktan yeni YÖK taslağı hakkındaki görüşlerini açıkladı. Milliyet gazetesinde yayımlanan hocamızın görüşleri şu şekilde:1- Profesörlük kadrosuna atama işlemleri pratikte tamamen "prosedürel"dir. Profesörlük kadro ilanı genellikle aynı üniversitede doçentlik kadrosunda bulunan kişi için verilmektedir. Kadro aslında "tahsisli"dir!. 2- Üniversitelerimizde performansa dayalı bir gelir sistemi mevcut olmadığından çok çalışanla az çalışan arasında hiçbir farklılık yoktur. 3- Profesörlükte ünvan kazanılması ve kadrolara atama işlemleri mutlaka "Akademik Performans Değerlendirme Sistemi" çerçevesinde yapılmalı. 4- Rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı gibi tüm idari görevlerde sürenin sınırlandırılmalıdır. 5- Araştırma görevlisi sınavları liyakat ve adalet ilkeleri çoğu zaman gözardı edilerek yapılmaktadır. 6- Yardımcı doçentlik kadrosu bölüm ve dekanlıkların isteği üzerine rektörlükler tarafından ilan edilmektedir. Kadro ilanları genel olarak önceden o kadroya atanması düşünülen kişi için yapılmaktadır. 7- Bugün üniversitelerimizin pek çoğunda lisans - üstü eğitim (yüksek lisans ve doktora) giriş sınavları maalesef liyakat ve hakkaniyet ilkeleri gözardı edilerek yürütülmektedir.


Bir araştırma görevlisiyle ilk çalışmaya başladığı üniversite arasında adeta bir "katolik nikahı" kıyılıyor. Üniversitelerimizde prosedürel terfi sistemi yürürlükte. 'Tekkeyi bekleyen çorbayı içer' deyimi üniversitelerimize yakışmasa da, bir gerçektir

Özlenen Üniversite - Yaşanan Üniversite kitabının yazarı 9 Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Coşkun Can Aktan, mevcut "profesörlük ve öğretim elamanı seçimi sistemi"ni eleştirerek, yeni bir sistemin nasıl olması gerektiğini anlattı. Prof. Aktan'ın görüşleri özetle şöyle: Bugün üniversitelerimizde bilinen, fakat çıkarlarımıza uygun olmadığı için değişmesini istemediğimiz bir yanlış "profesörlük" sistemi devam etmektedir. Profesörlük kadrosuna atama işlemleri pratikte tamamen "prosedürel"dir. Profesörlük kadro ilanı genellikle aynı üniversitede doçentlik kadrosunda bulunan kişi için verilmektedir. Kadro aslında "tahsisli"dir!.. Dışarıdan birinin kadroya atanması bütünüyle istisnadır.

Profesörlük kadrosu için oluşturulan jüri tamamen prosedürel bir işlemi tamamlamak üzere seçilir. Bunu jüri üyeleri de bilir.

Sistemde rekabet yok
Mevcut sistem hiçbir şekilde rekabete açık değildir. "Giriş - çıkış" serbestisi yoktur. Başka üniversitelerde çalışan ve akademik yeterlilik yönünden çok iyi konumda olan bir adaya "giriş" hakkı verilmez.

Kadro ilanı elbette gizli değildir, fakat şeffaf olduğunu söyleme imkanı yoktur. Üniversite dışındaki bir adayın, açılan profesörlük kadro ilanını görebilmesi için neredeyse tüm yüksek tirajlı gazeteleri her gün izlemesi gerekir!...

Atanan kişi aynı üniversitede sürekli çalışma hakkına sahip bulunmaktadır. Bir araştırma görevlisinin, ilk çalışmaya başladığı üniversitede prosedürel ve formaliteden ibaret olan kimi basamakları geçerek profesörlükten emekli oluncaya kadar geçirdiği süre ortalama yarım asıra denk düşmektedir!... Neredeyse ortalama yaşam beklentisine eş düzeyde yıllar aynı üniversitede geçirilmektedir. Bir araştırma görevlisiyle ilk çalışmaya başladığı üniversite arasında adeta bir "katolik nikahı" kıyılır!... Üniversitelerimizde prosedürel terfi sistemi yürürlüktedir!... "Tekkeyi bekleyen çorbayı içer" deyimi üniversitelerimize yakışmasa da, bir hakikattir...

Profesör, ömrünün önemli bir kısmını sistem gereği verimlilikten uzak olarak sürdürür. Adeta "salla başı al maaşı" denilen bir sistem mevcuttur. Üniversitelerimizde performansa dayalı bir gelir sistemi mevcut olmadığından çok çalışanla az çalışan arasında hiçbir farklılık yoktur.


Profesörler en fazla 10 yıl görevde kalmalı

Profesörlükte ünvan kazanılması ve kadrolara atama işlemleri mutlaka "Akademik Performans Değerlendirme Sistemi" çerçevesinde yapılmalı. Akademik yeterlilik yönünden daha iyi konumda olan kadroya atanmalıdır. Sistem merkezden Üniversitelerarası Kurul tarafından norm kadrolar tespit edilerek yönetilebileceği gibi, belirli kurallara bağlanmak kaydıyla üniversitelerin kendilerine de bırakılabilir. Profesörlük kadro ilanları, jürilerin teşekkülü ve kadroya atama işlemleri tamamen Üniversitelerarası Kurul tarafından yürütülebilir.

Profesörler görev yaptıkları, ya da atamalarının yapıldığı üniversitede en fazla 10 yıl görevde kalmalıdır. Akademik yeterlilik yönünden en başarılı olanlar kadroya atanmalıdır.

Profesörler için her üç yılda bir etkin performans değerlendirme sistemi uygulanmalıdır. Üç yıllık dönem içerisinde asgari performans kriterlerinin üzerinde performans gösteren profesörler için pozitif teşvikler (örneğin, bilimsel yayınlar dikkate alınarak prim ödemesi vs.) sağlanmalıdır. Düşük performans gösteren profesörler için de bazı negatif teşvikler (örneğin, maaştan belirli yüzde kesintiye gidilmesi vs.) belirlenmelidir.

Yüksek performans gösteren profesörlere sadece üç yıl için geçerli olmak üzere "araştırma profesörlüğü" ünvanı verilebilir. Araştırma profesörlerine, mutlaka özel bazı hak ve imtiyazlar (örneğin, sadece lisans - üstü düzeyde ders verme, yüksek maaş vs.) sağlanmalıdır.


Jüriler formalite gereği toplanır
Araştırma görevlisi sınavları da maalesef liyakat ve adalet ilkeleri çoğu zaman gözardı edilerek, her fakültenin kendisi tarafından oluşturulmuş jüriler aracılığıyla yapılmaktadır. Bilgi ve liyakat sahibi olmasa dahi arzu edilen kişi araştırma görevlisi olarak seçilmektedir.

Yardımcı doçentlik sınavlarında ise akıl almaz bir sistem işlemektedir. Yardımcı doçentlik kadrosu bölüm ve dekanlıkların isteği üzerine rektörlükler tarafından ilan edilmektedir. Kadro ilanları genel olarak önceden o kadroya atanması düşünülen kişi için yapılmaktadır. Dekanlıklar, formalite gereği atamayı onaylayacak jüriyi tayin etmektedir. Jüri üyelerinin birisinin başka bir üniversiteden olması şartı da kılıfına uydurularak, tanıdık bir öğretim üyesi jüri üyesi olarak davet edilmektedir. Tüm üniversitelerde geçerli olacak asgari nesnel kriterler mevcut olmalıdır. Yüksek lisans, doktora ve araştırma görevlisi sınavları, mutlaka merkezi seçme ve yerleştirme sınavları ile yapılmalıdır.


Görev süreleri sınırlandırılmalı
Yaklaşık 20 yıldır üniversitede görev yapan bir bilim insanı olarak akademik yozlaşmaların ortadan kaldırılması için, rektörlük, dekanlık, bölüm başkanlığı gibi tüm idari görevlerde sürenin sınırlandırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu, artık evrensel düzeyde kabul gören bir uygulamadır.

Üniversite idari kadrolarının seçiminde tüm öğretim elemanları oy kullanma hakkına sahip olmalıdır. Seçimle gelen yöneticiler, üç yıl geçmemek üzere görevde kalmalıdır. Yöneticiler en fazla iki dönem aynı görev ve makam için aday olma hakkına sahip olmalıdırlar.

Belirli bir fakültedeki öğretim elemanı sayısının aynı fakülteden rektörlük için aday olacak birisini seçmek için yeterli olduğu durumlarda, rektörün her defasında farklı bir üniversiteden seçilmesi gerekir.

Üniversitelerde kadrolaşmaların, öğretim üyeleri ve özellikle araştırma görevlileri üzerindeki baskıların ortadan kaldırılması için mutlaka yasal düzenlemeler yapılmalıdır.


Doktora eğitimi dejenere oldu
Türkiye'de üniversiteler, meritokratik yani liyakata dayalı yönetim ilkelerinden tamamen uzaklaşmıştır. Bilim dünyasına açılan ilk kapılar, yüksek lisans ve doktora giriş sınavları ile araştırma görevlisi sınavlarıdır. Bugün üniversitelerimizin pek çoğunda lisans - üstü eğitim (yüksek lisans ve doktora) giriş sınavları maalesef liyakat ve hakkaniyet ilkeleri gözardı edilerek yürütülmektedir. LES ve ÜDS gibi nesnel kriterler getirilmesi çok olumlu olmakla birlikte uygulamada bu sınavların dışında; başvurulan bilim dalında yapılan bilim ve mülakat sınavları ile hak etmeyen kişiler pekala yüksek lisans ve doktora eğitimine kabul edilmektedir. Özellikle, doktora eğitimi ülkemizde dejenere olmuştur. Keyfi düzmece jüriler oluşturularak doktora ünvanları dağıtılmaktadır.
Milliyet

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber