Ankara Gar, Güvenpark gibi saldırılarda tazminat davalarına ilişkin kararları İDDK bozdu

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Ankara Gar, Ankara Güvenpark gibi terör eylemleri silsilesinde meydana gelen patlamalarda, yakınları vefat etmesi nedeniyle, davacılar için ayrı ayrı belirli bir miktar tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davalarda kararları bozdu.

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 28 Şubat 2023 14:00, Son Güncelleme : 22 Şubat 2023 11:02
Ankara Gar, Güvenpark gibi saldırılarda tazminat davalarına ilişkin kararları İDDK bozdu

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Ankara Gar, Ankara Güvenpark gibi terör eylemleri silsilesinde meydana gelen patlamalarda, yakınları vefat etmesi nedeniyle, davacılar için ayrı ayrı belirli bir miktar tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılan davalarda kararları bozdu.

Benzer davalardan bazıları

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/660
Karar No: 2022/3112

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/640
Karar No: 2022/3117

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/661
Karar No: 2022/3113

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/948
Karar No: 2022/3115

T.C. DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/817
Karar No: 2022/2855

Olaylar öncesi ihbar yok:

İncelenen dosyalarda, İdare Mahkemeleri tarafından yapılan ara kararları üzerine, dosya kapsamına giren bilgi ve belgelere göre; .. İdare Mahkemesinin E:. sayılı dosyasına Ankara Valiliğince sunulan yazıda; 01/11/2016-31/03/2016 tarihleri arasındaki Ankara ilindeki emniyet tedbirlerinin ve Ankara'da meydana gelen olayların liste halinde sunulduğu, 20/02/2016 tarihinde Başkent Güvenlik Eylem Planı'nın hazırlandığı ve 09/03/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinin belirtildiği, aynı dosyada yer alan İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 06/07/2017 tarihli yazısında; olay öncesinde istihbari bilgi elde edilemediği, olayla ilgili somut duyum bulunmadığı, yine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/07/2017 tarihli yazısında; Ocak, Şubat ve Mart aylarında emniyet birimlerine ulaşan ve gerekli birimlerle paylaşılan genel nitelikteki muhtemel eylemlere ilişkin yazıların sunulduğu, ... İdare Mahkemesinin E:... sayılı dosyasına sunulan Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 12/10/2016 tarihli yazısında; olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.

Ayrıca, olay sonrası İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi ve Polis Başmüfettişi tarafından hazırlanan Araştırma Raporunda; yaşanan terör olaylarının engellenmesinin sadece bir ilin sınırları içinde alınacak tedbirlerle sağlanamayacağı, ülke sınırları içinde ve dışında alınması gereken önlemlerin bulunduğu, olaya ilişkin ön inceleme ve disiplin soruşturması yapılmasına gerek bulunmadığı, idari ve mali yönden de herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı yönünde tespitlere yer verildiği görülmüştür.

Davalı idarenin/idarelerin, hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi, olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirli olacak şekilde bilinmesi ve idarenin/idarelerin bu bilgiye rağmen gerekli önlemleri almaması durumunda söz konusu olabileceğinden, dava konusu olaya ilişkin olarak emniyet birimlerine ulaşan herhangi bir ihbarın bulunmadığı hususu göz önüne alındığında, idarenin/ idarelerin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Bölge İdare Mahkemeleri istemleri 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirmesi gerekirdi.

Bölge İdare Mahkemesince, dava konusu olayın bir terör olayı olması ve olayda idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk sebeplerinin bulunmadığı gözetilerek maddi tazminat taleplerinin sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, genel hükümlere dayanılarak maddi tazminat ödenmesine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

T.C.
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No: 2022/660
Karar No: 2022/3112

TEMYİZ EDENLER: I-(DAVACILAR) :
1- .
2- .
VEKİLLERİ: Av. .
II-(DAVALI) :
. Bakanlığı
VEKİLİ: I. Hukuk Müşaviri V. .

İSTEMLERİN KONUSU:

. Bölge İdare Mahkemesi .. İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı ısrar kararının, taraflarca aleyhe olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ:

Dava konusu istem: Davacılar tarafından, 13/03/2016 tarihinde Ankara Güvenpark'ta meydana gelen patlamada, yakınları .'ın vefat etmesi nedeniyle, davacılar için ayrı ayrı 20.000,00-TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti:

... İdare Mahkemesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla;

Sosyal risk ilkesi ile, toplumun içinde bulunduğu koşullardan kaynaklanan, idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte, yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan, toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan, salt toplumun bireyi olunması nedeniyle uğranılan özel ve olağandışı zararların topluma pay edilerek giderilmesinin amaçlandığı, genel bir ifade ile "terör olayları" olarak nitelenen eylemlerin Devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olayların zarar gören kişi ve kuruluşlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı, sözü edilen olaylar nedeniyle zarara uğrayan kişilerin, kendi kusur ve eylemleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olmaları nedeniyle zarar gördükleri, belirtilen şekilde ortaya çıkan zararların ise, özel ve olağandışı nitelikleri dikkate alınarak, terör olaylarını önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemeyen idarece, sosyal risk ilkesine göre topluma pay edilmesi suretiyle tazmini hakkaniyet gereği olup, sosyal devlet ilkesine de uygun düşeceği,
Davacıların, maddi tazminat istemlerini hayatını kaybeden yakınları .'ın maddi desteğinden yoksun kalmalarına dayandırdıkları, davacıların maddi zararlarının tespiti amacıyla Mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen bilirkişi raporunda yer alan tespitler uyarınca, davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulü ile davacılardan . için 239.166,41-TL, . için 162.691,88-TL olmak üzere toplam 401.858,29-TL maddi tazminatın, 40.000,00-TL'lik kısmının dava tarihi olan 29/08/2016 tarihinden, 361.858,29-TL'lik kısmının ise ıslah dilekçesinin davalıya tebliğ tarihi olan 26/11/2018'den itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalı idarece davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; istinaf başvurusuna konu İdare Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve taraflarca ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Daire kararının özeti:

Danıştay Onuncu Dairesinin 05/04/2021 tarih ve E:2019/11409, K:2021/1582 sayılı kararıyla;

27/07/2004 tarih ve 25535 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1., 2., 6., 7., 8., 9., 12. ve Geçici 1. maddelerine atıfta bulunularak;

Dosyanın ve aynı olaya ilişkin temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 13/03/2016 tarihinde Ankara Güvenpark'ta meydana gelen patlamalar nedeniyle zarara uğrayan davacılar tarafından, olayın engellenememesi ve sonrasında zararın büyümesi, kayıpların artması sonucunu doğuracak şekilde davalı idarenin/idarelerin hizmet kusuru bulunduğunun ileri sürüldüğü, ancak İdare Mahkemeleri ile Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin/idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna varıldığı, davacılar tarafından dosyalarda bulunan olaya ilişkin bilgi ve belgelerin değerlendirilmediği yolundaki hizmet kusuruna ilişkin iddiaların olay öncesi, olay esnası ve olay sonrası şeklinde değerlendirildiği,

Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği, Dairelerinin konuyla ilgili yerleşik içtihadının, terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atf-ı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığının araştırılması, idarenin gerek hizmet kusuru gerekse kusursuz sorumluluk hallerinin olayda bulunmaması durumunda, 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırmanın yapılarak karar verileceği yönünde olduğu,
Dava dosyası ve aynı olaya ilişkin olarak açılan diğer temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden, dava konusu olay öncesinde, olay esnasında ve olay sonrasında, davalı idare/idarelere atfedilebilecek hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk halinin bulunmadığının anlaşıldığı,

5233 sayılı Kanun'un yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında maddi zarar talebinin anılan Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği,

Bu durumda Bölge İdare Mahkemesince; olayın terör olayı olması ve olayda idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk sebeplerinin olmadığı gözetilerek, maddi tazminatın sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, genel hükümlere dayanılarak maddi tazminat ödenmesine karar verilmesinde hukuki isabet görülmediği gerekçesiyle,

. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Bölge İdare Mahkemesi ısrar kararının özeti:

. Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin . tarih ve E:., K:. sayılı kararıyla; istinaf başvurusunun reddi yolundaki ilk kararda ısrar edilmiştir.

TEMYİZ EDENİN İDDİALARI:

Davacılar tarafından, dava konusu olayda davalı idarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğu, bu nedenle uyuşmazlıkta 5233 sayılı Kanun'un uygulanamayacağı, kararın hükmedilen tazminat için belirlenen faiz başlangıç tarihleri ile nispi harcın davacılara tamamlatılmasına ilişkin kısımlarının da hukuka aykırı olduğu, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

Davalı idare tarafından, dava konusu olayın bir terör olayı olduğu, olayda idarelerinin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğunu gerektiren bir halin bulunmadığı, bu nedenle davacıların maddi tazminat istemlerinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davacılar lehine hükmedilen manevi tazminatın sebepsiz zenginleşmeye neden olacak miktarda yüksek olduğu, temyize konu kararın bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI:

Taraflarca, karşı tarafın temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ .'NİN DÜŞÜNCESİ:

Davacı tarafın temyiz isteminin reddi, davalı idarenin temyiz isteminin ise kısmen reddi, kısmen incelenmeksizin reddi ile temyize konu kararın onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE:

MADDİ OLAY:

13/03/2016 tarihinde Ankara Güvenpark'ta meydana gelen patlamada yakınları vefat eden davacılar tarafından, maddi tazminatın vefat tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:

27/07/2004 tarih ve 25535 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde, ''Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.''; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ''Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddi zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.''; 6. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, ''Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her halde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları halinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hale gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.''; 7. maddesinde, ''Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddi zararlar''; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ''7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adli, idari ve askeri mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.''; 9. maddesinde, ''Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdi ödeme yapılır. Nakdi ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdi ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdi ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanuni sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdi ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.''; 12. maddesinde, "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerindeki nakdi ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hallerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.'' hükümleri düzenlenmiştir.

5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun genel gerekçesinde ise, ''Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında 'Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu...' belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin 'toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı... sosyal bir hukuk devleti' olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukuki sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.

Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nasafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.

Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 'Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar'ın 'Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi' başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18 inci sırada 'Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı'nın beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.

Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." ifadelerine yer verilmiştir.

Bununla birlikte; 5233 sayılı Kanun gereğince Zarar Tespit Komisyonu tarafından terör saldırısı sonucu ölenin yakınlarına yapılan sulhname teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 2. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 7. maddesinin (c) bendinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 9. maddesinin, birinci fıkrasında yer alan 'Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın' biçimindeki ilk paragrafı ile (e) bendinin, ikinci fıkrasının ve Geçici 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün, Anayasa'nın 2, 5, 11, 36, 90 ve 125. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan Elazığ İdare Mahkemesi'nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusunda verilen Anayasa Mahkemesi'nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında; "...5233 sayılı Yasa'nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.

Bu kuralda, ölüm halinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın elli katı tutarında, ölenlerin mirasçılarına nakdi ödeme yapılacağı belirtilmiştir. Nakdi ödemenin tespitine esas tutulacak miktarın ise ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınması, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.

Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa'da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz..." değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

Dosyanın ve aynı olaya ilişkin diğer temyiz dosyalarının birlikte incelenmesinden; 13/03/2016 tarihinde Ankara Güvenpark'ta meydana gelen patlama nedeniyle zarara uğrayan davacı/davacılar tarafından, olayda davalı idarenin/idarelerin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülmüş, ancak İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemesi tarafından olayda davalı idarenin/idarelerin hizmet kusuru bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Kurulumuzca, dava konusu olay öncelikle mezkur iddialar doğrultusunda değerlendirilmiştir.

Dava konusu olayın bir terör olayı olduğu açık olmasına rağmen, bu terör olayında idarenin hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Terör eylemi sonucu bir zararın ortaya çıkması durumunda, öncelikle söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelere atf-ı kabil bir hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk hallerinin bulunmaması durumunda, olay hakkında 5233 sayılı Kanun kapsamında gerekli inceleme ve araştırma yapılarak karar verilmelidir.
Bu nedenle idarenin/idarelerin olay öncesi genel güvenlik hizmetlerine ilişkin, hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespiti için, olay öncesinde olaya dair herhangi bir ihbar veya istihbari veri bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Olay öncesinde, olaya ilişkin istihbari verinin bulunması halinde, idarenin, bu konuda özel bir önlem almaması sonucu oluşan zarardan hizmet kusuru ilkesi uyarınca sorumlu tutulacağı açıktır.

İncelenen dosyalarda, İdare Mahkemeleri tarafından yapılan ara kararları üzerine, dosya kapsamına giren bilgi ve belgelere göre; .. İdare Mahkemesinin E:. sayılı dosyasına Ankara Valiliğince sunulan yazıda; 01/11/2016-31/03/2016 tarihleri arasındaki Ankara ilindeki emniyet tedbirlerinin ve Ankara'da meydana gelen olayların liste halinde sunulduğu, 20/02/2016 tarihinde Başkent Güvenlik Eylem Planı'nın hazırlandığı ve 09/03/2016 tarihinde yürürlüğe girdiğinin belirtildiği, aynı dosyada yer alan İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 06/07/2017 tarihli yazısında; olay öncesinde istihbari bilgi elde edilemediği, olayla ilgili somut duyum bulunmadığı, yine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğünün 11/07/2017 tarihli yazısında; Ocak, Şubat ve Mart aylarında emniyet birimlerine ulaşan ve gerekli birimlerle paylaşılan genel nitelikteki muhtemel eylemlere ilişkin yazıların sunulduğu, ... İdare Mahkemesinin E:... sayılı dosyasına sunulan Ankara Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünün 12/10/2016 tarihli yazısında; olaya ilişkin herhangi bir ihbarın bulunmadığının belirtildiği görülmüştür.

Ayrıca, olay sonrası İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişi ve Polis Başmüfettişi tarafından hazırlanan Araştırma Raporunda; yaşanan terör olaylarının engellenmesinin sadece bir ilin sınırları içinde alınacak tedbirlerle sağlanamayacağı, ülke sınırları içinde ve dışında alınması gereken önlemlerin bulunduğu, olaya ilişkin ön inceleme ve disiplin soruşturması yapılmasına gerek bulunmadığı, idari ve mali yönden de herhangi bir işlem yapılmasına gerek olmadığı yönünde tespitlere yer verildiği görülmüştür.

Davalı idarenin/idarelerin, hizmet kusuru nedeniyle sorumlu tutulabilmesi, olay öncesinde olaya ilişkin istihbari bilginin yer, zaman, kişi unsurlarından bir ya da bir kaçının belirli olacak şekilde bilinmesi ve idarenin/idarelerin bu bilgiye rağmen gerekli önlemleri almaması durumunda söz konusu olabileceğinden, dava konusu olaya ilişkin olarak emniyet birimlerine ulaşan herhangi bir ihbarın bulunmadığı hususu göz önüne alındığında, idarenin/ idarelerin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

Ayrıca davacı/davacılar tarafından, olayın ABD Büyükelçiliği ve TÜRGEV Vakfı tarafından önceden bilindiği, bunlar tarafından vatandaş, vakıf mensubu ve öğrencilerinin uyarıldığı iddia edilse de; bu iddiaların basına yansıyan haberler dışında, objektif, kesinlik taşıyan ve kaynağı belirlenebilir iddialar olmadığı açıktır. Olaya sebebiyet veren canlı bombanın, Balıkesir ilinde eğitim görürken Diyarbakır BDP Gençlik Şöleni'ne katıldıktan sonra Suriye'ye gidip PKK-KCK terör örgütüne katıldığı, ailesinin kayıp başvurusunda bulunduğu, terör örgütüne üye olma suçundan hakkında arama kararı bulunduğu, olayda kullanılan araçla ilgili istihbari bilgi ve belgenin bulunmadığı hususları dosya kapsamından anlaşılmış, davacı/ davacıların hakkında arama kararı olan bir kişi tarafından gerçekleştirilen eylem nedeniyle davalı idare/idarelerin hizmet kusuru iddiaları hakkında ise; idarenin ilgili şahsa yönelik hukuki ve idari tüm işlemleri yaptığı, bir süre yurt dışında da bulunan şahsın yasa dışı yollarla ülkeye giriş yaptığı, bu nedenle idareye/idarelere atf-ı kabil bir kusur bulunmadığına karar verilmiştir.

Öte yandan; Devletin, yetki alanındaki bireylerin güvenliğini sağlamak hususunda pozitif yükümlülüğü bulunmakla birlikte, bu yükümlülüğün, dava konusu olayda olduğu gibi, idari faaliyetle doğrudan nedensellik bağı bulunmayan ve temelde insan davranışlarının önceden bilinemez veya öngörülemez oluşuyla bağlantılı olarak meydana gelen toplumsal olaylarda, idarelerin oluşan gerçek zararı tazmin etmekle yükümlü kılınmalarını gerektirecek biçimde yorumlanmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Her ne kadar, davacılar tarafından dava konusu olay nedeniyle uğranılan maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında karşılanması gerektiği ileri sürülmüşse de; 5233 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde de yer verildiği üzere, anılan Kanun'un yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı terör olaylarında 5233 sayılı Kanun'un uygulanacağı ve Kanun'un 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 21. maddesinde, maddi zararların nasıl hesaplanıp karşılanacağının özel olarak düzenlendiği, bu nedenle maddi zarar talebinin 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda gerekçesine yer verilen kararında da; idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesinin, Anayasa'da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Bölge İdare Mahkemesince, dava konusu olayın bir terör olayı olması ve olayda idarenin kusurlu veya kusursuz sorumluluk sebeplerinin bulunmadığı gözetilerek maddi tazminat taleplerinin sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, genel hükümlere dayanılarak maddi tazminat ödenmesine karar verilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.

Bu itibarla, temyize konu Bölge Mahkemesi ısrar kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Davalı idarenin, manevi tazminata ilişkin temyiz isteminin incelenmesi:

Davalı idarece sunulan temyiz dilekçesinde, temyize konu kararın, davacılar lehine hükmolunan manevi tazminat yönünden de bozulması istenilmiş ise de; dosyanın incelenmesinden, bakılan davada manevi tazminat isteminde bulunulmadığı ve mahkemece bu yolda bir hükmün de kurulmadığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, davalı idarenin manevi tazminata yönelik temyiz isteminin incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle;

1. Davacı tarafın temyiz isteminin reddine, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüne;

2. . Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin temyize konu . tarih ve E:., K:. sayılı ısrar kararının oyçokluğuyla BOZULMASINA,

3. Davalı idarenin, manevi tazminata yönelik temyiz isteminin oybirliğiyle İNCELENMEKSİZİN REDDİNE,

4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın, . Bölge İdare Mahkemesi .. İdari Dava Dairesine gönderilmesine,

5. 07/11/2022 tarihinde, kesin olarak karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber