Erdoğan: Kuvvetler ayrılığı prensibini en güçlü savunan partinin lideriyim

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 21 Aralık 2012 18:38, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin, kuvvetler ayrılığını en güçlü şekilde savunan ülke olduğunu belirterek, ''Çünkü bunun bedelini ağır ödedik, geçmişte ödedik. Düşünün Türkiye'de 330'a yakın bir oya sahip iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalmış bir partiyiz. Onun için diyoruz ki, erkler yetki ihlaline gitmesin, yasama da gitmesin, yürütme de gitmesin, yargı da gitmesin'' dedi.

Başbakan Erdoğan, canlı yayınlanan NTV-Star ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Erdoğan, ''Kuvvetler ayrılığına gerçekten karşı mısınız-'' sorusu üzerine, bunu, Konya'da iş adamlarıyla yaptığı sohbet toplantısında ifade ettiğini belirterek, ''Bir defa Türkiye'de kuvvetler ayrılığı prensibini en güçlü savunan partinin lideriyim. Bu konuyu bir defa altını çizerek güçlü bir şekilde ifade edeyim. Kimse bunu eğip büküp sağa sola çekmesin'' ifadesini kullandı.

O toplantıda içerikle olan yaşadıkları sıkıntıları dile getirdiklerini belirten Erdoğan, ''Bu süreç içinde sorumluluk altında olan biziz, mesuliyeti olan biziz ama sırtında küfe olmayanlar veya boş küfeyle dolaşanlar rahat konuşuyorlar'' dedi.

Bir Başbakan olarak milleti ve ülkesi adına konuştuğunu ve bu sorumlulukla da milletinin bazı gerçekleri bilmesini istediğini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:

''Kuvvetler ayrılığı dediğimiz yasama, yürütme, yargının, Anayasa ve yasalarda belirlenmiş bir hareket alanı vardır. Bu belirlenmiş hareket alanı içerisinde bunlar hareket etmek durumundadır. Dolayısıyla yasama, yürütmenin alanına giremez, yürütme yasamanın alanına giremez, yürütme yargının yerinde olamaz, yargı, yürütmenin veya yasamanın yerinde olamaz. Hepsinin alanı bellidir. Fakat bizim ülkemizde öyle zamanlar yaşadık ki, baktık ki yargı bazen yasamanın da yürütmenin de alanına müdahale etti. Bunların en açık uygulaması yerindelik konusunda kendisini çok açık ve net ortaya koymuştur. Mesela bir 367 olayı yaşadık ki, Cumhurbaşkanı ile ilgili konuda, baktık yargı, Meclis'e, yasama organına müdahil oldu. 411 olayı yaşadık ki, tarihi bir olaydır, bir Anayasa'yı, özellikle Anayasa maddesini değiştirmeye yönelik bir olaydır. Kalktı, Anayasa Mahkemesi, yargı buna müdahil oldu. Burada yargı ne yapabilir- Bu hukuka uygun mudur, değil midir, ancak buna bakabilir. Bunun dışında herhangi bir yerindelik değerlendirmesini yapamaz. Yani kendisini yasama organı yerine koyamaz. Ama burada kalkmışlardır, yasama organı yerine koymuşlardır. Bir başka konuyu yürütmede yaşadık. Yürütme organı olarak, hükümet olarak, diyelim ki bir adım atıyoruz. Diyelim ki, Galataport'un satışı. Galataport'un satışını yapıyoruz ama yargı bunu engelliyor. Burada yargının yapacağı nedir- 'Siz bu satışı bu şartlarda yapamazsınız-' Nedir eksik, bunu söylersin. Ben o eksiği gidermek suretiyle gene bu özelleştirmeyi yaparım. Ama sen bana 'yapamazsın' diyemezsin. Çünkü yapmamı engelleyen bir yasa maddesi yoktur. Aynı şekilde Haydarpaşaport, İETT Garajı, İzmir Limanı satışıyla ilgili konu ki, Danıştay bu konuda iki ayda karar vermesi gerekirken, 2 ayda değil 2 yılı aşkın süre içinde karar vermiş ve orayı alan firma satıştan çekilmiştir. Adam bakıyor ki, yatırımımı buna göre yapıyorum. Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyada hem prestij kaybediyoruz hem de ülke olarak böyle bir imkanı kaybediyoruz. Böyle bir rakamın Hazine'ye kaybettirdiğini düşündüğümüz zaman burada kaybeden millettir. Neden- Yargının bu şekildeki, yasanın dışına çıkarak attığı adımlar sebebiyle. Yani yerindelik kararına müdahale sebebiyle. Bizim burada karşı olduğumuz konu budur. Asla ve kata yasama, yürütme ve yargının buradaki yetki ihlaline karşı oluşumuzdur, bunun dışında herhangi bir şey değildir. Kuvvetler ayrılığını en güçlü şekilde savunan ülkeyiz, çünkü bunun bedelini ağır ödedik, geçmişte ödedik. Düşünün Türkiye'de 330'a yakın bir oya sahip iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalmış bir partiyiz. Onun için diyoruz ki, biz burada, erkler yetki ihlaline gitmesin, yasama da gitmesin, yürütme de gitmesin, yargı da gitmesin.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Gündem birilerinin elinde kalırsa, o zaman siz başbakan olarak onun peşine takılırsınız. Ben peşine takılmamalıyım. Bir şeyi yaparken, bunun enine boyuna tartışmasını yapmışsam, en yakın çevremdeki bazı arkadaşlarımla bunun görüşmesini yapmışsam, onlar bile bunun zamanlamasını bilmeyebilir, bir zamanı gelir ki onu gündeme oturturum, oturtmam lazım. Bu kabiliyeti sergileyemezsem o zaman böyle bir neticeyi de elde edemezsiniz'' dedi.

Başbakan Erdoğan, canlı yayınlanan NTV-Star ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

''Kuvvetler ayrılığı açıklamanızın ardından adeta kıyamet koptu'' denilmesi üzerine Erdoğan, ''Kıyamet moda oldu bu ara zaten. Şirince'de de kıyamet kopuyor, nasıl bir kıyametse'' diye espri yaptı.

''Siz 'Başbakan, yargı hükümetin beklentilerine uygun hareket etmeli demek istiyor' diyenlere ne yanıt verirsiniz- Biraz daha netleştirir misiniz-'' sorusu üzerine Erdoğan, yargının, yürütmenin yasalara aykırı aldığı kararları denetleme yetkisi bulunduğunu ifade ederek, yargının denetleme hakkını kullanacağını, buna karşı söyleyecekleri bir şey bulunmadığını kaydetti.

Bir bakanın, bir şube müdürünün bir yerden bir yere tayinini yaptığını, yargının bu tayini durdurduğunu, tekrar alınan kararların tekrar durdurulduğunu anlatan Erdoğan, ''11 kez, 12 kez bir şube müdürünü bir bakan atayamazsa, bu kişi orada 11, 12, 13, 14 yıl aynı yerde kalabiliyorsa burada ne ararsınız- Demek ki, bunların içeride dayıları var, bir şeyler var ki, onları orada tutuyor. Veyahut orada bir hukuk oluşturuyor ve birileri koruyor. Böyle asla idare güç kazanamaz. Bir mekanizmayı başarılı bir şekilde yürütecekseniz, işletecekseniz, burada verimliliği esas almak zorundasınız'' diye konuştu.

''Bu manada yargıyı zaman zaman ayak bağı gibi mi görüyorsunuz-'' sorusunu Erdoğan, ''Bu sadece yargı için değil. Konya'daki konuşmaya bürokratik oligarşiden geldim. Bu sadece yargı ile alakalı değil. Kent hastaneleri projemiz var. Bunu 5 yıldır hayata geçiremiyorum'' şeklinde yanıtladı.

Kent hastaneleri hakkında bilgi veren Erdoğan, bu konu ile ilgili yeni bir yasal düzenleme yapacaklarını bildirdi.

Bunun maliyetleri artırdığını, önemli projeleri hayata geçirmekte zorlandıklarını, yatırımcıların tedirgin olduğunu, kredi kuruluşlarının kredi vermediğini kaydeden Erdoğan, böylece Türkiye'nin güvenli bir liman olmaktan çıktığını söyledi.

Başbakan Erdoğan, ''Demokrasilerde yasama, yürütme ve yargının birbirini denetlemesi, birbirinden ayrı olması gerekmiyor mu-'' sorusuna, ''Birbirini denetlemesi demeyelim de yasalar içerisinde belirlenen yetki alanları içinde hareket etmesi diyelim. Ben o yetki alanında hareket etmesine özellikle davet ediyorum ve bizim bu kuvvetlerin de ortak hizmet etmesi gereken yerin bir millet, iki bu ülke olması gerekir diyorum. Bizim ortak paydamızın bu olması lazım. Ortak payda millet, ülke, devlettir. Bu her zaman olmuyor, zaman zaman oluyor, bu zaman zaman olması da bize çok şeyler kaybettiriyor. Biz muasır medeniyet seviyesi üzerine çıkacaksak, bu yarışı çok hızlı götürmemiz lazım'' yanıtını verdi.

-''Gündem oluşturacak başlıkların ortaya konması gerekir''-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı açıklamalarının günlerce tartışıldığı, söylediklerinin anlaşıldığı şekilde olmadığının ortaya çıktığı hatırlatılarak, bunu bilinçli yapıp yapmadığının sorulması üzerine, bu tartışmaların olmaması durumunda başbakan olamayacağını söyledi.

Gündem oluşturacak başlıkların ortaya konması gerektiğini ifade eden Erdoğan, ''Gündem birilerinin elinde kalırsa, o zaman siz başbakan olarak onun peşine takılırsınız. Ben peşine takılmamalıyım. Bir şeyi yaparken, bunun enine boyuna tartışmasını yapmışsam, en yakın çevremdeki bazı arkadaşlarımla bunun görüşmesini yapmışsam, onlar bile bunun zamanlamasını bilmeyebilir, bir zamanı gelir ki onu gündeme oturturum, oturtmam lazım. Bu kabiliyeti sergileyemezsem o zaman böyle bir neticeyi de elde edemezsiniz'' diye konuştu.

Erdoğan, yasama-yürütme-yargı noktasındaki hassasiyetlerinin belli olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:

''26 yasalık Anayasa paketini düzenlerken biz yargıyla görüşerek, onlarla müzakere ederek adımını attık ve bu noktaya getirdik. Anayasa Mahkemesi'nin yeni yapılanması, Yargıtay'da dairelerin artırılması bununla oldu, kendileriyle görüşerek, Danıştay aynı şekilde. Dosyalar öyle birikmişti ki 2-3 sene dosyaların incelenmesine sıra gelmiyordu. Şimdi tam aksine bu hızlandı. Şu anda cezaevlerine giriş sayısı, yani tutuklama sayısı artmaya başladı. Çünkü dosyaların çabuk incelenmesi bakımından. Biz geciken adaletten şikayet ediyorduk, şimdi bu hızlandı. Şimdi bir normalleşme süreci olacak ama ne zaman olacak- Bu dosyalar bittikten sonra olacak.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor mu, böyle bir şey mi var- Tam aksine daha da güçleniyor'' dedi.

Başbakan Erdoğan, canlı yayınlanan NTV-Star ortak yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başkanlık sistemi tartışmalarına ilişkin soruya karşılık Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''Başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ortadan kalkıyor mu, böyle bir şey mi var- Tam aksine daha da güçleniyor. Başkanlık sisteminde bir defa, Amerika'daki sisteme baktığımız zaman görüyorsunuz, orada ikili sistem var. İnceleme orada daha güçlü. Bir kongre, senato ve temsilciler meclisi olarak çok farklı bir noktada. Dolayısıyla birinden geçen diğer tarafta takılabiliyor. Siz bir başkan olarak bir helikopter satışını bile yapamıyorsunuz. Bakan, büyükelçi atayamıyorsunuz, kongreden geçmesi lazım. Ama bizim öyle bir sorunumuz yok. Şu anda atayabiliyoruz.''

''Meclise sunulan tasarıda bazı farklılıklar var. Başkanlık kararnameleri çıkarma yetkisi ve özellikle meclisi fesih yetkisi olması başkanın, kuvvetler ayrılığı ilkesine tamamen aykırı'' denilmesi üzerine Erdoğan, bunun Anayasa ile ilgili bir konu olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Millet size böyle bir yetki veriyorsa, diyelim ki referanduma gidiyorsunuz. Millet diyor ki 'ben başkana bu yetkiyi veririm'. Atatürk'ün döneminde işi nereye bağlamıştı- Getirip bağladığı yer, 'Nihai karar merci TBMM'dir' demişti. O zaman Gazi, kuvvetler ayrılığından değil, kuvvetler birliğinden bahsediyordu. Burası çok manidardır. Kuvvetler birliğinde getiriyordu TBMM adına Cumhurbaşkanı'na yetkiyi veriyordu. Cumhurbaşkanını yetkilerle donatıyordu. O günün savaş şartları, şu bu filan belki bunu bu şekilde... Ama ölene kadar bu, bu şekilde devam etti ve bunu İnönü de kullandı.''

Türkiye'nin başbakanı olarak Amerika'nın başkanından daha güçlü olduğu ifade edilerek, neden başkanlık sistemi istediği sorulan Erdoğan, hedefinin parlamentonun gücünü daha da artırmak olduğunu, referanduma açık yapıyı güçlendirmeleri gerektiğini kaydetti.

Erdoğan, hükümetleri döneminde iki referandum yaptıklarını anımsatarak, ''Bunun daha da fazla olması lazım. Zamanı geldiğinde rahatlıkla halka gidebilmelisiniz, halkımız da buna alışmalı. Zaman zaman ne deniyor, 'halka sormuyorsunuz'. Yüzde 58 ile çıkmış olana bile muhalefetin saygı duymadığını görüyoruz. Parlamentodan cumhurbaşkanı çıkmasını engelleyenler, şimdi de diyorlar ki 'Meclis seçsin'. Ana muhalefet partisi şimdi onu savunuyor. Meclis seçerken bunu kabul etmediniz, 367'ye itiraz ettiniz, 367'de oldu, buna rağmen şimdi de diyorsunuz ki ''Millet değil, tekrar Meclise dönelim'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kuvvetler ayrılığı ile ilgili açıklamasına ilişkin soru üzerine, ''Farklı bir şey söylemedim ben'' dedi.

-''Şehit anasını ağlatamam''-

Başbakan Erdoğan, terörle mücadele konusundaki çalışmalara ilişkin soruya karşılık, herkesin yerli yerinde bazı kanaatleri sergilerken, hükümetiyle, medyasıyla eğip bükmeden konuşması gerektiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Ülkemizde öyle hassas konular var ki, bu konular içerisinde bizim bir dayanışmamızın olması lazım. Terörle mücadelede bir ittifak sağlayamıyorsak bu bizim için çok büyük bir açıktır. Onun için biz bir başlık attık, 'Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi' dedik. Başlık ortada. Bu başlığın eleştiri alacak yanı nedir, bunu merak ediyorum. İçeriği ile ilgili biz çok destek arayışına girdik. Medya, akademisyenler, siyasilerle görüştük, muhalif olan partilerle bu konuda görüşme yollarını aradık. Belli bir noktaya geldik. Bu konuyla ilgili çalışmamızda tabii şunu çok açık ve net söylüyorum, bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilemez. Her zaman söylediğim bir şey var, burada bir kan varsa bunu kanla temizleyemezsiniz, pisliği pislikle temizleyemezsiniz, daha pis olur. Bu adımı iyi atmamız lazım.''

Diyarbakır Cezaevi ile ilgili kanaatlerini daha önceden açıkladığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:

''Bunları ben lanetle kınamışımdır. Çünkü o işin içinden geldik. O işkenceleri ben de gördüm. Hiçbir zaman çıkıp da meydanlarda bunları söylemedim. Partimiz kapatılmayla karşı karşıya kaldığı zaman biz tabanımızı meydanlara dökmedik. Dikkat edilirse bazı partilerin bu tür şeylerde ilk işleri hemen meydanlara dökmek, cam çerçeve indirmek, bazı yerlerde molotoflarla, bombalarla, şunu yapmak, bunu yapmak... Bunlar çıkış yolu değil. Demokrasiyi benimsemişseniz ve parlamentonun da içine girmişseniz bütün şeylerinizi burada aramanız lazım. Onun için dikkat edilirse ben bir yolculukta ifadeyi şöyle kullandım, 'Biz teröristlerle mücadeleye devam ederiz ama parlamentonun içindeki uzantılarıyla müzakere ederiz' dedim. Bunu da bir şeylere rağmen söyledim. Bu konuyla ilgili daha önce Oslo'ydu, İmralı'ydı, bu konuda da devletin eli ayağı var. Hükümet bu enstrümanları yerli yerinde kullanır. Bu sadece Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bir şey değil. Dünya bu işi böyle uygulamış. Biz bunları çok kullandık ve ben bu ülkelere ilgili bakan arkadaşlarımı gönderdim, oralara gidip ilgili bakanlarla görüşmeler yaptılar. O ülkelerin başbakanlarıyla bu konuları uluslararası toplantılarda bir araya geldiğimizde konuştum ve bu uygulamaları yaptım. Derdimiz, terörle mücadelede ülkemizi refaha, huzura nasıl ulaştırırız. Parlamentonun içindeki uzantının elinde bir yetki yoksa, hakikaten burada temsil kabiliyeti yoksa, bir irade kullanamıyorsa, gidip de teröristle de kucaklaşıyorsa, sarmaş dolaş olup öpüşüyorsa, ben onunla görüşemem. Çünkü ben şehidimin anasını ağlatamam, onları sıkıntıya sokamam. Bir kişiye şirin görüneceğim diye kalkıp böyle bir tarihi yanlışın içine giremem.''

''(Diyarbakır Cezaevi'ndeki filancaya işkence edildi, bana da böyle işkence yapılsa ben de dağa çıkarım)... Hayır, bizim yolumuz bu değil'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

''Biz bir yol seçtik kendimize. Dağdaki, dağdan kaçanı öldürüyor, infaz ediyor. Şunu da açık söyleyeyim, bizim değerlerimizin içinde bu yok. Öyle bir anlayış yok. Bizim değerlerimizin içinde yol hiçbir zaman bu değildir. Bizim yolumuz nedir- Biz kalkıp anlatacağız, ikna yollarını seçeceğiz. Bunları merkeze, doğru yola çekebiliyorsak ne mutlu bize.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması törenine davet edilmemesine ilişkin, ''Bu davet tamamen bizim dışımızdadır. TÜBİTAK'ın davet listesidir. TÜBİTAK sayın Cumhurbaşkanımızla görüşüp bunun kararını vermiş olsaydı, çok daha isabetli olurdu. Cumhurbaşkanımız gelir ya da gelmezdi, onun tasarrufudur. Ama bunu da medya bilmiyor, zannediyor ki bizim tarafımızdan böyle bir şey yapılmış. Bunun faturasını bize kesmeye çalışıyorlar. Organizasyon tamamen TÜBİTAK'a aittir'' dedi.

ODTÜ'de ''Göktürk-2'' uydusunun fırlatılması dolayısıyla düzenlenen tören sırasında yaşanan olaylarla ilgili soru üzerine Erdoğan, bu üniversitenin yönetimini anlamadığını belirterek, ''Bu üniversitenin yönetimi samimi değil, bu kadar açık konuşuyorum'' dedi.

Erdoğan, 6 ayda bir Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısını ODTÜ'nün içindeki TÜBİTAK merkezinde yaptıklarını hatırlatarak, bu toplantıya bakanlar, rektörler, TÜBİTAK üyeleri, askeri temsilciler, 100'ün üzerinde üst düzey yetkilinin katıldığını ve burada ülkenin bilimsel, teknolojik alanda dünü ve bugününü konuştuklarını, kararlar aldıklarını anlattı.

Bu toplantıların birinde de böyle bir öğrenci grubunun, toplantı yapılan mahalli taşlamaya başladığını ifade eden Erdoğan, ''Allah aşkına soruyorum size, bir üniversite genci veya gençleri böyle bir toplantının yapıldığı yeri protesto adı altında taşlayabilir mi- Bağırıyorsun, çağırıyorsun ve tabii bunun üzerine oraya polisler geldi. Polisler geldikten sonra hepsini çembere alıp, öteledi'' diye konuştu.

Erdoğan, bu olayın ise bunun çok çok ötesinde olduğunu ifade ederek, polisin oraya durup dururken gelmediğini söyledi.

Kampüsün içinde kısmi bir güvenlik tertibatı bulunduğunu, daha sonra burada 300-400 kişilik grup tarafından böyle çok ciddi bir olay olunca, sırtında çantalar, çantaların içinde molotoflar vesairelerle araba lastiklerinin yakılmasına varıncaya kadar eylem başlayınca takviye istenildiğini ve grubun çembere alındığını anlatan Erdoğan, bunun ''sözlü protesto'' olmadığını vurguladı.

-''Girmezsen girme''-

Başbakan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Ben şuna üzülüyorum. Siz nasıl bir üniversite yönetimisiniz ki, kalkıyorsunuz orada o gün, Türkiye Göktürk-2'yi fırlatacak, gururlanmamız lazım. Siz ne biçim öğretim üyesisiniz, sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler bunlarsa bizim ülkemiz batmış, bitmiş. Bu öğrencilerin gururlanması, 'seyredelim' demesi lazım. Yani 'Şuralara dev ekranlar koyun da izleyelim' demeleri gerekirken, orada gelip lastik yakıyorlar. Bunu yapan kim-

Bu ülkenin evlatları, genç mühendisleri, böyle bir tasarım yapmışlar, böyle projeyi hazırlamışlar, bunu uzaya fırlatıyorsunuz, gururlanmamız lazım, hep beraber, aşkla kendi uydusunu artık uzaya fırlatıyor diye bu heyecanı duyması lazımken, bunlarda böyle bir heyecan yok. Ne rektöründe var, ne diğer akademisyenlerinde var. Ondan sonra utanmadan, sıkılmadan kalkıp söyledikleri şey; 'polisin, güvenliğin olmadığı bir üniversite istiyoruz'. Neymiş- Derslere girmiyormuş. Girmezsen girme, bu tür öğretim üyeleri olsa ne olur olmasa ne olur. Bunların elinde ancak bunlar olur.''

Eylem yapanların bir kısmının ODTÜ öğrencisi olduğunu, bir kısmının dışarıdan geldiğini, bir kısmının öğrencilikle alakası olmadığını, bir kısmının Hacettepe'den, bir kısmının farklı yerlerden geldiğini, bir kısmının farklı terör örgütünün mensupları olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bunların hepsinin sicilleri çıktı. Medya bakıyorsunuz bunları araştırmadan, tetkik etmeden sahipleniyor. Onları sahipleniyorsun da ülkenin Başbakanı, Meclis Başkanı, Genelkurmay Başkanı, rektörü hepsi oraya gidiyor. Sonra yine saldırı polise. Her olay polise fatura ediliyor. Polisin görevi ne- Orada güvenliği sağlamak. Orada lastikler yakılmamış olsa, molotoflar atılmamış olsa polis oraya neden girsin- Polis herhalde Meclis Başkanı, Başbakan, bakanların oraya geliş gidişi için güvenlik tedbiri alacak, burası uzay merkezi.''

-Gül'e davet gitmemesi-

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması törenine davet edilmemesine ilişkin olarak da şunları söyledi:

''Keşke TÜBİTAK böyle bir şeyi geçmemiş olsaydı. Bu davet tamamen bizim dışımızdadır. TÜBİTAK'ın davet listesidir, her şey onundur. TÜBİTAK sayın Cumhurbaşkanımızla bu konuyu görüşüp bunun kararını vermiş olsaydı, çok daha isabetli olurdu. Cumhurbaşkanımız gelir ya da gelmezdi, onun tasarrufudur. Ama bunu da medya bilmiyor, zannediyor ki bizim tarafımızdan böyle bir şey yapılmış. Bunun faturasını bize kesmeye çalışıyorlar. Organizasyon tamamen TÜBİTAK'a aittir ve onun merkezinde, ev sahipliğinde yapılmıştır. Bunun da özellikle bilinmesini isterim.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber