Tarımda her şey kendi yolunda!

Tarımda her şey kendi yolunda! Acaba, hayalimizdeki milli tarımın resmini yapacak olsak nasıl bir tablo çıkardı karşımıza? Gelin siyah-beyaz günlerden kalma ekrandaki Bob Ross amcadan ilham alarak bir resim yapalım. Olmasını arzuladığımız Milli Tarımın resmini.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 29 Mayıs 2017 14:36, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Tarımda her şey kendi yolunda!

M. Murat GÜN

TARIMDA HERŞEY YOLUNDA!

Evet, tarımda her şey kendi yolunda!

Tarım arazileri küçülüyor...

Tarımda ithalat ile ihracat arasındaki makas bir türlü kapanmıyor...

Üretimi teşvik yerine ithalatı artırıcı yöntemler ağır basıyor...

Yabancı kaynaklı tohumlardan üretip ihraç etmek, artık yerli olarak addedilir oldu...

Teşvike dayalı üretim normal görülür oldu...

Yerli hayvancılığı ön plana çıkarmak istiyoruz ama hayvancılığımız kısa sürede toparlanacak gibi görünmüyor...

Tescile gelen yerli, yabancı yeni bitki çeşitleri, hiç sektirmeden geçiyor, tescil alıyor. Neden alıyor? Mevzuat öyle...

Son yıllarda yetki alan özel laboratuarlarda sertifika alamayan tohum yok. Büyük başarı!...

Çim tohumunda, hem çeşitte hem üretimde, piyasaya % 95 yabancı hakim...

Özellikle tohumculukta, tohumculuk firmaları üretip ihraç etmek yada iç piyasayı yerli çeşitlerle doldurmak yerine AR-GE projeleri adı altında, devletin sırtına binmeyi marifet sayar oldu...

En iyi olduğumuz buğday da bile ithal etme durumundayız...

Ve nihayet bir nesil çalıştaylarda heba oldu...

Ama Milliyiz, Milli kalacağız. Ne mübarek söz! Keşke layık olabilsek.

Acaba, hayalimizdeki milli tarımın resmini yapacak olsak nasıl bir tablo çıkardı karşımıza? Yoksa büyük resmi mi yapmalıyız? Şu herkesin tartışmaları sonlandırmak için söylediği büyük resmi. Gerçekte büyük resim diye bir olgu var mı? Var belki ama göreceli. Sonuçta herkesin büyük resmi, kendine büyük. Gelin fırçamızı, tuvalimizi alalım, siyah-beyaz günlerden kalma ekrandaki Bob Ross amcadan ilham alarak bir resim yapalım. Olmasını arzuladığımız Milli Tarımın resmini.

Sene 2017, Bob Ross amcayı 90'lıyıllardan koparıp getirelim. Canlı canlı resim yapalım. Burada canlı olan, resim yapma işi! Güzel manzara resimleri yapardı, toprağı bol olsun diyelim. Sonuçta doğayla iyi anlaşırdı kendileri...

Belki çoğu tarımsal faaliyetin görünür planı bir tuval üzerinde belirirse, gözlerimizden gönlümüze bir yol bulur. Gerçekte de gönlümüzden kopan değil midir hayata kattığımız! Görülmeyenler yada görülmediğini düşündüğümüz şeyler tablomuzda belirir belki.

Bu resim tarımda olması gerekenleri anlatsın. Önce tuvalimizi dörde ayıralım. Tohum eken çiftçi, bakım yapan çiftçi, hasat eden çiftçi, satanlar, para kazananlar ve diğerleri... Şeklinde bir palan yapalım. Yok yok, böyle olmadı. Bu biraz gerçekçiliğe kaçtı. Sadece eylemleri ön plana çıkaralım. Çiftçiler olsun ama onlar mutlu insanlar olarak yer alsın tablomuzda.

Mesela tuvalimizin sol üst köşesinden başlayalım; bu bölümde uçsuz bucaksız araziler olsun, ekim yapılan araziler. Hiç betonlaşma olmasın, tarım arazilerinde. Aydınlık bir gün ve tebessüm eden, çalışan, çalıştıkça terleyen, terledikçe mutlu olan çiftçiler olsun çocuklarıyla. Onlarla birlikte ter döken tarımsal STK lar ve mühendisler olsun. Yada bunlar, sadece çiftçinin mutluluğunu paylaşsınlar yeter. Ekim günlerce sürsün. Sürsün ki bereketi de ona göre bol olsun. Toprak yerli, çiftçi yerli, tohumda yerli olsun...

Diğer bölümde büyüyen, yeşeren, sulak ekinler, rüzgarla ritim tutan böcek ve kuşlardan oluşan senfonide dans etsin. Buna kuzuların melemeleri eklensin. Bu biraz fantezi oldu farkındayım. Ama olsun resimde bunlar varsa sesi de mutlaka olacaktır. En iyisi seslendirmeyi herkesin hayal gücüne bırakalım. Kirletilmemiş sular, kimyasala boyanmamış ürünler ve toprak, mutlaka tabloda anlaşılsın.

Üçüncü bölümde bakımlı, bereketli bir sezonun ardından hasat vakti gelmiş olsun. Hasat vakti bayram olsun. Bir tarafta başaklar, gün sarısı teniyle, tanelerinin ağırlığından başını eğsin, diğer tarafta hasat vaktine göre envai çeşit ürünler, bereketi ile çiftçinin alın terinin sıcaklığına methiyeler yazsın. Bunlardan börtü böcekte nasibini alsın. Makineler gelsin, bu ekinleri yeni seyahate hazırlamak için. Üzerinde "made in ..." yazmayan makineler.

Dördüncü bölüm; Ürünler yolda olsun. Çiftçi ürününün yanında olsun. Cebi şişkin adamlar olmasın. Mertlik bozulmasın. Ürünün sahibi, değerinin de sahibi olsun. Ürün işlensin. Ürünü işleyende alın teri döksün. Alın terleri eşit olsun. Değmesin namahrem eli. Milli doğsun, milli büyüsün, milli yaşasın, milli huzur bulsun.

Bir tuvale daha ne sığdırılabilir ki!

Ressamımız resmi bitirir ve tablonun karşısındaki kanepeye uzanır, suyunu yudumlarken, yaptığı resmi incelemeye koyulur. Aman Allahım! der ne güzel bir resim yapmışım.

Resim cana gelir, canlanır zihninde; ekinler, ekinler çer çöp gibi durmaktadır. Meleşen kuzuları kurt kapmaktadır. Ekilen tohumlar bir türlü yeşermemektedir. Yeşeren sonrada hasat edilen ürünleri siyah giysili, siyah şapkalı, siyah gözlüklü, siyah çantalı, siyah arabalı adamlar, sanki kendi malları imiş gibi tarladan alıp gitmektedir. Az ötede gürül gürül akan berrak nehrin rengi değişmektedir. Gökyüzü kararmakta, nefes almak zorlaşmaktadır. Gökyüzü görülmemektedir. Etraf labirent gibi betonlaşmaktadır. Çocuklar kaybolmaktadır. Bu resim de nereden çıktı? Nasıl canlandı? Der. Ve bardağın elinden düşmesi ile irkilir. İçi geçmiştir kanepede. Uyanır, sırılsıklam terlemiştir. Karşısında, gerçek resmin duruyor olduğunu görür. Gördüğü kabus, tadını kaçırmıştır. İçine bir şüphe düşer. Kafası karışmıştır. Hangisi düştür? Hangisi gerçektir? Gördüğü düş mü gerçektir? Yoksa hayal diye yaptığı resim mi? Yoksa gerçek olmayı hak edecek bir gerçek yok mudur?

Keşke her şey resimdeki gibi, hayalimizdeki gibi olsa! demeyeceğim. Hayalimizden daha öte bile olabilir. Çünkü hayalimiz bile sınırlıdır.

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum. (Orhan Veli)

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber