Danıştay'dan 1999 öncesi hizmetlerin borçlanılmasına dair karar

Danıştay 12. Dairesi, bir polis memurunun, 1999 yılından önceki hizmetlerin borçlanılmasının emeklilik yaşında değerlendirilmemesine yönelik davada, SGK'nın 2019/9 sayılı Genelgenin 17 ve 19. maddelerinin iptal istemini reddetti.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 11 Mart 2022 14:38, Son Güncelleme : 11 Mart 2022 16:37
Danıştay'dan 1999 öncesi hizmetlerin borçlanılmasına dair karar

Danıştay Onkinci Dairesi, 8/9/1999 tarihinden sonra göreve başlayan bir emniyet mensubunun, 1999 öncesine ait hizmet borçlanmasıyla ilgili önemli bir karar verdi. Mahkeme heyeti, davada SGK'nın Genelgesinin iptal istemini reddetti. Mahkeme ayrıca "Öte yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır." kararını verdi.

İŞTE DANIŞTAY KARARI

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONİKİNCİ DAİRE

Esas No : 2020/2143
Karar No : 2020/2998

DAVACI : .
VEKİLİ : Av. .
DAVALI : . Başkanlığı
VEKİLİ : Av. .
DAVANIN KONUSU : Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan davacı tarafından, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan (22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören) 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istenilmektedir.

DAVACININ İDDİALARI : Davacı tarafından, Emniyet Genel Müdürlüğünde 5434 sayılı Kanun kapsamında görev yapmakta olduğu (08/09/1999 tarihinden sonra göreve başladığı) ve 08/09/1999 tarihinden önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; 08/09/1999 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a tabi göreve başlayanların, emeklilik yaşının aynı Kanun'un Geçici 205. maddesine göre belirlendiği, bu tarihten sonra göreve başlayanların ise 39. madde hükümlerine göre tespit edildiği; yaptığı hizmet borçlanmasının iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alındığı halde, dava konusu Genelgenin yürürlüğe konulması sonrasında, bu borçlanmanın emeklilik yaşının tespitinde dikkate alınmayacağı ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre tespit edileceğinin bildirildiği; böylece emeklilik yaşının tespitinde değişiklik yapılmak suretiyle, emekli olabileceği tarihin ötelendiği; kanunlarda borçlanılan sürenin, iştirakçiliğin başlangıcını geriye götürmeyeceği yönünde bir kural bulunmadığı halde Genelge hükümleriyle bu yönde düzenleme yapıldığı; borçlanılan sürelerin, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması gerekirken, aksi yönde düzenleme öngören dava konusu Genelgenin kanunilik, kazanılmış hak ve kanunların geriye yürümezliği ilkelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.

DAVALI İDARENİN SAVUNMASI :Davalı idare tarafından, öncelikle usule ilişkin olarak, davacı hakkında Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilmiş ve iptal davasına konu olabilecek nitelikte bir bireysel işlemin bulunmadığı, emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemin Emniyet Genel Müdürlüğünce tesis edildiği; ayrıca Genelgenin yayımından itibaren yasal süresi içinde dava açılmadığı gibi, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasıyla, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların, yaptıkları borçlanmalar nedeniyle, sigortalık başlangıçlarının geriye çekilmesi suretiyle, bu kişilerin sosyal güvenlik statüsünün değiştirilemeyeceği yönünde düzenleme getirildiği; Genelgenin 17. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle, dava konusu 17. maddenin 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayan ve emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanuna tabi olanlara yönelik olduğu; davacının ise bu tarihten önce göreve başlaması ve emeklilik bakımından 5434 sayılı Kanun kapsamında olması nedeniyle, 17. maddenin davacıyla bir ilgisinin bulunmadığı; öte yandan, 5434 sayılı Kanun'un Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasıyla, aylıklarını 22/01/1962 tarih ve 1 sayılı Kanun'a göre alan milletvekillerinin hizmet borçlanmalarına yönelik düzenleme getirildiği, Genelgenin 19. maddesinde ise, Kanunla getirilen bu düzenlemeye dayanılarak tesis edilecek işlemlere ilişkin açıklamalara yer verildiği; bu yönüyle dava konusu 19. maddenin milletvekillerine yönelik olduğu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve buna göre; Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. ve 19. maddeleri yönünden, davacının hukuki bir menfaatinin de bulunmadığı; esasa ilişkin olarak ise, dava konusu olan Genelge hükümlerinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilerek, davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : DÜŞÜNCESİ : 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu 17. maddesinde, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların (diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların) hizmet borçlanmalarına yönelik düzenlemelere yer verildiği; Genelgenin dava konusu olan 19. maddesinde ise, 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanmalarına ilişkin hususların düzenlendiği; buna göre, dava konusu olan 17. ve 19. maddelerde, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan (diğer bir ifadeyle emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan) davacının hizmet borçlanmalarına yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği, bu yönüyle dava konusu olan 17. ve 19. maddelerin davacıyla bir ilgisinin olmadığı ve bu maddelerin iptalinin istenilmesinde davacının menfaatinin bulunmadığı sonucuna ulaşıldığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onikinci Dairesince, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, işin gereği görüşüldü:

İLGİLİ MEVZUAT VE HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
USUL YÖNÜNDEN:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrasında, dava açıldıktan sonra, dilekçelerin ilk incelemeye tabi tutulacağı ve dilekçelerin "görev ve yetki", "idari merci tecavüzü", "ehliyet", "idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi gereken bir işlem olup olmadığı", "süre aşımı", "husumet", "3 ve 5 inci maddelere uygun olup olmadıkları" yönlerinden sırasıyla inceleneceği; 4. fıkrasında, dilekçelerin ilk inceleme konuları yönünden kanuna aykırı görülürse, 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 6. fıkrasında, bu hususların ilk incelemeden sonra tespit edilmesi halinde de davanın her safhasında 15. madde hükümlerinin uygulanacağı; 15. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde ise, dava dilekçesinde "ehliyet" yönünden kanuna aykırılık görülmesi halinde, davanın reddine karar verileceği belirtilmiştir.

Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, "iptal davaları"; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için "menfaatleri ihlal edilenler" tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
Bu düzenlemeyle, Yasakoyucu tarafından, yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olacağı ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkileneceği göz önüne alınarak, iptal davalarında ön koşul (subjektif ehliyet koşulu) olarak, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması şartı getirilmiştir.
2577 sayılı Kanun'da yer alan ve iptal davasının subjektif ehliyet koşulu olan "menfaat ihlali", doktrin ve içtihatlarda dava konusu işlem ile davacı arasında kurulan kişisel, meşru, güncel bir menfaat ilişkisi olarak tanımlanmakta olup; buna göre idari işlemlerin ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilişkisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceği açıktır. Bir başka ifadeyle, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için davacıyı etkilemesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması ve bu ilişkinin hukuken korunması gereken bir hakka ilişkin olması gerekmektedir. Sözü edilen menfaat ilişkisinin varlığı ve sınırları ise, her olayda idari yargı yerince uyuşmazlığın niteliğine göre belirlenmektedir.
Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar çerçevesinde, dava konusu işlem ile davacı arasında menfaat ilişkisinin bulunmaması halinde, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b. maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmesi gerektiği açıktır.

Bu yönüyle, uyuşmazlıkta öncelikle, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptalinin istenilmesinde, davacının menfaatinin (subjektif ehliyetinin) bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde;
Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarının (Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi) tek çatı altında birleştirilmesi amacıyla 5502 sayılı Kanunla Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuş; sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin tek bir kanunla bir araya getirilerek norm ve standart birliğinin sağlanması ile sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi amacıyla da, 31/05/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu (genel olarak) 01/10/2008 tarihinde (bazı maddeleri ise farklı tarihlerde) yürürlüğe konulmuştur.
5510 sayılı Kanun'un 41. maddesinde, bu Kanun'a göre sigortalı sayılanların, borçlanabileceği süreler (askerlik hizmeti gibi) ve bu sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş, 46. maddenin ikinci fıkrasında da fakülte veya yüksek okullarda geçen sivil öğrencilik sürelerinin borçlanılmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Ayrıca, anılan Kanun'un 41. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Bu Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülür..." ve Geçici 7. maddesinin yedinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre ilk defa sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki süreleri, bu Kanunun 41 ve 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmaları halinde, sigortalılığın başlangıç tarihinin geriye götürülmesini ve haklarında bu Kanunun geçici maddelerinin uygulanmasını gerektirmez." kuralı yer almıştır.
Öte yandan, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinin birinci fıkrasında, "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, ... 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununa tabi olanlar, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir." hükmüne; Geçici 4. maddesinin dördüncü fıkrasında, "Bu Kanunda aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde; iştirakçi iken, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olarak çalışmış olup bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ile bunların dul ve yetimleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır. ..." hükmüne; beşinci fıkrasında, "Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır. ..." hükmüne; Geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında ise, "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, ... 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." hükmüne yer verilmiştir.
5510 sayılı Kanun'un Geçici 1, Geçici 4 ve Geçici 7. maddelerinde yer alan anılan düzenlemeler ile, 5510 sayılı Kanun'da aksine bir düzenleme bulunmadıkça, 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında, bu Kanun'la yürürlükten kaldırılan hükümleri dahil 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılacağı ve bunların aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, borçlanmaları gibi konularda 5434 sayılı Kanun'un uygulanacağı; ayrıca, 01/10/2008 tarihinden önce 5434 sayılı Kanun'a göre borçlanılan sürelerin de 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre değerlendirileceği kurala bağlanmıştır.
5434 sayılı Kanun'un Ek 8 ve Ek 31. maddelerinde ise, bu Kanuna tabi iştirakçilerin borçlanabileceği süreler (askerlik hizmeti gibi) ve bu sürelerin değerlendirilmesine ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiş; ayrıca, 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesinin onuncu fıkrasında da, iştirakçilerin borçlanabileceği bazı sürelere (sivil öğrencilikte geçen süreler gibi) ilişkin kimi düzenlemelere yer verilmiştir.

Yukarıda açık metinlerine yer verilen mevzuat hükümleri bir bütün halinde değerlendirildiğinde; 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında (borçlanma ve emeklilik yaşının tespitine yönelik işlemler dahil), aksine bir düzenleme bulunmadıkça (5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesindeki düzenlemeler de dikkate alınarak) 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların ise 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabi olacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu duruma göre, 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanuna tabi olanların borçlanma işlemleri ve borçlanılan sürelerin hizmet olarak değerlendirilmesi ile emeklilik yaşının tespitine ilişkin işlemlerin, aksine bir hüküm olmadıkça, 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılması gerektiği açıktır.
Öte yandan, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelge yürürlüğe konulmuş, söz konusu Genelgenin 10. kısmında "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş, anılan kısmın 3. bölümünde de "5510 sayılı Kanunun 41 inci Maddesine Göre Borçlanılan Sürelerin Hizmet Olarak Değerlendirilmesi"ne ilişkin hususlar düzenlenmiş; söz konusu bu bölüme, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. maddesi eklenmiştir.

24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin dava konusu olan ve iptali istenen 17. maddesinde; "Üçüncü bölümde yer alan "6- 506 ve 1479 sayılı kanunlara göre borçlanma yapılıp tebligat tarihi tespit edilemeyen borçlanmalar (Ek, 1/9/2016 tarihli ve 2016/20 sayılı Genelge)" başlığından sonra gelmek üzere aşağıdaki alt başlık açıklamalarıyla birlikte eklenmiştir.
"7- 2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanların borçlanmalarının değerlendirilmesi
2008 yılı Ekim ayı başından sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılanların Kanuna göre tespit edilen sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler için borçlandırılma halinde, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlandırılan gün sayısı kadar geriye götürülecek ve Kanunun yürürlük tarihinden sonraki sürelere ait borçlanmalarda; borçlanılan prime esas gün sayısı borçlanılan ilgili aylara mal edilecektir.
Seçilen prime esas kazanç, borcun ödendiği tarihteki prime esas asgari kazanca oranlanarak, söz konusu oran ilgili ayın prime esas asgari kazancı ile çarpılarak bulunacak ve bulunan tutar ilgili ayın prime esas kazancı kabul edilecektir. Ancak hesaplanan prime esas kazanç hiçbir suretle o ayın prime esas azami kazancını geçemeyecektir.
Ancak, Kanunun geçici 7 nci maddesinin yedinci fıkrası uyarınca Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki sürelerinin, Kanunun 41 inci, 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılması halinde, sigortalılık başlangıç tarihi geriye götürülmeyecek ve haklarında Kanunun geçici maddeleri uygulanmayacaktır.
Örnek 1- 15/9/2016 tarihinde ilk defa Kanunun dördüncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendine tabi sigortalı olarak görev başlayan ve 17/8/2012-17/8/2013 tarihleri arasında geçen askerlik süresini 28/12/2017 tarihinde Kurumumuza vermiş olduğu dilekçe ile prime esas kazanç alt sınırı üzerinden borçlanmak isteyen sigortalının borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır. ...
Örnek 2- 7/8/2003-16/9/2004 tarihleri arasında 506 sayılı Kanun kapsamında uzun vadeli sigorta kollarına prim yatıran 2/7/2005 tarihinde doğum yapan ve 15/12/2009 tarihinde Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının ( c) bendi uyarınca sigortalı olan ilgili günlük 70 TL prime esas kazanç üzerinden doğum borçlanması yapmak için 28/1/2018 tarihinde Kurumumuza müracaat etmiştir. Bu durumda borçlanmaya ilişkin iş ve işlemleri aşağıdaki gibi olacaktır..." açıklamalarına yer verilmiştir.

Anılan Genelgenin 17. maddesiyle, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların (bir başka ifadeyle, emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun'a tabi olanların) borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunanların (emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olanların) borçlanmalarının hizmet olarak değerlendirilmesine dair herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.

Dava dosyasının incelenmesinden, Emniyet Genel Müdürlüğünde Emniyet Hizmetleri Sınıfında görev yapan (08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan) davacının, sosyal güvenlik bakımından (01/10/2008 tarihinden önce kamu görevine başlaması nedeniyle) 5434 sayılı Kanun'a tabi olduğu, emeklilik yönünden iştirakçiliğin başladığı tarihten önceki döneme ilişkin olarak hizmet borçlanması yaptığı; Emniyet Genel Müdürlüğünün 23/03/2020 tarih ve 31513 sayılı yazısıyla, Teşkilatta 08/09/1999 tarihinden sonra göreve başlayan ve bu tarihten önce sigorta başlangıcı bulunmayan personelin yaptığı hizmet borçlanmasının, emeklilik hizmet süresine eklenmekle birlikte, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınmayacağının ve emeklilik yaşının 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi yerine, 39. maddesine göre belirleneceğinin bildirilmesi üzerine, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca yürürlüğe konulan (22/02/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgede değişiklik öngören) 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 17. ve 19. maddelerinin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının, 2019/19 sayılı Genelgenin dava konusu edilen 17. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de; söz konusu 17. maddede, 01/10/2008 tarihinden sonra ilk defa kamu görevine başlayanların (emeklilik yönünden 5510 sayılı Kanun hükümlerine tabi olanların) yaptıkları borçlanmaların hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin hususların düzenlendiği; 01/10/2008 tarihinden önce kamu görevinde bulunan ve emeklilik yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olan davacının borçlanmasına yönelik bir düzenlemeye yer verilmediğinden, dava konusu olan ve iptali istenilen 17. maddenin davacıya uygulanacak bir düzenleme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, Genelgenin 17. maddesinin iptalinin istenilmesinde davacının menfaati bulunmadığından, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden reddi gerekmektedir.

Dava, 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesinin iptali istemi yönünden incelendiğinde;
27/01/1962 tarih ve 11020 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun ile milletvekillerinin özlük hakları düzenlenmiştir.
5434 sayılı Kanun'un yürürlükte olan Ek 31. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Aylıklarını 22 Ocak 1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olan Emekli Sandığı İştirakçilerinin, Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu veya Bağ-Kur Kanunu veya Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanunların hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak, hizmetin geçtiği kurum tarafından borçlandırılır." düzenlemesine yer verilerek, anılan 1 sayılı Kanun kapsamında milletvekili olarak görev yapmış olan iştirakçilerin hizmet borçlanması yapabilmelerine dair düzenleme getirilmiştir.
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 22/2/2013 tarih ve 2013/11 sayılı Genelgesinin 10. Kısmında, "Hizmet Borçlanmaları"na ilişkin açıklamalara yer verilmiş ve kısmın 5. Bölümünde, "5510 sayılı Kanunun 4 üncü Maddesinin Birinci Fıkrasının (c) Bendine Tabi Olanların Borçlanmaları"na ilişkin hususlar düzenlenmiştir.
Söz konusu 5. Bölümün "2.4" maddesinde, 5434 sayılı Kanun'un ek 31 inci maddesi gereğince yapılan borçlanmalara ilişkin olarak; "5434 sayılı Kanunun yürürlükte bulunan ek 31 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince aylıklarını 22/1/1962 tarihli ve 1 sayılı Kanun ile ek ve tadillerine göre alan ve almış olanlardan Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalıların; 506, 1479, 2925 ve 2926 sayılı kanunlar ile 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesinde sözü edilen sandıkların kanunlarının kapsamındaki serbest meslekte geçmiş ve değerlendirilmemiş hizmet sürelerinin 15 yılı, bu hizmetlerin adı geçen kanun hükümleri uyarınca belgelenmeleri halinde, öğrenim durumları itibariyle memuriyete giriş derecesi esas alınarak yapılacak borçlanmalara önceki mevzuat gereğince devam edilecektir." açıklamalarına yer verilmiş iken, bu maddeye, 24/04/2019 tarih ve 2019/9 sayılı Genelgenin "H- Genelgenin Onuncu Kısmında Yapılan Düzenlemeler" başlıklı bölümünün 19. maddesiyle, dava konusu olan ve iptali istenilen paragraf eklenmiş ve buna göre, "Borçlanılan hizmetlere ait gün sayısı, prim ödeme gün sayısına eklenmekle birlikte borçlanılan sürenin başlangıcından önce sigortalının sosyal güvenlik kurumlarında geçen hizmeti yoksa, borçlanılan sürenin başlangıcı aynı zamanda sigortalılık süresinin başlangıcı olarak kabul edilecektir." açıklamasına yer verilmiştir.
Bakılan uyuşmazlıkta, her ne kadar davacı tarafından, hizmet borçlanmasının 2019/19 sayılı Genelgenin 19. maddesine dayanılarak, iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesinde dikkate alınmadığı ileri sürülmüş ise de, dava konusu düzenlemeyle, 22/1/1962 tarih ve 1 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanun'a göre aylık almış olan iştirakçilerin, hizmet sürelerinin borçlandırılmasına ve borçlanılan bu sürelerin sigortalılık başlangıcının tespitinde dikkate alınmasına yönelik düzenlemeler getirildiği ve buna göre, dava konusu düzenlemenin sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine ilişkin olduğu; Emniyet Genel Müdürlüğünde "Emniyet Hizmetleri Sınıfında" görev yapan personele (ve dolayısıyla davacıya) doğrudan uygulanabilecek bir düzenleme olmadığı göz önüne alındığında, dava konusu 19. maddenin, davacının meşru ve güncel bir menfaatini etkilemediği ve bu yönüyle davanın, 2577 sayılı Kanun'un 15/1-b maddesi uyarınca, ehliyet yönünden reddi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, davacı tarafından, borçlandığı sürelerin iştirakçiliğin başlangıcının tespitinde dikkate alınması ve 5434 sayılı Kanun'un Geçici 205. maddesi kapsamında emeklilik yaşının belirlenmesi istemiyle idareye başvurabileceği ve bu başvuru üzerine tesis edilecek işleme karşı yargı yoluna başvurabileceği de açıktır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanunu'nun 15/1(b) maddesi uyarınca, davanın ehliyet yönünden REDDİNE,
2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam .-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin "Seri Davalarda Ücret" başlıklı 22. maddesi uyarınca (Dairemizde bu davayla aynı nitelikte ve aynı idareye karşı açılmış ondan fazla dava bulunması nedeniyle), uyuşmazlığın seri dava niteliği ve avukatın emeği dikkate alınarak, .-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
4. Kullanılmayan .-TL yürütmenin durdurulması harcı ile posta gideri avansından artan tutarın, kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 24/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber