'Türk'e her şey yapılır da şantaj yapılamaz'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Rusya'nın Türkiye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımlara işaret ederek, "Şantaj dili, tehdit dili ve yaptırım dili kullanmak isteyenler de bilsinler ki bir Türk'e her şey yapılır da şantaj yapılamaz. Bize, her şey söylenir de bizi şu veya bu tehdit ile ulusal güvenliğimizi ve sınır güvenliğimizi koruma konusunda adım atmaktan da kimse alıkoyamaz" dedi.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 02 Aralık 2015 20:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Türk'e her şey yapılır da şantaj yapılamaz'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yüzde 49,5 oy aldık, çok güçlü bir kamuoyu ve halk desteğiyle önümüzdeki dört yıl için size istikrarı vaat edebiliyoruz ama emin olunuz ki bize oy versin vermesin yüzde 100'ün, 78 milyonun hükümeti olarak, bu bilinçle hareket edeceğiz ve bize oy vermemiş dahi olsa, hatta en aykırı görüşlerle bize karşı çıkmış olsa dahi her vatandaşımızın sesine kulak vereceğiz" dedi.

Davutoğlu, Sheraton Otel'de düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı kokteylinde katılımcılara hitap etti.

Toplantının hayırlara vesile olmasını dileyen Davutoğlu, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran Symes ve TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan'ı tebrik etti.

Dünyanın ve Türkiye'nin son derece kritik süreçten geçtiği bir aşamada, Türkiye'nin 1 Kasım seçimleriyle demokratik olgunluğunu göstermesi bağlamında dünyaya örnek bir netice elde ettiğini belirten Davutoğlu, TÜSİAD'ın son derece doğru bir zamanda sadece iş dünyasının değil, Türkiye'nin de genel meselelerini ele alma bağlamında önemli bir girişime öncülük ettiğini ifade etti.

"Tarihin öyle evreleri vardır ki o evrelerde doğru tavır almış, vizyon üretmiş ülkeler bir sonraki döneme çok hazırlıklı bir şekilde girerler ve sonraki on yılların değil, asırların tohumlarını atabilecek yeni açılımlara öncülük ederler" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Eğer bu kritik evrelerde tereddüt söz konusu olur ya da yönetimde ciddi bir etkinlik problemi yaşanırsa, ileriki dönemlerde telafisi mümkün olmayan da sorunların kaynağını teşkil edecek sonuçlar doğar. Onun için kritik bir aşamadayız. Dünya şu anda iki önemli kriz kaynağının kıskacı altında, birisi küresel ekonomik, politik alandaki hala tam olarak kontrol altına alınamayan kriz, diğeri ise Türkiye'nin etrafında yoğunlaşan jeopolitik krizler ve fay hatları. Tam da bunların merkezinde bizim her zamankinden daha fazla bir araya gelmek, istişare etmek ve ülkemizin potansiyelini gözden geçirmek gibi bir sorumluluğumuz var" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu, seçim öncesinde ve hükümet programı hazırlanmadan önce TÜSİAD'ın da içinde temsilen bulunduğu bir heyetle bir araya geldiklerini anımsatarak, bu süreç içerisinde G20 Zirvesine ev sahipliği yaptıklarını, Avrupa Birliği-Türkiye zirvesine katıldıklarını ve Rusya ile Suriye bağlamında yaşanan kritik bir süreci de yönetmek gibi bir sorumluluğu üstlenmiş durumda olduklarını söyledi.

Herkesin ortak kader bilinciyle hareket etme sorumluluğu bulunduğunu ifade eden Davutoğlu, "Bu kritik kriz sürecinde 3 kategori ülke var, vizyon üretebilen, geleceği planlayabilen, öngörülebilir bir siyaseti gerçekleştirebilen ülkeler bu tür kriz dönemlerinde yükselişe geçiyorlar. Durumu sadece idare etmekle yetinip, yönetim kabiliyetini kaybetmeyenler yerlerinde sayıyorlar ama yönetim kabiliyetini kaybedenlerse çevremizdeki bir çok ülkede görüldüğü gibi, Ukrayna, Suriye başta olmak üzere, düşüşe geçiyorlar ve bir müddet sonra da içinden çıkılamaz bir kriz sarmalının esiri haline geliyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

- "Demokrasimiz bizim için her türlü derdin devasıdır"

Türkiye'nin bu kriz coğrafyasında ve küresel ekonominin daraldığı bir dönemde, yüksek bir performans sergilediğine dikkati çeken Davutoğlu, "Bunun en önemli kaynağı insanımızdır ve insanımızın dayandığı iki temel, biri demokrasi diğeri girişimci ruh. Demokrasimiz bizim için her türlü derdin devasıdır. Demokratik geleneğe sahip olmayan ve demokrasisini yaşatamayan ülkelerin insan kaynağını hayata geçirmeleri mümkün değildir. Aynı şekilde demokrasi olsa dahi dinamik bir nüfus yapısıyla girişimci bir etken, bir insan unsuru ekonomiyi harekete geçirmemişse o demokrasinin yaşayabilir olması da mümkün olmuyor. Yani demokrasinin yaşayabilir olması için ekonomik istikrara ihtiyaç var, ekonomik kalkınmanın olabilmesi için de siyasi istikrara ihtiyaç var" şeklinde konuştu.

Siyasi istikrarını kaybeden ülkelerin ekonomik bunalıma girdiğini, ekonomik alandaki üretkenliğini kaybeden ülkelerin de genç istihdamını sağlayamadığı için büyük çalkantılar yaşadığının görüldüğünü anlatan Davutoğlu, "Bizim en büyük gücümüzün yansıması nedir? 1 Kasım seçimlerinin neticesi, her şeyden önce" dedi.

Başbakan Davutoğlu, "Böyle bir kritik evrede eğer bir halk yüzde 85 katılımla, fevç fevç sandıklara gitmişse ve yine bu seçim sonrasında eğer yüzde 97,5 gibi bir temsil oranına ulaşan bir Meclis oluşmuşsa ve bunun içinden yüzde 49,5'luk bir siyasi istikrar müjdeleyen bir destek ortaya çıkmışsa, bundan daha büyük bir güç kaynağı yoktur" değerlendirmesinde bulundu.

Avrupa'daki seçimlerde böyle birkatılım oranı olmadığını, birçok demokraside yüzde 97,5 temsilin hayalin ötesinde bir şey olduğunu anlatan Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Yüzde 49,5'luk bir iktidar ağır bir sorumluluk kadar aynı zamanda büyük bir güç kaynağı. Bu gücü arkamıza alıp Avrupa Birliği zirvesine oturduğumuzda sözümüz daha dinlenir ve etkili hale gelmiş oluyor. Buradan şunu ifade etmek istiyorum, sadece siyasiler değil, sivil toplum da demokrasiye sahip çıkacak. Bizim en büyük gücümüz insanımızsa, insanımızın en büyük dayanağı da demokrasimizdir. Hak ve özgürlüklerin korunması, demokrasimizin yaşatılması, ekonomimizin üretken bir nitelik kazanmasının olmazsa olmaz şartıdır. Hep beraber demokrasiye ve demokrasinin dayandığı hak ve özgürlüklere sahip çıkma sorumluluğumuz var. Kim ne niteliğiyle gelirse gelsin, vesayete karşı omuz omuza durma sorumluluğumuz var. Türk ekonomisinin büyük atılımlar gerçekleştirdiği dönemlere baktığımızda demokrasinin de aynı dönemlerde daha sağlam temellerde yükseldiğini görüyoruz."

- "Her vatandaşımızın sesine kulak vereceğiz"

Güven oylaması sonrasında muhalefet liderlerine hitap ederken vurguladığı bir hususu da paylaşmak istediğini dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Evet, yüzde 49,5 oy aldık, çok güçlü bir kamuoyu ve halk desteğiyle önümüzdeki dört yıl için size istikrarı vaat edebiliyoruz ama emin olunuz ki bize oy versin vermesin yüzde 100'ün, 78 milyonun hükümeti olarak, bu bilinçle hareket edeceğiz ve bize oy vermemiş dahi olsa, hatta en aykırı görüşlerle bize karşı çıkmış olsa dahi her vatandaşımızın sesine kulak vereceğiz. Kimse yüzde 49,5, yüzde 50,5 karşıtlığına dayalı kutuplaştırıcı bir siyaseti önümüze koyamaz" dedi.

Davutoğlu, yüzde 50,5'i de yüzde 49,5'i de aynı ölçüde değerli gördüklerini ve attıkları her adımda ülkenin geleceğini düşüneceklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu şekilde bir yaklaşım içinde muhalefete de yaptığım çağrıyı hep beraber bütün topluma buradan özellikle de sivil toplumumuza sizin üzerinizden yapmak istiyorum. O zaman geliniz kutuplaştırıcı bir dilden kaçınalım. Kim demokrasimizi vesayet altına almak istiyorsa ona karşı omuz omuza verelim, kim hesap vermeyeceği bir gücü kullanmaya kalkıyorsa ona karşı omuz omuza verelim. Hesap vermeden ve halkın önüne çıkmadan elde edilecek gücün hiçbir meşruiyeti olamaz. Beni huzurunuzda, 78 milyon vatandaşımızla eşit bir vatandaş olarak huzurunuza çıkaran yegane fark, halkımızdan aldığımız yüzde 49,5'luk güç ama aynı ölçüde halkımıza ve sizlere hesap verme sorumluluğu taşıyor olmamdır."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hükümet programını Meclise sunduk, 64. hükümet programını, toplumumuza da 3 ay, 6 ay ve 1 yıl içinde gerçekleştireceğimiz. 4 yıl içindeki hedeflerimizi tekrar takvimlendirilmiş bir şekilde paylaşacağız. 3 ay içinde verdiğimiz bütün sözlerin gereğini yapacağız, vaatlerimizi tek tek hayata geçireceğiz" dedi.

Sheraton Otel'de düzenlenen TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı kokteylinde katılımcılara hitap eden Davutoğlu, gerektiğinde eleştirileceklerini, sorular sorulacağını belirterek, bunun doğal olduğunu söyledi. Başbakan Davutoğlu, demokrasilerin bunu için var olduğunu, sivil toplumun da siyasete, katılımcı bir ruhla ve yönetişim anlayışı içinde katılmasını beklediklerini ifade etti.

Davutoğlu, "Ama aynı sivil toplumdan 12 Eylül'de, 28 Şubat'ta, 27 Nisan e-muhtırasında yaşadıklarımızın aksine, kim seçilmiş bir iktidara muhtıra vermeye kalkarsa kim halka hesap verecek olanlara halktan önce hesap sormaya kalkarsa onlara karşı da sesinizi aynı ölçüde yükseltmenizi istiyorum" dedi.

Bütün kuruluşlarının her türlü hak ve özgürlüklerinin hukuk devletinin teminatı altında olduğunu vurgulayan Davutoğlu, "Aynı şekilde sivil toplumumuzdan da sivil toplum özellikleri itibarıyla her an katkılarını bize yapmalarını ve aynı ölçüde de sivil toplumun en önemli niteliği olarak demokrasimize sahip çıkmalarını beklemek bizim hakkımız" şeklinde konuştu.

- "Felç olmuş bir Türkiye devraldık"

Başbakan Davutoğlu, gerçek anlamda bir reform hükümeti anlayışıyla harekete geçtiklerini belirtti.

"İktidara geldiğimizde ekonomisi felç olmuş, demokrasisi zedelenmiş, istikrarı uzun süredir unutmuş bir Türkiye devralmıştık, 2002 yılında. Yine bir Kasım günü" diyen Davutoğlu, o ümitsiz ülkeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde ekonomisi dinamik, demokratikleşmeyle olağanüstü reformlar yapmış, geleceğe ümitle çıkan, aydınlık bir ülke gerçeği ortaya koyduklarını söyledi.

Davutoğlu, bugün bu kadar güçlü bir toplumsal desteğe sahip olmalarının 13 yılın birikimiyle söz konusu olduğuna işaret ederek, süreç içinde zorluklarla karşılaştıklarını dile getirdi.

Engelleri aşarak Türkiye'de siyasi istikrarı ve ekonomik kalkınmayı teminat altına alacak bir performans sergilediklerini vurgulayan Davutoğlu, birinci nesil reformlarla zor şartlardaki Türkiye'yi, atıl kapasiteyi en iyi kullanacak bir ekonomik performansa, demokrasisi kısıtlanmış ve vesayet altında görünen bir Türkiye'yi de demokratik alanı genişlemiş, sivil asker ilişkileri dengeye oturmuş bir Türkiye'ye taşıdıklarını kaydetti.

- "Hedef: yüksek gelir grubu"

Davutoğlu, ikinci nesil reformlarla ekonomik anlamda Türkiye'yi orta gelir tuzağından çıkarıp yüksek gelir grubuna sokacak bir hedef gözettiklerini, 2023 hedefinin bu olduğunu kaydetti.

İkinci nesil reformlarla demokrasiyi sadece vesayet sistemine karşı güçlendirmekle yetinmeyip, demokrasiyi bir daha hiçbir şekilde tehdit altına düşmeyecek şekilde kurumsallaştırmak istediklerini vurgulayan Davutoğlu, "Bunun da esası, sadece ve sadece sivil toplum ile iletişim halinde ve yüce Meclisimizin içinde, sivil toplumun, halkın temsilcileri tarafından yazılacak yeni bir anayasa olacak" değerlendirmesinde bulundu.

Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Birinci nesil, bazı olumsuzlukları gidermek için reform nesliydi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki birçok reform hamlesinin, olağanüstü halin kaldırılması vesaire... İkinci nesil reform ise sadece olumsuzlukların giderilmesi değil, geleceğe dönük olarak toplumun bir bütün halinde bir reform bilinciyle harekete geçirilmesi hedefini taşıyacak. Reform, tarih gibi bir zorunluluktur. Nasıl tarihi akıştan kaçınılamazsa bu kadar hızlı değişen dünya şartları içinde de reformdan kaçınılmaz, kaçınılamaz ve reform ihmal edilemez."

Hükümet programını okuduktan sonra AB Türkiye zirvesini yaptıklarını ve ardından güven oylamasında Meclis'in güven oyuna mazhar olduklarını belirten Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Aslında bu reform hükümetiyle Avrupa Birliği gündeminin de ne kadar iç içe geçmiş olduğunu gösteren güzel bir akış sırası oldu. Reform anlamında gerçekleştireceğimiz hususlar bu bağlamda ekonomimizin, yarın sizin de istişare edeceğiniz ve seçim öncesinde ve sonrasında yaptığımız istişarelerde bize dile getirilen hususları kapsıyor. İnşallah önümüzdeki hafta 3 ay, 6 ay ve 1 yıllık bir takvimi açıklayacağız. Kendimizi bu takvimle bağlayacağız. Bunu seçim öncesinde arkadaşlarla çalışmıştık, seçim sonrası hükümet programını gözden geçirirken tekrar revize ettik vaatler çerçevesinde. Şimdi nihai aşamaya geldik. Hükümet programımız Meclisimize sunduğumuz bir programdı. İnşallah gelecek hafta içinde, Azerbaycan yurt dışı seyahatini yaptıktan sonra, önümüzdeki hafta içinde, bu sefer toplumumuza programımızı sunacağız. Hükümet programını Meclis'e sunduk, 64. hükümet programını, toplumumuza da 3 ay, 6 ay ve 1 yıl içinde gerçekleştireceğimiz. 4 yıl içindeki hedeflerimizi tekrar takvimlendirilmiş bir şekilde paylaşacağız. 3 ay içinde verdiğimiz bütün sözlerin gereğini yapacağız, vaatlerimizi tek tek hayata geçireceğiz."

"AK Parti iktidarlarının farkı budur" diyen Davutoğlu, asgari ücret görüşmelerinin başladığını, vaatlerinin gerçekleşeceğini ve asgari ücretin bin 300 lira olacağını kaydetti.

Başbakan Davutoğlu, "Burada KOBİ'lerimize ve iş dünyamıza rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyecek herhangi bir etki olmaması için de bazı tedbirler planladık, onu da inşallah kamuoyumuzla paylaşacağız. Bu yük sadece işverenlerimizin üzerinde olmayacak, özellikle KOBİ'lerimizin üzerinde olmayacak, birlikte çalışarak bu yükün azaltılması ama asgari ücretle yaşayan vatandaşlarımızın hayat ve refah düzeyinin gerçekleştirilmesi için gerekeni yapacağız" değerlendirmesinde bulundu.

- Vaatler tanzim edildi

Ahmet Davutoğlu, vaatlerini "hemen icraata geçirilecek olan vaatler", "yasal genelge ve ikincil mevzuatla düzenlenecek vaatler", "yasal düzenleme gereken vaatler" şeklinde tanzim ettiklerini, önümüzdeki hafta bunları tek tek ay bazında paylaşacaklarını kaydetti.

Sonrasında 3 ve 6 aylık takvimler içinde ele alacakları yasal düzenleme ve reformları takdim edeceklerini belirten Davutoğlu, yatırım ortamının iyileştirilmesi için ne gerekiyorsa yapacaklarını söyledi.

Davutoğlu, reform bağlamında kararlılıklarını göstermek üzere de 4 olan başbakan yardımcılığı sayısını 5'e çıkardıklarını dile getirerek, bir başbakan yardımcısını reformlarla ve yatırım ortamının iyileştirilmesiyle görevlendirdiklerini bildirdi.

Bir başbakan yardımcısının koordinasyonunda hem reformların akışının hem yatırım ortamının iyileştirilmesinin göz önüne alınacağını dile getiren Davutoğlu, "Reform eylem grubu" adıyla sürekli reformları takip eden bir çalışma gerçekleştireceklerini kaydetti.

Başbakan Davutoğlu, bu reformlar bağlamında istihdam ve iş gücünü teşvik anlamında kapsamlı düzenlemeler yapacaklarını ifade ederek, kamu maliyesinde ciddi bir reform çalışması yürüttüklerini anlattı.

Nitelikli insan kaynağı itibarıyla eğitim alanında, şu ana kadar sürdürdükleri fiili imkanlar bağlamında yürütülen çalışmaları, nitelikli ve kalite odaklı eğitim bağlamında çeşitlendirerek, zenginleştirerek sürdüreceklerini kaydetti.

Davutoğlu, "Toplumuzun önemli bir talep unsurlarından olacak şekilde ve geçen sene taahhüt ettiğimiz şekilde şeffaflık ve siyasi etik kanunun kişisel değerlerin korunması kanununu süratle çıkartacağız inşallah. Biz ekonomi ve iş dünyamızın talepleri neyse birer birer takvime bağladık gereğini yapacağız" ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Türkiye, bir Avrupa halkıdır, Avrupalı bir millettir ve Avrupa'nın kaderi Türkiye olmaksızın yazılamaz. Bu noktada, Türkiye'nin Avrupa'ya dışarıdan bir çevre ülkesi olarak katılacağını düşünenler yanılıyorlar" dedi.

Davutoğlu, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Toplantısı kokteylinde yaptığı konuşmada, iş dünyasından beklentilerini paylaştı.

İş dünyasından, üretken bir iş ortamının gerçekleşmesi yönünde öncülük yapmasını isteyen Davutoğlu, özellikle genç istihdamının artması yönünde kendileriyle yakın bir çalışma ve iş birliği içerisinde olunmasını istediğini iletti.

Yurt dışında Türkiye'nin ülke itibarının yükselmesi anlamında yürütülecek çalışmalara mutlak anlamda destek verilmesini de talep eden Başbakan Davutoğlu, "Daha spesifik bir talep olarak da şunu dile getirmek isterim, terörle mücadeleden olumsuz yönde etkilenen illerimizin ekonomik kalkınması için Doğu ve Güneydoğu'ya dönük olarak bir yatırım seferberliği yapılması. Bu konuda atılacak her adımda hükümetimizi yanınızda bulacağınızdan emin olunuz" diye konuştu.

- "Türkiye-AB ilişkilerinde yepyeni bir bahar havası"

Krizlerin olduğu her yerde ciddi fırsatlarında kendini gösterdiğini anlatan Davutoğlu, "Hükümetimizi kurduktan sonra bir taraftan Rusya ile önemli ve kritik bir sürece girdik ama öbür yandan Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde yepyeni bir bahar havası ortaya çıktı" dedi.

Türkiye- Avrupa Zirvesi'nin 11 yıl sonra toplanmasının çok önemli bir adım olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Gördüğümüz o ki Avrupalı liderler ve muhataplarımız arasında çok önemli bir psikolojik değişim yaşanıyor. Türkiye'nin Avrupa Birliği bağlamında ve Avrupa Kıtası çerçevesinde taşıdığı önemi tartışmasız bir şekilde bütün liderler söz alarak vurguladılar. Bu önemin sadece mülteciler konusunda gündeme geldiğini de kimse düşünmesin. Orada vurguladığım gibi Türkiye, bir Avrupa halkıdır, Avrupalı bir millettir ve Avrupa'nın kaderi Türkiye olmaksızın yazılamaz. Bu noktada, Türkiye'nin Avrupa'ya dışarıdan bir çevre ülkesi olarak katılacağını düşünenler yanılıyorlar. Aksine Türkiye Avrupa kıtasının içinden Avrupalı bir dil kullanarak asırlardır içinde bulunduğumuz bu kıtanın geleceği için vizyonumuzu, hedeflerimizi ortay koyan bir tutum sergileyeceğiz."

Brüksel'de "Avrupalı", Taşkent ya da Bakü'de "Asyalı Türk", Cidde ya da Bağdat'ta "Ortadoğulu", Afrikalılarla "kardeş" olarak konuştuklarını vurgulayan Davutoğlu, dünyada çok az milletin bu ayrıcalığa sahip olduğunu ifade etti.

"Siyasi ve kurumsal bağlamda baktığımızda biz, Avrupa kıtasının bir parçasıyız ve son zirve bunu tartışmasız bir şekilde bir kez daha tescil etmiştir" diyen Davutoğlu, son zirvede alınan kararlar bağlamında, birinci olarak bu zirveyle hükümet programının birlikte gerçekleşmiş olmasının getirdiği reformlarla Avrupa Birliği arasındaki irtibatın açık bir şekilde ortaya konduğunu söyledi.

Türkiye ve Avrupa ilişkilerinin ilk defa yapısal bir zemin kazandığını dile getiren Davutoğlu, yılda iki kez Türkiye-Avrupa Birliği zirvesi yapılacağını söyledi.

"Yüksek düzeyli ekonomik diyalog başlatıyoruz" diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yüksek düzeyli enerji diyaloğu, yüksek düzeyli siyasi diyalog süreçleri başlatıyoruz. Gümrük Birliği'ni yeniden şartlara uygun hale getirmek üzere harekete geçiyoruz. Doğrudan, bütün vatandaşlarımıza değecek bir şekilde Türkiye-Avrupa ilişkilerinin en kritik ve sembolik değeri yüksek adımlarından birini atacağız. İnşallah Avrupa'ya vize muafiyeti en geç ekim ayında devreye girecek."

Vizenin iş adamları için önemine değinen Davutoğlu, zor ve çetin bir müzakere sürecinden sonra bu noktaya geldiğini belirtti.

Türkiye'nin mülteciler konusunda Geri Kabul Anlaşması üzerinden büyük tavizler verdiği için Avrupa'nın vize muafiyeti tanıdığına ilişkin bir hava estirildiğini vurgulayan Davutoğlu, "Böyle bir şey söz konusu değil, mülteciler sorunu olmamış olsaydı da 2013 Aralık'ında attığımız imzalarla biz vize muafiyeti ve geri kabul anlaşmasını birlikte en geç 2017 gibi bir takvimle hayat geçirmeyi bir karara bağlamıştık" değerlendirmesinde bulundu.

- "Mülteciler konusunda da bir külfet paylaşımı yaşanacak"

Türkiye-Avrupa ilişkileri bağlamında "enerji işbirliği" konusunun da gündemin üst sıralarında yer alacağını aktaran Davutoğlu, mülteciler konusunda da Türkiye'nin elinden gelen her şeyi insani faaliyetler anlamında, "destan yazarak" yaptığını ve yapmaya devam edeceğini anlattı.

Davutoğlu, "Ama buradaki farklılık ise mülteciler konusunda da bir külfet paylaşımı yaşanacak. Dolayısıyla Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri yepyeni bir ufka doğru ilerliyor. Ben zirvede aldığımız kararlardan çok, zirvede hakim olan psikolojiden çok memnun kaldım" ifadelerini kullandı.

Benzer düşüncedeki ülkelerle Brüksel'de 17 Aralık'ta gerçekleştirilecek bir zirvede bir araya geleceklerini bildiren Davutoğlu, bu takvimin Avrupa Birliği ve Avrupa ülkeleriyle olan ilişkileri daha ileri taşıyacak unsurları da beraberinde getireceğini kaydetti.

- "Aynı coğrafyadayız"

Avrupa Birliği ile ilişkiler ve Kıbrıs müzakerelerinde ivme kazanılmışken, Rusya ile istemedikleri bir krizin içine girdiklerine vurgu yapan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Şunu herkesin bilmesi lazım bu yaşanan süreç, Türkiye ve Rusya'nın doğrudan sınırları üzerinde yaşanan bir krizden kaynaklanmadı. Bir hafta içinde yaşadığımız Türk- Rus ilişkilerindeki gerilim, Türkiye ve Rusya arasındaki doğrudan bir meseleden de kaynaklanmadı. Üçüncü bir ülkede Suriye'de 5 yıldır bir iç savaş esnasında yaşanan güvenlik riskleri ve bu bağlamda Türkiye'nin sınır güvenliği bağlamında haklı olarak aldığı tedbirlerle Suriye'de bulunan Rusya'nın askeri mevcudiyetinin varlığı arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir problemle karşı karşıyayız. Biz Rusya'yı coğrafyamızın ve tarihimizin bir zorunluluk olarak bizi komşu ve ortak bir kader ile buluşturduğu bir ülke olarak görüyoruz. Aynı coğrafyadayız, birçok ortak coğrafyada çıkarlarımız var."

Son 12 yıl içinde de AK Parti iktidarları döneminde Türkiye-Rusya ilişkilerinin güç kazandığına dikkati eken Davutoğlu, "Bu ilişki ne kadar önemliyse, bu ilişkiyi korumak bizim için ne kadar hayatiyse Türkiye'yi ve Türkiye'nin sınır güvenliğini korumak da o derece hayati ve o derece de önemli bir görevdir" diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber