Gelir İdaresi Başkanlığı: Vekil CEO ile nereye kadar?
Eyüp Can / Referans
Sıradan bir devlet dairesi olarak gördüğümüz Gelir İdaresi Başkanlığı ve bir bürokrat muamelesi çektiğimiz Osman Arıoğlu'nun, dünya ölçeğinde global şirketlerin bile üzerinde bir büyüklüğe hükmettiğini görmekte fayda var.
Türkiye'de en çok gelire sahip kurum hangisidir sizce?
Hatta soruyu daha kişiselleştireyim.
Türkiye'de en çok gelire sahip kurumun CEO'su kim?
Hemen Koç, Sabancı, Doğan, Turkcell gibi Türkiye'nin önde gelen kurumları ve
onların başarılı yöneticileri geliyor gözünüzün önüne değil mi?
Bir süreliğine gelmesin çünkü Türkiye'nin en çok gelire sahip kurumu, bir şirket
mantığına sahip olmadığı ve algılaması farklı olduğu için pek gündemimize gelmeyen
Gelir İdaresi Başkanlığı.
"Nasıl yani?" demeyin ve lütfen rakamlara bakın.
Gelir İdaresi Başkanlığı'nın 2004 yılı toplam geliri tam 90 katrilyon. Yani
Koç-Sabancı gibi kurumların 4-5 katı. Ve kurumun başkanı yani CEO'su Osman Arıoğlu.
Biliyorum bir çoğumuzun kafasında hala "tahsilatçı"dan öteye geçememiş
Gelir İdaresi Başkanlığı'ndan özel şirket terminolojisi ile bahsetmem yadırgatıcı.
Fakat gelin kısa bir süreliğine de olsa deneyelim.
Böylece sıradan bir devlet dairesi olarak gördüğümüz Gelir İdaresi Başkanlığı
ve bir bürokrat muamelesi çektiğimiz Osman Arıoğlu'nun aslında bırakın Türkiye'yi,
dünya ölçeğinde global şirketlerin bile üzerinde bir büyüklüğe hükmettiğini
görebileceğiz.
Peki bunun ne faydası olacak?
Üç gündür tartıştığımız vergi indirimlerine bir de bu perspektiften bakacağız.
Osmanlı İmparatorluğunda haraç dairesi, Cumhuriyet'in ilk yıllarında ise varidat
umum müdürlüğü olarak nitelenen Gelirler İdaresi Başkanlığı bugünküne yakın
ilk formunu 1946'da gelirler genel müdürlüğü adıyla almış.
Özetle amacı devletin gelir bütçesini gerekçesi ile hazırlamak ve her türlü
tatbikatı yapmak. Fakat tatbik etmek sadece lafta, merkeziyetçi devlet yapısının
getirdiği zorluklarla gelir idaresi çok başlı bir bürokrasiye dönüştüğü için
son tahlilde Türkiye dünyanın en verimsiz gelir idarelerinden birine sahip.
Mükellef odaklı hizmet veren modern ve etkin bir sistem yerine operasyonel uygulamalarla
arapsaçına çevrilmiş, tam anlamıyla siyasetin gölgesinden çıkamamış bir gelir
idaremiz var.
En son 6 ay önce IMF'nin de bastırmasıyla yapı revize edildi. Fakat istenen
sonuç yine alınamadı. Vergi gibi çok kompleks ve dünyanın üzerine titrediği
bir konu, vergi politikası üretecek mekanizmalar ve ulusal bilgi altyapısı kurulmadan,
hesap uzmanları ve bürokrasi kavgasına sıkıştırıldı.
Ne iki yıl önce Fatih Özçelik tarafından TÜSİAD ve Vergi Konseyi adına hazırlanan
çok kapsamlı Türk Gelir İdaresinin Yeniden Yapılandırılması raporu tam olarak
dikkate alındı ne de vergi uzmanlarının pratik eleştirileri.
Sonuçta hükümet vergi gibi en hayati konuda köklü bir reform yapmak yerine IMF
baskısıyla hazırlandığı her halinden belli olan bürokratik makyaja dayalı bir
taslak hazırladı. Etkin ve şeffaf işleyecek bir model kurup testten geçirmek
yerine pusulası kırık, alabildiğine pasif bir uygulamaya gidildi.
Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin en çok hasılat yapan kurumuna bir iş modeli
ve yönetici seçilecek ama ortada ne bir konsensüs ne de bu işe zemin sağlayacak
veri tabanı var!
Osman Arıoğlu deneyimli bir bürokrat fakat Gelirler İdaresi Başkanlığı'nı hala
vekaletle yürütüyor. Yani asil bir başkan bile atanabilmiş değil!
Neden?
Saçma sapan ideolojik gerekçeler ve bürokratik hesaplaşma 90 katrilyon gibi
bir rakamla Türkiye'nin en çok hasılat yapan kurumunun başkanının yani CEO'sunu
resmen göreve gelmekten alıkoyuyor da ondan!
Şöyle bir hayal edin KOÇ, Sabancı gibi bir kurum 2 yıl vekil CEO ile yönetiliyor!
Olamaz değil mi? Özel sektörde olmaz ama devlette olur.
Bu yüzden de Gelir İdaresi Başkanlığı'nın kamuoyunda bırakın Koç Sabancı'yı
orta ölçekli bir şirket kadar bile kıymeti harbiyesi olmaz.
Hükümetin kurumlar ve gelir vergisini indiren en cesur kararı bile ekonomi yazarlarını
ikiye böldü. Güngör Uras indirimi tamamen zenginlere yarayacak bir uygulama
olarak yerden yere vururken, Yaman Törüner 2006'yı harika yıl yapacak sihirli
değnek olarak görmüş.
İşin ilginç tarafı yergi ve övgüde kantarın topuzunu kaçırmış olmak dışında
her ikisi de haklı argümanlara sahip.
Ve maalesef Gelir İdaresi Başkanlığı ve vergi sistemimiz kapsamlı bir biçimde
ele alınmadığı müddetçe ekonomi yazarları arasında keskin bölünme sona ermeyecek.