Adli Kulluk Sistemi

Rektör Yücel Aşkın'ın tutuklanması sonrasında yargıya yapılan saldırılara ne yazıkki yeterince tepki gösterilememiştir/gösterilememektedir. "Merkez medya" konumundaki ana gazetelerin tümü YÖK Başkanı Erdoğan Teziç'in açıklamalarını manşetten yayımlamaktadır. Böyle bir ortamda en çok konuşması gereken Hakim ve Savcılar Kurulu üyeleri ile yüksek yargı organları başkanları suspus halddedir. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Sayın Cumhurbaşkanımız bile "resepsiyona davet" adımıyla YÖK tarafında olduğunu belli etmiştir. Bu derece gerimlimli bir ortamda, sitemize ulaşan ve yargının iç sorunları hakkında ipuçları veren bir Cumhuriyet Savcımızın görüşlerini yayımlamayı uygun görüyoruz. Yazıya ulaşmak için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 25 Ekim 2005 08:39, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ADLİ KULLUK SİSTEMİ

Yargıyla ilgili problemler ve yargının konumu rektör YÜCEL AŞKIN' ın tutuklanmasıyla bir kez daha tartışılmaya başlandı. Bazıları bu tartışmayı yargı ile ilgili olarak ele alırken en hırçın muhalefet partisi olarak tanımlanabilecek YÖK ise tartışmayı hükümet üzerinden yürütmeye kararlı gibi görünüyor. Tartışmaya hangi taraftan bakarsak bakalım işin içinde yargı ve yargının problemleri var.

Rektör tutuklanmalı mıydı yoksa tutuklanmamalı mıydı veya rektörün polis tarafından cezaevine götürülüş biçimi doğrumuydu değimliydi? Bu tartışmalar yargının kendi içinde yapılması gereken bir tartışma. Esas konumuz yargının konumu ve bu bağlamdaki problemleri.

YÖK'ün yapmış olduğu rektörler komitesi toplantısı ve Van çıkarması yargıya açıkça bir müdahaledir ve bu müdahale nedeniyle bu aktörlerden bir hesap sorulması da mümkün gözükmemektedir. Çünkü ülkemiz tam bir dokunulmazlıklar cennetidir. Dokunulmazlık dendiğin de çoğumuzun aklına hemen yasama dokunulmazlığı gelmektedir. Ancak bu bir yanılsamadan ibarettir. Türkiye de her kamu kurumu kendi personelini yargıya teslim etmeme konusunda gerekli yasal imtiyazlara sahiptir. Hatta bunlar içinde en az korumadan yararlananların milletvekilleri olduğunu söylemek bir abartı olmayacaktır. Bu nedenle YÖK' ün bu eylemi hanelerine kazanç olarak yazılabilecektir. Burada asıl problem yargının kendisinde ve Adalet Bakanlığından kaynaklanmaktadır.

Her şeyden önce yargının kendisi ne olduğunun ve ne yaptığının farkında değildir. Ülkemizde hakim savcılarla ilgili en hayati kararları alma yetkisine sahip Hakim Ve Savcılar Yüksek Kurulu, garip bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Kurul, Ankara'daki herhangi bir noter şubesinden farksız bir onay kuruludur. Kendi bağımsız bir sekreteryası bile yoktur. Sadece bakanlıktan gelen yazıları onaylamakla yetkilidir. Adalet Bakanının bu kurulun üyesi olması ise, kurulun mevcut yapısı ve işleyişi göz önüne alındığında, ifade edilen çoğu görüşün aksine yerinde bir düzenlemedir. En azından bakanın siyasi sorumluluk taşıması nedeniyle yargının bazı temel ihtiyaçları karşılanmaktadır. Şu haliyle bakanın kurulda bulunmamasını savunmak, kurulun bağımsızlığından ziyade sorumsuzluğuna katkıda bulunmak olacaktır. Kurulun hakim kökenli üyeleri, yargıyla ilgili olan hiçbir konuya bugüne kadar yakın ilgi göstermemişlerdir. Kendi makamlarında, tayinlerde istediği yerlere gitmek için tavassuta gelen hakim ve savcıları kabul etmişler ve onların iki büklüm olmasının keyfini çıkarmışlardır. Ülkede yargı ile ilgili temel kanunların yapılması sırasında suspus olmayı yeğlemişlerdir. Ancak temel yasalardan sonra ideolojik sayılabilecek ve üzerlerine vazife olmayan birkaç açıklama yapmaktadırlar. Yargıya yönelik olarak yapılan hiçbir saldırıya cevap verme lüzumu dahi duymamışlardır.

Yargıda önemli bir işlevi yerine getiren yüksek mahkemelerin durumu da hakim ve savcılar yüksek kurulundan farklı değildir. Onlar da yargının konumu ve problemleriyle ilgilenmek yerine kendi içlerine kapanmışlardır. Yargıtay başkanının yargı adına yaptıkları, bildik, ideolojik ve polemik doğuran adli yıl açılış konuşmalarından öte geçmemektedir. Yüksek mahkeme, hakim ve savcıların tayin ve terfi işlemleri için kulis yaptığı bir mekan haline gelmiştir. Üyeler, yargıyla ilgili olarak hakim ve savcılara not takdir etmenin keyfini sürmektedirler. Yargıtay'ın resmi web sitesinde yargıyla ilgili olarak ufuk açıcı bir şey bulunmadığı gibi, Yargıtay'ın kararları bile sitede yayınlanmamaktadır. Mahkemenin kararları hukukçulara açık hale getirilmeyerek bir kısım mahkeme üyelerince kitap adı altında bastırılıp taşradaki hakim ve savcılara sattırılmaktadır. Web sayfası yalnızca dijital fotoğraf makinesini yeni keşfetmiş bulunan başkanın fotoğraflarını sergileme yeri haline gelmiştir.

Adalet Bakanlığının yargıya bakışı da yargının kendisine karşı takındığı umarsızlık gibidir. Gerçi bunlar arasında bir kıyaslama yapıldığında bakanlığın olumlu katkısının diğerlerinden fazla olduğu da bir gerçektir. Bakanlığın arzusu, memurlaştırılmış hakimlerdir ve bu arzu da gerçekleşmiştir. Her tayin kararnamesinden önce tavassut yapılmaması yönünde genelgeler yayınlanmasına rağmen, hakim ve savcıların tayin dilekçelerini dahi okumayarak ve sanki bir hakim savcıyı istediği birkaç yerden birine tayin etmek zormuş gibi bir tavır takınarak hakim savcıların kararname zamanı kurul veya Yargıtay'da derdini anlatmak için kuyruğa girmelerine sebep olmaktadır. Bakanlığın hakim ve savcıları adam yerine koymaması hakim ve savcılara gönderdiği ve ?bazı yer hakim ve savcılarının? şeklinde başlayan ve karşıdakini adli bir kul gibi gören genelgelerden açıkça görülmektedir. Bakanlık, Hakim ve savcıların konuşmasına getirdiği yasaklarla kendilerini savunmaları veya kamuoyunu bilgilendirmelerini dahi suç haline getirmiştir. Örneğin meydana gelen bir adli olayla ilgili olarak emniyet müdüründen valiye herkes istediğini konuşur ancak bir başsavcı yüzeysel bir iki söz söylese hakkında hemen bir soruşturma açılır. Emniyet genel müdürlüğü haftalık olarak, adli olaylarda dahil olmak üzere, bir çok konuda bilgilendirme toplantısı yaparken Adalet Bakanlığı'ndan hiçbir ses çıkmamaktadır. Hakim ve savcılık mesleğiyle ilgili temel yasaların tasarılarını hazırlarken de sadece kendi konumunu güçlendirmekten başka da bir amaç gütmez. Yargının durumu kısaca budur.

Şimdi hepimiz YÜCEL AŞKIN olayında özerk YÖK'ün bağımsız (!) yargıya müdahalesini izliyoruz. Ve şu bir gereklilik olarak kendi hissettiyor ki, evet yargıya müdahale edilmelidir. Ama şunu veya bunu tutuklaması veya serbest bırakması için değil. Hepimize lazım olan adaletin gerçekleşmesi için yargıya yapısal olarak müdahale edilmelidir. Böyle bir müdahale olmadığında ne zaman ona ihtiyacımız olduğunda onu bulamayacağız.yargının ve tabii adaletin hakim savcıların şahsi gayretlerine bırakılmayacak kadar değerli olduğunu da unutmayalım.

Son bir not: En kısa zamanda Van'daki Vangölü canavarının heykelinin yanı başına bir YÖK anıtı dikilmelidir.

"Haber Gönder" yoluyla yazan: Yusuf Murat

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber